DOĞRUHABER/ İbrahim Toprak / İstanbul
Türkiye’de garip şeyler oluyor. Geçtiğimiz hafta İstanbul ve Adana’da İslami sivil toplum kuruluşlarına yönelik 28 Şubat sürecinde verilen militan yargı kararlarına benzer kararlar peş peşe geldi. Başbakan “ileri demokrasi” ve “hukukun üstünlüğü”den her fırsatta dem vururken yargı ise dindar nesil yetiştirmek isteyen insanlara ceza yağdırıyor. Ocak 2011 yılında İstanbul’da İslami sivil toplum kuruluşlarına, basın ve yayın organlarına düzenlenen baskınlar sonrasında başlatılan yargılama süreci geçtiğimiz günlerde tamamlandı. Mahkeme heyeti, polisin hazırladığı niyet okuyucu fezlekeyi olduğu gibi kabul ederek aralarında 8 sivil toplum kuruluşu başkan ve yetkilisi, 2 gazeteci, 2 yazar olmak üzere 15 kişiye toplam 113 yıldan fazla hapis cezası verdi. Bunun hemen sonrasında da buna benzer Yargıtay’dan bir karar haberi geldi.
Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından daha önce hapis cezasına çarptırılan İslami STK temsilcisi 5 kişinin Yargıtay’daki mahkemesi sonuçlandı ve netice bu cezaların onanması şeklinde oldu. Aralarında Adana Umut Der eski Başkanı Sabahattin Aydın ile Şura Der eski Başkanı Mehmet Aktaş’ın da bulunduğu 5 kişiye 7,5 yıldan toplam 37 buçuk yıl hapis cezası verilmişti. Bu karardan hemen sonra da Umut Der eski başkanı Sabahattin Aydın derdest edilerek cezaevine gönderildi.
Akıllara durgunluk veren bu yargı kararlarıyla; bir evladın cezaevinden çıkan babasını karşılaması, bir kardeşin kardeş ile yaptığı telefon görüşmesi ve STK yetkililerinin üyeleri ile dernek faaliyetlerini telefonda konuşması, basın açıklamaları, kutlu doğum etkinlikleri “örgütsel faaliyet” olarak kabul edildi. Bu durum da “Türkiye’de örgütlenme özgürlüğü varken STK’ların yapmış olduğu örgütlü çalışmalar nasıl oluyor da terör faaliyeti olarak kabul ediliyor” sorusunu akıllara getirdi.
BAŞÖRTÜSÜNÜ SAVUNMAK SUÇ
Yargının verdiği militan ve siyasi karar, toplumun birçok kesimi tarafından tepkiyle karşılandı. Dava sonucuyla ilgili yapılan yorumlarda “Dava hukuki değil siyasidir” denildi.
Açılan dava kapsamında ceza alan Furkan-Der Başkanı Molla Nizamettin Yaçin, verilen kararın tümüyle akıl, mantık ve hukuk dışı olduğunu söyledi. Suçlandıkları konuların gülünç, iz’andan uzak gerekçeler olduğunu ifade eden Yaçin, “Dosyamızda suç olarak isnat edilen şeyler abuk sabuk şeylerdir. Mesela dosyamda diyor ki sen Doğruhaber Gazetesi okuyorsun, başörtüsü savunuculuğu yapıyorsun. Yani akıl almayacak şeyler” dedi.
HESABIMIZI ALLAH’IN HUZURUNDA SORACAĞIZ
Hiçbir hukuki zemini olmadığı halde 15 kişiye insafsızca ceza yağdırıldığını söyleyen Nizamettin Yaçin, kendilerine verilen cezaya karşılık şunları söyledi: “Bize zulmeden ve haksız yere cezalar yağdıranların şunu da bilmelerini isterim ki bizler İslami hizmetler konusunda bir adım dahi geri durmayacağız. Bu konuda taviz vermeyeceğiz. Değil 6 yıl ceza isterlerse 60 yıl versinler hiç de bizim için önemli değil. Önümüzde de Mahkeme-i Kübra vardır. Dindar insanları mağdur etme konusunda emek sarf eden emniyet yetkililerinden, mahkeme heyetinden Allah katında şikâyetçi olacağız. Ellerimiz onların yakasında olacaktır ve Allah’ın izniyle gasp edilen bütün haklarımızı Allah’ın huzurunda onlardan alacağız.”
HÜKÜMET, ÜLKESİNDEKİ ZULÜMLERE SESSİZ
İslami sivil toplum kuruluşlarına yönelik yapılan baskılara sessiz kalan hükümete de seslenen Yaçin, “Burada hükümete de seslenmek istiyorum. Eğer bugün Başbakan, Türkiye dışında yaşanan zulümler konusunda hassas olduğunu iddia ediyor ancak kendi ülkesinde yaşanan zulümleri görmüyor ve bu zulümlere sessiz kalıyorsa o zaman bu durum bir samimiyetsizliktir. Bir yandan dindar nesil istiyorum diyeceksiniz, bir yandan da dindar nesil yetiştirme gayreti olanları zindanlara tıkmaya çalışacaksınız. Bu düşünülmesi gereken bir konudur” ifadelerini kullandı.
“TOPLUMU ISLAH EDENLERE CEZA VERİLİYOR”
Ceza alanlardan bir diğer kişi Semere-Der Başkanı Cengiz Kurtaran da mahkemenin verdiği kararı hukuktan ve adaletten uzak bulduğunu belirtti. Verilen kararı kınadığını ifade eden Kurtaran, “Bu cezayla büyük bir zulme imza atıldığını düşünüyorum. Çünkü tek amacı hayır elde etmek, toplumun ıslahı, cehaletin ortadan kalkması ve her türlü kötülükle mücadele etmek olan insanlara ceza vermek, onları cezaevlerine tıkmaya çalışmak gerçekten iyi niyetli bir yaklaşım değildir” şeklinde konuştu.
ISMARLAMA BİR CEZA VERİLDİ
“Ayrıca bize isnat edilen suçların hepsi yasal izinleri alınmış faaliyetlerdir” diyen Kurtaran, yasal faaliyetler kapsamında ceza verilmesini ısmarlama bir ceza olarak yorumladı. Kurtaran, “Örneğin; Kutlu Doğum etkinlikleri yapıyor, basın açıklamaları düzenliyoruz, önemli gün ve gecelerde halkımızı bir araya getiren etkinlikler düzenliyoruz ve bunları yaparken de yetkili kurumlardan gerekli izinleri alıyoruz. Ancak bir de bakıyoruz ki sonradan birileri bu yasal ve izinli faaliyetleri suç gibi gösterip bunlar üzerinden cezalar yağdırıyor. Bu da verilen cezaların ne kadar keyfi, art niyetli ve mağdur etmeye yönelik olduğunu gözler önüne seriyor. Demek ki adalet yok, hukuk yok. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki verilen ceza ısmarlama bir cezadır” dedi.
MAHKEMENİN KARARI TEZAT İÇERİYOR
Yasaların yorumlamaya açık ve hâkimlerin kanun yorumlamalarının mağdur edici olduğunu vurgulayan Mazlum-Der Genel Başkanı Faruk Ünsal, “Türkiye’de ceza usulüyle ilgili ciddi bir tadilata ihtiyaç var. Ayrıca hukuku uygulama noktasında olan hâkim ve savcıların da çok dar ve devletçi yorumlarla kişi hak ve özgürlüklerini çiğneyen bir hukuk uyguladıklarını görüyoruz. Dolayısıyla dernek veya sendika faaliyetleri gibi mesleki işlerini yapan insanlar ya da birtakım telefon konuşmalarıyla yasadışı dinlemelerle suçlu haline getirilen insanların hayatları karartılıyor.” dedi.
Çözüm süreci olarak adlandırılan bir süreçte mahkemelerden böyle sonuçların çıkmasını bir tezat olarak gördüğünü aktaran Ünsal, “Bir yandan KCK/PKK’ya mensup olan kişilerin cezaevinden çıkarılması için yargı paketleri hazırlanırken bir yandan da sivil toplum faaliyeti yürüten İslami dernek yönetici ve üyeleri cezaevlerine konulmak isteniyor. Bu, yaklaşım itibariyle bir tezattır” diye konuştu.
YARGI BAZI KESİMLERİ TOPLUMDAN DIŞLIYOR
Yargının bugün bazı kesimleri toplumdan dışlayan bir yaklaşım sergilediğini anlatan Demokrat Yargı Derneği Eş Başkanı Orhan Gazi Ertekin, yargının yeniden yapılandırılması gerektiğini vurguladı. Ertekin, “Bugün yargı tarafından maalesef farklı grupların kriminalize edilmesi, siyasi alandan dışlanması, onların meşru eylemlerinin bile kriminalleştirilmesi sürecini yaşıyoruz. Bu durum da çözüm sürecine rağmen gerçekleşiyor” dedi. İstanbul STK davası ve benzeri davalarda delil olarak kullanılan telefon dinlemelerini de yorumlayan Ertekin, “Telefon dinlemelerinin bazı somut karşılıklarının olması gerekir.
Telefon dinlemeleri delil olarak kullanılabilir ama sadece telefon konuşmaları esas alınamaz. Ancak buna rağmen maalesef son beş yılın yargı süreçleri büyük oranda telefon dinlemeleri üzerine dayalı. Bu dinlemelerden elde edilen bilgiler bir spekülasyon haline getirilip büyütülüyor. Böyle görülen davalar çok da hukuki olmuyor” şeklinde konuştu.
BİRİLERİ DEVAMLI KAOS İSTİYOR
Avukat Halis Yetkiner de verilen cezayı bir örnekle açıklayarak şunları söyledi: “Or. Amiral Atilla Kıyat’ın 2011 yılında söylediği bir söz vardı. Diyordu ki: ‘Biz dünyanın en güçlü silahlı kuvvetlerinden biriydik. Bu güç ve kudretimizi de ancak bir tehdidin varlığı halinde sürdürebileceğimizi düşündük. Dolayısıyla terör tehdidinin ortadan kalkması ihtimali bizi korkutuyordu.’ Şimdi bu cümlede geçen ‘dünyanın en güçlü silahlı kuvvetleri’ tanımlaması yerine ‘terörle mücadele birimlerinden biriydik’ tanımlamasını koyun ve cümleyi böyle okuyun. Şimdi birileri terörün bitmesinden korkuyor. Bu terör biterse bunun yerine mutlaka bir terör yaratmaları gerekiyor. Peki, bu nasıl yapılabilir?
Artık hangi kesimi kışkırtarak yapacaklar, hangi kesimi terörize edip bir gündem oluşturacaklar? Ya da o kışkırtmak istedikleri kesimler harekete geçmez, bütün kışkırtmalara rağmen onların niyet ettiği şekilde hareket etmezlerse bu defa da kendileri sanal bir terör yaratacaklar. Sağda solda operasyonlar yapacaklar, bir ajan ve provokatörü örgütleyecekler ve evlerinde 3-5 kilo gübre bulunacak ve bu şekilde sanal bir terör tehdidi yaratacaklar. Toplumu korkutmak ve kendi egemenliklerini sürdürebilmek için. İşte son olarak verilen cezalar biraz bunu anlatıyor. Hatta gündeme yansımıyor ama birçok ilde inanan insanlara yönelik operasyonlar yapılıyor.”
MÜSLÜMAN HALK TERÖRİZE EDİLMEYE ÇALIŞILIYOR
Baskı, gözaltı ve mahkeme kararlarıyla Müslüman insanların terörize edilmeye çalışıldığını vurgulayan Yetkiner, “Görünmeyen bir güç, İslami kesimleri terörize etmeye çalışıyor. Baskı, gözaltı ve mahkeme kararlarıyla Müslüman insanları illegaliteye itmeye çalışıyorlar. Bu şekilde Müslüman insanları toplumdan koparmayı amaçlıyorlar. Tabi bu yapılanlar 28 Şubat zihniyeti ve uygulamalarının aynen geçmişte olduğu gibi bugün de bütün gücüyle devamıdır. Yine Müslüman gençler fişleniyor, takip ediliyor, tehdit ediliyor. İslami sivil toplum kuruluşlarının dernekleri basılıyor. Bir dul kadın ve 5 çocuğuna 2 kilo et götüren dernek gönüllülerine örgüt üyeliğinden cezalar veriliyor” şekilde konuştu.
HÜKÜMET HÂLÂ KARTEL MEDYASININ ETKİSİ ALTINDA
Mahkemenin verdiği kararı medya açısından değerlendiren Yeni Akit Gazetesi imtiyaz sahibi Mustafa Karahasanoğlu, bugün medya hegemonyasının İslami hassasiyeti olmayan kesimlerin elinde olduğunu söyledi. Bu kesimin 28 Şubat sürecinde Müslümanlara yönelik terör estirdiğini hatırlatan Karahasanoğlu, İslami STK davalarında verilen kararların 28 Şubat sürecini aratmadığını ve o sürecin bir devamı niteliğinde olduğunu vurguladı.
Hükümetin hâlâ kartel medyasının etkisi altında kaldığını söyleyen Karahasanoğlu, CMK 250. maddede yapılan değişiklik sonrası oluşan kartel medyasının tepkisini de hatırlatarak, “Hükümet bu medyanın propagandalarının etkisi altında kalmış olmalı ki bu durum mahkeme sonuçlarına yansıyor. Tabi diyecekler ki mahkemeler ve yargı bağımsızdır. Ancak netice itibariyle mahkemeler, meclisin çıkardığı kanunlara göre hüküm verirler. Siz bu kanunları meclisten çıkarırken herhangi bir açık, boşluk bırakmadan net bir şekilde çıkarırsanız bundan herkes eşit olarak istifade eder. Ama biraz muğlâk yaparsanız medya gücünü kullanarak bir kısım çevreler istifade eder, bir kısım çevreler de istifade edemez. Dolayısıyla ben bu neticenin bir defa hukukun halen adaletli davranmadığını, hükümetin halen medyanın özellikle kartel medyasının etkisi altında kaldığını düşünüyorum” diye konuştu.
İSLAMİ TOPLUM İSTEMEK SUÇ
Özgür-Der Başkanı Rıdvan Kaya, Türkiye’de terör örgütü kavramının muğlâk bir kavram olduğunu söyleyerek, bu durumun insanları mağdur ettiğini söyledi. Özellikle yargının kafa yapısında oluşmuş Kemalist bir kalıbın olduğunu söyleyen Kaya, “İslam’ı gericilik, yobazlık olarak algılayan bir zihinsel algı var. O zihin yapısı maalesef belli kesimlere, belli çevrelere karşı düşmanlık oluşturuyor. Burada da şunu görüyoruz: Eğer siz İslami bir toplum düşünüyorsanız bunu ancak silahla yaparsınız gibi bir önyargı var. Dolayısıyla ortada hiçbir şiddet eylemi olmamasına rağmen insanlar rahatlıkla terör kapsamına alınabiliyor” dedi.
TOPLUMSAL TEPKİ ŞART
Verilen cezalara karşı kamuoyunu da tepkiye davet eden Kaya şunları söyledi: “Bu tür davalara karşı kamuoyunun da bir tepki ortaya koyması lazım. Yani bu kadar açık ve hukuksuz kararlar verilerek bir ülkede adil bir yargılama mekanizmasının sağlanamayacağını, dolayısıyla herkesin potansiyel olarak bu ülkede mağdur ve suçlu konumda olduğunu algılayıp buna tepki vermesi lazım. Ama maalesef burada İslami kamuoyu başta olmak üzere bu konuyla alakalı duyarlı olunmadığını görüyoruz.”