Analiz:

Hindistan son dönemde Müslümanlara yönelik saldırı ve katliamlarla anılan bir ülke konumunda.

Batılılarca "dünyanın en büyük demokrasisi" olarak nitelenen ve müttefik kabul edilen Hindistan'da yaşananlar, Batılı devletlerin gündemine ise nadiren girebiliyor.

Hindistan'daki duruma dair bazı izlenimler, CNN için Akanksha Singh ve Roshan Abbas tarafından kaleme alındı.

Bizler bir gazeteci olarak iş için hazırlanırken, soracağımız sorular, gideceğimiz yerler ve yanımızda götüreceğimiz ekipman üzerine uzun uzun düşünürüz. Fakat bizden biri, bir belgesel fotoğrafçısı olan Roshan Abbas’ın düşünmesi gereken bir şey daha var: gerçek kimliğinin ne kadarını açık edebileceği.

Bu çalışmanın yazarlarından birisi olan Abbas, Hindistan’da yaşayan bir Müslümandır. Başbakan Narenda Modi’nin yönetimi altındaki Hindistan’daki Müslümanlar üzerlerine iftiralar atılarak evlerinden zorla çıkarılmakta ve dinlerini özgürce ifade etme haklarından mahrum bırakılmaktadır.

Müslüman kimliği saklanıyor
Abbas bizzat tecrübe ettiği bu zulüm yüzünden işini yapmak için etrafta dolaşırken Müslüman kimliğini ele verebilecek ‘kurta - geniş, yakasız bir gömlek’ giymemeyi tercih etmemektedir.

Bu önlem amaçlı bir karardı zira Hindistan’da insanların toplu şekilde bulunduğu yerlerde sürekli bir tedirginlik havası hakimdir çünkü görünüşü Müslümana benzeyenlerin sokak ortasında linç edilmesi son dönemde iyice yaygınlaştığı bir dönem yaşanmaktadır.

Benzer şekilde hicab giymeyi tercih eden Müslüman bayanlar da ülkede halka açık yerlerde dini aksesuar veya hicab giyilmesi hususunda herhangi bir yasak olmamasına rağmen ayrımcılık ve tacizlere maruz kalmaktadır.

Abbas ayrıca Jamia Milia İslamia isimli üniversitede öğrencilik yaptığını bilgisini kimseyle paylaşmama hususunda da özen göstermektedir çünkü hükümet ile çalkantılı ilişkileri olan ve 2019’dan bu yana kampüsü bir açılıp bir kapatılan bu üniversite, öğrencilerin öncülük ettiği protesto gösterileriyle bilinmektedir.

Hindistan’da Müslümanların hedef alınarak zulmedilmesinin örneklerinden biri de 2019 yılında iktidardaki Hindu milliyetçisi Bharatiya Janata Partisinin (BJP) yürürlüğe aldığı ve tartışmalara yol açan Müslüman olmayan göçmenlere vatandaşlık verilmesi hakkındaki kanundur.

Başbakan Modi yaptığı açıklamalarda direkt olarak Müslümanları kastederek bu kanun nedeniyle protesto gösterileri düzenleyenlerin kim olduğunun “kıyafetlerinden anlaşılabileceğini” ifade etti. Bu yüzden Hindistanlı Müslümanların kendilerini insan içinde giyinme, yeme ve içme alışkanlıklarını değiştirmek zorunda hissetmesi pek de şaşılacak bir durum değildir.

Artan gerilimler
Hindistan vatandaşı Hindular ile Müslümanlar arasındaki gerilimler 1947’de İngilizlerin ülkeyi terk edip ülkenin bağımsızlık ilan etmesinden önce dahi sürekli olaylara neden olmuştur. Ancak Modi’nin 2014’te iktidara gelmesinin ardından Müslüman azınlığa yönelik suçlar sürekli giderek artmaktadır.

BJP mensupları kısa süre önce bir adım daha ileri giderek Hindistan’ı Hindu bir millete çevirme hedeflerini herkese açık bir şekilde ilan etti. Ülkenin en büyük ikinci dini olan İslam’ın ve Müslümanların ötekileştirilmesi, BJP’nin çoğunlukçu siyasi politikaları açısından etkili bir strateji olduğunu kanıtladı.

Artık gelinen noktada toplam nüfusun %14’ünden biraz fazlasına tekabül eden 200 milyon Hindistanlı Müslüman yaşama haklarını savunmak zorunda oldukları bir durumla karşıya kaldı.

Geçtiğimiz hafta, düşük gelirli ve çoğunluğu Müslüman olan Delhi’deki Jahangirpuri isimli mahalleye buldozerlerle giren yerel yetkililer dükkân ve evleri yıktı. Bu yıkımlar bölgede yaşayan Müslümanlar ile Hindular arasında yaşanan toplu kavgaların sonrasında gerçekleştirildi. Ülkenin diğer bölgelerinde çıkan benzer şiddet olaylarına hükümetin cevabı Jahangirpuri’deki gibi sürekli buldozerler olmaktadır.

Bugün Hindistan’da şahit olduklarımız Müslümanlar ve diğer azınlıkların sistematik şekilde baskı altına alınmasından çok daha fazlasıdır. 2014’ten önce de ülke nüfusunun sadece %14’ünü oluşturmalarına rağmen tüm Hint hapishanelerindeki mahkumların %20’si Müslümanlardı.

Ancak ülkenin başındakiler temel görevlerinden birisi olan azınlıkların anayasal haklarını muhafaza etmeyi açıkça terk ettikleri için Hindistan’daki Müslüman nüfus her geçen gün biraz daha değersizleştirilmektedir.

Müslümanlara yönelik saldırı çağrıları
Müslümanlara saldırılması yönünde açıktan yapılan çağrılar sürekli artarak sıklaşmaktadır. Ülkenin güneyindeki Kanataka eyaletinde geçtiğimiz aylarda uygulamaya alınan ve tartışmalara yol açan sınıflarda başörtüsü giyilmesi yasağının ardından bir Hindu milliyetçisi gençlik grubu mensubu hicab giyenlerin “parça parça kesileceğini” söyledi.

Geçtiğimiz aralık ayında ülkenin kuzey eyaletlerinden Uttarakhand’daki bir organizasyonda konuşan bir Hindu lider “Müslümanın birinin 2029’da başbakan olmayacağından” emin olmak için “tüm Hinduları silahlanmaya davet ediyorum” dedi.

Hindistan’daki bu kötü durum dünya liderlerinin ise pek umurunda gibi görünmüyor. Modi hükümeti bu yapılanlar nedeniyle ne bir kez kınandı ne de kendisine bir yaptırım uygulandı. Ortadaki vaziyeti uluslararası çapta gündem etmeye çalışan bir avuç gazetecinin uğraşları Ukrayna’daki savaş nedeniyle bir kenara itildi. Ukrayna’daki haberlerin işlenmesi tabii ki gerekli ancak bu durum da en az orada yaşananlar kadar önemlidir.

Aslına bakılırsa Hindistan hususunda bazı uluslararası kırılma noktaları olmadı değil. İngiliz Başbakan Boris Johnson Gujarat’a gerçekleştirdiği ziyaret sırasında bir JCB fabrikasında Müslümanlara ait evlerin ve iş yerlerinin yıkılmasında kullanılan marka buldozerin üstünde poz verdi.

Bu görüntüler hem İngiltere’de hem de Hindistan’da büyük tepkiyle karşılaştı. İngiliz parlamentosundaki muhalifler Johnson’ın Hindistan gezisinin “Modi’nin aşırı sağcı hükümetinin faaliyetlerini meşrulaştırmak” için yapılıp yapılmadığının araştırılmasını dahi talep etti.

Hükümet saldırılara destek oluyor
Modi’nin farklı gruplar arasında cereyan eden şiddet olaylarını hala kınamaması aslında pek şaşılacak bir durum değildir zira Hindistan’ın dünya üzerindeki en kalabalık demokrasi olması ve laik bir anayasaya bağlı olmasına rağmen BJP yönetimi, Müslümanların ötekileştirilmesi ve tehlikeli ve şiddet yanlısı insanlar olarak yaftalanması ateşini tekrar tekrar harladı.

BJP’li isimler tarafından yönetilen birçok eyalet son yıllarda ‘aşk cihadı’ (veya diğer adıyla ‘din değiştirme karşıtı) olarak bilinen bir kanun çıkardı. Bu kanunun amacı kadınların kendi dinlerinden olmayan birisi özellikle de bir Müslüman ile evlenmesi halinde din değiştirmelerini engellemek veya bu tür evliliklerin tamamen önüne geçmektir. Bu kanun, Hindistan üzerine çalışmalar yürütenler tarafından 1935’de Nazilerin yürürlüğe aldığı, ‘saf’ Alman kanı taşıyanlarla Yahudiler arasındaki evliliklerin yasaklandığı Nuremberg kanunlarına benzetilmektedir.

Özellikle son bir yılda yaşananlar Hindistan’ın propagandacı bir ulus devleti olma yolunda hızla devam ettiğini göstermektedir. Mesela, kurgusal bir üniversite öğrencisinin hayatını konu alan tartışmalı bir film (filmde Keşmir’de yaşayan Hindu anne ve babasının İslamcı militanlar tarafından öldürüldüğünü öğrenen öğrencinin hikayesi anlatılıyor) Modi tarafından açıkça övülebilmektedir.

Film daha fazla sayıda izleyiciye ulaşması için birçok eyalette ‘vergiden muaf’ tutuldu. Fakat bu bile nasıl olduysa ‘Müslüman karşıtı sloganlara’ dönüştü ve filmin Delhi’nin ‘karışık nüfuslu bölgelerinde’ gösterimi sırasında polis varlığı arttırılmak zorunda kalındı.

İslamofobi, Hindistan toplumunun tüm kademelerine nüfuz etmiş durumdadır. Müslüman tarihinin kalıntılarını silmek için şehirlerimizin isimleri değiştirilmekte ve büyük şehirlerde yaşayan Müslümanlar kurumsal önyargılar nedeniyle sürekli kötü ve belalı bölgelerde yaşamaya zorlanmaktadır.

Müslümanlar dahil olmak üzere ötekileştirilen fakir azınlıklar dana eti yasakları nedeniyle zarar görürken Hindistan menşeili büyükbaş hayvan ihracatı hususunda yaşanan çifte standartlar devam etmektedir. (Konuyu bilmeyenler için ineklerin Hindu dininde kutsal sayıldığını hatırlatmakta fayda var.)

İnsanların yıllarca hâkim karşısına çıkarılmadan gözaltında tutulabilmesine olanak sağlayan sözde ‘anti-terör’ yasaları nedeniyle Hindistanlı Müslümanlar insan içindeyken bir gözlerini sürekli dikkatli olmak için kullanmak zorundadır. Mevzubahis kanunlar nedeniyle hapse atılan aktivist ve gazetecilerin tek kabahati sahip oldukları Müslüman kimlikleriydi. Haksız yere hapsedilen her insan, cesurları susturmaktan çok daha fazlası başararak Müslüman gençlerin zihinlerine bir korku hissi kazımaktadır.

Genocide Watch (Soykırım İzleme Örgütü) isimli uluslararası STK geçtiğimiz mart ayında Hindistan’daki Müslümanların tehdit altında olduğunu ilan ederek resmi bir soykırım uyarısı yaptı. India on the Brink isimli bir soykırım engelleme zirvesi de benzer şekilde Hindistan’da bir soykırımın eşiğine gelindiğini duyurdu.

Abbas’ın işe giderken istediğini giyememesi buzdağının sadece görünen kısmıdır. Hindu milliyetçiliğinin zulmü en fazla Müslüman bayanlar tarafından hissedilmektedir. Hindistan’daki Müslüman nüfusun yaşadıkları hepimizin dikkatini celbetmesi gereken insani bir meseledir.- Mepanews