DIŞ HABERLER SERVİSİ

İsveç'in çeşitli şehirlerinde Paskalya tatilinde polis korumasında Kur'an-ı Kerim yakarak Müslümanları provoke eden Paludan, provokasyonlarını Danimarka'ya taşıdı. Tarnby kentinde Müslümanların yoğun yaşadığı Sneserevej Mahallesi'nde Kur'an-ı Kerim yakan Paludan, İsveç polisinin kendisini koruyamadığını ve Danimarka polisinin kendisini hakkıyla koruyabildiğini göstermek için eylemi yaptığını iddia etti.

Polis şeridinin çevrildiği alanda Kur'an-ı Kerim yakan Paludan'ı yaklaşık 30 polis korurken, Danimarka İstihbarat Teşkilatı'ndan (PET) 7 sivil polis de yakın koruma sağladı.

Danimarka ve İsveç vatandaşlığı bulunan aşırı sağcı siyasetçi Rasmus Paludan, Danimarka'nın çeşitli şehirlerinde 2017'den beri Kur'an-ı Kerim yakma provokasyonunda bulunuyor. 2021 ramazanında Danimarka'da 30 gün Kur'an-ı Kerim yakma provokasyonu gerçekleştiren Paludan, Müslüman mahaller ve cami yakınlarında polis korumasında provokasyonlarına devam etmişti.

Paludan, Paskalya tatili boyunca İsveç'in başkenti Stockholm ile Malmö, Norköpin ve Jönköping kentlerinde Müslümanların kalabalık yaşadığı mahalleler ve cami önlerinde polis korumasında Kur'an-ı Kerim yakma provokasyonunda bulunmuştu.

Paludan'ın durdurulmasını isteyen karşı göstericiler de yollarda lastikler yakarak, polise taşlarla saldırmıştı. Çıkan olaylarda 26 polis ve göstericilerden de 14 kişi yaralanırken, 20 polis aracı da yakılarak tahrip edilmişti.

HASAN SABAZ: İSLAM DÜŞMANLIĞI KURUMSAL BİR HAL ALDI

Gazeteci yazar Hasan Sabaz, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Avrupa’da ciddi bir İslam düşmanlığı dalgası var. Özellikle işgaller ve savaşlar sonrasında artan iltica rakamları, milliyetçiliğin daha görünür olmasına ve taban bulmasına neden oldu. Siyasi çekişmelerde de İslam düşmanlığının dolaşıma sokulması, saldırı ve hakaretlerin artmasına neden oldu” ifadelerini kullandı.

Uzun zamandır Avrupa’nın neredeyse her ülkesinde camilere yönelik saldırılar olduğuna, duvarlara tehdit ve hakaret içerikli yazılar yazıldığına dikkat çeken Sabaz, “Aslında bu hastalığın küresel bir hal aldığını, ABD, Kanada ve Yeni Zelanda örnekleri üzerinden giderek verebiliriz. Fakat son dönemlerde bu saldırıların devlet korumasında yapılması gerçekten de düşmanlığın kurumsal bir hal aldığını göstermektedir.” Diye konuştu.

“PROVOKASYONUN POLİS KORUMASI ALTINDA YAPILMASI ÖNEMLİ”

Sabaz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bırakın Yahudi kutsallarına hakaret etmeyi işgal rejiminin yaptıklarını haber yapanların işten çıkarıldığı bir coğrafyada İslam’ın değerlerine karşı yapılan hakaretlerin ‘ifade özgürlüğü’ kapsamında değerlendirilmesinin iyi niyetle izahı mümkün değildir. Kur’an yakılmasının provokatif bir tarafı vardır elbette; ama gözden kaçırılmaması gereken şey provokasyonun ‘polis koruması’ altında yapılmasıdır.”

İslam düşmanlığı eskiden de Avrupa’ya bir şey kazandırmadığını, bundan sonra da kazandırmayacağını belirten Sabaz, “Özellikle bu noktada aşırı sağcı gruplara alan açılması tabir yerindeyse ‘Avrupa’nın ayağına sıkması’ anlamına gelir. İslam düşmanlığına zemin hazırlayanlar, aşırılığın Avrupa’yı dünya savaşları öncesi döneme götürdüğünü göremiyorlar” açıklamasında bulundu.

‘MASKELERİ DÜŞTÜ, KİRLİ YÜZLERİ DEŞİFRE OLDU’

Polis koruması altında Kur’an yakılmasının Müslümanları öfkelendirdiğini söyleyen Sabaz, “ama bu aynı zamanda maskelerin düşmesine, kirli yüzlerin deşifre olmasına da neden oluyor. Aleviliği bir din olarak tanıyan, Êzidiliğin korunması için fonlar oluşturan kurumsal Avrupa aklının İslam’ın kutsallarına hakaret ve saldırıya zemin hazırlaması, saldırganları koruması ikiyüzlü ve kirli bir gizli ajandaya da sahip olduğunu göstermektedir.” İfadelerini kullandı.

BEKİR TANK: EYLEMİN POLİS KORUMASINDA YAPILMASI, FAİLİN DEVLET OLDUĞUNUN GÖSTERGESİDİR

Konuyla ilgili gazetemize konuşan bir diğer isim de gazeteci yazar Bekir Tank oldu. Bekir Tank, İslam düşmanlığının, Avrupa Ülkelerinin o anki gündemlerine ve ihtiyaçlarına göre başvurdukları bir araç olduğunu belirterek, “Bazen bir yere yoğunlaşan dikkatleri dağıtmak ve bazen de istedikleri bir yere dikkatleri toplamak için bugün ellerindeki en kullanışlı araç budur. Bu düşmanlıklarını daha önce Fransa'da, İngiltere ve diğer ülkelerde bir şekilde provoke ettikleri olaylar üzerinden yaptılar. Şimdiki suç mahalleri ise, İsveç'tir. Olay üzerinde biraz düşünen herkesin varacağı sonuç şu olacaktır: Kur'an yakma eyleminin polislerin korumasında yapılması, failin o kişi değil, bizzat devlet olduğunun bir göstergesidir” diye konuştu.

BM ve uluslararası hukuka göre insanların inançlarına, renklerine ve etnik aidiyetlerine yönelen her eylemin birer insanlık suçu olduğunu hatırlatan Tank, “Bu gibi durumlarda devletlere düşen görev, bu suçları işletmek değil, engel olmaktır. Aksi halde o devletler de suç ortağı olur” ifadesini kullandı.

“AMAÇ, DÜNYANIN DİKKATİNİ İSRAİL'İN KUDÜS'TE İŞLEDİĞİ VAHŞETLERDEN UZAKLAŞTIRMAKTIR”

Bekir Tank sözlerini şöyle sürdürdü: “Her ne kadar suç mahalli İsveç, olsa da, diğer Avrupa ülkeleri de suç ortağıdır. Ortak amaçları, dünya kamuoyunun dikkatlerini İsrail'in Kudüs'te, kutsal mekanlarda işlediği vahşetlerden uzaklaştırmaktır.”

Tank, sonraki amacın da Müslümanların taşkınlık yapması olduğunu belirterek, “Kur'an yaktırma eyleminden sonraki çabaları da olayları yatıştırmaktan ziyade, bazı Müslümanların taşkınlık yapmalarını, şiddet kullanmalarını ve mümkünse kan dökmelerini sağlamaktır. İsveç'in işlediği bu insanlık suçunu sadece STK'ların meşru yol ve yöntemlerle mahkûm etmeleri yeterli değildir. İslam ülkeleri de birer birer yükümlülüklerini en üst perdeden yerine getirmeleri gerekir” açıklamasında bulundu.