İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi tarafından Uluslararası İslam ve Yorum sempozyumun 6'ncısı devam ediyor. 13-15 Mayıs tarihleri arasında devam edecek sempozyumda Eski Diyanet işleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, "Derdimiz Kudüs, Dersimiz Kudüs" konulu bir konuşma yaptı.

İlahiyat Fakültesi bünyesinde öğrenciler tarafından kurulan Kudüs Topluluğuna değinen Görmez, "Derdimiz Kudüs, Dersimiz Kudüs!" diyen gençlere ders verilmeye gelinemeyeceğini, onlardan ders alınmaya gelineceğini belirterek bu topluluğun kurulmasında emeği geçen herkesi tebrik etti.

Kudüs bilincinin; sadece tarihi bir bina, şehir, toprak, vatan bilincinin olmadığını belirten Prof. Dr. Görmez, Kudüs bilincinin; iman, özgürlük ve izzet bilinci olduğuna dikkat çekti.

 

Kudüs davasının tüm Peygamberlerin davasının olduğunu belirten Görmez, Hazreti Muhammed'in Sallallahu Aleyhi Vesellem ashabıyla birlikte ilk kıble olarak ilan ettiği ve daha sonra da ebedi kıblegahımızla ebediyen ayrılmayacak şekilde birleştirdiği ve Müslümanlara emanet ettiği bir mukaddes olduğunun altını çizdi.

Kudüs'ü, Mescid-i Aksa'dan ve Mescid-i Nebevi'den ayıran kim olursa olsun iki Haremeyn'in hizmetkarı unvanını almayı hak etmediğine dikkat çeken Görmez, Bu sebeple bu iki kıblegahı ve üç Mescid-i elbette merkezde Kabe olmak üzere birbirinden ayırmanın mümkün olmadığını söyledi.

Görmez, Müslümanların Kudüs davasının; Kudüs'ün ilahi bir emanet olarak kıyamet sabahına kadar bütün insanlığın mübarek mekânı olarak kalmasını ve oranın bütün müminler, bütün insanlık için bir sadakat sığınağı, bir barış yurdu olmasını sağlamak için olduğuna vurgu yaptı.

"Dersimiz Kudüs'ten önce, dersimiz İslam'a iyi çalışalım." diyerek gençlere tavsiyelerde bulunan Görmez, Dertleri Kudüs iken, derslerinin Kur'an, İsra ve miraç olması gerektiğini belirtti.

"Derdimiz Kudüs, Dersimiz Kudüs diyen gençlere ders verilmeye gelinmez ders alınmaya gelinir"

Kudüs bilincini kuşanan bütün gençlere selam göndererek konuşmasına başlayan Görmez, "Derdimiz Kudüs, Dersimiz Kudüs" diyen gençlere ders verilmeye gelinmez ders alınmaya gelinir onun için bu topluluğu kurduğunuz için her birinizi gönülden tebrik ediyorum. Sizlerle birlikte olmaktan büyük bir bahtiyarlık duyduğumu ifade etmek istiyorum." dedi.

"Kudüs davası sadece Müslümanların davası değil, vicdan sahibi olan bütün insanlığın aslında üzerinde durması gereken bir konudur"

Mehmet Görmez

Kudüs bilincinin önemli bir bilinç olduğunu ve sadece bir mescid bilincinin olmadığına vurgu yapan Görmez, "Kudüs bilinci sadece tarihi bir bina, tarihi bir şehir bilinci değil, Kudüs bilinci bir toprak, vatan bilinci değil, Kudüs bilinci bir iman bilinci, bir özgürlük bilinci, aynı zamanda bir izzet bilincidir. Dolayısıyla gençliğin nezdinde Kudüs bilincinin diri kalması ve bunun İslam'ın öngördüğü esaslar çerçevesinde yürütmeleri bütün İslam dünyasında çok önem arz ediyor. Kudüs bilinci, Kudüs davası sadece Müslümanların davası değil, vicdan sahibi olan bütün insanlığın aslında üzerinde durması gereken bir konudur." dedi.

"Kudüs'ün inanç, itikat mukaddesat boyutu var"

Allah'u Teala'nın insanlığa getirdiği dinin bekasının, 3 önemli ilkeye ve prensibe dayandığını kaydeden Görmez, sözlerini şöyle sürdürdü:

Birincisi inanç esasları itikat. Dinin bekası, öncelikle inanç esaslarının bekasıyla kaimdir. Tevhit, mead, nübüvvet, öncelikle bunlar Allah inancı, tevhid inancı, İslam inancının devamı öncelikle buna bağlı. İkincisi mukaddesat. Kutsiyet kutsal kavramı, İslam'da önemlidir. El-Kuddüs sadece Rabbimize ismet edeceğimiz bir sıfattır ve zamana ve mekâna kutsiyeti sadece o verir. Sadece Allah'ın kutsal dediği kutsal olur. Onun dışında hiçbir şey kutsal olmaz. Kutsiyetin kaynağı El-Kuddüs olan Rabbimizdir. Üçüncü önemli kavramımız şeairdir. Şeair, Müslüman olma ve Müslüman kalma bilincimizi diri tutan şuur demektir. Müslüman olma ve Müslüman kalma bilincimizi diri tutan simgeler, semboller demektir. Bazıları Kudüs'ü sadece tarih üzerinden bize anlatıyor doğru değildir. Kudüs'ün bir inanç boyutu var, bir itikat boyutu var. Kudüs'ün bir mukaddesat boyutu var, bir kutsiyet boyutu var. Yani dinin bekasının üzerinde bina edildiği bir mukaddesat boyutu var, birde bir şeair boyutu var, bir simge, sembol boyutu var. Kudüs bize kıyamet sabahına kadar büyük anlamlar taşıyan büyük simgeler ifade ediyor. Mescid-i Aksa ve Kudüs aynı zamanda tarihle ilgili bir olay değil, istikbal ile ilgili bir olaydır. İşte bu üç kavram üzerinden okuduğumuzda, yani itikat üzerinden okuduğumuzda tevhid, nübüvvet meadın bir parçası olarak karşımıza çıkar. Mukaddesat olarak okuduğumuzda, İslam'da kutsiyetin aslı olan 'El-Kuddüs'ün Ardul mukaddese' demiş olmasının biz müminler için büyük anlamı var. Ve bir de şeair boyutu var. Müslüman olma ve Müslüman kalma bilincimizi diri tutan yönleri var. Bu sebeple bu üç boyutuyla gençliğin, Kudüs bilincine sahip olması son derece önemlidir.

"Kudüs davası tüm peygamberlerin davasıdır"

Görmez, "İslam'ın elbette bir de tarih boyutu var ama tarih boyutu sadece zamansal bir tarih boyutu değildir. Kudüs davası, sadece Hazreti Davud'un, Hazreti Musa'nın, Hazreti İsa'nın, Aleyhumusselam sadece Resul-ü Ekrem Hazreti Muhammed Mustafa'nın Sallallahu Aleyhi Vesellem davası değil, bütün Peygamberlerin davasıdır. Kudüs Hazreti Davud'un mihrabıdır. Kudüs, Hazreti Süleyman'ın minberidir, Hazreti Zekeriya'nın, Hazreti Yahya'nın kendilerini adadıkları ibadet mekanıdır. Kudüs, Hazreti Musa'nın mekanıdır. Kudüs, Hazreti İsa'nın doğduğu yerdir. Kudüs, Hazreti Meryem'in adandığı yerdir ve Kudüs Resulü Ekrem Hazreti Muhammed Sallalahu Aleyhi Vesellemin ashabıyla birlikte ilk kıble olarak ilan ettiği ve daha sonra da ebedi kıblegahımızla ebediyen ayrılmayacak şekilde birleştirdiği ve Müslümanlara emanet ettiği bir mukaddestir." diye belirtti.

"Kur'an-ı Kerim Kudüs'ün, mutekadat, mukaddesat ve şeair boyutu olmak üzere bu üç kavramla bize ifade eder"

Bu üç açıdan bakıldığında Kudüs'ün, Müslümanlar için sadece bir nesne ve öznenin olmadığını ifade eden Görmez, "O kavramların yerine başka kavramları koymak lazım. Kudüs, aynı zamanda Müslüman bilincimizi diri tutan; Bir ibadetgahımız, bir kıblegahımız, bir Peygamberin bize emanet ettiği bir yadigardır. Kur'an-ı Kerim'e baktığımız zaman Kur'an, Kudüs'ün bu üç boyutunu; mutekadat, mukaddesat şeair boyutunu bu üç kavramla bize ifade eder. Biri mübarek, biri mukaddes, biri haram. Mübarek kavramını Kur'an-ı Kerim'de hemen hemen Kudüs'ün geçtiği her yerde barekna hevlehu, barekna fiha, barekna fihalilalemin. Cenab-ı Hak bütün bunları Kudüs için kullanır ve Kudüs'ün mübarek olduğu ifade edilir. Bu mübarek kavramı, bizim sadece mübarek olsun ifadesindeki mübarek değil, Cenab-ı Hakkın bereket atfettiği, maneviyat yüklediği, metafizik boyutunun olduğu ilan ettiği, yani inancımızla ilişkili olduğunu ifade etmek için kullandığı bir ifadedir. Ve mübarek kılınan yer sadece Kudüs Mescidi'nin bulunduğu yer değil, aynı zamanda çevresidir. Ve orada bir harem boyutu vardır. Cenab-ı Hakk'ın Mescid-i Haram demesi, Rabbimizin hürmetini ifade etmesidir. Hürmete şayan bir yer kıyamet sabahına kadar saygı göstermemiz gereken bir kutsiyet olarak ifade ediyor." diye aktardı.

"Hâdimü'l-Haremeyn unvanı aslında ilk önce Selahaddin-i Eyyubi kullanmıştır"

 

Hâdimü'l-Haremeyn diye bir ünvanın olduğunu anımsatan Görmez, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Hâdimü'l-Haremeyn ünvanı aslında ilk önce Selahaddin-i Eyyubi kullanmıştır. Nureddin Zengi kullanmıştır. Sonra Yavuz Sultan Selim kullanmıştır. Yavuz Sultan Selim'den son Osmanlı Sultanına kadar bütün sultanlar Hâdimü'l-Haremeyn unvanını kullanmıştır. -İki Haremeyn'in hizmetkarı.- Fakat Osmanlının kullandığı Hâdimü'l-Haremelyn; Mekke ve Medine'den ibaret değil, Haremeyn'in biri Mekke ve Medine beraber, birisi de Kudüs. Bizim tarihimiz bu iki kıblegahı birbirinden ayırmamıştır. Hatta Osmanlı halifelerinin unvanlarının içerisinde, Hâdimü'l-Haremeyn'den sonra Hâdimü'l-Kıbleteyn vardır. Hâdimü'l-Kıbleteyn ve Hâdimü'l-Haremeyn. İki kıblenin hamisi ve iki Haremin hizmetkarı. Bunlardan kastı, biri Mekke biri Medine değil, Haremin birisi Mekke, Medine, birisi Kudüs. Onlar Kudüs'ü, Haremeyn'den, Mekke'den, Medine'den asla ayırmadılar. Şedd-ü Rihal hadisini dikkate alarak üç Mescid-i ancak Şedd-ü Rihal yapılır. Göç düzenine hicret edilebilir denildi. Cenab-ı Resul üçünü birbirinden asla ayırmadı." diye dikkat çekti.

"Kudüs'ü, Mescid-i Aksa'dan ve Mescid-i Nebeviden ayıran kim olursa olsun iki Haremeyn'in hizmetkarı unvanını almayı hak etmez"

Görmez, "İki kıbleyi birlikte himaye etmeyen, Kudüs'ü, Mescid-i Aksa'dan ve Mescid-i Nebeviden ayıran herhangi bir kimse kim olursa olsun iki Haremeyn'in hizmetkarı unvanını almay hak etmez. Bu sebeple bu iki kıblegahı, üç Mescidi elbette merkezde Kabe olmak üzere birbirinden ayırmamız mümkün değildir." diye vurguladı.

"Müslümanların Kudüs davası, Kudüs'ün ilahi bir emanet olarak kıyamet sabahına kadar bütün insanlığın mübarek mekânı olarak kalmasını sağlamak içindir"

Zaman zaman Kudüs'le ilgili tartışmaların içerisinde herkesi gönülden yaralayan bir hususun olduğunu belirten Görmez, "Bu kadar ayet, bu kadar hadis, bu kadar itikat, bu kadar mukaddesat, bu kadar şeair ile ilgili apaçık bir çerçeve çizildiği halde, Kudüs ve Mescid-i Aksa'yla ilgili bazen garip akademik yorumların İslam'ın nezdinde zerre kadar bir değeri yoktur, onlara asla itibar etmeyiniz bunu açıkça ifade etmek istiyorum. Kutsiyetin ve mübarekliğin gerekçesi tarih boyunca insanlığın bu mekanlarda aynı zamanda vahiyle buluşmasıdır. Yerle ve göğün buluştuğu noktadır. Hani şair, Kudüs için 'Gökte yapılıp yer yüzüne indirilen şehir.' ifadesini kullanır. Müslümanların Kudüs davası, Kudüs'ün ilahi bir emanet olarak kıyamet sabahına kadar bütün insanlığın mübarek mekânı olarak kalmasını sağlamak içindir. Kudüs davası, oranın bütün müminler, bütün insanlık için bir sadakat sığınağı, bir barış yurdu olmasını sağlamak içindir." ifadelerini kullandı.

"Dersimiz Kudüs'ten önce, dersimiz İslam'a iyi çalışalım"

Son olarak gençlere seslenen Görmez, "Ruhunuzda ve kalbinizde taşıdığınız yüce dinimiz İslam'ın bütün insanlığın istikbali için bir umut olduğunu unutmayın. Ve dersimiz Kudüs'ten önce, dersimiz İslam'a iyi çalışalım. Derdimiz Kudüs devam etsin. Derdimiz Kudüs'ken, dersimiz Kur'an olsun. Dersimiz İsra olsun, miraç olsun, sonra dersimiz Kudüs olsun. Dersimiz Kudüs'le beraber yeniden Kudüs bilincini, arkadaşlarımızla, dostlarımızla, kardeşlerimizle inşa edelim. Ve bunu sadece bir protesto, dünyaya sadece bir imaj, bir reklam bir propaganda olsun olarak asla düşünmeyelim." tavsiyelerinde bulundu. (İLKHA)