HÜDA PAR Genel Sekreteri Şehzade Demir, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu'nun Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirdiği görüşmeye ilişkin kamuoyunun merak ettiği sorulara yanıt verdi.

Basına kapalı gerçekleşen görüşmenin içeriğiyle ilgili bilgiler veren Demir, "Geçen sene haziran ayında yapılan genel kongreden sonra memleketin hemen her bölgesine ziyaretler gerçekleştirdik. Halkın sıkıntılarını, sorunlarını ve taleplerini dinledik. Bu geziler sırasında da Genel Başkanımız, 'Sadece iktidara gelince bu sorunlarınızı çözeriz demiyoruz.' şeklinde dile getirmişti. İnşallah Rabbim kısmet eder, icra makamlarına gelirsek, sorunların çözümü için elimizden gelen gayreti göstereceğiz. Ancak muhalefette iken de halkın sorunlarının çözümü ve taleplerinin karşılanması için yapabileceğimiz şeyler vardır. Bunlardan birisi de bu talepleri icra makamındakilere aktarmak ve çözümünü halk adına istemekle birlikte meselenin takipçisi olmaktır. Bu kapsamda farklı farklı bölgelerden vatandaşların sorun ve taleplerini birinci elden Sayın Cumhurbaşkanına iletme fırsatı bulduk." dedi.

Randevu talebinin kimden geldiği konusuna ilişkin sorulan soruya yanıt veren Demir, "Randevuyu biz talep etmiştik. İzah ettiğim gibi halkımızın sorun ve taleplerini iletmek için randevu talep etmiştik." ifadelerini kullandı.

 

Demir, görüşme sırasında ittifaklar ve seçim konusunun gündeme gelip gelmediğine ilişkin soruya ise, "Daha çok memleket meseleleri üzerinde konuşuldu." dedi.

Gündemdeki diğer konulara da değinen Demir; sağlık alanında yaşanan sorunlar, grevler, İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya üyeliği konusunda Türkiye'nin tutumuna ilişkin konuştu.

"Hekimlerin sorunları çözülmeyi bekliyor"

Sağlık meslek örgütlerinin ve sendikaların neredeyse hepsinin 2022 yılının başından itibaren başlattığı grevlerin mayıs ayında da devam ettiğine işaret eden Demir, "Sendikalar özetle; sağlık çalışanlarının ağır iş yüklerine karşılık ücretlerinin çok yetersiz olduğunu ve açlık sınırında yaşamaya mahkûm edildiklerini; 2021 yılında yayımlanan Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği'nin bir ceza yönetmeliği olduğunu, iş barışını tesis edecek şekilde düzeltilmesi gerektiğini; birinci basamak sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi gerektiğini söylüyorlar. Öte taraftan sektördeki şiddet vakalarının önüne geçecek etkin önlemler alınması gerektiğini; resmî kurumlardan istifaların yaşandığını, özel hastanelerde ise işverenlerin ciddi baskılarının olduğunu ve yurt dışına göç olayının artarak devam ettiğini belirtmektedirler." dedi.

Hükümetin, sağlık çalışanlarının haklı isteklerini göz ardı etmemesi ve çözüm için harekete geçmesi çağrısında bulunan Demir, "Yaşanan sorunlardan dolayı sağlık hizmetlerinin sekteye uğramaması, sağlık çalışanlarının emeğinin karşılığının hakkıyla verilmesi ve nitelikli insanların göçünün engellenmesi için gereken düzenlemeler yapılmalıdır. Bazı bölümlerde yaşanan doktor sıkıntısı hasta ve hasta yakınlarını ciddi şekilde mağdur etmektedir. Öte taraftan sağlık çalışanları da en doğal haklarını talep ederken hasta haklarını ihlal etmemeli, yapılan grevler meslek ahlakı ilkeleri ile çelişmemelidir." değerlendirmesinde bulundu.

 

"Türkiye kararlı tutumunu devam ettirmelidir"

Türkiye'nin İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliğine karşı tutumuna rağmen ABD ve Avrupa'nın, bu iki ülke lehine söylem ürettiğine dikkat çeken Demir, Rusya-Ukrayna savaşının, "beyin ölümü gerçekleşen ittifakları" tekrar canlandırma sürecine soktuğunu belirtti.

Türkiye'nin sadece kendi çıkarları için değil, ümmetin ve insanlığın istikrarı için sesini yükseltmesi gerektiğini belirten Demir, "ABD'nin uydusu haline gelen ve dünyanın birçok noktasında istikrarsızlığa hizmet eden NATO, üye sayısını artırmaktadır. Sözde müttefiklerin uluslararası sahada Türkiye karşıtı tutumu bugüne kadar defalarca ifşa olmuştur. Bugün yine Türkiye'nin endişeleri göz ardı edilerek karşı cephede yer alınmaktadır. Türkiye'nin ittifak içerisindeki kararlı tutumu, NATO eliyle İslam topraklarında gerçekleştirilen tahribatlara karşı da devam etmeli. Türkiye, sadece ulusal çıkarları için değil ümmetin ve insanlığın istikrarı için de sesini yükseltmelidir. Ne yazık ki NATO'nun Afganistan ve Irak başta olmak üzere bugüne kadar İslam topraklarında milyonlarca masumun ölümüne sebebiyet veren kirli politikalarına karşı durulamamıştır. NATO'nun çifte standartlı politikaları karşısında Türkiye'nin ortaya koyacağı duruş çok önemlidir. Bu rolünü dünyanın, insanlığın ve İslam ümmetinin istikrarının korunması yönünde kullanması, Türkiye'nin bütün dünyaya karşı sorumluluğudur." dedi. (İLKHA)