İmam Ebu Yusuf Abbasiler döneminde Halifelik makamında oturan Harun Reşid’e nasihatlerde bulunmuştur.

Kitabul Haraç isimli bir Kitap yazan İmam Ebu Yusud kitabın mukaddime kısmında Halife Harun Reşid’e nasihatlerde bulunmaktadır.

İşte o nasihatler

Bismillâhirrahmânirrahim,

Allah, Emirü’l-mü’minine uzun ömürler versin! Tam bir nimet ve zenginlikle devamlı bir haysiyet içinde şeref ve izzetini yüceltsin! Kendisine verdiği dünya nimetlerini, bitmek ve tükenmek bilmeyen âhiret nimetlerini kazanmaya ve orada Rasulullah’a vuslata bir vesile kılsın.

Emirü’l-mü’minin Allah muini olsun! Benden haraç, öşür, sadaka (zekât) ve cizyelerin toplanması gibi meselelerle birlikte bu konuda daima müracaata esas ve tatbik edilmesi gerekli olan diğer hususları bir araya getiren bir kitap telif etmemi istedi.

O, bununla şüphesiz hâkimiyeti altında bulunan reâyâdan zulmü kaldırmayı, halkın işlerini düzeltmeyi irade etmiştir. Allah Emirü’l-mü’minin işlerinde muvaffak kılsın. İsabetli görüş ve düşünceyi kendisine refik etsin. Oldukça mesuliyetli olan şu halifelik makamında yardımcısı olsun. Kendisini korktuklarından ve çekindiklerinden selâmete erdirsin.

Tatbik etmek arzusuyla bana sorduğu hususları izah, şerh ve tefsir etmemi istedi. Ben de onları izah, şerh ve tefsir ettim.

Ey Mü’minlerin Emiri! Şükürler olsun Allah’a ki, sana büyük bir vazife verdi. O öyle bir vazife ki sevabı sevabların en büyüğü, cezası da cezaların en büyüğüdür. Allah seni, bu ümmetin işlerine memur etti. Bu vazifenin başına geçtikten sonra artık sen, Allah’ın kendilerine çoban tayin edip idarelerini sana emanet ettiği ve o güdülenler sebebiyle imtihana çektiği ve seni kendilerine hâkim tayin ettiği pekçok insanlar için binalar yaparak, tesisler kurarak, adaleti icra ederek gece ve gündüzlerini tüketmeye başladın. Bina; adalet ve doğruluk harcından mahrum temeller üzerine kurulduğu vakit, Allah o binanın temellerini bozar, yapanların ve yapılmasına yardım edenlerin üzerine yıkar. Bu sebeple bu ümmetin ve reayanın işlerinden Allah’ın sana tevdi ettiği vazifeleri ihmal edip hakların zayi olmasına sebep olma! Çünkü Allah’ın izniyle kuvvet, faaliyet göstermekte (yani doğru ve âdil iş yapmakta) dır.

Bugünün işini yarına bırakma, aksi halde işleri ve hakları zayi etmiş olursun. Ecel emelin önündedir. Ecele, iş ve amel ile koş. Çünkü ecel geldikten sonra artık iş ve amel yoktur. Şüphesiz, çobanların efendilerine hesap verdikleri gibi insan yöneticileri de Rablarına hesap verirler. O halde günün bir saatinde de olsa Allah’ın sana yüklediği vazifelerde hakkı sahibine ver, adaleti icra et. Zira kıyamet günü Allah katında en mes’ud çoban (idareci), idare ettiklerini en fazla mes’ud eden çobandır. Binaenaleyh sen kendin hak yolundan ayrılma, aksi halde güttüğün (yönettiğin) kimseler doğruluktan ayrılırlar. Hevâ ile (nefse tabi olarak) emir vermek ve öfke ile iş yapmaktan sakın. Biri âhireti, diğeri dünyayı ilgilendiren iki işle meşgul olduğun vakit, âhiret işini dünya işine tercih et. Çünkü âhiret baki, dünya ise fânidir. Allah korkusuyla daima tetikte ol. Yakın veya uzak insanlara Allah’ın emirlerinde eşit muamele et. Allah yolunda ve adaleti tatbikte hiçbir kötüleyicinin kötülemesinden asla korkma.

Daima temkinli ve korkulu ol; zira temkinli olmak dil ile değil kalb iledir. Azabından korkarak ve rahmetinden ümitvar olarak Allah’a sığın, çünkü sığınmak ve korunmak korku ve ümid iledir. Kim Allah’a sığınırsa Allah onu korur. Daima iyi bir âkibet, gidilen doğru bir yol, hakka ulaştıracak sağlam bir gidiş zayi olmayacak bir iş, herkesin vardığı bir kaynak ve menba için çalış. Zira eninde ve sonunda varılacak yer öylesine hak bir varış yeri, o kadar korkunç bir duraktır, ki orada yürekler hoplar, bütün hüccetler, ceberutu ile insanları idaresinde tutan sultanın izzet ve celâli önünde değerini kaybeder. O günde bütün mahlûkat Allah’ın huzurunda zillet ve meskenet içinde dururlar, onun hükmünü beklerler ve azabından korkarlar. Sanki herşey olmuş bitmiştir.

Kıyamet gününü; o korkunç durak yerini bilip de amel etmeyen, yararlı iş yapmayan kimsenin duyacağı hasret ve nedamet sonsuzdur. Biraz düşünene şunlar kafidir:

– O, öyle bir gün ki o günde ayaklar kayar, renkler değişir, kıyam üzre durmak uzar, O günün hesabını vermek son derece çetindir.

Allah Teâlâ Kur’an’ında şöyle buyurur:

— “Şüphesiz Allah’ın katında bir gün, sizin sayınızla bin sene gibidir”1

— “Bu gün hak ile bâtılın, iyi ile kötünün, haklı ile haksızın ayrıldığı bir gündür. Sizi de, sizden öncekileri de burada topladık”2

— “Şüphesiz, o herşeyin hesabının sorulacağı gün, onların hepsinin buluşacağı bir miattır, (bekleme yeri buluşma zamanıdır)”3

— “Sanki onlar kendilerine vaad olunanları gördükleri zaman, sevinçlerinden, orada birkaç saat kaldıklarını zannederler”4

Ne müthiş bir ayak kayması ki telâfisi imkânsız. Ne acı bir nedamet ki hiç faydası yok. Bu hayat sadece gece ve gündüzün nöbet değiştirmesinden ibarettir. Durmadan biri diğerinin peşini takip ediyor, gece ile gündüz her yeniyi eskitiyor. Her uzağı yakınlaştırıyor, vaad edilmiş olan her şeyi getiriyor. Allah her nefsi kazandıkları sebebiyle cezalandıracaktır. Şüphesiz Allah’ın hesabı çabuktur.

Allah’a yapış Ey Halife, Allah’a! Çünkü dünyada kalış çok azdır, halbuki hesap vermek çetindir. Dünya yok olacak ve içindekiler de tükenecektir. Âhiret ise devamlı kalma yeridir. Yarın Allah’a, mütecavizler ve sapıklar yoluna sülük etmiş olarak mülâki olma! Şunu iyi bil ki kıyamet gününün hâkimi, kullarını evlerine, yerlerine ve mevkilerine göre değil ancak amellerine göre muhakeme edecektir. Allah seni ikaz etti, o halde dikkatli ol. Zira sen; abes olarak yaratılmadın, bu sebeple de başıboş bırakılmayacaksın. Şüphesiz Allah seni yaptıklarından ve içinde bulunduğun durumdan hesaba çekecektir. Bak, düşün, nasıl cevap vereceksin? Bil ki yarın, yevm-i kıyamette insanoğlunun, Allah huzurunda ayakları ancak hesaba çekildikten sonra kayacaktır.

Rasulullah (S.A.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:

“Kıyamet gününde dört şeyden sual edilinceye kadar kulun ayakları kaymaz

-İlmiyle ne gibi ameller yaptığından, ömrünü nerede ve nasıl tükettiğinden, malını nereden kazanıp nereye sarfettiğinden, vücudunu ve sıhhatini nasıl değerlendirdiğinden”.

Ey Mü’minlerin Emiri! Soruların cevabını hazırla! Zira bugün dünyada yapıp bıraktıkların yarın sana birer birer okunur. Hal böyle olunca, şahidlerin huzurunda Allah’la senin aranda geçmiş olan işlerin maskesinin düşeceğini hatırla!

Ey Mü’minlerin Emiri! Sana, Allah’ın korumanı istediği şeyleri korumanı, bakıp gözet-lemeni istediklerini gözetlemeni ve bu vazifeleri Allah rızası için yapmanı tavsiye ederim.

Çünkü sen eğer onları yapmazsan; aslında yürünmesi kolay olan yol sana zorlaşır; gözlerin etrafı görmez olur, alâmetler, işaretler ortadan kalkar; gerçekler kaybolur. O geniş yol, sana daralır, orada bildiklerini tanımazsın fakat tanımadıklarını bilirsin. Bu sebeple nefsine karşı mağlûb olmasını değil, muzaffer olmasını isteyen kimsenin husumeti ile nefsine karşı koy. Zira güttüklerini yitiren çoban, eğer dilemiş olsaydı, Allah’ın izniyle onları zayi olmaktan kurtarırdı. Böyle yapmadığı takdirde hayatlarını korumak ve kurtuluşa ermelerini sağlamakla mükellef bulunduğu şeylerden, helâkına sebep olduklarını tazmin eder. Bu sebeple kurtarması mümkün olanları kendi hallerine terkettiği vakit, onları bile bile zayi etmiş olur. Eğer çoban, üzerine vazife olmayan başka şeylerle meşgul olur da, zorluk ve tehlike içinde olanları görmezlikten gelirse felâket kendisine daha çabuk gelir ve kendisine daha çok zarar verir. Üzerine aldığı işleri hakkı ile yaptığı vakit çoban, orada bulunanların en mes’udu olur. Allah o kimsenin yaptıklarına kat kat karşılık verir.

Ey Mü’minlerin Emiri! Güttüklerinin zarar ve telefine sebep olma! Aksi halde Allah on-ların haklarını senden alır da, neticede, sen de kendi hak ve sevabını kaybedersin. Bina, ancak yıkılmadan önce tahkim edilir. Şüphesiz Allah’ın, idaresini sana verdiği kimseler hakkında yaptıkların senin lehine, telefine sebep oldukların da senin aleyhine olarak tesbit edilir. Allah’ın, idaresini sana emânet ettiği kimselerin işlerini unutmazsan, sen de unutulmazsın. Onlardan ve onlara faydalı şeylerden gafil olmazsan, sen de aldatılmazsın. Şu dünyanın bu gün-lerinde, gönül dilin olan kalbin teşbih, tehlil ve tahmid etmekten; ağzındaki dilin Allah’ı zikir ile hareket etmekten, rahmet peygamberi ve hidayet önderi Allah Rasulüne salât ve selâm getirmekten nasibini alsın. Allah Teâlâ, rahmet ve ihsanı ile millet idaresini ellerine alan kim-seleri yeryüzünün halifeleri kıldı. Onlara idare ettikleri kimseleri aydınlatacak, aralarında vuku bulacak hâdisatı adaletle karara bağlayacak, hak ve hukuktan şüpheye düşülen hususları beyan edecek bir nur vermiştir. İdarecilerin yolunu aydınlatacak nur; ancak hadleri -yani cezaları- tatbik etmek, araştırmaya ve açık delillere dayanmak suretiyle hakkı sahibine vermektir. İyi kişilerin yolunu takip etmek, onların iyi hareket ve prensiplerini devam ettirmek daha tesirlidir. Çünkü iyi âdet ve prensipleri ihya etmek, yaşayan ve aslâ ölmeyen hayırlardandır. İdarecinin zulmetmesi; idare edilenler için bir felâket, itimat ve güvenden yoksun kimselerle yardımlaşıp millet idaresinde onlara dayanması ise bütün halk için bir helâktır.

Ey Mü’minlerin Emiri! Güzel komşuluk etmek ve iyi muamele yapmak suretiyle Allah’ın sana verdiği nimetleri tamamla ve iyilik talebinde bulun. Şükrünü edâ etmek şartıyla nimetlerin çoğalmasını iste. Çünkü Allah Teâlâ Aziz Kur’an’ın’da şöyle buyurur:

-“Eğer şükrederseniz mutlaka, size, nimetlerimi çoğaltırım. Eğer nankörlük ederse-niz, şüphesiz, azabım çok şiddetlidir”5

Allah katında ıslahtan daha sevgili bir şey olmadığı gibi, fesattan daha kötü ve sevimsiz bir şey de yoktur. Masiyetleriirtikab etmek ve kötülük işlemek nimetlere karşı nankörlüktür. Milletler arasında nimete nankörlük edip de buna tövbe de etmeyenlerin çoğu, izzet ve şeref-lerinden mahrum olmuşlar ve Allah, onlara düşmanlarını musallat etmiştir.

Ey Mü’minlerin Emîri! Sana verdiği halifelik sebebiyle ihsan ettiği şeylerde seni kendi nefsine yöneltecek işlere dûçar etmemesini, velilerine ve sevgili kullarına gösterdiği inayeti sana da göstermesini Allah’tan niyaz ederim. Zira O, bunların hepsinin sahibi ve bu hususta kendisine rağbet edilen yegâne zattır.

Benim yazmamı emrettiklerini sana yazdım, onları şerh ve izah ettim. Onları iyice anla, mahiyetini idrâk et, ezberleyinceye kadar tekrar tekrar oku. Çünkü ben, bu hususta senin için bütün gayretimi sarfederek çalıştım. Allah’ın rızasını gözeterek, sevabını umarak ve azabından korkarak senin ve Müslümanların hakkında söylenmesi gereken söz ve nasihatlardan hiçbir şeyi söylemekten geri durmadım. Ben ümidederim ki, -eğer izah ettiklerimle amel edersen- bir Müslümana veya zımmîye zulmetmekten uzak olarak vergilerini toplamak hususunda Allah seni muvaffak kılar ve reâyân sana lâyık olacak şekilde hareket edip salâha kavuşur. Çünkü reâyânın salâhı; onlar hakkında hadleri tatbik etmek, zulmü kaldırmak, şüpheli kalan ve tatmin olunmayan hususlarda onlara müracaat, şikâyet ve itiraz hakkı tanıyıp haklarını bizzat kendilerinin müdafaa etmeleri için imkân vermekle olur.

Ben, senin için, bazı güzel ve faydalı hadisler yazdım. O hadislerde, Allah’ın izin ve inâyetiyle amel etmeyi arzuladığın şeylere teşvik ve istediklerin hakkında özel izahlar vardır. Allah, -zat-ı âlinizi- kendisini razı edeceğiniz işlerde muvaffak kılsın, seninle ve senin elinde ümmeti ıslah etsin.

  1. – Ebu Yusuf rahimehüllah dedi: Ebu’z-Zübeyr, Tâvus ve Muâz b. Cebel’den naklen gelen bir hadîste Rasulullah (S.A.) şöyle buyurdular:

“İnsanoğlu, Allah’ı hatırlamaktan gayrı, kendisini ateşten daha fazla kurtarıcı bir iş yapmadı. Ashab, Allah yolunda cihad da mı, yâ Rasûlallah? dediler. Allah yolunda cihad da Allah’ı hatırlamak kadar üstün değildir, velev ki parçalanıncaya kadar kılıç sallasın, buyurdular ve üç defa tekrar etti”;

“Ey Mü’minlerin Emiri! Şüphesiz cihadın fazileti çok büyük, sevabı da hesapsızdır. Ancak her şeyin başı tevhid inancıdır.”

  1. – Ebu Yusuf dedi: Nâfi ve İbni Ömer’den naklen üstadlarımdan bazısı bana dedi ki; Hz. Ebu Bekir (R.A.) Yezîd b. Süfyan’ı Şam’a gönderdi. Onunla beraber iki mil kadar yürüdü. Kendisine, ey mü’minlerin halifesi artık dönseniz iyi olur, denilince şöyle cevap verdi: Hayır! Ben Rasulullah’ın “Allah, kendi yolunda ayakları tozlanan kimseye ateşi haram eder”, buyurduğunu işittim, dedi.
  2. – Ebu Yusuf dedi: Muhammed b. Aclân, Ebu Hâzim ve Ebu Hüreyre’den rivayetle bana dedi ki Rasulullah (S.A.) şöyle buyurdular:

“Allah yolunda bir sabah ve akşam yürüyüşü, dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır”.

  1. – Ebu Yusuf dedi: Ebân b. Ebîİyâş, Enes’ten naklen bana dedi ki, Rasulullah şöyle buyurdular:

“Herkim bana bir defa salat u selâm getirirse, Allah ona on salat u selâm sevabı verir ve on tane günahını affeder”.

  1. – Ebu Yusuf dedi: Hocalarımdan bazısı, Abdullah b, es-Sâib ve İbniMes’uddan nak-len bana dedi ki Rasulullah şöyle buyurdu:

“Allah’ın yeryüzünde dolaşan bir takım melekleri vardır. Onlar ümmetimin salat u selamlarını bana tebliğ ederler”.

  1. – Ebu Yusuf dedi ki: A’meş, Ebu Salih ve Ebu Sâîd yoluyla Rasulullah’tan rivayet etti. Rasulullah (S.A.) buyurdu: “Sâhibu’l-karn (İsrâfîl) boynuzunu saklamış, yüzünü kapamış, kulaklarını dikmiş ve sûru üfürmekle ne zaman emrolunacağını bekler olduğu halde ben nasıl rahat ederim? Biz, “O zaman ne deriz yâ Resûlallah” dedik. “Hasbûnâllah ve ni’melvekil. Aleyhi tevekkelnâ” deyiniz,buyurdu.
  2. – Ebu Yusuf dedi: Yezîd b. Sinan, Âizullah b. İdris’ten naklen şöyle dedi:

— Şeddâd b. Evs insanlara bir hutbe iradetti. Allah’a hamd ve sena ettikten sonra dedi ki: Dikkatle beni dinleyiniz. Ben Rasulullah (S.A.) i şöyle derken işittim:

“Şüphesiz hayır, bütün kısımları ve taraflarıyla cennettedir. Şüphesiz şer de bütün kısımları ve taraflarıyla cehennemdedir. Biliniz ki cennet sevilmeyen şeylerle çevrelenmiş, cehennem de şehvetlerle çevrelenmiştir. Bir kimseye nefisçe sevilen kötülük perdelerinden birisi açılır da ona sabrederse cennete yaklaşır ve cennet ehlinden olur. Yine bir adama şehvet ve hevâ perdelerinden biri açılır da ona yaklaşırsa ateşe yaklaşır ve cehennem ehlinden olur. Haydi, ancak hak ile hükmedilecek bir gün için hak ile amel ediniz. Böyle yaparsanız hak menzillerine koşmuş ve konmuş olursunuz.”

  1. – Ebu Yusuf dedi: el-A’meş, Yezîd er-Rakkâşî ve Enes’ten naklen bize dedi, ki Enes şöyle anlattı:

— Rasûlullah (S.A.) miraç için yürütüldüğü ve göğe yaklaştığı vakit bir uğultu işitti. Ey Cebrail bu nedir? dedi. Cebrail, cehennemin kenarından atılmış bir taştır. O taş yetmiş seneden beri düşüyor, şimdi dibine ulaştığı andır, dedi.

  1. – Ebu Yusuf dedi: el-A’meş, Yezîd er-Rakkâşî ve Enes’ten naklen dedi ki Rasulullah (S.A.) şöyle buyurdular:

— “Cehennem ehline ağlamak imkânı verilir, gözyaşları kesilinceye kadar ağlarlar. Sonra tekrar, gözyaşları yüzlerinde bir yarık meydana getirinceye kadar ağlarlar.”

  1. – Ebu Yusuf dedi: Muhammed b. İshak, Abdullah b. Muğîre’den, o da Süleyman b.Amr’den, o da Ebu Saîd el-Hudrî’den rivayetle el-Hudrî dedi ki:

— Ben Rasulullahı şöyle derken işittim:

“Cehennemin üstüne sırat köprüsü kurulur. Üzerinde çakır dikene benzeyen dikenler vardır. Sonra insanlar geçmek isterler. Geçenler arasında kurtulup selâmete erenler, yaralananlar, sonra sadece kurtulanlar, habsolunup kalanlar ve içine düşenler vardır”.

  1. – Ebu Yusuf dedi: Saîd b. Müslim, Âmir, Abdullah b. Zübeyr, Avf b. Haris ve Hz. Âişe yoluyla gelen bir hadiste Hz. Âişe şöyle nakleder: Rasulullah (S.A.), “Ey Âişe! Değersiz sayılan amellerden sakın, zira bunların da Allah yanında bir talibi vardır” buyurdu.
  2. – Ebu Yusuf dedi: Abdullah b. Vâkıd, Muhammed b. Mâlik’ten o da Berâ b. Âzib’den nakletti. Berâ dedi ki: Bir cenazede Rasulullah ile beraberdik. Kabre vardığımız vakit, Rasulullah dizleri üzerine çöktü. Ben etrafını dolaştım ve önünde durdum. Toprağı ıslatıncaya kadar ağladı. Sonra şöyle dedi:

-“Ey kardeşlerim böyle birgün için hazırlıklarınızı yapınız.”

  1. – Ebu Yusuf dedi: Mâlik b. Miğvel, el-Fadl, Ubeyd ve Umayr’den naklen dedi ki: Kabir der ki, ey âdemoğlu benim için ne gibi hazırlıklar yaptın? Sen bilmiyor muydun ki ben gurbet, kurt ve yalnızlık eviyim.
  2. – Ebu Yusuf dedi ki: Muhammed b. Amr, Ebu Seleme’den o da Ebu Hüreyre’den rivayetle Rasulullah (S.A.) Kudsî hadisinde şöyle buyurdular: “Allah buyurdu ki sâlih kullarıma hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir beşerin kalbinden dahi geçmeyen nimetler hazırladım. Dilerseniz,“Hiçbir nefis, yaptıklarının karşılığı olarak göz aydınlatıcı nimetlerden kendilerine neler saklandığını bilemez…”6 âyetini okuyunuz. Cennette bir ağaç vardır, ki binekli kişi gölgesinde yüz sene yürür ve onu katedemez. Dilerseniz “…uzun bir gölge…”7 ,âyetini okuyunuz. Şüphesiz cennette bir kırbaç boyu yere sahip olmak dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır. Dilerseniz “Herkim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konulursa kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı ancak gurur metaıdir” 8, âyetini okuyunuz.”
  3. – Ebu Yusuf dedi ki, Fadl b. Merzuk, Atiyye b. Saîd ve Ebu Saîd yoluyla Peygamber-den şöyle rivayet etti. Rasulullah (S.A.) buyurdular:

“Bana, insanların en sevgilisi ve kıyamet gününde mekân bakımından en yakın olanı, adaletle hükmeden bir reistir. Kıyamet gününde bana insanların en sevimsizi ve en fazla azap görecek olanı ise zalim idarecilerdir”.

  1. – Ebu Yusuf dedi ki, Hişâm b. Sa’d, Dahhak b. Muzâhim ve Abdullah b. Abbas yoluyla Peygamberden şöyle rivayet etmiştir. Rasulullah (S.A.) buyurdular:

“Allah bir millete hayır murad ettiği vakit, onların idaresini yumuşak kimselere tevdi eder ve mallarını da cömert kimselerin eline verir. Yine Allah bir millete kötülük murad ettiği vakit, onların idaresini, sefih kimselere tevdi eder ve mallarını da cimri kimselerin eline verir. Ey insanlar! Her kim ümmetimin idaresini eline alır da ihtiyaçlarında onlara rıfk ile muamele ederse Allah onun ihtiyaçlarını rıfk ile giderir. Herkim onların ihtiyaçlarına sed çekerse Allah da onun ihtiyaçlarına sed çeker”.

  1. – Ebu Yusuf dedi ki, Abdullah b. Ali’nin, Ebu Zinâd, A’raç ve Ebu Hüreyre yoluyla rivayet ettiği hadîste Rasulullah (S.A.) şöyle buyurdular:

— “Şüphesiz imâm (devlet reisi, idareci) peşinde harp edilen ve kendisiyle korunulan bir kalkandır. Eğer Allah korkusuyla emredip adaletle hükmederse bu hareketleri sebebiyle onun için pek büyük ecirler vardır. Adalet ve Allah korkusundan gayrı işlerle meşgul olursa kötü hareketlerinin günahı kendisine yüklenir”

  1. – Ebu Yusuf dedi, ki Yahya b. Saîd, el-Hâris b. Ziyâd el-Hımyerî’den şöyle rivayet eder:

— Ebu Zerr, emirlik ve kumandanlık hakkında Rasulullaha sordu. O da şöyle cevap verdi: “Sen zayıf bir kimsesin, o bir emânettir. Emirlik ve reislik; -üzerine aldığı vazifeleri hakkıyla edâ edenler hariç-, kıyamet gününde bir rüsvaylık ve nedâmettir.”

  1. – Ebu Yusuf dedi ki: İsrail, Ebu İshak, Yahya b. Hüseyin ve ninesinden rivayetle Ümmü Hüsayn şöyle nakleder: Rasulullah’ı elbisesini toplamış ve koltuğunun altına almış olarak gördüm. O vaziyette şöyle diyordu:

— “Ey insanlar Allah’tan korkunuz, emirlerini dinleyip itaat ediniz, sizin üzerinize simsiyah Habeşli bir köle tayin edilmiş olsa bile onu dinleyiniz ve ona itaat ediniz”.

  1. – Ebu Yusuf dedi ki: A’meş, Ebu Salih ve Ebu Hüreyre yoluyla Peygamberden şöyle rivayet etti. Rasulullah buyurdu:

— “Kim bana itaat ederse Allah’a itaat etmiştir. Kim imama (Reise) itaat ederse bana itaat etmiştir. Bana isyan eden Allah’a isyan etmiş, imama (Reise) isyan eden de bana isyan etmiştir.”

  1. – Ebu Yusuf dedi ki: Hocalarımdan bazıları, Habib, Ebu’l-Bahterî ve Huzeyfe’ye atfen şöyle dediler:

— “İmamına karşı silâha sarılıp isyan etmen sünnet değildir”.

  1. – Ebu Yusuf dedi ki: Mutarrifb. Tarif, Ebu’l-Cehm, Hâlid b. Vehbân ve Ebu Zerr’den naklen şöyle rivayet etti: Rasulullah (S.A.) buyurdular: “Herkim cemaatten ve İslâmdan bir karış uzaklaşırsa boynundaki İslâm bağını koparmıştır”
  2. – Ebu Yusuf dedi ki: Muhammed b. İshak, Abdüsselam, Zührî, Muhammed b. Cübeyr ve babasından şöyle rivayet etmiştir:

— Rasulullah (S.A.) Mine’nin Hayf semtinde olduğu bir sırada ayağa kalktı ve şöyle buyurdu: “Benim sözümü işitip de duyduğu gibi nakleden kimsenin Allah yüzünü ak etsin. İlim yüklenip nakleden nice kimseler vardır ki, âlim değildir. Nice âlim kimseler de vardır ki duyduklarını kendilerinden daha âlim olanlara naklederler. Üç haslet vardır ki mü’min kişinin kalbi onlarda aldanmaz, yani kötülüğe sapmaz: Yaptıklarını Allah için yapmak, Müslümanların âmirlerine doğruca nasihat etmek, cemaate devam etmek. Zira cemaatın duası, ferdi kötülüklerden korur”.

  1. – Ebu Yusuf dedi ki: Gaylan b. Kays el-Hamdânî, Enes b. Mâlik’ten naklen şöyle demiştir: “Rasulullah’ın ashabından olan büyüklerimiz bize emirlerimize sövmememizi, onlara karşı hilekârlık etmememizi, âsî olmamamızı, Allah’tan korkup sabretmemizi emrederlerdi”.
  2. – Ebu Yusuf dedi ki: İsmail b. İbrahim b. Muhacir, Vâil b. Ebi Bekr’den naklen der ki, Hasan-ı Basrî’nin şöyle dediğini duydum: Rasulullah (S.A.) buyurdular:

— “Valilere, yani sizi idare eden büyüklerinize, sövmeyiniz. Çünkü onlar eğer iyi muamele ederlerse onlara sevab, size teşekkür gerekir. Eğer kötülük ederlerse onlara vebal, size sabır gerekir. Zira idarecilik bir nikmet (cezalandırmak suretiyle mükâfat vermek) tir ki, Allah dilediği kullarını o yoldan imtihan eder. Allah’ın nikmetini öfke ve isyan ile karşılamayınız. Onu sabır ve tahammül ile karşılayınız.”

  1. – Ebu Yusuf dedi ki: A’meş, Zeyd b. Vehb ve Abdurrahman b. Abdi Rabbil Ka’be’den rivâyet etti. Abdurrahman şöyle dedi: Kâbenin gölgesinde oturmuş ve başına insanlar toplanmış olan Abdullah b. Ömer’in yanına vardım ve onun şöyle dediğini duydum : Rasulullah (S.A.) şöyle buyurdular: “Bir imama biat edip de elinin kuvvetini, kalbinin semeresini veren kimse gücü yettiği nisbette ona itaat etsin. Eğer bir başkası gelir de ona karşı muârazada bulunursa o kimsenin boynunu vurunuz”.
  2. – Ebu Yusuf dedi ki: Hocalarımdan bazısı, Mekhul ve Muâz b. Cebel’den rivayetle Rasulullah’m şöyle buyurduğunu naklettiler:

— “Ey Muâz! Her emîre itaat et. Her imamın arkasında namaz kıl. Ashabımdan hiç kimseye sövme”.

  1. – Ebu Yusuf dedi ki: İsmail b. EbiHâlid, Kays’tan naklen şöyle dedi: Hz. Ebu Bekir ayağa kalktı, Allah’a hamd u sena ettikten sonra şöyle dedi: “Ey insanlar siz Allah’ın, “Ey iman edenler! Kendi nefislerinize bakınız. Siz doğru yolda olduğunuz takdirde sapıtanlar size zarar veremez»9 ,âyetini okuyunuz. Biz Rasulullah’ın şöyle buyurduğunu işittik:

— «İnsanlar kötülüğü görürler de ona mâni olmazlarsa, Allah’ın onlara umumi bir azab göndermesi pek yakındır”.

  1. – Ebu Yusuf dedi ki: Yahya b. Saîd, İsmail b. EbiHakim ve Ömer b. Abdülaziz’den şöyle nakletti -. Ömer b. Abdülaziz dedi ki:

— Şüphesiz Allah, seçkin zümrenin yaptıklarından dolayı, umumi halkı sığaya çekmez. Fakat kötülükler alenî olarak işlendiği vakit mâni olmazlarsa hep birden azaba müstahak olurlar.

  1. – Ebu Yusuf dedi ki: İsmail b. Ebi Hâlid, Zebid b. Hâris’ten şöyle nakleder:

— Hz. Ebu Bekr ölüm hastalığına yakalanınca, yerine geçmesi için Hz. Ömer’e haber gönderdi. Buna karşılık insanlar şöyle dediler: Bizi idare etmek üzere yerine sert ve kaba birisini mi geçiriyorsun? Eğer o bizim idaremizi eline geçirirse daha katı ve daha sert davranır. Ömer’i bize halife yapmış olarak Allah’ın huzuruna varınca O’na ne cevap vereceksin?

Hz. Ebu Bekr şöyle mukabele etti:

— Beni Rabbımla korkutuyor musunuz? “Ey Allahım! Sana inananların en hayırlısını onlara Halife bıraktım” derim.

Sonra Hz. Ömer’i çağırttı, ona şöyle vasiyet etti:

— Ben sana öyle bir vasiyet edeceğim, ki eğer onu tutarsan, sana mutlaka gelecek olan ölüm gelince, senin için ondan daha sevimli bir şey olmayacaktır. Eğer onu tutmaz, zâyi edersen, elbette mâni olamayacağın ölüm gelince senin nazarında ondan daha çirkin bir şey olmayacaktır:

— Allah’ın senin üzerinde geceleyin bir hakkı vardır ki onu gündüz kabul etmez. Gündüzün bir hakkı vardır ki onu da gece kabul etmez. Üzerine farz olan vazifeleri edâ etmediğin müddetçe yapacağın hiçbir nâfile ibadet kabul olunmaz.

Kıyamet gününde terazilerinin sevab kefesi hafif gelenlerin hüsranı, ancak dünyada kendilerine asla ağır gelmeyen bâtıla tâbi olmaları sebebiyle hafif gelmiştir. Tabiatiyle ancak bâtılı tartan terazide hayır kefesinin hafif gelmesi yerinde bir olaydır. Terazileri ağır tartanların terazisi de ancak dünyada hakka tâbi olmaları sebebiyledir. Böyle terazinin de ağır gelmesi yerindedir. Eğer sen benim bu vasiyetimi tutarsan senin nazarında ölümden daha sevgili bir gâib olamaz. Zira ölüm her ne kadar gâib ise de mutlaka gelecektir. Eğer sen benim bu vasiyetimi tutmazsan gelmesine mâni olamayacağın ölüm senin için en çirkin şey olur.

Musâ b. Ukba, Esmâ binti Umeyr yoluyla şöyle nakleder:

— Hz. Ebu Bekr, Hazreti Ömer’e dedi ki; Ey hattab oğlu! Ben seni, geride bıraktıklarıma bakarak yerime geçirdim. Rasûlullah’a çokça arkadaşlık ettim. Gördüm ki O bizi daima kendisine, ehlimizi de ehline tercih ederdi. O derece ki onun bize verdiklerinden artanları biz tekrar onun ehline hediye ederdik. Sen de bana arkadaşlık ettin. Benim daima benden öncekilerin izini (Rasulullah’ın yolunu) takip ettiğimi gördün. Vallahi uyumadım ki rüya göreyim. Vehme kapılmadım ki hataya düşeyim. Ben aslâ hak yoldan sapmadım. Ey Ömer senin kaçınmanı istediğim şeylerin ilki, nefsinin arzularına uymamandır. Çünkü her nefsin bir şehevî arzusu vardır. Onu yerine getirdiğin vakit daha başkalarını istemekte ısrar ve inad eder. Rasulullah’ın ashabından şu karınları şişmiş, gözleri dünyaya tamah etmiş, her birinin sevdiklerini kendisi için sevmiş olan kimselere karşı dikkatli olmanı, onları korkutmanı, kendinin de korkmanı istiyorum. Şüphesiz, onlardan birisinin bir hataya düşmesi hayreti mücibtir. Sakın hayret edenlerden olma. Bil ki sen Allah’tan korktuğun müddetçe onlar da senden korkacaklardır. Sen doğru olduğun müddetçe onlar da senin yolunda doğruluğa devam edeceklerdir. Vasiyetim budur. Selâmlarımı sunarım.

  1. – Ebu Yusuf dedi ki: Abdurrahman b. İshak, Abdullah el-Kureşî ve Abdullah b. Hakim yoluyla gelen rivayette şöyle anlatır: Hz. Ebu Bekr bize bir hutbe irâd ederek şöyle buyurdular :

Hamd u senâdan sonra sözüm şudur: Allah’tan korkmanızı, lâyık olduğu şekilde Allah’a hamd u senâ etmenizi, korku ile ümidi birleştirmenizi, Allah’tan istediklerinizde ısrar etmenizi tavsiye ederim. Zira Allah Teâlâ Zekerriyayı ve ehl-ibeytini överek Kur’an’anda şöyle buyurmuştur: “Onlar, hayırlara koşarlar, korku ile ümid arasında bize dua ederlerdi. Ve onlar ancak bize boyun eğerlerdi”10 . Sonra ey Allah’ın kulları biliniz ki Allah kendi hakkı ile sizin nefislerinizi rehin etmiş, sizden birtakım ahitler almış, çok ve ebedî olanı vererek sizden az ve fâni olanı satın almıştır. İşte şu Allah’ın kitabı Kur’an sizin elinizdedir. Onun acâib ve garaibi tükenmez. Nuru asla sönmez. Onun söylediklerini tasdik ediniz. Onun kitabına sımsıkı sanlınız. Zulmet günü için ondan istifade ediniz. Siz, ancak ibadet için yaratıldınız. Size, yaptıklarınızı gören kirâmen katibin melekleri tevkil edilmiştir. Sonra malûmunuzdur ki siz, ne zaman geleceği sizden gizlenmiş bulunan bir ecele doğru sabahlayıp akşamlıyorsunuz. Eğer siz, Allah yolunda işler yaparak ömürlerin tüketilmesine kâdir olursanız bunu yapınız. Buna ancak Allah’ın yardımıyla ulaşabilirsiniz. İyi işler yapmakta – ömrünüz kifayet ettiği müddetçe – müsabaka (yarış) ediniz. Eğer öyle yapmazsanız en kötü amelleriniz sonra size iade edilir. Çünkü birtakım insanlar ömürlerini başkaları uğrunda harcarlar ve kendilerini unuturlar. Onlar gibi olmaktan sizi menederim. Acele ediniz, acele! Kurtuluşa koşunuz, kurtuluşa! Zira sizin peşinizde öyle hasis bir takipçi var ki defterinizi pek çabuk dürer. O da ölümdür.

  1. – Ebu Yusuf dedi ki: Ebu Bekr b. Abdullah el-Hüzelî, Hasan-ı Basrî’den naklen şöyle anlattı: Bir adam geldi, Hz. Ömer’e “Allah’tan kork ey Ömer”, dedi ve sözünü uzattı. Bunun üzerine orada bulunan birisi adama, “Sus! Emîrü’l -mü’minin’e karşı fazla konuştun” dedi. Ömer şöyle dedi: Bırak onu konuşsun. Eğer onlar bize öyle söylemezlerse onlarda hayır yoktur. Eğer biz onların doğru sözlerini kabul etmezsek bizde hayır yoktur. Nerede ise konuşana cevap verecekti.
  2. – Ebu Yusuf dedi ki: Ubeydullah b. EbiHumeyd, Ebu’l-Müleyh b. EbiÜsâme el-Huzeli’den şöyle nakleder: Hz. Ömer irad ettiği bir hutbesinde şöyle buyurdu:

— Ey insanlar! Bizim sizin üzerinizde gayb, yani iman, esaslarıyla nasihat etmek, hayra yardımcı olmak hakkımız vardır. Ey çobanlar! Biliniz ki Allah katında imamın, yani idarecinin, yumuşaklık ve şefkatinden daha sevgili ve faydası daha umumî bir vasıf yoktur. Yine Allah katında imamın cehalet ve bunaklığından daha sevimsiz ve daha zararlı bir vasıf yoktur. Biliniz ki her kim emri ve idaresi altında bulunanları iyilik ve afiyet ile tutarsa ondan daha fazlası kendine verilir.

  1. – Ebu Yusuf dedi ki: Davud b. Ebi Hind, Âmir’den şöyle nakletti: İbni Abbas dedi, ki sûikast yapıldığı sırada Hz. Ömer’in yanına girdim, kendisine şöyle dedim:

— Ey Mü’minlerin Emiri! Cenneti müjdelerim. Çünkü sen insanların küfrettikleri anda Müslüman oldun. İnsanların kötü muamelelerine rağmen Rasulullahla cihad ettin. Rasulullah senden razı olarak hayata gözlerini yumdu. Halifeliğin esnasında hiçkimse ihtilafa düşmedi. Nihayet şehit olarak can veriyorsun. Bana “sözlerini tekrarla” dedi. Ben de tekrarladım. O zaman şöyle buyurdu: Kendinden başka ilah bulunmayan Allah’a yemin ederim ki, eğer yeryüzünde, beyaz, siyah ne varsa hepsi bana verilmiş olsaydı arz gününün korkusundan dolayı onların hepsini feda ederdim.

  1. – Ebu Yusuf dedi ki: Hocalarımdan bazısı, Abdulmelik b. Müslim, Osman b. Atâ el-Külâî ve babası tarîkiyle şöyle dediler: Hz. Ömer bir hutbesinde Allah’a hamd u sena ettikten sonra şöyle dedi:

— Amma ba’dü. Kendisi bâki, gayrisi fâni olan Allah’ın azabından korkup rahmetinden ümidvar olmanızı tavsiye ederim. Öyle Allah ki, O’na itaatle sevgili kulları faydalanır, isyan etmekle de düşmanları zarar görür. Mâlûmola, ki helak olmuş bir kimse için hidayet zannıyla bilerek yaptığı bir dalalette mazeret yoktur. Keza dalalet sanıp terkettiği bir hakta da mazeret yoktur. Şüphesiz rainin(idarecinin) raiyyesinden(idaresi altında bulunandan) taahhüd ettiği şeylerin en fazla hak olanı, Allah’ın onları hidayet ettiği dinî vazifelerinde Allah hakkı olarak üzerlerine terettüb eden şeyleri onlara karşı ifa etmesidir. Bizim üzerimize düşen vazife; Allah’ın yapılmasını emrettiği taatlarıyla size emretmemiz ve vasiyet olarak size yasakladıklarını yasaklamamız, yakın – uzak herkes hakkında Allah’ın emirlerini tatbik etmemiz, haktan gayrıya değer vermememizdir.

Biliniz ki; Allah namazı farz kılmış ve ona bir takım şartlar koymuştur. Meselâ abdest, huşu, rükû ve sücûd namazın şartlarındandır. Ey insanlar biliniz ki; tamah fakirlik, kanaat zenginliktir. Kötü kimselere karışmaktansa uzlete çekilmekte rahat vardır.

Biliniz ki; hoşuna gitmeyen hususlarda Allah’ın kaza ve kaderine rıza göstermeyen kimse, sevdiği hususlarda da tam mânasıyla Allah’a şükrünü eda etmiş sayılmaz. Biliniz ki; Allah’ın birtakım kulları vardır. Onlar bâtılı, terketmek suretiyle öldürürler, zikretmek ve yapmak suretiyle de hakkı ihya ederler. Onlar rağbet ettirildiler de rağbet ettiler. Korkutuldular da korktular. Eğer onlar korkarlarsa emin olmazlar, imana taalluk ettiği için göremediklerini görürler, ayrılamadıkları şeylere ihlâsla bağlanırlar. Korku onları ihlâslı kişiler kılmıştır. Bu sebeple, kendilerinden ayrılacak olan fâniyi bırakıp, devamlı olan bakiye sarıldılar. Hayat onlar hakkında bir nimet, ölüm de bir ikramdır.

  1. – Ebu Yusuf dedi ki: İsmail b. Ebi Hâlid, Zebid el-Eyyâmî’den şöyle nakletti: Hz. Ömer vasiyetinde şöyle buyurdu:

— Benden sonra gelecek halifeye, Allah’tan korkmasını tavsiye ederim. Ona ilk muhacirleri, kendilerine ait olan haklarını, izzet, şeref ve değerlerini tanımasını da tavsiye ederim. Önceden evi ve imanı hazırlamış olan Ensar’ı da tavsiye ederim ki, onların güzel iş yapanlarından işini kabul etmesini, kötü iş yapanlarını da affetmesini vasiyet ediyorum. Şehirlerde yaşayan halkı da tavsiye ederim. Çünkü onlar, İslâm’ın yardımcıları, düşmanın hedefi ve devlet için mal toplayıcılardır. Onlardan, ancak gönül rızalarıyla mallarının fazlasını alsın.11 A’râbileri (yani taşra halkını) da tavsiye ederim. Çünkü onlar Arabın aslı ve İslam’ın maddesidirler. Onların fazla mallarını alsın fakirlerine versin. Allah ve Rasulü’nün ahdini de tavsiye ederim. Allah ve Rasulü’nün ahidlerini insanlara tam olarak tatbik etsin. Onların peşinde savaşsın. Halka, takatlarının dışında yükler yüklemesin.

  1. – Ebu Yusuf dedi ki: Said b. Ebi Arûbe, Katâde, Sâlim b. Ebi’l-Ca’d ve Mi’dan b. Ebi Talha el-Ya’murî’den naklen şöyle der: Hz. Ömer bir cuma günü bir hutbe irad ederek Allah’a hamd u senâ edip Allah Rasulünü ve Hz. Ebu Bekr’i andıktan sonra şöyle buyurdu:

— Ey Allah’ım! Şehirleri idare eden valilere seni şahit kılıyorum. Çünkü ben onları ancak insanlara dinlerinden ve peygamberin sünnetlerinden bilmediklerini öğretmeleri, toplanan vergileri onlar arasında taksim etmeleri, insanlar arasında adaletle hükmetmeleri için gönderdim. Bir müşkil ile karşılaşan olursa müşkülünü bana ulaştırmasını emrettim.

  1. – Ebu Yusuf dedi ki: Abdullah b. Ali, ez – Zûhri’den şöyle nakleder: Hz. Ömer’e bir adam geldi ve şöyle dedi: Ey müminlerin emiri! Benim için, Allah hakkında hiç bir kötüleyicinin kötülemesine aldırmadan vazife yapmak mı daha hayırlıdır, yoksa kendi işime bakmak mı? Hz. Ömer şöyle cevap verdi: Halife tarafından verilmiş bir vazifesi olana gelince, o kimse Allah hakkında hiç bir kötüleyicinin kötülemesine aldırmasın. Böyle bir vazifesi olmayan ise kendi işine baksın ve idareciye nasihat etsin.
  2. – Ebu Yusuf dedi ki: Abdullah b. Ali, ez-Zühri’den naklen şöyle der: Hz. Ömer şöyle dedi:

— Seni ilgilendirmeyen işlere karışma. Düşmanından uzak ol. Emin olanı hariç, dostundan kendini koru yani sırlarını açma. Çünkü emin bir insana hiç bir şey denk olamaz. Kötü ahlâklı kimse ile arkadaşlık etme, aksi halde kötülüklerinden pek çoğunu sana telkin eder. Böylesine sırlarını da ifşa etme. İşlerinde Allah’tan korkanlarla istişare et.

  1. – Ebu Yusuf dedi ki: İsmail b. Hâlid, Said b. Ebi Bürde’den şöyle nakleder: Hz. Ömer, Ebû Musa el-Eş’ari’ye şöyle yazdı:

— Amma ba’dü, Allah katında çobanların (idarecilerin) en mesudu, vücudu ile güttükleri saadete eren kimsedir. Çobanların en kötüsü ise, güttüklerinin şekavetine sebep olandır. Kötülük etmekten ve dalalete düşmekten son derece sakın. Aksi halde emrinde çalıştırdıkların da kötülüğe dalarlar. O zaman senin Allah yanındaki durumun, tıpkı yerin yeşil kısımlarına bakıp, beslenmeyi ve yağlanmayı isteyen ve oradan otlayan hayvanın durumu gibi olur. Halbuki onun ölümü semizliğine bağlıdır. Selâmlar.

  1. – Ebu Yusuf dedi ki: Mis’ar, Hz. Ömer’den naklen şöyle anlattı: Hz. Ömer buyurdu: Allah’ın emrini ancak başkasına boyun eğmeyen, yumuşaklık göstermeyen, tamahkâr olmayan kimse ikame eder. Yine Allah’ın emrini ancak, hiddeti eksilmeyen, hak uğrunda kendi partisine mensup (taraftarı) olanlara karşı öfkesini yutmayan, doğru söyleyen kimse tatbik eder.
  2. – Ebu Yusuf dedi ki: Bazı üstadlarımız. Osman b. Affan’ın mevlâsı Hâni’den şöyle naklettiler: Hz. Osman (R.A.) bir kabrin yanında durunca sakalını ıslatıncaya kadarağlardı. Ona denildi ki cennet ve cehennemi anar, bu kadar ağlamazsın da burada neden ağlarsın? Cevaben dedi ki Rasulullah (S.A.) şöyle buyurdular:

— “Kabir, âhiret menzillerinin ilkidir. Kişi buradan kurtulursa, ondan sonrakiler daha kolaydır. Burada kurtuluşa ermezse, ilerdekiler daha zordur”.

Rasulullah diğer hadîslerinde de şöyle buyurdular:

— “Kabirdeki manzaradan daha korkunç bir manzara görmedim”.

  1. – Ebu Yusuf dedi ki: Ebu Hanife’den şöyle dinledim: Hz. Ali, halife seçilen Ömer’e şöyle hitap etti: Eğer arkadaşına katılmak, ona yetişmek istersen, gömleği yama, elbiseyi çevir, ayakkabıyı ve mestini tamir et, tûl-u emelden vazgeç, doyuncaya kadar yeme.
  2. – Ebu Yusuf dedi ki: Üstadlarımızdan bazısı, Atâ b. Ebî Rebâh’tan şöyle naklettiler: Hz. Ali bir müfreze gönderdiği vakit başına bir adam tayin eder, sonra ona şöyle derdi:

— Sonunda mutlaka karşılaşacak olduğun Allah’tan korkmanı tavsiye ederim. Senin için Allah’tan gayrı son durak yoktur. O, hem dünyaya, hem de ahirete maliktir. Edası için gönderildiğin vazifeye sarıl. Seni Allah’a yaklaştıracak olana yapış. Çünkü dünyada yapıp da bıraktıklarımı, Allah’ın yanına vardığında hazır bulacaksın.

45- Ebu Yusuf dedi ki: İsmail b. İbrahim el-Bicelî, Abdülmelik b. Umeyr’den nakletti: Sakif’ten biri bana anlattı ve dedi ki: Hz. Ali, beni Abkarâ’ya vali tayin etti ve Abkarâ halkı da yanımda iken bana şöyle dedi: Onların mükellef bulundukları vergiyi tam olarak almağa bak. Herhangi bir hususta onlara ruhsat vermekten şiddetle kaçın. Sakın sen de bir zaafiyet görmesinler. Sonra “öğle vaktinde bana gel” dedi. Öğle vaktinde yanına vardım. O zaman da şöyle dedi: Valisi bulunduğun halkın önünde sana söylediklerimi söyledim, çünkü onlar hilekâr bir kavimdir. Onların başına geçtiğin zaman vaziyete bak. Kış veya yaz, onlara ait bir elbiseyi, yemekte oldukları bir nzkı, taşıt olarak kullandıkları bir hayvanı alıp satma. Bir para yüzünden onların hiçbirini kırbaçlama. Yine bir para sebebiyle ayakta da bekletme. Vergi olarak aldıklarından, onlara bir mal satma, Biz ancak onlardan affı kabul etmekle emrolunduk. Eğer sen, emirlerime muhalefet edersen Allah benim yerime seni yakalar. Eğer emrettiklerime muhalif bir hareketin bana ulaşırsa seni azlederim. Ben de dedim ki; o halde senin yanından çıktığım gibi sana dönerim. O da, benim yanımdan çıktığın gibi dönsen dahi öyle yap, dedi. Oradan ayrılıp gittim. Bana emrettiklerini aynen yaptım. Vergilerden hiçbir şey noksanlaştırmadan geri döndüm.

  1. -Ebu Yusuf dedi ki: Hocalarımdan bazısı Muhammed b. Ka’b el-Kurazî’den naklen bana şöyle anlattılar: el-Kurazî dedi ki: Ömer b. Abdülaziz Halife olunca, Medine’de bulunduğum sırada bana haber gönderdi. Huzuruna vardım. Yanına girince, hayret içinde kalarak gözümü ayırmadan bakmaya başladım. Bunun üzerine bana dedi ki; Ey İbni Ka’b! Sen bana, daha önce bakmadığın bir bakışla bakıyorsun. Ben de «Hayretimden dolayı» dedim. Nedir hayretin? dedi. Dedim ki; değişmiş olan rengine, incelmiş, zayıflamış olan cismine, dökülmüş olan saçma hayret ettim. Dedi ki, Öyle mi! Eğer sen üç zaman sonra, çukuruma atılmış, gözlerim yanaklarım üzerine sarkmış, burnumdan kan ve irin akmış olduğu halde beni görmüş olsaydın benden daha çok ürkecektin.
  2. – Ebu Yusuf dedi ki: Şeyhlerimden bazısı Ömer b Zerr yoluyla şöyle dediler:

— Ömer b. Abdülaziz’in bütün gayreti, haksızlıkları gidermek ve insanlara mal taksim etmekten ibaret idi.

  1. – Ebu Yusuf dedi ki: Şam ehlinden bir üstadbana şöyle dedi:

— Ömer b. Abdülaziz Halife tayin edilince, halkın işlerinden yüklendiği mesuliyet sebebiyle iki ay üzüntü ve keder içinde kaldı. Sonra millet ve memleket işlerine nazar etti. Hakları sahiplerine iade etti. O derece ki, kendini ihmal ediyordu. Ölünceye kadar bu minval üzerine devam etti. Vefat edince devrin âlimleri taziye etmek üzere hanımına geldiler, ölümüyle Müslümanların ne kadar büyük bir kayba uğradıklarını, kederlerinin sonsuz olduğunu belirttiler. Sonra hanımına “Bize onun hakkında bilgi ver, zira erkeği en fazla tanıyan zevcesidir” dediler. Hanımı şöyle anlattı: Vallahi o, sizden daha fazla namaz kılan, oruç tutan bir kimse değildi. Lâkin ben onun kadar Allah’tan korkan, Allah korkusuyla titreyen birisini görmedim. Merhum, cismini ve ruhunu insanlar uğrunda tüketti. Halkın ihtiyaçlarını gidermek için bütün gün vazifesi başında kalırdı. Akşam olur da bazı kimselerin işi bitmezse gece de devam ederdi. Bir gece halkın ihtiyaçlarını bitirmiş olduğu halde geceledi. Kendi şahsî malından olan kandili istedi. Sonra iki rekât namaz kıldı. Sonra elini çenesine dayayarak oturdu. Gözyaşları yanaklarından akıyordu. Sabaha kadar bu şekilde ağladı. Şafak sökünce oruca niyet etti. Ona dedim ki, Ey Müminlerin Emiri! Sende bir şey var, ben seni bu geceki gibi hiç görmedim. Bana cevab verdi: Evet düşündüm ki, ben bu milletin siyahına beyazına Halife oldum. Garib, kanaatkâr, kendi haline terkedilmiş biçareleri, fakirleri, muhtaçları, zorla tutulan esirleri, memleketin dört bucağındaki nice kederlileri hatırladım. Anladım ki, Allah onların hepsinin hesabını benden soracak. Muhammed Mustafa da onların lehine, benim aleyhime şahadet edecek. Bu sebeple Allah yanında mazur görülmemekliğimden, Peygamberin aleyhimde şehadet etmesinden korktum. Böylece kendimin no’lacağını düşündüm.

Vallahi Ömer öyle bir insandı ki, ehliyle eğlendiği bir sırada Allah’ın emrini hatırlasa, suya düşen serçe gibi çırpınır, ıztırap çekerdi. Sonra ağlaması artar, ahu enini yükselirdi. Ona acıyarak üzerimizden yorganı atardım. Sonra hanımı ilâve etti: Bizimle Halifelik arasında doğu ile batı arasındaki kadar bir uzaklık olmasını ne kadar arzulardım.

  1. – Ebu Yusuf dedi ki: Küfeli hocalarımdan bazısı bana şöyle anlattılar: Ömer b. Abdülaziz’i Medine’de gördük. O, insanların en güzel giyineni, en güzel kokular sürüneni, gururla yürüyeni idi. Sonra onu Halife olunca da gördük. Ruhbanlar gibi yürüyordu. Herkim sana, yürüyüş bir seciyyedir, derse Ömer b. Abdulaziz’den sonra, artık sen onu tasdik etme.
  2. – Ebu Yusuf dedi ki: Bazı hocalarım, İsmail b. Ebî Hakîm’den şöyle naklettiler: Bir gün Ömer b. Abdülaziz öfkelendi. Kendisi öfkeli bir kimse idi. Oğlu Abdülmelik de orada idi. Öfkesi zail olunca, oğlu şöyle dedi:

— Ey mü’minlerin emiri! Senin gibi Allah’ın nimetine nail kıldığı, kadrini ve mevkisini yücelttiği, kulların işine emir tayin ettiği bir kimseden bu gördüğümüz öfkenin suduruna şaştım. Ömer b. Abdülaziz, ne söyledin, dedi. Oğlu, sözlerini tekrarladı. Ona dedi ki, Ey Abdülmelik sen öfkelenmez misin? Oğlu şöyle cevap verdi: Eğer ben öfkemi içimde tutmazsam, o zaman benim içimin bana faydası nedir? Bir alâmeti dahi görünmeyecek şekilde öfkemi içimde saklarım.