Huseynisevda.biz adlı internet sitesinde yayınlanan yazının tamamı;

BİR HAREKET ADAMI OLARAK TAŞIDIĞI VASIFLAR

ÇOK İYİ BİR İDARECİ VE TEŞKİLATÇIYDI

Şehid Rehber, çok iyi bir idareci ve teşkilatçıydı. Sanki daha önce bir Cemaat inşa etmiş, bu Cemaat her türlü hadiselerle karşılaşarak tüm süreçleri yaşamış, bütün merhaleleri tamamlayarak nihai hedefine ulaşmış ve böylece tüm aşamaların tecrübelerini kendinde toplamış, kendisi de bu uzun müddet zarfında bu Cemaati idare etmiş ve her konuda büyük deneyimler elde etmiş gibi bir hal içerisindeydi.

Çözüm ve talimatlar verirken, arkadaşları yönlendirirken, çalışmaları takip ve kontrol ederken, iyi bir duvar ustası gibi hangi taşı nereye yerleştireceğini iyi tespit ediyordu. Arkadaşlara; “Başkaları sizin problemlerinizle ilgileneceğine, siz başkalarının sorunlarıyla ilgilenin ve çözmeye çalışın. Maharet budur ve gerçek davetçi böyle olandır” derdi.

Olayların büyüklüğü onu sarsmaz, paniğe düşürmez, aceleciliğe sürüklemez ve şer’i çizgiden ayırmazdı. Molla M. V. , bu konudaki bir hadiseyi şöyle anlatır: “Susa Katliamından sonra bazı arkadaşları çağırmıştı. Bu katliama nasıl bir karşılık verelim veya hareket tarzımız nasıl olsun diye onlarla istişare etmişti. Bir arkadaş; “Biz Silvan’daki PKK’lilerin kahvelerini basıp bomba ve keleşlerle tarayalım, içerdekilerden kimse sağ kalmasın. Böylece onlara ders olur ve bir daha böyle bir şeye cesaret etmezler” diyerek önerisini söylemişti. Ancak Şehid Rehber bu görüşe karşı çıkarak; “Böyle olur mu, oraya PKK’li olmayan masum bir insan da gitmiş olabilir. Orada bulunan herkes PKK’lidir diye bir hüküm ortaya koyamayız. Biz de onlar gibi masum insanları öldürürsek onlardan ne farkımız kalır? Bu şer’i ölçümüze uymaz. Bizim acelemiz yoktur. Durumu araştırıp soruşturacağız. İstihbaratını toplayacağız. Olaya müdahalesi olanları tek tek tespit edip cezalandıracağız, Allah’ın izniyle en güzel şekilde karşılık vereceğiz” demişti. Olay onu çok üzdüğü halde duygusal ve aceleci davranmamıştı. “

Ş. B. adlı Cemaat mensubu şöyle bir anıyı aktarmaktadır: “Susa cami katliamından hemen sonra idi. Şehid Rehber’e olayla ilgili bilgi vermek için gidilmişti. Aynı gün Cemaate; bir grup PKK militanının Silvan’ın ……… köyünde, ………. yerde bulunan bir sığınakta oldukları istihbaratı gelmişti. Gelen istihbarat, bunların katliamı gerçekleştiren ekip olduğu yönündeydi. Bunun üzerine Şehid Rehber ile görüşmeye gittim. Kendisi, olayı ve son durumu teferruatlı bir şekilde sordu. Durumu ve aldığımız istihbaratı anlattım. Oraya yönelik ne yapılabileceğini sorduğunda ise ben; “O mıntıka kontrolümüzde değil, ayrıca köyün coğrafi konumu ve sığınağın olduğu yerde eylem yapabilecek kadar hazırlığımız yoktur. Ancak bilgiyi getiren köylüler, eğer Cemaat müdahale etmezse onları askere ihbar edebileceklerini söylemişler” dedim. Bunun üzerine Şehid Rehber; “Hayır! Başımıza ne gelirse gelsin, biz hiçbir zaman ve şartta, düşmanımızı rejime ihbar etmeyiz. Kendimiz yapabiliyorsak yaparız, yoksa ihbar etme yoluna asla başvurmayız. Bu bizim anlayış ve karakterimiz değildir. O köylülere de bu şekilde söyleyin” dedi.

Şehid Rehber, mensuplar arasında Cemaat mefhumunun oturması, bir düzen ve disiplin içinde hareket etmeye alışmaları, tüm cemaat mensuplarında mes’uliyet ve mensubiyet bilincinin yerleşmesi ve disipline olmaları için bütün faaliyetlerin merkezi kontrol sistemi içerisinde yürütülmesini sağlamıştı. Bölgemizdeki sosyal dokuyu; aşiret, kabile, ağalık gibi hususiyetleri dikkate aldığımızda, bunu gerçekleştirmek öyle kolay bir iş değildi. Özellikle disipline olmamış bir toplum ve İslami camia içinde böyle bir yapıyı oturtmak çok daha zordu. Bunun gerçekleşmiş olması Şehid Rehber’in bu konudaki maharetini gösterir.

Cemaat çalışmalarından önce, dönemin şuurlu diyebileceğimiz Müslümanları camilere müspet bakmıyor, dırar mescitleri olarak değerlendiriyor, resmi imamların arkasında namaz kılmanın caiz olmadığına hükmediyorlardı. Bu yüzden bunların çoğu camilere sırtlarını dönmüş ve Cuma namazlarına gitmiyorlardı. Şehid Rehber ise bunun yanlış olduğuna inanıyor, camilerin Müslümanların malı ve mekanı olduğunu, Müslümanların bunlara sahip çıkmaları gerektiğini ve asıl misyonuna kavuşturmak için gayret sarf etmeleri gerektiğini söylüyordu. Bu bakımdan kararlılıkla bu alana yöneldi, İslam’da büyük bir öneme sahip olan camiler karşısında İslami bir Cemaatin sorumluluğunu nasıl yerine getirebileceğini ve bu konudaki görevlerini nasıl icra edeceğini göstererek, aynı zamanda iyi bir teşkilatçı ve iyi bir idareci olduğunu da göstermiş oldu. Bu yanlış anlayışlara karşı çıkarak; “Herkes imkan dahilinde camiye gitsin ve beş vakit namazını orada Cemaatle kılsın, buna imkan bulamayanlar, durumuna göre imkan bulduğu vakitlerde gitsin” şeklinde talimat verdi. Daha sonra, “Camilerin müdavimleri olup o kutsal mekanlara sahip çıkın” dedi. Ardından, “Ramazan ayında herkes kendi mahallesindeki camilerde teravihe iştirak etsin, namazdan sonra imamın ders vermesini talep edin, verirse dinleyin, vermezse ondan izin alarak halka şeklinde oturup yapabilen biri sohbet etsin, diğerleri de dinlesin” dedi. Daha sonra ise, camilerde Kur’an dersi için arkadaşlara genel bir talimat vererek, “Kur’an’ı bilenler bilmeyenlere ders versin” dedi ve mümkün olan herkesi camiye yönlendirmek suretiyle toplum bünyesinde ciddi bir değişim meydana gelmesine vesile oldu. Bütün bunlardan hedeflenen; camileri Asr–ı Saadet döneminde olduğu gibi asıl kimliklerine kavuşturmaktı. Camiler öyle canlandı ki daha önce karşı çıkanlar ve bunlar dırar mescitleridir diyenler bile camilere meyledip Cemaatle rekabete kalkıştılar.

Şehid Rehber, İslam davasının, yetişmiş Müslüman kadrolar eliyle yürütülebileceğine ve gelişip büyüyeceğine inanıyor ve bu konuda azami derecede çaba sarf ediyordu. Bir yandan ulaşabileceği bütün medreselilere, öte yandan okul okuyanlara yönelik ciddi çalışmalar yapıyordu. Bazılarıyla düzenli dersler yaparken, durumu müsait olmayanlarla da çeşitli vesilelerle sohbetler yapıyor, onları İslami bilinç, Cemaatsel şuur, tebliğ, cihad gibi konularda geliştirmeye ve yetiştirmeye çalışıyordu. Onun bu çalışmaları vesilesiyle; bütün hayatı köyde geçmiş, ilkokuldan başka okul okumamış, büyük şehir görmemiş, siyaset ve mücadele nedir bilmeyen birçok Cemaat mensubu, daha sonra sanki siyaset okulundan mezun olmuş gibi dünya meselelerine ilgi duymaya, siyasi konularda kafa yorup yorumlar yapmaya, İslami mücadele konusunda ciddi görüş ve çözümler ortaya koymaya başladı.

Şehid Rehber, Cemaat mensupları arasında en verimli ve en sağlıklı iş görenler; hem sorumlularıyla, hem ders grubundaki arkadaşlarıyla hem de sorumlusu olduğu insanlarla uyumlu bir şekilde çalışabilenlerdir. Bu tip fertler gelişir ve faydalı olurlar. Aksi durumdakiler ise nakıstır. Yani üstü ile uyumludur ancak altlarıyla sorunludur veya üstü ile uyumludur ancak ders grubundakilerle sorunludur, derdi.

Arkadaşları yetiştirmeye ve geliştirmeye çalışır ve bu amaçla imkanların elverdiği kadarıyla onlara ortam oluştururdu. Disiplin konusunda çok titizdi. Ancak önemli olan kardeşlerimizin bilinçli, inanarak disiplini bir yaşam tarzı haline getirmeleridir. Eğer bu bilinçle ve İslami yaşamın gereği olarak disiplinli yaşamazlarsa şartlar ve ortamın değişmesiyle tekrar eski başıboşluk haline dönmeleri kaçınılmazdır” derdi.

Şehid Rehber, Cemaatsel yapının oturması, çalışma ve faaliyetlerin düzen ve disiplin içerisinde yürümesi, ilke ve prensiplerin yerleşmesi ve dolayısıyla İslam davasının toplum içinde yer edip süreklilik kazanması için imkanlarını seferber ediyor ve çok enerji harcıyordu. Bu bakımdan; bir yandan sorumlu arkadaşları geliştirmeye ve işleri konusunda donanımlı hale getirmeye çalışırken, diğer yandan gerek Cemaat mensuplarını ve gerekse çalışma ve faaliyetleri tümden takip ve kontrol edip sağlıklı bir şekilde yönlendirebilmek için farklı amaçlar için ona yakın rapor şablonu hazırlamıştı. Bunları sorumlu arkadaşlardan düzenli olarak istiyor, her alandaki çalışmalarla ilgili eğitici ve yönlendirici kitapçıklar hazırlayıp uyulacak kural ve prensipleri yönetmelikler şeklinde gönderiyordu.

Şehid Rehber, hiç bir zaman galibiyet ve başarıya şartlanmaz ve galibiyete endeksli bir mücadeleyi benimsemezdi. Ona göre en büyük başarı, hak yoldan sapmadan mücadeleyi sürdürebilmekti. Başarı bu yolda yürümekti. Mağlubiyet ise bireysel veya Cemaatsel sapma idi. Yine O; ihlasın başarı getirdiğini, küfürde bile olsa ihlaslı olanların başarılı olabileceklerini belirtip şahıs endeksli olunmaması gerektiğini, bu anlayışın veya kendilerini ön plana çıkaranların hiç bir zaman başarılı olamayacaklarını söylerdi.

Ş. Y. adlı Cemaat mensubu şunları ifade etmektedir: “Şehid Rehber’in şiarı “Cemaat” idi. Cemaati her türlü çalışmanın önünde tutuyordu. Çünkü Cemaatin varlığı; imkanların oluşması ve hedefe varmak için güç ve kuvvetin elde edilmesi demekti. Onun için hep Cemaat diyordu, Cemaatin önce zihinlerde ve ardından pratikte oturması için büyük çaba harcıyordu. Bu nedenle diyebilirim ki onun bize bıraktığı en büyük miras bu Cemaatsel anlayış olmuştur. ”

Devam edecek…