NEDEN TESETTÜR? DOĞRU TESETTÜR NASIL OLMALI?
Bediüzzaman Said Nursi, 24. Lem’a’da tesettürün kadın için bir hürriyet ve yaratılışına uygun bir ilahi emir olduğunu dört hikmet üzerine bina etmekte ve bu çerçeveden tesettür hikmetlerini açıklamaktadır. Eserde; kadının ruhsal ve bedensel özellikleri, toplum ve aile yaşantısındaki konumu, eşiyle ve çocuklarıyla olan iletişimi, erkeğin ruhsal ve bedensel özellikleri, yaşanılan coğrafyanın insan üzerindeki etkileri gibi çok farklı noktalardan tesettür emri ele alınmakta ve emrin fıtrî esasları anlatılmaktadır.
Bu yaklaşım, Kur’ân’ın tesettür emrini yorumlayan benzer eserlerden çok farklı ve diğerlerine göre son derece orijinaldir. Zira diğer tefsirlerde daha çok mü’min kadınların tesettürü dinî bir zorunluluk olarak yaşamaları gerektiği vurgulanmakta ve bu yönüyle açıklamalar yapılarak toplum hayatı yönlendirilmektedir.
Bediüzzaman’ın tabiriyle “Kur’ân’ın tesettür emrine muhalefet eden sefih medeniyet” ideal bir “kadın modeli” tesbit eder. Reklâm afişleriyle, sinema filmleriyle, TV dizileriyle, gazetelerin son sayfalarıyla, defilelerle “ideal model” piyasaya sürülür. Bu aslında olmayan “bakılacak” bir kadındır. Zira gelişen teknoloji sayesinde bilgisayar düzeltmeleriyle hepsi “fhotoshoplu”dur! Kadınların bu “ideal modele” benzemeye çalışması ciddî bir endüstri sektörünün doğmasına sebep olmuştur. Zayıflama âletleri ve kıyafetleri, diyet ürünleri, kozmetik ve güzellik sektörü, estetik uygulamalar…. İltifat ve beğeninin uyuşturucu etkisine kapılan kadınların bu güzelleşme gayretleri bazen “takıntı” boyutuna bile ulaşır.
Sefih medeniyetin dayatmaları adeta çocukları bile hipnotize eder. Kadınlara “hürriyet” maskesi altında verilen “eğitimin dersleri” daha küçücük bir kız çocuğu iken başlar. İdeal güzel kadın modeli tazecik beyinlere oyunlarla, oyuncaklarla, çizgi filmlerle, dizilerle kazınır.
Batıda, bu yalanları keşfeden hakikat arayıcıları, kampanyalar düzenleyip cazibedar fitne karşısında daha aklını kaybetmemiş anneleri ikaz etmektedirler. Sloganları da şudur: “Güzellik endüstrisi ona ulaşmadan önce kızlarınızla konuşun!
-Tesettür Kadını İncitmez
“Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin hanımlarına söyle, evlerinden çıktıklarında dış örtülerini üzerlerine alsınlar…” (Ahzab Suresi 59.)
Bediüzzaman’ın Tesettür Risâlesi’ne doğrudan almadığı, ama Birinci Hikmet’te üzerinde sıkça durduğu, mânâ olarak yorumladığı bir hakikat vardır: Tesettürsüzlüğün kadınları incitmesi. Ahzab Sûresi’nin 59. âyetinin devamı şöyledir:
“Bu, onların hür ve iffetli hanımlar olarak tanınmaları ve eziyete uğramamaları için daha uygundur. Allah ise çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.”
Âyetteki “eziyete uğramak” tâbirinin bir yorumu da günümüzde sıkça kullanılan ifadeyle kadınların erkekler tarafından rahatsız edilmesi, cinsel tacizidir.
Bugün hangi düşünce ya da inançta olursa olsun, bütün dünyada kadınların ortak problemlerinden bir tanesi taciz meselesidir. Kadınlara yönelik saldırılar bazen cinayetle neticelenmektedir. Cinayet uç bir nokta da olsa elle, dille ya da bakışla tacizin yaygın olduğu bilinen bir gerçektir. Bu olaylarda kadın hep zarar gören taraftır. Korkar, çekinir, utanır, kendini aşağılanmış hisseder…
Tacizin en sık görüldüğü alan toplu taşıma araçlarıdır. Bu yüzden dünyanın bir çok ülkesinde kadınlara özel taksilerin devreye girdiğini medyadan takip edebilmekteyiz. Konu ile ilgili kaynakları tararken Batılı kadınların bu tacizlerden korunmak için ayrıca saçlarını erkekler gibi kestirdiklerini, şapka taktıklarını, beden hatlarını belli etmeyen kıyafetlerini tamamlayan ülkelerine has şal, panço gibi örtüler kullandıklarını öğrendik. Bu durum, örtünün adı ne olursa olsun, fıtratı bozulmayan her kadının örtünmek istediği gerçeğini gözler önüne serer.
-Pis Nazarlar, Negatif Enerjiler
“İnsan sevmediği ve istiskal ettiği adamların nazarından sıkılır, müteessir olur... Tefahhuş ve tefessüh etmeyen bir güzel kadın nazik ve seriütteessür olduğundan maddeten tesiri tecrübe edilen, belki semlendiren pis nazarlardan elbette sıkılır.”
Dikkatli bakış, hele de sevmediğiniz bir insandan geliyorsa rahatsız, huzursuz eder. Parapsikolojide psikokinezi denilen bu hâl insanlık tarihi kadar eskidir. Halk arasında nazar, göz değmesi, kem göz gibi tabirlerle de anılmaktadır. Dikkatli bakış, muhatabı rahatsız, huzursuz eder.
İşte Birinci Hikmet’te Bediüzzaman, açık saçıklık yeri olan Avrupa’da çoğu kadının erkeklerin dikkatli bakışlarından sıkılarak polislere “Bu alçaklar bizi göz hapsine alıp sıkıyorlar” diye şikâyet ettiğini belirtmektedir.
Cins-i lâtif olarak tanımlanan kadınların (açık saçık oldukları halde) ‘dikkatli bakıyor’ diye kendini güvende hissetmeyip polise erkekler için suç duyurusunda bulunması, örtünmenin kadının yaradılışında var olduğunun bir delilidir.
Tam tesettürün ne olduğu konusunda İslâm ulemasının muhtelif yorumları vardır. Bununla birlikte “Omuzları örten başörtüden, ayak topuklarına kadar inen bir örtüye kadar bu işi gören her kıyafete şâmildir” diyen âlimlerin kat’î kanaati bulunmaktadır.
Dinimizde çarşaf giymek mecburiyeti yoktur. Kur’ân-ı Kerim çarşafı emretmez, tesettür emri ile “tek tip” bir kıyafet üzerinde durmaz. Zira dinimiz çok dilli, çok renkli, çok ırklı müntesiplere sahip olmakla birlikte, çok farklı giyinme tarzlarını da bünyesinde barındırmaktadır. Kaynağını Kur’ân’dan alan tesettür emrinin uygulanışı her ülkede muhtelif şekillerde olmakta; coğrafî şartlar, gelenekler, tercihler ön plana çıkmaktadır. Sözgelimi, sadece ülkemiz sınırları dahilinde bile tarihî seyri içinde başı örtülü peştamallı Trabzonlu hanımın tesettürlü kıyafeti ile ehramlı Erzurumlu kadının kıyafeti tesettür emrini karşılamakla birlikte, tarzları çok farklıdır.
Kur’ân-ı Kerîm’in tesettür emrinde açık ve net olarak anlaşılan şudur:
- El, ayak, yüz görünecek.
- Uygun bollukta olacak, vücuda yapışıp hatlarını göstermeyecek.
- İnce olup da altını belli etmeyecek tarzda giyinecek.
Bu standartlar dahilindeki her kıyafetin kadın için uygun olduğu konusunda âlimlerin kat’î ittifakı vardır. Zaten yukarıda tesettürlü kıyafetin taşıması gereken zikrettiğimiz hususları da Peygamber Efendimiz (asm) sahabe hanımlarından Hz. Esma’ya bizzat kendisi göstererek, ifade etmiştir.
İSLAMİ TESETTÜR NASIL OLMALIDIR?
Tesettür Arapça bir kelime olup setr kökünden gelmektedir. Sözlük anlamı örtünmedir.
Tesettür Arapça bir kelime olup setr kökünden gelmektedir. Sözlük anlamı örtünmedir. Dinî ve fıkhî bir terim olarak ise, daha çok kadınların örtünmesi hususunda kullanılır.
Kur'an-ı Kerim, Müslüman kadının örtünme hükmünü beyan ederken bunun farz olduğunu vurgular. Şöyle buyurur: "Mümin kadınlara de ki: Bakışlarını kıssınlar, iffetlerini korusunlar, açıkta olanlar dışında ziynetlerini açığa vurmasınlar…"
Allâme Tabatabaî gibi müfessirlerin çoğu, örtünme gerekliliğinden istisna edilen açıkta olan ziynetlerden maksadın o ziynetlerin takıldığı yerler olduğunu söylemişlerdir. el-Keşşaf tefsirinin sahibi şöyle der:
"Ayette ziynetlerin takıldığı yerlerinin değil de kendilerinin zikredilmiş olması, örtünmenin önemini vurgulamak içindir. Çünkü ziynet, genelde bedenin namahremlerin bakması caiz olamayan yerlerinde olur. El ve ayak bilekleri, gerdan, pazı, kulak ve baş gibi… Dolayısıyla ziynetlerin açığa vurulması caiz olmayınca ziynetlerin takıldığı yerlerin açığa vurulması da hayli hayli caiz olmayacaktır. Keza, bedenin belli yerlerinde olmasından dolayı ziynetlere bakmak caiz olmayınca o yerlerin kendisine bakmak da hayli hayli caiz olmayacaktır."
Şimdi şu soruyla karşılaşıyoruz: İslâmî tesettüre riayet edilebilmesi için bedenin ne miktarı veya hangi ziynet yerleri örtülmelidir? Çünkü ziynet yerlerinden bir kısmının örtülmesi ya mümkün değildir ya da zorluk ve sıkıntıya sebep olmaktadır. Meselâ eller yüzük, mahallidir. Bunlar da birer ziynettir. Eğer elleri ve yüzü örtmek farz olursa, Müslüman kadın için çok sıkıntılı ve zor olur. Bu yüzden Kur'an-ı Kerim, söz konusu ayet-i kerimede, bedenin bazı uzuvlarını tesettürün gerekliliği kapsamının dışında tutmuştur. O uzuvlar, kendiliğinden açıkta olan ve örtülmesi zor ve sıkıntılı olan ziynet yerleridir.
Buradan hareketle müfessirler, bu konuda İmam Sadık'tan (a.s.) rivayet edilen hadise de dayanarak ayet-i kerimedeki kendiliğinden açıkta olan ve görünen uzuvlardan maksadın yüz, eller ve ayaklar olduğunu söylemişlerdir. Nitekim bazı hadislerde, yüzük gibi açıktaki ziynetlerin de örtülmesi gerekmediği ifade edilmiştir. Dolayısıyla doğal olarak açıkta olan yüz, eller ve ayakların örtülmesinin gerekli olmadığı kesinleşmiş oluyor. Şu sonuca varıyoruz ki İslâm açısından yüz, eller ve ayaklar dışında bedenin tamamının örtülmesi gerekir. Bu, İslâm'ın kesin hükümlerinden biridir ve bu hususta bir ihtilâf söz konusu değildir.
Buraya kadar kısaca örtünmenin farz oluşunu ve sınırları belli olmuştur. Hemen belirtelim ki bu hususta şer’i açıdan bir kısıtlama söz konusu değildir. Tesettürün şekli ve türü, örfe ve toplumsal şartlara bağlı bir şeydir. Tabiatıyla da örflerin ve toplumsal adabın farklılığı nedeniyle bir toplumda çarşaf giymek, bir toplumda başörtüsü ve pantolonla birlikte manto giymek, bir başka toplumda da burka vs. giymek en iyi tesettür sayılmaktadır. Nitekim zaman ve şartların da bu konuda etkisi vardır. Bir zamanda geleneksel tesettürlere önem verilirken, toplumsal ve kültürel şartların değişmesiyle bir başka zamanda geleneksel giysilere olan ilgi ve alâka azalabilmekte ve modern tesettürler tercih edilebilmektedir.
Buna göre; kadınların giysisi ve tesettürü, toplumdan topluma, ülkeden ülkeye ve hatta şehirden şehre değişebildiği gibi zamandan zamana da değişebilir. Ancak şer’i açıdan değişmemesi ve her zaman sabit kalması gereken şey, tesettür ve örtünmenin aslıdır; şekli ve türü değildir. Dolayısıyla Müslüman kadın, yaşadığı muhitin örfü ve toplumsal adabına uygun biçimde giyinerek de İslâmî tesettürünü koruyabilir. Çünkü İslâm, Müslüman kadının tesettürü ve elbisesinin türünü, şeklini, rengini ve modelini belirlememiştir; bu hususların seçimini, örfler, toplumlar, zamanlar ve mekânlara göre Müslüman kadına bırakmıştır. Aynı şekilde, tesettür ve elbisenin rengi ve diğer özellikleri hususunda da toplumsal adap ve gelenekler belirleyicidir. Şer’i açıdan önemli olan, tesettürün tam ve istenilen düzeyde olmasıdır; renginin, türünün ve şeklinin hiçbir önemi yoktur. Nitekim İslâm'ın ortaya çıktığı ilk yıllarda Arap kadınları, başörtülerinin uçlarını başlarının üstüne atıyor veya arkalarına sarkıtıyorlardı. Neticede yakaları ve gerdanları açık kalıyordu. Bunun üzerine Kur'an-ı Kerim, Müslüman kadınlara, başörtülerinin uçlarını yakalarına sarkıtmalarını ve böylece gerdanlarını örtmelerini emretti. Fakat başörtüsünün rengi, şekli ve detaylarıyla ilgili bir açıklamada bulunmadı.
Buna göre tesettürün seçimi, kadına bırakılmış bir konudur. Ancak bu bağlamda dikkat edilmesi gereken bir husus vardır. O da şudur: Tesettürün türü ve şekli, tesettürün felsefesi ve hikmetine aykırı olmamalıdır. Müslüman kadın, şanına ve metanetine yakışır elbiseler giymelidir; şanına ve metanetine yakışmayan, tesettürün felsefesi ve hikmetine aykırı olan küçük düşürücü ve vücut hatlarını belli edici dar elbiselerden uzak durmalıdır.
Gerçek Tesettür Nasıl Olur?
İslam’da tesettür nasıl olmalıdır? Kadın nasıl örtünmeli? İslam’da mahremiyet ve tesettür.
Tesettür örtünmek, gizlenmek, bir şeyin içinde veya arkasında gizlenmektir. Bir fıkıh terimi olarak erkek veya kadının şer’an örtülmesi gereken yerlerini örtmesi demektir.
Cenâb-ı Hak ayet-i kerimede şöyle buyuruyor: “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.” (Ahzâb, 59)
Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- hadis-i şerifte şöyle buyurdular: “Cehennemliklerden henüz görmediğim (daha sonra ortaya çıkacak) iki grup vardır: Bunlardan biri, sığır kuyrukları gibi kırbaçlarla insanları döven bir topluluktur. Diğeri, giyinmiş oldukları hâlde çıplak görünen, başkalarını da kendileri gibi giyinmeye zorlayan ve başları deve hörgücüne benzeyen kadınlardır. İşte bu kadınlar cennete giremezler. Hattâ, onun çok uzak mesâfeden hissedilen kokusunu dahî alamazlar.” (Müslim, Cennet, 52)
İSLAM’DA GERÇEK TESETTÜR
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Hazret-i Aişe -radıyallahu anha- validemizin ablası Hazret-i Esmâ’nın -radıyallahu anha- ince bir elbise giydiğini görünce başını çevirmiş ve: “-Esmâ! Bulûğa erdikten sonra kadınların, (yüzüne ve eline işâret ederek) şu ve şundan başka bir yerinin görülmesi doğru olmaz!” buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, Libâs, 31/4104) Hadis-i şerifteki “giyinmiş çıplaklar” ifadesiyle, sadece süslenmek için giyinen, dışarı çıkarken câzip ve dikkat çekici kıyafetler kullanan ve vücut hatları belli olacak şekilde dar ve şeffaf elbiseler giyen kimseler kastedilmiştir.
"Ateş ehlinden iki sınıf vardır, henüz onları görmedim: Yanlarında sığır kuyruğu gibi birşeyler taşıyıp onu insanlara vuran insanlar; giyinmiş, çıplak kadınlar... Başları deve hörgücü gibidir..." Bu hadisi açıklar mısınız?
(5969)- Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Ömrün biraz uzarsa, ellerinde sığır kuyruğu gibi bir şeyler taşıyan birtakım insanları çok geçmeden göreceksin. Onlar Allah'ın gadabına uğrayarak sabaha ererler, Allah'ın nefretine uğrayarak akşama ererler."
Resulullah bir başka rivayette de:
"Ateş ehlinden iki sınıf vardır, henüz onları görmedim: Yanlarında sığır kuyruğu gibi birşeyler taşıyıp onu insanlara vuran insanlar; giyinmiş, çıplak kadınlar ki bunlar Allah'a taatten dışarı çıkmışlardır. Bunlar, başkalarını da baştan çıkarırlar. Başları deve hörgücü gibidir. Bu kadınlar cennete girmek şöyle dursun, kokusunu dahi almazlar. Halbuki onun kokusu şu şu kadar uzak mesafeden duyulur." buyurdular." [Müslim, Cennet 53, (2857), 52, (2128).]
Hadisin Açıklaması:
1. Teysir iki ayrı rivayeti birleştirerek tek bir rivayet gibi sunmuştur. Biz iki paragraf şeklinde ayırdık. Her iki hadisi de Ebu Hureyre rivayet etmiş olmakla birlikte Müslim, bunları kitabına ayrı ayrı almıştır. Hatta, ikinci paragrafta yer alan rivayet Kitabu'l-Cennet'te daha önce yani 52 numarada kaydediliyor, birinci paragraftaki hadis ise daha sonra yani 53 numarada kaydediliyor. Dahası, bu hadis, Müslim'in az sayıdaki mükerrerlerinden biridir, daha önce Kitabu'l-Libas'ta 2128 müteselsil numara ile 125. hadis olarak kaydedilmiştir.
2. Alimlerimiz bu hadisleri, Resulullah (asm)'ın gaybtan haber verme nevine giren mucizelerinden olarak değerlendirmişlerdir. Çünkü hadislerde zikri geçen ihbarlar az bir zaman sonra vukua gelmeye başlamıştır.
Sığır kuyruğuna benzeyen şey, zabıta memurlarının kamçıları ile yorumlanmıştır. Resulullah (asm)'dan bir müddet sonra, bilhassa Emeviler devrinde halka zulmeden idareciler eksik olmamıştır. Mesele çoğu durumda "kamçılama seviyesi"nde kalmayıp idama kadar ulaşmıştır. İmam Malik, Ahmed İbnu Hanbel, İmam Âzam gibi nice büyükler bile bu zulümlerden nasiplerini almışlardır. Resulullah (asm) halka zulmeden insanların akşam ve sabah Allah'ın hışım, gadab ve nefretlerine maruz kaldıklarını belirterek onların davranışlarını tel'in ediyor.
3. Kâsiyat "giyinmiş kadınlar" demektir, âriyat da "çıplak kadınlar" demektir. Kadın, hadiste iki zıt vasıfla tavsif edilmektedir: "Giyinmiş fakat çıplak kadın." Alimler, bunu farklı yorumlara tabi tutarlar:
* Bazıları kâsiyatı Allah'ın nimetine bürünmüş fakat şükür yönüyle çıplak yani nimetlerin şükrünü eda etmeyen kadınlar diye yorumlamıştır.
* Bir kısmı: Kadın kadınlık yönünü ortaya koymak, dikkatleri çekmek için, vücudunun bir kısmını örttüğü halde, diğer bir kısmını açar diye yorumlamıştır.
* Bir kısmı da bedenini gösteren şeffaf elbiseler giyenler kastedilmiş demiştir.
Bu açıklamaların hepsi doğrudur. İslamî tesettüre aykırı olan bütün giyimler bu hadiste ifade edilmiş durumdadır. İslamî tesettür sadece "giyinmek" aramaz, giyinmenin tarzını da ister.
* Belirlenen hududu örtecek büyüklükte olmalıdır; el, ayak ve yüz hariç bütün beden örtülmelidir.
* Vücud hatlarını gösterecek darlıkta olmamalıdır. Çok dar giyinen "giyinmiş çıplak" hükmündedir. Batı menşeli modaları takip edenler bu hallere düşmektedirler.
* Elbise bedeni göstermemelidir. Çok ince naylon ve şeffaf elbise giyenler de giyinmiş çıplak durumundadır.
* Hadislerde yasaklanan bir başka kıyafet şöhret elbisesidir. Yani dikkatleri üzerine çekmek gayesini güden kıyafetler. İslam elbiseyi örtünmek için emrettiği halde günümüzde birçok çevreler elbiseyi örtünmeden çok dikkatleri üzerine çekme vasıtası olarak kullanıyorlar. Şu halde bu nev'e giren giyimler de giyinmiş çıplak manasına dahildir.
4. Mâilat: Lügat olarak eğilen, meyleden kadın demektir. Alimler umumiyetle Allah'ın gösterdiği istikametten ayrılan, yanlış istikametlere meyleden diye anlamışlardır. Bazı alimler de bu tabirle sağını solunu oynatarak, kırıtarak yürüyenlerin kastedildiğini söylemiştir. Mümilat da başkasını baştan çıkaran, başkasına salınarak yürümeyi öğreten kadın manasına gelir.
5. Başlarını deve hörgücü gibi yapacak kadınlar tabiri bilhassa günümüzün kadınlarını tasvir ediyor gibidir. Kadınlar, değişik saç modaları uygulayarak saçlarını muhtelif şekillerde bağlayarak tepelerinde hotos denen çıkıntılar teşkil etmektedirler. Mü'min kadınlar, gerek giyecekte ve gerekse baş tuvaletinde bu hadislerin tehdidini dikkatle gözönüne alıp cennetin kokusundan bile mahrum kalmaktan korkmalıdırlar.
(bk. İbrahim Canan, Kütüb-ü Sitte Tercüme ve Şerhi)