HÜDA PAR tarafından Türkiye ve dünya gündemine ilişkin yapılan değerlendirmede dikkat çekici mesajlar verildi.
HÜDA PAR Genel Merkezi'nden iç gündeme ilişin yapılan değerlendirmede; tarımın ehemmiyeti, mültecilerin politik malzeme haline getirilmesi, yabancılara konut satışı, doktorların sorunları ve Ramazan son haftasıyla ilgili konular masaya yatırılırken dış gündem değerlendirmesinde ise İsveç’te Kur’an’ın yakılması başlıklarında önemli görüşler dile getirildi.
“TARIMDA BAŞARILI OLMAKTAN BAŞKA BİR SEÇENEĞİMİZİN OLMADIĞI ARTIK GÖRÜLMELİDİR”
Tarımın ehemmiyetinin her geçen gün arttığı belirtilen gündem değerlendirmesinde, "Her ülke bu konuya odaklanmakta, olası risklere karşı tedbirler geliştirmektedir. Tarımın Türkiye’de ihtiyacı karşılayacak noktaya gelmesinin mevcut politikalarla gerçekleşmesi çok zordur. Çiftçiliğin cazibesi artırılmalı, zirai üretim yapanların yeterli bir kazanç elde etmesi sağlanmalıdır. Yönetim mekanizması hızlı hareket edebilmeli ve sıkıntılara hızlı çözümler üretilmelidir. Çiftçi henüz planlama aşamasında iken dönem sonunda kazancını öngörebilmeli, çiftçiye bu hususta güvence verilmelidir. Çiftçiyi baş edemeyeceği maliyetlerle baş başa bırakmak ve mahsulünü maliyetin altında satışa mecbur bırakmak, çiftçiyi topraktan ve üretimden koparmaktır. Nitekim çiftçi sayısındaki düşüş, uygulanan politikaların ne derece isabetsiz olduğunun kanıtıdır. Mevcut kapasiteye, potansiyele ve tecrübeye rağmen üretici ile tüketicinin karşı karşıya kaldığı sorunlar ülkemiz için büyük bir kayıptır. Tarımda başarılı olmaktan başka bir seçeneğimizin olmadığı artık görülmelidir." denildi.
"MÜLTECİLER POLİTİK BİR MALZEME DEĞİLDİR"
Türkiye'nin, dünyada en fazla sığınmacıya ev sahipliği yapan ülkelerin başında geldiği belirtilen değerlendirmede, "Bu durum Türkiye siyasetinin bir göç politikası belirlemesini zorunlu kılsa da muhalefetin kullandığı nefret dilini aklamamaktadır. İç çatışmaların yoğun bir şekilde devam ettiği bölgelerde canları ve malları büyük tehdit altında olan insanların bir başka memlekete göç etmeleri tercih değil, bir zorunluluktur. Bu insanları iç çatışmalarda taraf olmaya zorlayarak bu topraklarda fazlalık görmek insani değildir. Sığınmacılar, bir seçim malzemesi veya istismar aracına dönüştürülmemelidir. Bize sığınan insanlara karşı kin ve nefret dilini kullanmak, insanları karşı karşıya getirme girişimi ve kaos davetiyesidir. Bu anlamda hem toplumun hem de iktidarın üzerine düşen sorumluluklar vardır. İktidar, onurlu bir geri dönüş için her türlü inisiyatifi almalı, çözüm için üzerine düşeni yerine getirmelidir. Siyasi aktörler de aklıselim ile davranmalı, insani bir konuyu politik bir metaya dönüştürmemeli, toplumdaki kırılgan zemini kendi hırsları uğruna harekete geçirmemelidir." ifadelerini kullandı.
"YABANCILARA KONUT PEŞKEŞİNE SON VERİLMELİDİR"
"İnşaat sektöründe yaşanan maliyet artışları ve döviz karşısında TL’nin yaşadığı değer kaybı başta konut olmak üzere gayrimenkul fiyatlarını adeta uçurdu. Konut arzı, talebi karşılamadığı için konut alımı ve kira sorunu içinden çıkılmaz hale geldi." denilen değerlendirmede şu ifadelere yer verildi: "Konut alımı, dar ve sabit gelirliler için hayale dönüşürken her geçen gün artan kiralar ciddi bir barınma krizi doğurmuştur. Tam bu noktada yabancılara vatandaşlık karşılığı satılan konutlarda da oransal artışlar yaşanmaktadır. Vatandaş, kendi ülkesinde yabancılarla rekabet edemeyecek noktaya getirildi. Yayınlanan kararname ile yabancılara konut satışı için getirilen hatırı sayılır teşvikler, konut krizini yeni bir boyuta taşıdı.
Yaşanan ekonomik darboğaz nedeniyle ülkeye döviz girdisi sağlanabilmesi için konutların büyük teşviklerle satışa çıkarılması anlaşılabilir bir durum değildir. Atılan bu adım büyük risk taşımasının yanı sıra konut fiyatları ile kira artışlarını daha da tetikleyecektir. Dışarıdan para girişinin yolu; ekonomide istikrarın sağlanmasından ve piyasalara güven gelmesinden geçer. Konutta arzın talebi karşılayabilmesi için TOKİ’nin “81 ile sosyal konut projesi” derhal uygulamaya konulmalı, inşaat sektöründeki yüksek maliyetlerin düşürülmesine yönelik çözümler üretilmelidir."
"DOKTORLAR SORUNLARINA ÇÖZÜM İSTİYOR"
Hekimler çözülemeyen sorunları nedeniyle mayıs ayı içerisinde 6 gün boyunca greve gidecekleri ilgili sendika tarafından yapılan açıklamanın hatırlatılan değerlendirmede, doktorların sorunlarının çözülmesi ve mesleğe gerekli değerin verilmesi gerektiği kaydedildi.
Değerlendirmede, "Hekimlerin iş yoğunluğu, aldıkları ücretin yetersizliği ve diğer sorunlar, bu mesleğe olan meyli azaltmış ve nitelikli hizmet sunma sekteye uğramaya başlamıştır. Bu durum çoğu zaman hasta yakınları ile sağlık çalışanları arasında gerginliklere ve şiddet vakalarına dönüşmektedir. Buna karşın doktorların maaşları, hizmetlerine kıyasla çok düşüktür. Döner sermaye gibi gelirler ise düzensiz ve değişkendir. Döner sermayeden faydalanmayan nice hekim mevcuttur.
Doktorlar, icra ettikleri riskli işlerin maddi ve manevi karşılığını alamadıkları için kamu hastanelerinden ayrılmaktadırlar. Bu da dar gelirli vatandaşlarımızı büyük meblağlarla özel hastanelere mecbur bırakmaktadır. Sağlıkta da çalışanlar arasında iş barışını bozacak farklı kategoriler mevcuttur. Aynı hastanede aynı birimde çalışan iki hekimden biri diğerinin iki katı maaş alabilmektedir. Meslekte teşvik edici mekanizmalar, nitelikli iş yapanların adeta cezalandırıldığı bir sisteme dönüşmüştür. En hayati ihtisas alanları aday hekim bulamamaktadır. Bu çok ciddi bir halk sağlığı tehlikesidir. Tedbir alınmadığı takdirde yakın zamanda vahim sonuçları görülecektir. Hükümet, hekimler ile alakalı yaşanan sorunları bir an önce masaya yatırmalı, hekim haklarını da toplum sağlığını da temin edecek çözümler geliştirmelidir." ifadeleri kullanıldı.
RAMAZAN-I ŞERİFİN SON HAFTASINA GİRERKEN
Ramazan ayı dolayısıyla yapılan yardım faaliyetlerinin değerli olduğu belirtilen değerlendirmede, "Rahmet, mağfiret ve bereket iklimi olan Ramazan ayının, son haftasını yaşıyoruz. Ramazan ayı, dini açıdan taşıdığı kudsiyet ve önemle birlikte mü’minler arasında sosyal açıdan da yardımlaşma ve dayanışmanın en yüksek seviyeye çıktığı aydır. Dünyada milyonlarca insanın açlık sınırının altındaki gelirle hayatını idame ettirmeye çalıştığı bir dönemde Ramazan ayı büyük bir fırsattır. Yeryüzünde mağdur, mazlum, fakir, kimsesizlerin ve özellikle yetimlerin kalplerine dokunmak ve iyiliği yaygınlaştırmak, dini bir vecibe ve büyük bir insani sorumluluktur. Bu bilinç ve sorumluluk anlayışından hareketle Ramazan ayı vesilesi ile tüm halkımızı, dünyanın değişik coğrafyalarında işgal, sömürü, savaş ve krizlerle yıkıma uğrayan insanlık onurunu imar ve ihya eden, insana ve insanlığa değer katan insani yardım çalışmalarına destek vermeye davet ediyoruz.
İnsani yardım kuruluşlarının içeride ve dışarıda ifa ettiği yardım faaliyetleri çok değerlidir. Ancak artık insani yardım çalışmalarında, kalkınma ve üretimi esas alan ekonomik ve sosyal proje geliştirme ve uygulama evresine geçilmelidir. Bir bölgenin hiçbir kalkınma ve gelişim programı uygulanmadan sadece dışarıdan insani yardım ve gıda programı ile desteklenmesi, o bölgedeki sorunlara çözüm olmaz. Bu sebeple insani yardım yapan kuruluşlar aynı zamanda üretim, kalkınma altyapısı, ekonomik ve sosyal proje geliştirmeye odaklanmalı ve bu sahada kendilerini geliştirmelidirler. Her insani yardım programı, açlığı ve yoksulluğu ortadan kaldıracak destekleyici bir kalkınma programı ile bütünleştirilerek yönetilmelidir." denildi.
İSVEÇ’TE KUR’AN’IN YAKILMASI
Dış gündemle ilgili yapılan değerlendirmede ise İsveç’te aşırı sağcı Sıkı Yön (Stram Kurs) Partisinin lideri İslam düşmanı Rasmus Paludan'ın Kur'an-ı Kerim'i yakması ele alındı.
Değerlendirmede, "İsveç’te aşırı sağcı Sıkı Yön (Stram Kurs) Partisi’nin lideri İslam düşmanı Rasmus Paludan, polis koruması altında Kur'an-ı Kerim yakmış ve bu hadsiz eylemi tekrarlayacağını açıklamıştır. Mübarek Ramazan ayında İslam’a ve Müslümanlara karşı bilinçli olarak başlatılan bu hadsizliği en güçlü şekilde lanetliyoruz. Bütün Müslümanlara karşı bir provokasyon niteliğinde olan bu hadsiz eylemin polis korumasında gerçekleşmesi Batılı rejimlerin hedefini ortaya koymaktadır. Avrupa, İslam'a karşı açtığı bu savaşı kazanamayacaktır. Aziz İslam'a karşı mücadele etmeye çalışanlar, dün olduğu gibi bugün de kaybedenlerden olacaktır.
Kur’an-ı Kerim’e yönelik devlet destekli bu hadsizliğe karşı İslam ülkelerinin kınama açıklamalarıyla yetinmesi utanç vericidir. Bu sessizlik ve tepkisizlik saldırıları artıracak, Avrupa’da yaşayan Müslümanların hayatı ve özgürlükleri tehlikeye girecektir. Dünya Müslümanları artık Müslümanların haklarının hukuki ve siyasi müdafaası için harekete geçmeli, İslam’a ve mukaddesatına yönelik saldırıların en ağır biçimde cezalandırılması için çaba sarf etmelidir." ifadelerine yer verildi. (İLKHA)