Ankara Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi (KASAUM) iş birliği çerçevesinde 12 Mart - 11 Haziran 2022 tarihlerinde toplamda 72 saatten oluşan ve 1200 TL ücretli "Toplumsal Cı̇nsiyet Eşitliği Sertifika Programı" çevrimiçi canlı sanal sınıf ortamında gerçekleştirilmesi planlanıyor.
"Cinsiyetsiz bir toplumun çabası" olduğu gerekçesiyle başından beri kamuoyunun tepkisini çeken "Toplumsal Cinsiyet Eşitliği" mevzusu her dile getirildiğinde, çok garip bir şekilde kadın hakları ile birlikte sürekli olarak eşcinsel grupların yaşadıkları da ele alınmaya çalışılıyor.
Sürekli olarak bu iki grup, aynı mağduriyetlerin kurbanı gibi gösterilmeye çalışılıyor. Kadınlar ve cinsel sapkınlar birlikte ele alınmaya çalışılıyor. Kadınların ve cinsiyet bozukluğu yaşayan kimselerin sorunları ve yaşadıkları tamamen birbirinden farklı olmasına rağmen kadınlar ve cinsel sapkınlar sürekli olarak ayrılamaz bir bütün olarak servis ediliyor. Bu da toplumsal cinsiyet eşitliği ile amaçlananın aslında cinsiyetsiz bir toplumun çabası olduğunu bir daha gösteriyor.
"Toplumsal cinsiyet" dayatması, erkeklik ve kadınlığı harçlayarak ve biyolojiden bağımsız, sınırsız bir cinsiyet getirerek “cinsi olmayan” yeni bir insan tipi inşa ediyor. Cinsiyeti sıfırlayan dayatmanın, dolayısıyla cinsiyete bağımlı olan insan üremesini de tamamen tehdit ederek insanlığın gelecekteki varlığını risk altına aldığı da bilinen bir gerçek.
Türkiye Aile Meclisi'nden tepki
Türkiye Aile Meclisi de yaptığı yazılı açıklamayla Ankara Üniversitesinin düzenleyeceği "Toplumsal Cinsiyet Eşitliği" programına tepki gösterdi.
Açıklamada, daha önce de Avrupa Yatırım Kalkınma Bankası EBRD ve KOÇ grubu sponsorluğunda Türkiye Belediyeler Birliği tarafından tüm belediyelerde “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” komisyonları ve ilgili birimler oluşturulması çağrısının yapıldığı hatırlatıldı.
Açıklamada, Ankara Üniversitesinin düzenleyeceği son programa ilişkin paylaşılan yazının Cumhurbaşkanlığından Bakanlıklara, Belediyelerden diğer kamu kuruluşlarına kadar bütün resmi kurumları kapsadığı ifade edildi.
Toplumsal cinsiyetin, biyolojik cinsiyete karşı, LGBT/IQP+’ı da içine alan ve bu çevreleri "dezavantajlı kırılgan topluluk" kabul eden ve pozitif ayırımcılık yapılmasını öngören bir anlayışın ürünü olduğuna dikkat çekilen açıklamada, "Anne-baba, dede-nine, amca-hala, dayı-teyze gibi ailenin fertlerinin cinsiyet ayrılığını ifade eden isim ve sıfatlarla anılmasına karşı, bu kişileri din, ahlak, gelenek ve biyolojik cinsiyetinden bağımsız birer 'birey' olarak tanımlıyor." denildi.
Açıklamada, bu kapsamda daha önce kimlik kartı ve pasaportlarda cinsiyet hanesine 'Gender' olarak tanımlanmaya başladığı ve artık bu anlamda 'TransHumanizm' anlayışı çerçevesinde 'Genom' olarak tanımlandığı ifade edildi.
İlahi dinlerin, insanları kadın ve erkek olarak tanımladığına ve buna müdahelenin, fıtrata karşı Şeytani bir müdahele olarak kabul edildiğine dikkat çekilen açıklamada, bir yandan cinsiyetin değişkenliği ve akışkanlığı kabul edilirken, öte yandan biyolojik cinsiyet esasına dayalı kadınlara yönelik pozitif ayırımcılığın ironik bir hal aldığı kaydedildi.
Açıklamada, "Biz, 'bu iş bitti artık! Cumhurbaşkanlığı Aile Gençlik davasına sahip çıkılıyor, sapkınlıkla mücadele ediliyor' derken, İlahiyattan Diyanete, oradan Şehid Ailelerine varana kadar Toplumsal Cinsiyet maskeli sapkınlık eğitimi verilmesi için bir devlet üniversitesi tarafından çağrı yapılmasını anlamak mümkün değildir." ifadelerine yer verildi.
Açıklamada, "Bu çağrının geri çekilmesini, merkezi hükümet, yerel yönetimler, bağlı ve özerk kuruluşlardaki benzer yapıların tasfiye edilmesi ve bu yöndeki bütün faaliyetlerin durdurulmasını ve yurtdışı siyonist feminist terörist fonlardan beslenerek Türkiye'de terör ve casusluk faaliyetleri de yapan bu tür kuruluşların kapatılmasını mal varlıklarının hazineye aktarılmasını sapkınlığın terör kapsamına alınmasını talep ediyoruz." çağrısında bulunuldu. (İLKHA)