Bir maneviyat büyüğünden şöyle rivayet edilmiştir; “Şayet ölmem gerekseydi, sadece üç şeyin sevgisi yüzünden bu dünyada kalmak isterdim; biri secde etmenin zevki, ikincisi sıcak bir yaz mevsimine denk gelmiş Ramazan’da oruç tutmanın ihlâsı, üçüncüsü ise insanların Allah için birbirine duyduğu muhabbet.”
Bir müminin hayatında kutsal Ramazan ayı kadar manevi açıdan potansiyeli yüksek bir zaman yoktur. Bu yüzden Ramazan ayı Allaha ihlaslı bir şekilde dönmeyi ve sığınmayı temsil eder.
DÜNYADAKİ EN KUTSAL ZAMAN
Allah dünyayı, bütün kullarının O’nun bilinmek muradına icabet edebilmesi için yarattı. Kullarının dünyadan vazgeçip, ebedi güzelliklere varması için yarattı. Kullarının esfeli safilin’den geçip ahsen-i takvime varmaları için yarattı. Allah cc. dünyayı yarattığında kutsal zamanı da yaratmıştır ve o anlarda rahmetin kapılarını açıp cehennemin kapılarını ise kapatmıştır ve şeytanlar bağlanmıştır.
Allah bu kutsal zamanda müminleri kalplerin birliğine davet ediyor, evrensel aşka katılmaya davet ediyor, Muhammed ümmetinin sevecen kardeşlik birliğini kutlamaya, ona katılmaya davet ediyor. O’nun cemalini ve kemalini görmemiz için davet ediyor, bütün müminler kalpten kalbe ebedi bir feyz akıntısı hissetmeye davet ediyor. Bu davet onbir ayın sultanınadır! En büyük ilâhi müjdedir ve bir müminin hayatındaki en kutsal vakittir.
Sultan saltanat sahibi demektir; demek ki Ramazan en yüksek mertebedeki bağımsız güce sahiptir. Ramazan bitip tükenmez değerleriyle hayatımızı zenginleştirir.
Hacda hacılar kutsal Mekke diyarına göç ederek manevi bir yolculuğa çıkarlar. Buna karşılık Ramazan’da ise bu kutsal ay oruç tutan müminlerin hayatına misafir olur.
SEVGİ VE RAHMET ÇAĞRISI
Ramazan’ın ruhu Muhammed ümmetini etkisi altına alarak, hayatın her aşamasını ilahi varlığı ile donatarak müminlerin onun anlamını ve kıymetini idrak etmesini sağlar. Böylece, mübarek Ramazan’da bütün yeryüzü oruç tutan ümmet-i Muhammed için ilahî bir sahne haline gelir.
Kutsal Ramazan ayında, Allah Teâlâ mahlukatı kulluğa çağırır ve müminlerin kalplerindeki Nur-i ve Aşk-ı Muhammedî’yi idrak etmeleri için fırsatlar verir. Başka değişle; Allah (c.c.) kalplerde Nur-i Muhammedi’yi muhafaza etmek için Ramazan ayını yarattı.
Ramazan ayı Allah (c.c.) tarafından imanın mutlak güzelliğine ulaşmak için bir davettir. Namazda göz nuruyla kastedilen manevi tatmini yaşayabilmek için bir davettir. Gök sofrasına katılmak ve hayat suyu içmek için bir davettir. İnsanlar arasında sevgi ve rahmet alışverişi yapmak için bir çağrıdır. Ramazan ilahi idrak ve aşk hazinesi kazandığımız aydır çünkü kulları O’nun bilinmek muradını gerçekleştirir. Ramazan ayı müthiş bir birleştirici gücü gerçekleşiyor ve o ayda evrensel bir muhabbet sergileniyor. Ramazan’da Rahmetenlil - âleminin bereketi ve merhameti tüm dünyaya yayılıyor.
Rabb’in kuluna, Peygamber’in ümmetine, her daim canlı ve kesintisiz bir çağrısı vardır. Allah (c.c.) her bir mahluka “kul” olarak hitab eder ve Peygamber Efendimiz bütün insanoğluna “ümmet” olarak hitab eder. Ramazan ayı kulun, Rabb’in çağrısına olan cevabını simgeler. Ramazan ayının hazinesi müminlerin hayatını zenginleştirir, güzelleştirir ve canlandırır. Varlığımız nurlanır, insan hakiki kimliğine kavuşur ve nihayet kulluk makamına erişir. Ramazan ayı, Peygamber Efendimizin ümmetine olan çağrısına ümmetin cevabıdır. Ramazan ayının hazinesiyle oruç tutan ümmetin kalpleri tevhid nuruyla birleşir. Müminler Efendimizin “ümmetim, ümmetim!” yakarışlarına karşılık vermenin hazzını hissederler. Peygamberin çağrısı aşktır! Yaratılana ve ümmetine olan sevgisinin eşi benzeri yoktur, çünkü bu dünyaya öyle bir gönül gelmemiştir. Dolayısıyla; Onun çağrısına sadece aşkla ve gönülden cevap verilir. Ancak tevhid ile ümmet-i Muhammed potasında birleşen kalpler Peygamber Efendimizin çağrısına icabet edebilir. Ancak, sadık kullarının kalplerinden Nur-i Muhammedî saçılır.
KULLUĞA GİDEN YOL PEYGAMÖBERİMİZ'E (S.A.V.) BENZEMEKTEN GEÇER
Biz gönlü Muhammediyi araştırmak mecburiyetindeyiz. Çünkü onun bize olan sevdası benzersizdir. O en seçkin insandır, varlık sebebidir, ama o kulluğu tercih etmiştir. Hatemü’l Enbiya, insanlığın iftiharı Efendimiz, kelime-i şehadette Allah’ın kulu ve elçisi şeklinde tavsif edilmiştir. Allah (c.c.) kelime-i şehadette bir müminin varacağı en yüce makamın kulluk makamı olduğunu ilan etmiştir. Bir ağaç yeşerdiğinde dalları yukarı doğru boy verir. Meyve verdiğinde ise, ağırlaşan dallar toprağa doğru sarkar. Bu dünyadaki hiç kimse Efendimiz (s.a.v.) kadar çok meyve vermemiştir. Bu yüzden onun tevazuu en derinlere kadar inmiştir.
Bizler O’nun asil karakterinin, üstün vasıflarının mirasçısı olduğumuzda, omuzlarımıza yüklenen ilahi mesuliyetlerin ağırlığını da fark ederiz. İşte bu sebeple Hz. Mevlânâ bir rubaisinde “Ben O’nun yolunun toprağıyım, O’nun ayağının tozuyum…” demiştir. Hz. Peygamber’i O’nun izinden gidip, O’nu takip ederek sevmeliyiz. O’nu severek O’nun izinden gitmeliyiz. O’nun sünnetine riayet ederek O’nu sevmeliyiz. O’nu severek ancak onun izinden gitmiş oluruz. Kulluğa giden ana yol Peygamber Efendimiz’e benzemekten geçer. Bizim O’na uyma, sevme, takip etme borcumuz var. Bütün çabalarımızı “Muhammedi” olabilmek için harcamalıyız. Biz Peygamber Efendimizi (s.a.v.) kendi hayatımıza ne kadar rehber edebilirsek, O’na olan muhabbetimiz o kadar artar. Efendimize bağlanmak şarttır. Çünkü Ümmet sahibi O’dur. Kur’an sahibi O’dur. Miraç sahibi O’dur. Yaratılış sebebimiz O’dur. Nurun kaynağı O’dur. Kulların mücevheri O’dur. Kabe Kavseyn sahibi O’dur. Şefaat sahibi O’dur. Makam-ul-Mahmud sahibi O’dur. Mergub-u-Huda, Mahbub-u Huda, Melce-i-Fukara, Enis-üz-Zuafa, Serdar-i-Enbiya O’dur!
MİRAÇ HADİSESİNİ AKILDA TUTMALIYIZ
Müminler Peygamber Efendimizin çağrısına icabet ettikleri zaman miraç gerçekleşir. Rasulullahın güzelliği kulluk makamının güzelliği gibidir. Kulluk makamının nuru ise miracın nuru gibidir. Miraç yaşanmadan kulluk bilinemez. Kul olmadan Allah’ın huzuruna kabul olunamaz. Aslında; işin özü melek gibi olmak değildir, asıl olan Abdiyyet’tir. Abdiyyet ise miraca götürür. Çünkü; kulluk yaşanmadan miraca erişilmez. Kul ne kadar çok fedakârlık gösterirse Allah da kulunu o kadar çok O’nun kurbiyet cennetiyle şereflendirir. Ne kadar çok sabırla acılara katlanırsa, ilahî mükâfat o kadar büyük olur. Çaba ve mücadele ne kadar çoksa ilahî ihsan da o kadar çoktur. Ne kadar güzel davranışlarda bulunursa Cemîl-i Mutlak da onu o kadar ilahî huzurunun Cemaliyle müşerref eder. Ayette Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur; “Kulunu bir gece, Mescid-i Haram’dan kendisine bazı âyetlerimizi göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir” (İsra,1).
Eğer Peygamber Efendimize (s.a.v.) benzemeye çalışıyorsak, Miraç hadisesini hep akılda tutmalıyız. Kulların Sultanı, ilahî huzura vardığında, bir insanın yaşayabileceği en büyük saadet olan Cenab-ı Allah’ı müşahede esnasında, Allah (c.c.) ona gönülde ne arzu varsa lütfedeceğini söyledi. O ise şöyle cevap verdi; “Tek dileğim ümmetime yakınlıktır!” Makam-ı Miraç Peygamber Efendimizin ayak izlerinden yürüyerek kazanılır. Miraç hadisesini anlamak bize Peygamber Efendimiz’i anlamaya imkan tanıyacaktır. Miraç bizde Peygamber Efendimize olan aşkı alevlendiriyor.
Mübarek Ramazan ayı bir miraç ayıdır. Çünkü Ramazanın özü ve miracın özü mümin kulların Rahman’ın huzuruna varmasıdır. Ramazan’da Yüce Rabbimiz bizi Cemalullah’ı seyretmeye davet ediyor, bizi kurbiyet cennetine davet ediyor, yani, bize miraca çıkmayı ihsan ediyor. Miraca yükselen kul yaratılmışlık hudutlarını geçer ve Hakk’ın Huzur-u İzzet’ine dâhil olur.
El-Bâkî ile sohbetin hakikatine erer ve Allah’ın ilâhî Cemâl’ini müşahede eder. “Göz aydınlığım bana namazda verilmiştir” buyuran Sevgili Efendimiz (s.a.v.)’in yaşadığı ilâhî hazları yaşar. Bütün ay boyunca müminler Allah’ı müşahede etme imkânı buluyorlar ve oruç ile, mukabele ile, teravih ve teheccüd namazı, Kadir gecesi, dua, sohbet, itikâf, infak, tefekkür, hizmet ile Allah’a kavuşmanın zevkini yaşamaları mümkün kılınıyor. Ümmet-i Muhammed’in en büyük ve kıymetli mirası miraçtır ve 30 gün boyunca bize bu yüce şeref yaşattırılıyor. Böylece, Ramazan ayı, namazımızı mükemmelleştirmek için, hakiki miraç namazını kılmak için muazzam bir fırsattır.
RAMAZAN'IN FEYZİNDEN İSTİFADE ETMEK İÇİN...
En yüksek makam Allah’ı bilmek değil, Allah’ı görmektir. Ramazan ayı Allah’ı görme imkânı veriyor.
Abdülkadir Geylani Hazretleri sohbetlerinde oruç açmanın da farklı derecelerinin olduğunu anlatmaktadır: “İlk mertebede, mümin iftar vakti yemeğin tadına varır. Daha ileri mertebelerde orucun hazzı hilali görmeyle yaşanır. Daha üst mertebede ise orucun hakiki manasını bilenler, oruç açma neşesini cennete girip oradaki nimetleri tattıklarında yaşarlar. Oruç açmadaki en büyük saadet, Hakk’ı kalp gözüyle görmektir.”
Ramazan-ı şerif bize canlılık katan, insani ilişkilerimizi yeniden yapılandıran, güzel davranışlarımızı, ahlâkımızı, amellerimizi ve niyetlerimizi güçlendiren, iman zevkini yeniden keşfettiren, ilahî şuurumuzu yeniden kuvvetlendiren, fakirlere, açlara ve kimsesizlere karşı şefkat, cömertlik, tevazu ve muhabbet duygularımızı yeniden canlandıran senelik bir terbiyedir. Ramazan, insanlar arasında yeniden adalet, huzur, ahenk tesis eder.
Ramazanda Allah’ı hoşnut etmek gayretiyle kulluğa sarılmalıyız. Ramazan nurdur, miraçtır, rahmettir, secdedir, mânâdır. Ramazandaki bereket ve kutsallığı göremiyorsak, Ramazanın ruhunu ve özünü yaşamak mümkün değildir. Bu sebepten dolayı bütün ibadetler şekilden ibaret kalıyor. Bütün felaketlerin sebebi; kalbimizin makamını, değerini ve sırrını anlamamızdan kaynaklanıyor. Bu yüzden Peygamber Efendimiz ile olan rabıta kesiliyor. Onun feyzinden feyizyâb olamadığımız zaman miraca erişemeyiz ve dolayısıyla her türlü güzelliklerden mahrum kalırız. Altınoluk Dergisi
Orucun ve Ramazan ayının fazileti
Sual: Ramazan ayının önemi nedir?
CEVAP
Bu konuda imam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Mübarek Ramazan ayı, çok şereflidir. Bu ayda yapılan, nafile namaz, zikir, sadaka ve bütün nafile ibadetlere verilen sevap, başka aylarda yapılan farzlar gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu ayda bir oruçluya iftar verenin günahları affolur. Cehennemden azat olur. O oruçlunun sevabı kadar, ayrıca buna da sevap verilir. O oruçlunun sevabı hiç azalmaz.
Bu ayda, emri altında bulunanların, işlerini hafifleten, onların ibadet etmelerine kolaylık gösteren âmirler de affolur, Cehennemden azat olur. Ramazan-ı şerif ayında, Resulullah, esirleri azat eder, her istenilen şeyi verirdi. Bu ayda ibadet ve iyi iş yapabilenlere, bütün sene bu işleri yapmak nasip olur. Bu aya saygısızlık edenin, günah işleyenin bütün senesi, günah işlemekle geçer.
Bu ayı fırsat bilmeli, elden geldiği kadar ibadet etmelidir. Allahü teâlânın razı olduğu işleri yapmalıdır. Bu ayı, ahireti kazanmak için fırsat bilmelidir.
Kur’an-ı kerim, Ramazanda indi. Kadir gecesi, bu aydadır. Ramazan-ı şerifte, iftarı erken yapmak, sahuru geç yapmak sünnettir. Resulullah bu iki sünneti yapmaya çok önem verirdi.
İftarda acele etmek ve sahuru geciktirmek, belki insanın aczini, yiyip içmeye ve dolayısıyla her şeye muhtaç olduğunu göstermektedir. İbadet etmek de zaten bu demektir.
Hurma ile iftar etmek sünnettir. İftar edince, (Zehebez-zama’ vebtellet-il uruk ve sebet-el-ecr inşaallahü teâlâ) duasını okumak, teravih kılmak ve hatim okumak önemli sünnettir.
Bu ayda, her gece, Cehenneme girmesi gereken, binlerce Müslüman affolur, azat olur. Bu ayda, Cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kapanır. Şeytanlar, zincirlere bağlanır. Rahmet kapıları açılır. Allahü teâlâ, bu mübarek ayda Onun şanına yakışacak, kulluk yapmayı ve Rabbimizin razı olduğu, beğendiği yolda bulunmayı, hepimize nasip eylesin! Âmin. (Mektubat ,1.c. 45.m.)
Açıktan oruç yiyen, bu aya hürmet etmemiş olur. Namaz kılmayanın da, oruç tutması ve haramlardan kaçınması gerekir. Bunların orucu kabul olur ve imanları olduğu anlaşılır.
Ramazan-ı şerifte, oruç tutmak çok sevaptır. Özürsüz oruç tutmamak büyük günahtır. Hadis-i şerifte, (Özürsüz, Ramazanda bir gün oruç tutmayan, bunun yerine bütün yıl boyu oruç tutsa, Ramazandaki o bir günkü sevaba kavuşamaz) buyuruldu. [Tirmizi] (Ama orucu kazaya bırakmayı mubah kılan dînî bir mazeret varsa, o zaman ramazan orucunu kazaya bırakmak günah olmaz.)
Ramazanda oruç tutmak hakkındaki hadis-i şeriflerden birkaçı şöyle:
(Ramazan ayı mübarek bir aydır. Allahü teâlâ, size ramazan orucunu farz kıldı. O ayda rahmet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar bağlanır. O ayda bir gece vardır ki, bin aydan daha kıymetlidir. O gecenin [Kadir gecesinin] hayrından mahrum kalan, her hayırdan mahrum kalmış sayılır.) [Nesai]
(Ramazan ayında oruç tutmayı farz bilip, sevabını da Allahü teâlâdan bekleyerek oruç tutanın günahları affolur.) [Buhari]
(Ramazan ayı gelince, “Ey hayır ehli, hayra koş! Şer ehli, sen de kötülüklerden el çek” denir.) [Nesai]
(Ramazan bereket ayıdır. Allahü teâlâ bu ayda, günahları bağışlar, duaları kabul eder. Bu ayın hakkını gözetin! Ancak Cehenneme gidecek olan, bu ayda rahmetten mahrum kalır.) [Taberani]
(Ramazan-ı şerif ayı geldiği zaman, Allahü teâlâ meleklere, müminlere istigfar etmelerini emreder.) [Deylemi]
(Farz namaz, sonraki namaza kadar; Cuma, sonraki Cumaya kadar; ramazan ayı, sonraki ramazana kadar olan günahlara kefaret olur.) [Taberani]
(Peş peşe üç gün oruç tutabilenin, Ramazan orucunu tutması gerekir.) [Ebu Nuaym]
(Ramazan orucu farz, teravih sünnettir. Bu ayda oruç tutup, gecelerini de ibadetle geçirenin günahları affolur.) [Nesai]
(Bu aya ramazan denmesinin sebebi, günahları yakıp erittiği içindir.) [İ. Mansur]
(Ramazan ayında ailenizin nafakasını geniş tutunuz! Bu ayda yapılan harcama, Allah yolunda yapılan harcama gibi sevaptır.) [İbni Ebiddünya]
(Ramazan ayının başı rahmet, ortası mağfiret, sonuysa Cehennemden kurtuluştur.) [İ. Ebiddünya]
(İslam, kelime-i şehadet getirmek, namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan orucunu tutmak ve haccetmektir.) [Müslim]
(Cennetteki güzel köşkler, sözü hoş, selamı çok, yemek yediren, oruca devam eden ve gece namazı kılan kimselere verilir.) [İbni Nasr]
(Oruç tutan müminin susması tesbih, uykusu ibadet, duası müstecap ve amelinin sevabı da çoktur.) [Deylemi]
(Bilhassa oruçlu iken çirkin, kötü söz söylemeyin! Biri size sataşırsa, ona “Ben oruçluyum” deyin!) [Buhari]
(Gerçek oruç, sadece yiyip içmeyi değil, boş ve hayasızca sözleri de terk ederek tutulan oruçtur.) [Hakim]
(Allahü teâlânın, gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiç kimsenin hayaline bile gelmeyen nimet dolu sofrasına, ancak oruçlular oturur.) [Taberani]
(Allah yolunda bir gün oruç tutanı, Allahü teâlâ yetmiş yıllık mesafe kadar cehennemden uzaklaştırır.) [Buhari]
(Temizlik imanın yarısı, oruç da sabrın yarısıdır.) [Müslim]
(Oruçlu iken ölene, kıyamete kadar oruç tutmuş gibi sevap yazılır.) [Deylemi]
(Oruçlu iken ölen Cennete girer.) [Bezzar]
(Oruç tutan, namaz kılan kimse, mükafatını kıyamette aklı kadar alır.) [Hatib]
(Oruç şehveti keser.) [İ. Ahmed]
Mübarek vakitlerde, günahlardan titizlikle uzak durmalı, taatları, ibadetleri ve her çeşit hayratı artırmalıdır. Zira Allahü teâlâ, tarafından sevilen kimse, faziletli vakitlerde faziletli amellerle meşgul olur. Buğzettiği kul ise; faziletli vakitlerde kötü işlerle meşgul olur. Kötü işlerle meşgul olanın bu hareketi azabının daha şiddetli olmasına ve Allahü teâlânın, ona daha çok buğzetmesine sebep olur. Çünkü o, böyle yapmakla vaktin bereketinden mahrum kalmış ve onun hürmet ve şerefini çiğnemiş olur. (Mev'iza-i hasene)
Resulullah efendimizin rüyası
(Rüyamda acayip şeyler gördüm. Ümmetimden birini azap melekleri yakalamıştı. Aldığı abdestler gelip, onu içindeki zor durumdan kurtardı. Birini gördüm, kabri onu sıkıyordu. Kıldığı namazlar gelip, onu kabir azabından kurtardı. Birine şeytanlar musallat olmuştu. Ettiği zikirler gelip, şeytandan onu kurtardı. Birinin de susuzluktan dili çıkmıştı. Tuttuğu Ramazan orucu gelip, susuzluğunu giderdi.
Birini zulmet sarmıştı. Yaptığı hac gelip karanlıktan çıkardı. Birine ölüm meleği gelmişti. Ana babasına yaptığı iyilikler gelip, ölümüne engel oldu, geciktirdi. Birini Müslümanlarla konuşturmuyorlardı. Sıla-i rahim gelip, ona şefaat etti, onlarla konuştu. Peygamberinin yanına gitmek isteyen birine engel oluyorlardı. Aldığı gusül, onu alıp yanıma getirdi. Ateşten korunmak isteyen birine, sadakası gelip ateşe perde oldu. Birini zebaniler alıp Cehenneme götürürken, yaptığı emr-i maruf ve nehy-i münker gelip kurtardı. Biri Cehennem ateşine atılmıştı. Allah korkusu ile döktüğü gözyaşları gelip oradan kurtardı.
Birine amel defteri solundan verilirken, Allah korkusu gelip, defterini sağa aldı. Sevapları hafif gelen birine, kendinden önce ölen çocukları gelip, sevabını ağırlaştırdı. Cehennemin kenarında, korkudan titreyen birine, Allahü teâlâya olan hüsnü zannı gelince, titremesi durdu. Sırattan zorla geçen biri, Cennete geldi. Fakat kapılar kapalıydı. Kelime-i şehadeti gelip, onu Cennete koydu.) [Taberani, Hakîm-i Tirmizi]
Sual: Günah işlememize şeytanlar sebep olduğuna göre, Ramazanda bağlı olan şeytanlar nasıl günah işletiyor?
CEVAP
Günah işlememize yalnız şeytanlar değil, kendi nefsimiz de sebep olmaktadır. Nefsin zararı, şeytanınkinden çok fazladır. Nefsin her istediği kendi zararınadır. Ramazanda günah işleten, nefsimizdir. Bu ayda, şeytanlar bağlı olduğu için vesvese veremezler. Ramazanda esnemeler de şeytandan değildir. Asabi esnemeler, yorgunluk, uykusuzluk gibi hallerde meydana gelir. (Mektubat-ı Rabbani)
Oruçluyken ölmek
Sual: Abdestliyken ölen şehit oluyor. Oruçluyken ölmek de iyi midir?
CEVAP
Evet, çok iyidir. Bir hadis-i şerifte, (Oruçluyken ölen Cennete girer) buyuruldu. (Bezzar)
Sevab zorluğa göredir
Sual: Ramazan ayı, yaza ve kışa gelebiliyor. Kışın kısa günlerde oruç tutulması daha kolay, yazın uzun günlerde sıcakta tutmaksa çok zordur. İkisinin sevabı aynı mıdır?
CEVAP
Hayır, zorluklar içinde yapılan ibadetin sevabı daha çoktur. (Ecir meşakkate göredir) buyuruluyor. İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
Maniler karşısında, ibadeti yapmak güçlüğü, sıkıntısı, o ibadetlerin, şanını, şerefini göklere çıkarır. Mani olmayarak, kolay yapılan ibadetler, aşağıda kalır. (3/35)
Ramazan-ı şerif kışa da gelse, farz ibadet olduğu için sevabı çoktur. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kışın oruç tutmak, meşakkatsiz elde edilen bir ganimettir.) [Tirmizi]
(Kış müminin baharıdır. Gündüzleri kısa olur, oruç tutar. Geceleri de uzun olur, kalkıp ibadet eder.) [Beyheki]
Şehr-i Ramazan
Sual: Şehr-i Ramazan, Ramazan ayı mı demektir? Yâ şehre Ramazan deniyor. Niye şehr-i Ramazan denmiyor?
CEVAP
Şehr, ay demektir. Türkçede şehr-i Ramazan denince Ramazan ayı anlaşılır. Yâ diye başlayınca üstünlü olur, yani şehre olur. Mesela Abdullah kelimesi yâ ile başlayınca, (Yâ Abdellah denir. Yâ ile başlayanlar genelde hep böyledir. Resulullah kelimesi yâ ile başlayınca (Yâ Resulallah) olur. Ömer kelimesi yâ ile başlasa da değişmez, yine (Yâ Ömer) denir. Namazda sûre okurken böyle irap hataları namazı bozmaz.
Oruç tutarken
Sual: Oruçluya şeytanın vesvese veremeyeceği, ona yaklaşamayacağı doğru mudur?
CEVAP
Evet, doğrudur. İmam-ı Şa’rânî hazretleri buyuruyor ki: Orucun birçok faydasından biri, bedenimize şeytanın gireceği bütün yolları tıkamasıdır. (Uhud-ül-kübra)
Ramazan ayının üstünlüğü, fazileti
Sual: Oruç tuttuğumuz ay olan Ramazan ayının, diğer aylardan üstünlüğü, farkı, fazileti nedir?
Cevap: İslâmın beş şartından dördüncüsü, mübarek Ramazan ayında, her gün oruç tutmaktır. Oruç, hicretten 18 ay sonra, şaban ayının onuncu günü, Bedir gazasından bir ay evvel farz oldu. Ramazan, yanmak demektir. Çünkü bu ayda oruç tutan ve tevbe edenlerin günahları yanar, yok olur. Selmân-ı Fârisî hazretleri, Resûlullah efendimizin şaban ayının son günü hutbede şöyle buyurduğunu bildirmektedir:
(Ey Müslümanlar! Üzerinize öyle büyük bir ay gölge vermek üzeredir ki, bu aydaki bir gece ki Kadir gecesi, bin aydan daha faydalıdır. Allahü teâlâ, bu ayda, her gün oruç tutulmasını emretti. Bu ayda, geceleri teravih namazı kılmak da sünnettir. Bu ayda, Allah için ufak bir iyilik yapmak, başka aylarda, farz yapmış gibidir. Bu ayda, bir farz yapmak, başka ayda yetmiş farz yapmak gibidir. Bu ay, sabır ayıdır. Sabredenin gideceği yer Cennettir. Bu ay, iyi geçinmek ayıdır. Bu ayda müminlerin rızkı artar. Bir kimse, bu ayda, bir oruçluya iftar verirse, günahları affolur. Hak teâlâ, onu Cehennem ateşinden azad eder. O oruçlunun sevabı kadar, ona sevap verilir.) Eshâb-ı kiram;
-Ya Resûlallah! Her birimiz, bir oruçluya iftar verecek, onu doyuracak kadar zengin değiliz, deyince. Resûlullah efendimiz;
(Bir hurma ile iftar verene de, yalnız su ile oruç açtırana da, biraz süt ikram edene de, bu sevap verilecektir. Bu ay, öyle bir aydır ki, ilk günleri rahmet, ortası af ve mağfiret ve sonu Cehennemden azad olmaktır. Bu ayda, emri altında olanların vazifesini hafifletenleri, Allahü teâlâ affedip, Cehennem ateşinden kurtarır. Bu ayda dört şeyi çok yapınız! Bunun ikisini Allahü teâlâ çok sever. Bunlar, Kelime-i şehadet söylemek ve istiğfar etmektir. İkisini de, zaten her zaman yapmanız lâzımdır. Bunlar da Allahü teâlâdan Cenneti istemek ve Cehennem ateşinden Ona sığınmaktır. Bu ayda, bir oruçluya su veren bir kimse, kıyamet günü susuz kalmayacaktır) buyurdu.
Sual: Ramazan ayına mahsus, Müslümanlar için bildirilen bir müjde var mıdır?
Cevap: Konu ile alakalı olarak, İmâm-ı Beyhekî hazretlerinin haber verdiği hadis-i şerifte buyruluyor ki:
(Allahü teâlâ benim ümmetime, Ramazan-ı şerifte beş şey ihsan eder ki, bunları hiçbir Peygambere vermemiştir:
1- Ramazanın birinci gecesi, Allahü teâlâ müminlere rahmet eder. Rahmet ile baktığı kuluna hiç azap etmez.
2- İftar zamanında, oruçlunun ağzı kokusu, Allahü teâlâya, her kokudan daha güzel gelir.
3- Melekler, Ramazanın her gece ve gündüzünde, oruç tutanların af olması için dua eder.
4- Allahü teâlâ, oruç tutanlara, ahirette vermek için, Ramazan-ı şerifte Cennette yer tayin eder.
5- Ramazan-ı şerifin son günü, oruç tutan müminlerin hepsini affeder.)
Mümin için fırsat ayı
Sual: Ramazan ayı, Müslümanlar için, din ve dünya saadetini kazanmada bir fırsat ayı mıdır?
Cevap: Ramazan, kelime anlamı itibariyle yanmak demektir. Çünkü bu ayda oruç tutan ve tövbe edenlerin günahları yanar, yok olur. Buharideki hadis-i şerifte;
(Bir kimse, ramazan ayında oruç tutmayı farz bilir, vazife bilir ve orucun sevabını, Allahü teâlâdan beklerse, geçmiş günahları affolur) buyurulmuştur.
Ramazan ayında oruç tutmanın, Allahü teâlânın emri olduğuna inanmalı ve sevabını da Ondan beklemelidir. Günlerin uzun olmasından ve oruç tutmanın güç olmasından şikâyet etmemelidir. Günlerin uzun olmasını, oruç tutmayanlar arasında güçlükle oruç tutmasını fırsat ve ganimet bilmelidir. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
“Mübarek ramazan ayı, çok şereflidir. Bu ayda yapılan, nafile namaz, zikir, sadaka ve bütün nafile ibadetlere verilen sevap, başka aylarda yapılan farzlar gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu ayda bir oruçluya iftar verenin günahları affolur, Cehennemden azad olur. O oruçlunun sevabı kadar, ayrıca buna da sevap verilir. Bu ayda, emri altında bulunanların, işlerini hafifleten, onların ibadet etmelerine kolaylık gösteren amirler de affolur, Cehennemden azad olur. Ramazan ayında, Resulûllah efendimiz, esirleri azad eder, her istenilen şeyi verirdi. Bu ayda ibadet ve iyi iş yapabilenlere, bütün sene bu işleri yapmak nasib olur.
Bu aya saygısızlık edenin, günah işleyenin bütün senesi, günah işlemekle geçer. Bu ayı fırsat bilmelidir. Elden geldiği kadar ibadet etmelidir. Allahü teâlânın razı olduğu işleri yapmalıdır. Bu ayı, ahireti kazanmak için fırsat bilmelidir.
Bir kimse bu ayda kendini toparlarsa, bütün yılı iyi olarak geçer. Bu ayı kötülükle geçirirse, bütün senesi kötü geçer. Ramazan ayı bir kimseden razı olursa, o kimseye müjdeler olsun. Bir kimseye gücenirse, bereketlerinden ve hayırlarından pay almazsa, o kimseye yazıklar olsun! Ramazanda Kur’ân-ı kerimi hatmeden kimsenin, bereketlerine kavuşması, hayırlarından pay alması umulur.”
Ramazan ayında, hayırların ve bereketlerin hepsi toplanmıştır. Ramazanın günleri ve geceleri, ayrı ayrı fazilet ve kıymete haizdir. Bu sebeple ramazan ayını fırsat, ganimet bilmelidir.
İbadetler, âdet değil emirdir
Sual: Herkes yaptığı için, namaz kılmak, oruç tutmak gibi ibadetleri yapmak, insanı sorumluluktan kurtarır mı?
Cevap: Âdet üzere namaz kılan ve oruç tutan çoktur. Fakat, dinin bildirdiği hududu gözeten ise, pek azdır. Doğru ibadet edenleri, âdet üzere ibadet edenlerden ayıran fark, Allahü teâlânın emirlerini gözetmektir. Çünkü, namaz ve orucun halisi de, bozuğu da görünüşte beraberdir. Sadece yeme, içmeyi terk ederek, yalandan, gıybetten uzaklaşılmayarak tutulan bir orucun, faydasız bir amel olduğunu, İslâm âlimleri bildirmişlerdir. Peygamber efendimiz;
(Bir kimse, ramazan ayında oruç tutmayı farz bilir, vazife bilir ve orucun sevabını, Allahü teâlâdan beklerse, geçmiş günahları affolur) buyurmuştur.
İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
“Bu ayın günlerinin bereketi başka olduğu gibi, gecelerinin hayırları da başkadır. Kur’ân-ı kerim, ramazan ayında indi. Bakara sûresinin 185. âyetinde mealen;
(Kur’ân-ı kerim ramazan ayında indirildi) buyuruldu. Kadir gecesi de, bu aydadır.
Ramazan-ı şerifte, vakit girince, iftarı erken yapmak, sahuru geç yapmak sünnettir. Resûlullah efendimiz bu iki sünneti yapmaya çok önem verirdi. İftarda acele etmek ve sahuru geciktirmek, belki insanın aczini, yiyip içmeye ve dolayısı ile her şeye muhtaç olduğunu göstermektedir. İbadet etmek de zaten bu demektir. Hurma ile iftar etmek sünnettir. İftar edince;
“Zehebez-zamâ vebtellet-il urûk ve sebet-el-ecr inşâallahü teâlâ” duasını okumak, teravih namazı kılmak ve hatim okumak mühim sünnettir. Bu ayda, her gece, Cehenneme girmesi gereken, binlerce Müslüman affolur. Bu ayda, Cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kapanır. Şeytanlar, zincirlere bağlanır. Rahmet kapıları açılır. Hadis-i şerifte;
(Ramazan ayı gelince, Cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar bağlanır) buyuruldu.
Ramazan-ı şerif ayının Kur’ân-ı kerim ile bağlılığı olduğu için, bu ay da, bütün hayırları ve bereketleri kendinde toplamıştır. Bütün bir yıl içinde herhangi bir yoldan herhangi bir kimseye gelen bütün hayırlar ve bereketler, bu çok kıymetli ayın bereketleri denizinden bir damla gibidir.”
İbadetleri, âdet olarak, herkes yaptığı için değil, Allahü teâlânın emri olduğu için ve şartlarını gözeterek yapmalıdır.