Akranlarının çoğu gençliğin dayanaksız hülyalarında hayal köprülerinde yuva yapmış, kimileri mutmain olmayan duyguların gemisine sığınmış öfke kabarması yaşadıklarında duvarları yumruklarken, bu gençlerin, evet bu gençlerin gözlerinde nurlarla bina edilmiş erdemli bir geleceğin izdüşümü göze çarpıyordu. Çoğunun alnı Kelime–i Tevhid ya da insanlığın en güzelinin isminin yazılı olduğu bandajla kavranmış bir an önce kavuşma arzusuyla hızlı adımlarla akıyorlardı meydana. Ellerinde tevhid bayrakları dalgalanıyordu kimilerinin. Dudaklarından dökülen tekbir ve salavatlar ortalığı çınlatıyordu. En önden gidenin iki eliyle başının üzerinde yükselttiği dövizin üzerinde “O’nu görmeden sevdik” yazısı dikkatleri celp ediyordu.
Bir orkestra şefinin yönlendirmesiyle hareket eder gibi ağır ağır yürüyen gencecik kızların meydana yürüyüşü ayrı bir vakarı yansıtıyordu. Fatıma (ra)’nın rahlesinde tedris görmüş gibi ağırbaşlı, onurlu ve iffetli duruşlarıyla, bedenlerini tepeden tırnağa kavrayan tesettürleriyle çağın Zeynepleri olduklarını haykırırcasına adımlıyorlardı yolları. Kiminin elinde tevhid bayrağı, kiminin örtüsünü saran kelime–i tevhid bandajı, gözlerinde O kutlu sevdaya kavuşmak için sabırsızlanan susamış yüreklerin hasreti adım adım yaklaşıyorlardı intizar saatine.
Hayatın zorluklarının, musibetlerin ve her birinin farklı şekillerde tükettiği nice yılların ağır bir kütle gibi üzerlerine çöküp bedenlerini esir aldığı yaşlıların meydana yürüyüşleri ayrı bir güzellik katıyordu coşkuya. Alınlarını kuşatan kırmızı veya yeşil bandajlar, kiminin elinde tevhid bayrağı, alınlarında birbirine karışmış heyecan ve yorgunluk teri, gözlerinde on sekizlik gençlerin heyecanı, dudaklarından dökülen sevincin gülümsemesiyle kimi bir bastona tutunurken kimi yürüyerek gidiyordu O kutlu sevgiliye!
En güzel hediyeleri sırtlamışlardı kutlu Nebinin sevdalıları. Bir yıl içinde O kutlu sevdayı yad etme adına bolca salavatlar çekilmişti. Kimi Kur’an’ı defalarca hatmetmiş, kimi sayısını hatırlayamadığı kadar Yasin okumuş, kiminin henüz dudaklarını kıpırdatan zikirler sırtlarındaki bohçayı ağzına kadar doldurmuştu. En güzel hediyelerle akıyorlardı meydana.
Kimisi sabah namazını kılar kılmaz dökülmüştü meydanın yollarına. Kimi bir iki lokma kahvaltıyı yuvarladıktan sonra büyük bir heyecan ve telaşla koşmuştu. Kimi saatlerce yolculuk yapmış uzak diyarlardan gelmişti kutlu sevgiliye.
Meydan büyük bir okyanus gibi ağzına kadar dolmuştu. Etraftaki yollardan akan insanlar coşkun nehirler gibi ağzına kadar dolmuş meydana giremiyordu. Yer kalmamıştı. Meydan yetmemişti O’nun muhabbetiyle tutuşan gönüllere. Meydana akamayan susamış gönüller kısa bir burukluk yaşadıktan sonra O’nun sevdasıyla coşan okyanusa dalıp kayboluyorlardı. Gövdelerin uzaklarda oluşunun bir anlamı kalmamıştı. O’nun sevdasıyla tutuşanlar muhabbet okyanusunda mum gibi eriyorlardı.
Ya Rabbi! Bu ne manzara böyle! Bu mahşeri kalabalık, yerlerden göklere yükselen nur şuleleri ve ortalığı çınlatan tekbir ve salavatlar tek bir komutla hareket eden milyonluk orduyu andırıyordu. Milyonların “Lebbeyk Ya Resulullah” “Lebbeyk ev sevgili!” haykırışları semalarda halkalanırken, Allah Teala’nın adını zikirle meşgul melekler arşa eğilip bu kutlu insanları seyre gelmişlerdi sanki. Ağızlarından dökülen her bir salavatı büyük bir hediye paketi gibi kucaklayan melekler sevgililer sevgilisine ulaştırmaya çalışıyor gibiydiler.
Kırmızı güllerle birbirlerini selamlıyordu kutlu sevdanın susamış gönülleri! Kanın, gözyaşının ve insanlığı sömüren küfrün son bulması, adalet ve barışın insanlığı kuşatması adına beyaz güvercinler uçuruluyordu meydanın dört bir tarafından. O kutlu sevdanın muhabbetiyle tutuşmuş milyonların haykırışı, hasretiyle köze dönmüş gönülleri gözyaşlarına boğuyordu.
Zulüm imparatorluklarının sonu gelmez zulümlerine maruz kalıp büyük acılar yaşayan beli bükülmüş mustazaf bir halk, esaretten kurtulup özgürlüğüne kavuşmak için O’nun sancağının altında toplanıyordu. Adı zikredildiğinde en dipten yükselen duygularla tek bir komut halinde salavatlarla karşılık veriyorlardı. Bir milyon bir kişi haline gelmiş, tek bir kalbe ve tek bir dile dönüşmüştü. Nefesler birlikte atıyor, salat ve selamlar birlikte gönderiliyordu.
O kutlu sevdaya bağlılık yeminlerinden sonra bu muhteşem güzellikten kopmak istemeyen güzel insanların gözlerinden hasret yaşları dökülmeye başladı. Bir yıl daha beklemeleri gerekiyordu O kutlu Resul’le vadedilmiş buluşmaya. Biat tazelemeye ve hasret gidermeye. Ahdi en güzel şekilde yerine getirmeye ve üç yüz atmış beş günü dolu dolu yaşayıp en güzel hediyeleri hazırlamak için bir yıl daha beklemeleri gerekiyordu.
(Hürseda Haber/ Abdurrahman Yolcu)