Toplumda Kudüs bilincinin oluşturulması, Yahudilerin dünya üzerindeki hâkimiyeti, Kudüs'ün durumu, İslam ülkeleri arasındaki ittifakın önemi hakkında İLKHA muhabirine konuşan Gazeteci-Yazar Yusuf Kaplan, ülke yöneticileri, vakıflar ve STK'ların Kudüs bilinci oluşturması adına atmaları gereken adımlarla ilgili önemli değerlendirmelerde bulundu.

"Kudüs Yahudilerin ve Hristiyanların kontrolünde olursa insanlık cehennemden çıkmaz"

Kudüs'ün tüm insanlığın geleceğini belirleyebilecek bir konuma sahip olduğunu, bunun da tüm dinlerin Kudüs'te buluşmasından kaynaklandığını ifade eden Kaplan, "Kudüs; Hristiyanlık, Yahudilik ve İslam için çok önemli bir şehir. Dolayısıyla Kudüs'te ne olacağı çok önemlidir. Mesela Kudüs Yahudilerin kontrolünde olursa insanlık cehennemden çıkmaz. Kudüs dünya demektir. Bu fiziki özelliğinin ötesinde fikri, entelektüel ve hatta manevi açıdan dünya demek. Kudüs peygamberliğin, rahmet, merhamet, adalet, sulh, selamet kavramlarını ve imkânlarını hayata geçirmenin mekânıdır. Peygamberler Allah'ın rahmetinin eseridir. Eğer Kudüs, Kudüs olarak yaşarsa, ruhunu idrak edenler tarafından idare edilirse o zaman yeryüzünde adaletin merhametin, sulhun hâkim olması, varlığını sürdürmesi mümkün olabilir. Eğer Kudüs Hristiyanların kontrolünde olursa Kudüs de dünya da cehenneme dönüşür. Kudüs Yahudilerin elinde olursa Kudüs de Kudüs'ün etrafı da dünya da cehenneme dönüşür. Kudüs'e Yahudilerin hâkim olması demek bir şekilde bölgeye ve dünyaya hâkim olması demektir. Onun için Kudüs'e hâkim olan dünyaya hâkim oluyor. Dolayısıyla Kudüs, dünyanın kaderini belirliyor." diye konuştu.

"İnsanlığın geleceği Müslümanların hâkim olduğu Kudüs'e bağlıdır"

Kaplan, "Ne zaman ki Kudüs'e Müslümanlar hâkim olursa o zaman Kudüs hem Yahudiler hem Hristiyanlar hem de Müslümanlar için cennete dönüşür; barışın, adaletin, merhametin sembolü, merkez üssü olur. Yani Kudüs'ün geleceği Müslümanlara bağlıdır. İnsanlığın geleceği Müslümanların hâkim olduğu Kudüs'e bağlıdır. Müslümanların Kudüs'ü insanların insanca yaşayabileceği bir dünyanın kurulmasının en önemli şartlarından birisidir. Kudüs gerçekten Müslümanların kontrolünde olursa dünyanın yaşanabilecek bir yere dönüştürülmesi mümkün olabilir. Müslümanların kontrolünden çıkarsa kesinlikle cehenneme döner ve dünyanın da cehenneme dönüşmesine sebep olur." şeklinde konuştu.

"Kudüs'ün geleceği ile ilgili alınacak radikal bir karar, tüm Ortadoğu'nun cehenneme dönüşmesine yol açacaktır"

ABD'nin önceki başkanı Donald Trump'ın, Kudüs'ü siyonist işgal rejiminin sözde başkenti olarak kabul etmesine değinen Kaplan, sözlerini şöyle sürdürdü:

Trump Yahudilerle savaşan bir adamdı ama Amerika'da nefes alabilmek için Yahudilere çok tavizler verdi. Çünkü Amerika'nın üniversitesi, medyası, silah endüstrisi, Pentagon, CIA Yahudiler tarafından işgal edilmiş durumdadır. Amerika yok, Yahudilerin hegemonyası var. Amerika'daki 4-5 şirket tüm dünyaya çeki düzen veriyor. Yahudiler sadece Amerika'yı işgal etmediler. Amerika'ya yön veren Yahudi gücü aynı zamanda şu anda Çin'e de taşınmış durumda. Dünyaya şekil vermek adına Çin geliyor ama kendi medeniyeti üzerinden değil kapitalizm üzerinden geliyor. Çin, kendisini inkâr ederek kapitalizm üzerinden intihara sürüklüyor kendini. Dolayısıyla Kudüs ile Yahudilerin Amerika'ya hâkim olması ve Çin'e yerleşmeleri arasında doğrudan bir ilişki var. Kudüs üzerinden atılacak adım bölgeyi ciddi bir şekilde cehenneme çevirebilir.

Atılabilecek yanlış adımlardan birisinin, Kudüs'ün siyonist işgal rejiminin sözde başkenti olarak ilan edilmesi olacağının altını çizen Kaplan, "Eğer israil bunu ilan ederse 3-5 Avrupa ülkesi bunu tanıyabilir, israilin ve Yahudilerin güdümündeki Rusya, Almanya tanıyabilir. Alman derin devletine, ekonomisine, istihbaratına Yahudiler hâkimdir. Almanya bağımsız değildir. 2'nci Dünya Savaşı'ndan sonra Almanya'yı da işgal ettiler. Yahudilerin elinde olan bir avuç şirket dünyayı şekillendiriyor. O yüzden Kudüs'ün geleceği ile ilgili alınabilecek radikal bir karar, tüm Ortadoğu'nun cehenneme dönüşmesine yol açacaktır." dedi.

"Yahudilerin dünyadaki güçleri bilinerek hareket edilmeli, toplumda bilinç oluşturulmalı"

Amerika ve Çin başta olmak üzere dünyadaki belli başlı ülke ve kurumların Yahudilerin güdümünde olduğunu ifade eden Kaplan, "Türkiye ekonomisi de 350 ailenin kontrolünde. Bu aileler organik veya inorganik bir şekilde Yahudilerle ilişkilidir. Türkiye'nin ekonomisi, bürokrasisi Yahudilerin kontrolünde. Her şeye rağmen Yahudi baskısı şu anda Türkiye'deki kamuoyunu şekillendirebilecek durumda değildir. Kudüs bilincinin oluşturulması için STK'lara düşen görev bunları bilerek hareket etmeleridir. Yahudilerle ilgili şimdiye kadar kurduğum cümleler sebebiyle kesinlikle antisemit ilan ederler. Yarın Türkiye'de Yahudiler üzerinden kurulan her cümle bir şekilde antisemitizm ile yaftalanması ve Türkiye'deki fikir özgürlüğünün Yahudiler tarafından bastırılması süreci gelecek. Buna hazırlıklı olunmalı ve asla izin verilmemelidir. Kudüs bilinci, Yahudilerin dünyadaki güçleri bilinerek bunun üzerinden verilmelidir." diye konuştu.

"Cemaat ve vakıfları terör örgütü ilan ederek mal varlıklarına el koyan Yahudiler vekâlet savaşları ile bölgeleri kontrol altına almaya çalışıyor"

Kaplan, "Yahudiler, 1980 ve 1990'lı yıllarda İngiltere'de yaşadığım dönemde tüm İslam ülkelerindeki cemaatlerin, vakıfların, STK'ların para kaynaklarını kontrol altına aldılar. Cemaatlere 'terör örgütü' diyerek mal varlıklarına el koydular. Yahudilerin dünya üzerindeki gücü ve bu güce nasıl ulaştıkları bilinerek bunun üzerinden Kudüs bilinci verilmelidir. Daha stratejik ve teopolitik (din bilimi), jeopolitik (coğrafik, ekonomik, siyasi bilgi) üzerinden bilinç verilmeli. Çünkü Yahudiler teopolitik üzerinden dünyaya hâkim olmaya çalışıyor." şeklinde konuştu.

"Yeniden bir Selahaddin-i Eyyubi'nin çıkması için Kürtler ile Türkler omuz omuza vermeli"

"Kudüs'ün özgürlüğü için Türkler ile Kürtler birbirlerine omuz mu vuracaklar yoksa omuz mu vereceklerine dair bir karar vermeleri gerekir." diyen Kaplan, bölgedeki dengelerin sağlanması ve emperyalistlerin oyunlarına gelinmemesi adına yapılması gerekenleri şöyle anlattı:

Eğer birbirlerine omuz vururlarsa ikisi de tarihten çekilir. Müslümanlar olarak kardeşiz ve bu topraklarda et ile tırnak gibi iç içe geçmişiz. Cumhuriyet döneminde yaşanan bir sıkıntı var. Dillerinin, kültürlerinin yasaklanması sapıkça bir şeydir. Osmanlı'da böyle bir şey olmamıştır. Herkes kültürünü, dilini, dinini, mezhebini, meşrebini korudu.  Dolaysıyla Selahaddin-i Eyyubi gibi bir şahsiyetin yeniden çıkması Müslüman kimlik üzerinden birleşmeye bağlıdır. İslami kimlik ana kimlik olmalıdır. Irk ve etnik kimlik ön planda olursa birbirlerine omuz vermek yerine omuz vururlar. Böylece her iki taraf da emperyalistlerin oyununa gelmiş olur. Dün haçlılara karşı Türkler ile Kürtler birbirlerine omuz verdiler ve haçlıları defettiler. Benzer şekilde, Türkiye kesinlikle İran'ı Batılıların kucağına itmemelidir. Bunları söylerken Müslümanların bu kadar perişan olduğu bir dönemde eğer İslam dünyası ayağa kalkacaksa Mısır, İran ve Türkiye tüm stratejilerini birleştirmeli, birlikte hareket etmelidirler.

"STK'lar ve okullar Kudüs bilinci oluşturmak için kültürel faaliyetlerle birlikte Kudüs ziyaretleri gerçekleştirmeli"

Kudüs sevgisinin Kudüs sevdasına dönüştürülmesi gerektiğini ifade eden Kaplan, son olarak şunları kaydetti:

"Kudüs aşkı Kudüs ışığına dönüşmeli. Kudüs aşkı oradaki mazlumlara kalbimizi açacak ve dolayısıyla medeniyet ufku kazandıracak. Onun için yapılması gereken şey gençlerin özellikle okullarda, üniversitelerde Kudüs günleri, Kudüs etkinlikleri düzenleyerek Kudüs ile ilgili konuşulacak ne varsa konuşmalılar. Sürekli paneller, konferanslar, film gösterileri yapılarak kültürel ve sanatsal faaliyetlerle Kudüs gündemde tutulmalı. Bu konuda çalışma yapan arkadaşlarımız da var. Kudüs ziyaretlerini çoğaltmak, her vesile ile Kudüs ziyaretleri gerçekleştirmek gerekli. Orada dolaştığınızda, Mescid-s Aksa etrafında dolaştığınızda oradaki Müslümanların Kudüs'ü düşürmemek için nasıl canlarını feda ettikleri görüldüğünde artık Kudüs bilinci bambaşka bir şeye dönüşür." (İLKHA)