Mustafa Karakaş/Doğruhaber

İnsanlığın görüp görebileceği en büyük tehdit İncil ile bağını kesen Batı Medeniyeti’nin geldiği şu durumdur.

İnsanlığı ele geçirme ve dönüştürme konusunda oldukça kararlılar.

Bu medeniyetin tek bir sabitesi var: Sınırsızlık.

Hiçbir ahlaki kaideye saygıları yok.

 “Canın ne istiyorsa yap ve farklı görün” mottosu üzerine kurulu.

Hz. Adem’den bu yana gelen İslam Medeniyetinin oluşturduğu her şeyin üzerinden silindir gibi geçiyorlar.

Çok değil bundan 100 yıl önce köpek, şehrin dışında koyun sürülerinin bekçisi idi.

Bugün köpek evin içinde.

Bundan 100 yıl önce büyük aile tipi vardı, dede vardı.

Şimdi köpek evin içinde ama büyükbabaya yer yok, o huzur evinde.

Elbise giydirdiği süs köpeği ile gezen Batılı kadın, insanın yüzünde tebessüme vesile olan, yürek hoplatan bebek/çocuk sesine karşı kendini müstağni görüyor. Köpek, bebeğin yerini tutmaya başladı.

Batı medeniyeti “hayvanları insanlaştırmaya, insanları ise hayvanlaştırmaya” çalışıyor.

Hayvanı renk renk giydiriyor, şampuanlar, deodorantlar, çeşitli ve oldukça pahalı kedi köpek mamaları… Hatta hayvanı konuşturmak için bile denemeler yapılıyor.

Amerika’da Zoolingua isimli bir şirket, Hayvan Dili Tercüme algoritması üzerine çalışıyor. Birkaç yıl sonra belki de kedi ve köpeklere tercüman olabilecekler.

Ne kadar farklı değil mi?

Babasının ne dediğini anlamayan evlat, kedisinin ne dediğini öğrenecek!

Evet, hayvan insana benzediği, insanı taklit ettiği ölçüde değerlidir.

Peki ya insan nasıl değersizleşir?

Hayvanlaşarak...

Hayvanı insanlaştırma çabası son sürat sürerken, insanın hayvanlaştırılması süreci de işliyor.

Bencil, sadece kendini düşünen, beslenmek için(ekmek kavgası) hiçbir ahlaki kriter tanımayan…

İnsanı insanın kurdu yapan…

Aptallar yem olur, zekiler yaşar ya da diğer bir ifade ile zayıflar ölür güçlüler yaşar…

Sadece bu mu? Hayır?

Hayvanda anne baba sevgisi zamanla yok olur. Batı medeniyeti bunu da başardı artık anne babalar fazlalık olarak görülüyor.

Batı medeniyeti Adem Peygamberden bu yana oluşan hiyerarşiye saldırıyor.

Peki bu saldırının kumanda merkezi neresi mi? Sinema.

Sinema üzerinden yeni bir toplum inşa ediliyor.

30 yıl önceki filmlerde şiddetli bir şekilde aile kurumu hedef alınıyordu. Çocuklu anne tüm filmlerde hayatın zorluğunu yaşayan kadın olarak betimleniyordu, iş bulamıyor, bulsa da çocuktan dolayı çalışamıyor, göbekli, çirkin, hatta genelde sakar!

O halde çözüm ne?

Çözüm; çocuk yapmamak!

Sonraki dönemlerde evlenmek yerine kız arkadaş!,  erkek arkadaş! yani 'zina' figürü işlendi.

Sınırsızlığın başladığı tarih burasıdır dersek yeridir. İlk filmlerde, kız babası; “Tamam, erkek arkadaşın olsun ama…”

Sonraki yıllarda, kızın; “Erkek arkadaşımın olması seni ilgilendirmez” repliği...

Sonra, “Erkek arkadaşımda kalacağım’! yılları...

Hepi topu 20-25  yılda inanılmaz büyük tahripkar bir sosyal değişim sağladılar.

YENİ PROJE KUTSALSIZLIK!

Son 10 yılda ise başka bir proje devreye girdi.

Günahkar toplum yerine inançsız, Allah’sız kutsalsız bir toplum oluşturulmaya çalışılıyor; cinsi sapkınlıklar özendiriliyor.

Neredeyse Netfliks’in tüm filmlerinde cinsi sapkınlığı özendiren sahneler var.

Neredeyse her filmde yakışıklı çocuk “inanmadığını ama inananlara saygılı olduğunu” söyler.

Bu bir savaştır, bu bir hiyerarşi savaşıdır, toplumları dizayn savaşıdır.

Bu bir saldırıdır!

Değerlerimize!

Sadece bizim değil insanlığın değerlerine, örfüne, kültürüne yaşam biçimine saldırı..

Her şeyi yok edecekler.

Ne Japon’un kültürü kalacak, ne Çin’in duruşu ve ne Türk’ün, ne Kürd’ün örf ve yaşantısı ne de Afrikalı yerlinin giyimi kalacak!

Muhtemelen şu cümleler size komplo teorisi gibi gelebilir.

Ama sorun yok, sosyal bilimlerde ispatı sağlayan zamandır.

Sonraki nesiller, saçlarını yeşile boyatan çocuklara şaşırmayıp, büyüklerinin elini öpen çocuklara şaşırdığında bu yazı kendini ispatlamış olacaktır.