Sizi tanıyabilir miyiz?
İsmim Fikri Karavil. 1969 Diyarbakır doğumluyum. 6 çocuğum var. Mobilya kapı imalatı yapan bir iş adamıyım.
-Mavi Marmara Gemisi ile Gazze’ye gitme fikri sizde nasıl gelişti?
Mavi Marmara ile ilgili aslında söylenecek çok söz var. 2010 yılında Mavi Marmara gemisi yola çıkarken, Diyarbakır’daki Sivil Toplum Kuruluşları bir araya gelip Gazze’de ve Filistin’de yaşanan olaylara duyarsız kalmama adına bir birliktelik oluşturdular. Bu birliktelikten biz de haberdar olduk. O zamanlar Mustazaflar Derneği çatısı altında bir Sivil Toplum Kuruluşu olarak hareket ediyorduk. Biliyorsunuz Mustazaf-Der, daha sonra haksız ve hukuksuz bir şekilde kapatıldı. Bununla birlikte biz, Gazze’ye gitmek için yapılan/ortaya konulan bu haksızlıklara/hukuksuzluklara karşı, kendi safımızı belli etmek için bu birlikteliğe katılma kararı aldık.
Ben de Mustazaf-Der’in temsilcisi olarak bu gemiye katıldım. Gazze’deki bu zulme dur demeye ve safımızı belirleme adına bu girişim içine girip Mavi Marmara’da yer aldık.
Malumunuz Gazze’de yüzyıldan beridir bir zulüm var. Önce İngilizler işgali başlattı. Daha sonra onların Filistin topraklarını terk etmeleriyle birlikte yeryüzündeki Yahudiler orada toplatılıp bugünkü işgalci devletin ilk adımları oluşturulmaya çalışıldı. Batı, bütün gücüyle işgalciye yardım etti. Böylece işgalci azdıkça Filistin’in asıl sahiplerine zulmetmeye, katliamlar ve vahşetler yapmaya başladı. Tüm dünyanın gözü önünde en ağır zulümleri Filistin halkına yapmaya başladılar. Oraları adım adım işgal ettiler. İşgalle birlikte bu zulümler had safhaya erişti. Vicdan sahibi tüm insanlık, bu vahşeti hem dünyaya duyurma hem de bu mazlum ve mustazaf halka yardım etme adına bir birliktelik oluşturdu. Böylece Mavi Marmara gemisi yola çıktı.
Biz de Antalya’dan gemiye bindik. Doğrusu katılmam çok zor olsa da Allah’u Teala nasip etti. Tüm olumsuzluklara rağmen şartları zorlayarak gemiye bindim. Gemide gördüğüm çok önemli bir husus vardı. Bunu da dile getirmek isterim: Hedef bir ve istikamet belli olunca tüm katılımcılar da aynı istikamette hareket edince, zaferin gelmemesi mümkün değil. Mavi Marmara gemisinde gördüğüm, ümmet adına hemen hemen tüm oluşum ve taraflardan bir kesim insan, bu zulme dur demek için o gemiye katılmıştı. Bunu sadece ümmet içerisindeki duyarlı kişiler değil, yanısıra Müslüman olmamalarına rağmen yapılan zulüm ve hukuksuzluğa karşı tavırlarını ortaya koymak isteyen vicdan sahibi insanlar da katılmıştı. İçlerinde Hristiyanlar, Yahudiler hatta Ateistler dahi vardı. Çünkü ortada çok açık bir zulüm ve haksızlık bulunuyordu. Bu haksızlığa karşı vicdanları onları harekete geçirmişti. Birlikte hareket etme sonucu Mavi Marmara gemisiyle birlikte işgalci, çok büyük bir yenilgiye uğradı. Tabi bu yenilgiyle birlikte belki bizler, bu zaferin gerektirdiği şekilde o gemide gösterilen birlikteliği, daha sonra sürdüremedik. Yine de işgalciye bu hezimeti yaşatmak, bizim adımıza güzel bir hareket, güzel bir mücadele şekli oldu.
-Özellikle saldırı anını bize anlatır mısınız?
Saldırı anı gerçekten nasıl anlatılır bilemiyorum. İşgalci, mevcut gücünün hemen hemen yüzde ellisini, yani savaş gemileriyle, denizaltılarıyla, Zodyaklarla tüm imkanlarını, bize karşı kullandı. Sivil bir harekettik. Sadece ablukayı kırmak adına yola çıkmış insanlardık. Bu noktada duyarlılık oluşturmaya insanlığın ve dünyanın dikkatini oraya çekmeye çalışan bir harekettik. Böyle olmasına rağmen karşılarında büyük bir ordu varmışçasına tüm güçleriyle saldırdılar. Gemiye saldırı anları, aslında bir bakıma Gazze’ye ya da Filistin halkına yapmış oldukları zulmün bir göstergesi oldu. Hiçbir ahlaki kurala dikkat etmeden sanki karşılarında çok büyük ve güçlü bir ordu varmış gibi gemimize saldırı yapıldı. Geminin içinde bildiğiniz gibi yaşlılar, kadınlar, çocuklar olmasına rağmen, orantısız bir saldırı yapıldı. Önlerine çıkan insanları vahşice katlettiler. Bununla birlikte aslında çok da tedirgin idiler. İşgalcileri tanıyanlar iyi bilir ki, gerçekten ancak korkakların yapabileceği bir şekilde gemiye saldırdılar. İnsanları katlettiler. Uğur Süleyman Söylemez, Cevdet Kılıçlar, Necdet Yıldırım, İbrahim Bilgen, Furkan Doğan, Fahri Yaldız, Çetin Topçuoğlu ve Cengiz Songür gibi kardeşlerimiz şehit oldu. Şehitlerin yanısıra yaralananlar da oldu. Özellikle yaralı olanlara çok ciddi işkenceler uyguladılar.
-İşgalcilerin vurulmanızdan sonraki tavırları ne oldu?
Biz gemiden indirildikten sonra hastanelerinde tedavi olmak istemedik. Buna rağmen bizi zorla hastanelere götürdüler. Tarihte görülmemiş bir şekilde ayaklarımıza, ellerimize prangalar geçirdiler. Birbirimize yaslanmamıza dahi müsaade etmeyen bir zulümle sadece eziyet vermek adına ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Hastaneye götürmek üzere bindirildiğimiz araçta, 12 saat boyunca bilmediğimiz bir yolda çok süratli gidip ani frenlerle daha fazla yaralanmamızı, daha fazla eziyet görmemizi amaçlıyorlardı. Hastaneye o halde vardık. Hastanede narkoz verildikten sonrasını hatırlamıyorum. Neler oldu bilmiyorum. Gözümüzü açtığımızda tekrar bizi bir araca bindirip aynı eziyetlerle cezaevine götürdüler. Cezaevi ortamında da yapılabilecek tüm zulümleri bize uyguladılar. Özel ve kişisel eşyalarımızın tamamını tahrip edip bir kısmına el koydular. Sadece vahşice bir katliam yapmadılar. Aynı zamanda eşyalarımızı da çaldılar. Hatta bazı arkadaşlarımızın kredi kartlarını daha sonra kullandıkları tespit edildi. Yani işgalciler ellerinden gelen tüm kötülüklerin hiçbirini esirgemeden yapabilecekleri tüm zulümleri yaptılar.
-O günden bugüne Gazze hala abluka ve zaman zaman saldırı altında olup maalesef dünya izlemeye devam ediyor. Dünya halklarının ilgisini çekmek için ne yapmalılar sizce?
O günden bugüne bir şeyler değişti mi dersek elbette ki abluka adına/zulümler adına hiçbir değişiklik olmadı. İşgalciler ne zaman zorda kalsa bir adım geri attıklarını göstermeye çalışırlar. Oysa asıl amaçlarından, hiçbir şekilde geri adım atmıyorlar. Abluka ve saldırılar hala devam ediyor. Hatta bu son zamanlarda sizin de takip ettiğiniz gibi çocukları, bebekleri, kadınları dahi katletmeye başladılar. Filistin halkının gösterdiği dirayete karşı ellerinden geleni yapmaktan vazgeçmiyorlar. Ama bu mücadele ümmetin desteğiyle birlikte inşallah hiç bitmeyecek. Ta ki işgalcilerin tamamı Filistin’den atılıncaya kadar bu süreç devam edecek. Belki görünüşte Filistin halkı kaybediyor olabilir; ama bu işgalciler hem dünyada hem ahirette acı bir azap tadacaklar. Biz buna inanıyoruz. Bir gün mutlaka yaptıkları bu zulmün ve vahşetin hesabını verecekler.
Dünya yani batılı ülkeler söz konusu Müslüman halklar olunca körleri ve sağırları oynuyor. Kendi halkları olunca da kıyametleri koparıyorlar. Savaş kötüdür. İnsanlar evlerini barklarını terk ettiği için Ukrayna’yı örnek vermek istemiyorum. Hatta bir Müslüman olarak bu durum bize sevindirici gelmiyor. Yine de şunu da belirtmeden geçmek istemiyorum: Rusya-Ukrayna savaşında batılılar gösterdikleri hassasiyetin milyonda birini Afganistan, Filistin, Suriye ve Yemen’de ne çocuklara ne kadınlara ne de insanlarına karşı göstermiyorlar. Batı her zaman işgalciyi desteklemiştir/desteklemeye devam ediyor. Bu sebepledir ki dünyadaki halkların, Müslümanlara yapılan zulümlere karşı dikkatlerini çekme konusunda başarılı olamıyoruz. Kendi dünyalarında kendilerine herhangi bir zarar gelince kıyameti koparmaktan geri kalmıyorlar. Müslümanların gördükleri zulümlere karşı ise körleri, sağırları oynuyorlar. Bunun için onları yadırgamıyoruz. Asıl kendi içimize dönük kardeşlerimizi gözetme ve onlar için ne yapabiliyorsak Allah adına yapabilme mücadelesi sergilememiz gerekiyor.
-Mahkeme Mavi Marmara dava dosyasını kapattı mı? Gelinen süreç itibariyle Türkiye ile işgalci israil yakınlaşması söz konusu. Normalleşme furyasına Türkiye de mi giriyor; ne yapmalı nasıl bir tepki ortaya koymalı sizce?
Mahkeme süreci olarak, maddi ve manevi açmış olduğumuz mahkemeler devam ediyor. Biz bunları devam ettireceğiz. Ta ki bir sonuca varıncaya kadar. Gayemiz burada işgalcinin haksızlığını ortaya koymaktır.
Son zamanlarda malumunuz Türkiye ile normalleşme adı altında bazı girişimlerde bulunuluyor. Kesinlikle bunu tasvip etmiyoruz. İşgalciye uzatmış olduğunuz her elin, her yakınlaşmanın daha fazla Müslümanın ölümüne, işgalcinin daha fazla azgınlaşmasına sebep olduğunu bilelim. Bundan dolayı normalleşme adı altında yapılan bu girişimleri şiddetle kınıyoruz. İşgalcinin İnsanlığa ve İslam ümmetine verebileceği hiçbir fayda yoktur. İşgalcinin aklı fikri, Filistinlileri yok etmededir.
Buna mukabil kendi halkı bile, gün gelecek işgalciyi döktüğü kan dolayısıyla mahkum edecektir. Normalleşme, bu yönüyle İslam ümmetinin aleyhine olan işleri destekleme anlamına gelir. Tarih boyunca yaptıkları vahşet ve döktükleri kan, hep insanlığın zararına olmuştur. Bundan sonra da farklı bir durumun gelişebileceğini düşünmüyorum.
-Bugün olsa yine gider miydiniz?
Bugün Mavi Marmara gibi bir girişim olsa, elbette yine de gitmek isterim. Yeryüzünde nerde bir mazlum ve mustazaf olsa, destekleme ve ihtiyaçlarını karşılama, yardımcı olma adına zaman mefhumunu gözetmeden ne gerekiyorsa, tıpkı on yıl önce yaptığımız gibi aynı şekilde aynı şevk, aynı mücadele aşkıyla gitmeye hazırız. Bunun için hiçbir çekincemiz/endişemiz yok. Bugün de böyle bir gemi hazırlansa gitmeye hazırız. Hatta sadece biz değil, o gemiye binmeye hazır milyonlar var. Servetini bu uğurda verebilecek insanlar var. Çünkü çok açık, net ve devam eden bir katliam hala var. Dünyaya ve insanlığa zarar veren bir yapı var. Bunun önünde durmak için milyonların hazır olduğunu müşahade ediyorum. İnşallah bir gün işgalcinin; değil Filistin, tamamen yeryüzünden de silinmiş olduğunu göreceğiz. Allah Teala buna inşallah ortam hazırlayacaktır. Allah Teala tüm Müslümanlara birlik ve beraberlik nasip etsin. İnşallah gidişat hayırlı olacak. Filistinli Müslümanların şehadetleri bizim için kayıp değil. Zira binlerce insanların uyanışı o şehitlerin kanlarıyla oluyor. Allah bu uğurda şehit olanların şehadetlerini kabul etsin ve bizi de onların destekçileri kılsın.
-Zaman ayırdığınız için teşekkürler.
Böyle bir röportaj yaptığınız için sizlere çokça teşekkür ediyorum. Hayırlara vesile olmasını diliyorum.