Toplumun Kudüs ve Mescid-i Aksa hakkında bilinçlendirilmesi adına Recep ayının son haftasında çeşitli etkinliklerle kutlanan "Dünya Kudüs Haftası" kapsamında İLKHA muhabirine konuşan Filistin Vakfı Başkanı Zeki Abdullah İbrahim Ararawi, Kudüs'ün önemi, Selahaddin-i Eyyubi'nin Kudüs'ü fethi ve şu anda siyonistlerin işgali altında olan kutsal toprakların yeniden Müslümanların eliyle özgürlüğüne kavuşturulması adına önemli değerlendirmelerde bulundu.

"Kudüs tarih boyunca büyük bir öneme sahip olmuştur"

Ararawi, "Kudüs ile ilgili konuşacaksak öncelikle kullanacağımız tabiri değiştirmeliyiz. Orası Peygamber Efendimizin de kullandığı şekilde Buytülmakdistir. Beytülmakdis, Mescid-i Aksa'dan daha geniş bir anlam içererek tüm Kudüs'ü kapsamaktadır. Burası da mukaddes ve mübarek topraklar dediğimiz ve hem Müslümanlar hem Yahudiler hem de Hristiyanlar nezdinde büyük bir öneme sahip olan topraklardır. Bu topraklar, Hristiyanlar açısından bazı tarihi ilişkilerden kaynaklı, Yahudiler açısından heykel ve ağlama duvarı dedikleri Burak Duvarı'nın orada bulunduğu iddiasından kaynaklı ve Müslümanlar açısından ise oranın Müslümanların ilk kıblesi olması sebebiyle değerlidir." dedi.

Beytülmakdis'in Müslümanlar açısından öneminin sebeplerini sıralayan Ararawi, "Haremeyn'i Şerifin üçüncüsünün orada olması, Peygamber Efendimizin belirttiği üzere oranın mahşer ve her şeyin ortaya döküleceği yer olması, oranın gökyüzünün kapısı olması, tüm peygamberlerin bir arada toplandığı ve Peygamber Efendimizin de peygamberlere imamlık ettiği tek yer olduğu için değerlidir. Saydığımız bu sebeplerin tamamından dolayı Beytülmakdis, tarih boyunca büyük öneme sahip olmuştur. Kudüs ve Filistin tarihine bakıldığında yaşanan tüm çekişmelerin bu mübarek toprakların çevresinde gerçekleşmiştir.  Nitekim Allah-u Teâlâ da mübarek kitabında, 'Bir gece, kendisine bazı ayetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm'dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir.' diye buyurarak bu bereketin çevresine de taştığını ve Şam toprakları ile Mısır'ın bir kısmını da kapsadığına işaret etmiştir." dedi.

"Türkiye, Katar ve Cezayir gibi ülkeler tavırlarını daha net ortaya koymalı"

Kudüs davasına sahip çıkılması adına yapılan çalışmaların yetersiz ve dağınık olduğunu belirten Ararawi, "Resmi açıdan Filistin ve Mescid-i Aksa davasını üstlenen ülkelerin sayısının çok az olduğunu, kurum ve kuruluşlar açısından ise çalışmaların çok dağınık ve ferdi çalışmalar olduğunu gözlemlemekteyiz. Ancak Kudüs meselesi için etkili bir soru almak istiyorsak bir ümmetin birleşmesi ve tek bir hedef çerçevesinde hareket etmesi gerekmektedir. Yapılan çalışmaların yeterli olup olmadığı ile ilgili olan soruya gelirsek tabi ki de şu an ortaya konulan çabalar yeterli değildir. Bizler bir buçuk milyarlık bir nüfusa sahip bir ümmetiz. Peki, bu ümmetimizin takınmış olduğu etkili rol ve tavır nerede! Hem medya hem de ekonomik hem de diğer alanlarda bu davaya gerçek anlamda verilen destekler nerede? Yahudilerin dünya genelindeki nüfusları 10 milyonu dahi geçemezken şu an dünya genelinde hem medyayı hem de ekonomiyi ellerinde tutmaktalar. Buna karşı İslam âlemindeki tüccarlardan sadece bir kısmı bile bir araya gelip birleşebilseler Yahudileri yenebilecek bir güce ulaşabilirler. İşte bundan ötürü hem güçlerimizi daha çok birleştirmenin yolunu aramalı ve Kudüs'e destek veren Türkiye, Katar ve Cezayir gibi ülkelerin bu konudaki tavırlarını daha net ve güçlü bir şekilde ortaya koymaları gerekmektedir." diye konuştu.

"Kudüs'ün yeniden fethedilmesi için Selahaddin-i Eyyubi'nin metodu izlenmeli"

Müslümanların Kudüs davası etrafından birleşmeleri halinde kutsal toprakların Allah'ın vadettiği şekilde yeniden fethedileceğini vurgulayan Ararawi, şöyle konuştu:

Selahaddin-i Eyyubi'nin Beytülmakdis'i nasıl fethettiğini incelemek istiyorsak biraz daha geriye doğru gidip İmaduddin Zengi ve Nureddin Zengi'nin neler yaptığını ve yiğit bir mücahit olan Selahaddin-i Eyyubi'nin fetih yolunu nasıl açtıklarını da bilmemiz gerekmektedir. İslam ülkelerinde o dönemde bazı fitneler baş gösterdiği için öncelikle İslam ülkelerini bir araya getirerek iç cepheyi oluşturmuş oldu. Ardında ilmi yaygınlaştırdı ve ekonomiyi de güçlendirdi. Böylece o dönemde zamanın halifeleri olan İmaduddin ve Nureddin Zenginin başlattığı işi tamamlayıp İslam ümmetini birleştirdi ve askeri alt yapıyı oluşturdu. Tabi bunu yaparken de İslami hassasiyetlere özen gösterdi. Örneğin Selahaddin-i Eyyubi savaştan bir önceki gece yarısında kalkıp orduyu kontrol ederken, bir çadırda bulunan askerlerin yattığını görmüş (aslında bir sonraki gün savaş olacağı göz önünde bulundurulursa bu durum çok doğal bir durum). Bunun üzerine oradakilere, 'işte hezimet tam da buradan gelir. Çünkü ne bir gece namazı ne de muzaffer olabilmek için bir dua ediyorsunuz' demiş. İşte bu koşullarda Hittin Savaşı gerçekleşti ve Müslümanlar Haçlılara karşı muzaffer oldular. Bu topraklar, Osmanlı dönemine kadar özgür olarak kaldı. Peki, günümüzde Kudüs'ün bir daha özgürleştirilmesi mümkün mü? Rabbimizin bir vaadi olmasından ötürü tabi ki bu mümkündür. Nitekim Allah-u Teâlâ ayeti kerimede, 'ahiret vakti gelince hepinizi toplayıp bir araya getireceğiz' diyor. Başka bir ayeti kerimede 'düşmanlarınız onurunuzu çiğnesinler, daha önce girdikleri gibi yine mescide girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi yakıp yıksınlar istedik' buyurarak Filistin'in Müslümanların eline bir defa daha geçeceği müjdesini vermiştir. Allah-u Teâlâ, 'Allah'a yardım ederseniz O da size yardım eder' buyurmuştur. Aslında konu çok açık ve basit. Öyleyse Müslümanların tekrar dinlerinin aslına dönmeleri ve ortak davaları olan Filistin davası etrafında bir araya gelmeleri gerekmektedir.

"Türkiye Filistin davasına büyük destek vermiyor"

Türkiye'yi güçlü bir dayanak ve İslam ümmetinin hakkını savunan kuvvetli bir el olarak gördüklerini kaydeden Ararawi, "Yahudiler tarafından Filistin ve Mescid-i Aksa'ya yönelik herhangi bir saldırı söz konusu olduğunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından bazı özel açıklamalar yapılmaktadır. Buna karşılık olarak Türkiye ile Yahudiler arasında bazı ilişkiler ve normalleşme adımlarının olduğunu gözlemlemekteyiz. Bizler Türkiye'nin hem ekonomik hem medya hem de içerde oluşturulmaya çalışılan iç fitnelerle ciddi baskılar altında olduğu görmekteyiz. Bu ilişkilerdeki amaç belki de Türkiye'nin ilkelerini yıkmak İslami kültüründen uzaklaştırıp kuşatmak ve onu diğer ülkelerle arasında bazı sorunların oluşması olabilir. Türkiye hem siyasi hem medya hem de halk desteği alanında bu davaya verdiği destek ile birçok ülke tarafından ayrı bir konuma sahiptir. Türkiye'nin bu yaptıklarını yapan çok az sayıda ülke vardır. Sadece Filistin için değil halkı içinde sergilemiş olduğu bu onurlu, dik ve kararlı duruşuyla Türkiye çok büyük bedeller ödemektedir." şeklinde konuştu.

"Filistin ve Kudüs davası için gücümüzü ve imkânlarımızı birleştirmeliyiz"

Filistin, Kudüs ve Mescid-i Aksa'nın öneminin anlatılması için sahip olunandan daha fazla imkâna sahip olmak ve bu konuda ümmetin maddi manevi gücü, medyası ile birlikte hareket etmesi gerektiğini belirten Ararawi, son olarak şu ifadeleri kullandı:

"Filistin, İslam ümmeti için mızrağın başını ve ümmetin kalbinin attığı yeri temsil etmektedir. Filistin ve Mescid-i Aksa'nın durumu, Türkiye için kendi sınırları içinde bulunan kendi sorunu gibidir. Tarihte de durum böyle olmuş ve Filistin, Türkiye ile beraber direkt olarak hilafete bağlıydı. Ümmet, Filistin ve Mescid-i Aksa'ya karşı hem dini hem de akidevi açıdan çok büyük bir değer verilmesi ve oranın Müslümanların ilk kıblesi olduğu ve Yahudilerin ümmet için öncelikli düşman olduğu konusunda bir hassasiyet taşınmasına rağmen, maalesef hala istenilen bilinç düzeyine ulaşmış değiliz. Ümmetin Filistin'i ve Beytülmakdis'i özgürleştirmek ve bu konuda istenilen bilinç düzeyine ulaşabilmek için bu konuda eğitim vererek okullarda seminerler verilmelidir. Şu anki mevcut medya gücünün çok ötesinde imkânlara sahip olmalıyız ki böylelikle gençlerimizi bilinçlendirebilelim. Bu da Türkiye'de eğitim alanında çalışan kurumların üstlenmesi gereken bir konudur. Bu alanda da uzmanlaşmış birçok kişi bulunmaktadır. Bunun yanı sıra bu işin ayakta durabilmesi için iş adamları tarafından maddi olarak da desteklenmesi gerekmektedir. İnsanları bu alanda bilinçlendirmek için hazır olan birçok kişi var ancak bunun gerçekleşebilmesi için işin yürütülebileceği imkân olanaklarına ihtiyacımız var. Bu konuda da Türkiye tüm dünyaya karşı kapılarını açmış ve 'gelin bu ümmetin tekrar ayağa kalkması için eğitim ve medya alanında üzerinize düşeni yapın.' demektedir." (İLKHA)