DIŞ HABERLER SERVİSİ

Avrupa’da mülteci çocuklara el konması uzun süredir gündemden düşmüyor. Çocukları Avrupa ülkeleri tarafından ellerinden alınan binlerce aileden biri de Talal ailesi. İsveç’e sığınan Diab Talal ve eşinin 5 çocuğu da İsveç hükümeti tarafından farklı ailelere verilmiş. Ailenin hukuk mücadelesi ise yıllardır bir sonuca ulaşamadı.

Diab Talal, eşi ve dört çocuğuyla birlikte 2017 yılında Birleşmiş Milletler Suriyeli mültecilere yönelik yeniden yerleştirme programının bir parçası olarak İsveç'in kuzeyindeki Norrbotten ilçesine taşındı.

Talal ailesinin çocuklarının alınması süreci, komşulardan birinin ortak çamaşırhanede anne Amal’ın ağladığını görmesi ve aileyi sosyal ilişkilerle ilgilenen yetkili devlet kurumuna şikayet etmesiyle başladı.

ÇOCUKLAR AİLEDEN ALINDI

İsveç sosyal hizmetlerine ihbar edilen ailenin yaşları üç ile dokuz arasında değişen dört çocuğu, yedi yaşındaki kızları Duha'nın anne babasının kendisini dövdüklerini söylemesinin ardından “sosyal hizmetler birimi” tarafından alıkonuldu.

Talal, takip eden yasal işlemler sırasında polisin çocuklara yönelik herhangi bir şiddeti ise kanıtlayamadığını buna rağmen çocuklarının alıkonulduğunu söyledi.

38 yaşındaki baba, "Olanlara dayanamayarak, çocuklar birkaç İsveçli ailenin bakımına teslim edildi. Çocukları görmemiz de yasaklandı" dedi.

DOĞDUKTAN 5 DAKİKA SONRA ALINDI

Çocuklarının alınmasından üç yıl sonra, beşinci bir çocukları olduğunu aktaran baba Talal, çocuğumuz doğduktan sadece “beş dakika” sonra bakımlarından alındığını ve anne Şeyho'nun çocuğunu emzirme fırsatının reddedildiğini de sözlerine ekledi.

SOSYAL MEDYADA AİLEYE DESTEK

Konu sosyal medyada güçlü bir karşılık buldu. Sosyal medya kullanıcıları İsveç makamlarını aileyi yeniden birleştirmeye çağırdı. Evlerinin dışındaki karlı koşullarda davalarını savunan çiftin duygusal bir videosu geçen hafta geniş çaplı paylaşımlara neden olurken ilgiyle de takip edildi. Videoda ailenin durumu aktarılırken yetkililerin aileyi tekrar birleştirmesi gerektiği belirtildi.

İSVEÇ: AİLE ÇOCUKLAR İÇİN TEHLİKE OLUŞTURUYORDU

İsveç'in Arapça yayım yapan resmi Twitter hesabı, sosyal medyada konuya ilişkin şu açıklamayı yaptı: “İsveç'teki tüm çocukların güvenli bir çocukluk hakkı vardır. Devlet bir çocuğun ailesinden ayrılmasını istemez. Bu, çocuk için bir tehlike olduğu netleşir ve kanıtlanırsa olur. Çocuklarla ilgili nihai karar sosyal hizmetlerin değil, yargının elinde. Bu, ebeveynlerle temasın kesilmesi anlamına gelmiyor ve çocukların ailelerine geri döndüğü durumlar var.”

PROTESTOYA DİĞER AİLELER DE KATILDI

Diab Talal’ın hukuk mücadelesinin sosyal medyada yayılmasının ardından, çocukları ellerinden alınan diğer Müslüman ailelerden de destek geldi. İsveç'in başkenti Stockholm'de aileler, sosyal hizmetler kurumunu protesto etti.

Parlamento önünde bir araya gelen aileler hükümetin duruma el koymasını ve çocuklarının geri verilmesini istedi. Göstericiler, ellerinde "Çocuklarımızı geri verin", "Yavrularımız elimizden alındı, haksızlığa maruz kaldık", "Adalet istiyoruz" yazılı pankartlar taşıdı.

“BAZI ÇOCUKLARIMIZ PEDOFİLİ AİLELERE VERİLDİ”

Burada grup adına yapılan açıklamada, çocukların çoğunluğunun istenmeyen ailelere verildiği belirtildi. Açıklamada, "Bazı çocuklarımız pedofili ailelere verildi. Cinsel şiddete uğrayan, koruyucu aile tarafından çıplak resimleri çekilip sosyal medyada yayımlanan çocuklarımız var. Adalet istiyoruz, çocuklarımızı bize vermiyorsanız uygun ailelere verin." ifadeleri kullanıldı.

“ÇOCUKLAR KAYIT ALTINA ALINMADAN KAYBETTİRİLİYORLAR”

Konuyla ilgili gazetemize konuşan Uluslararası Mülteci Hakları Derneği (UMHD) Başkanı Abdullah Resul Demir, Avrupa’daki mülteci çocukları meselesinin 2017’den beri gündemde olduğuna dikkat çekti.

Kayıp çocuklara ilişkin araştırmalarda birçoğunun kayda dahi girmediğini belirten Demir, “Çocuklar kayıt altına girilmeden kaybettiriliyorlar. Bunun farklı sebepleri var: Bazı çocuklar, kaçakçıların çok para istemesi sebebiyle ailelerinden ayrı bir şekilde ve tek başına Avrupa’ya girmeye çalışıyor, daha sonra kayboluyor. İkinci grup, durdurulanlar. Bazı çocuklar, durdurulma aşamasında gerçekleştirilen politikalar sebebiyle korkuya kapılarak kayboluyorlar.” Dedi.

“MÜSLÜMAN KÜLTÜRÜNE YAKIŞMAYAN AİLELERİN YANINA ALINIYORLAR”

Çocukların bir kısmının da bizzat Avrupa ülkelerince kaybedildiğini kaydeden Demir, şöyle konuştu: “Yine bir kısmı da -mültecilerin çoğunun Müslüman olduğu da dikkate alındığında- Müslüman kültürüne yakışmayan ailelerin yanına alınıyorlar. Bakıcılık veya evlat edinme adı altında kendi iç hukuklarına aykırı olması sebebiyle kayıt altına alınmadan bir şekilde kaybedilmeye çalışılıyorlar.”

Çocuğun, ailesinden izinsiz evlat vermenin uluslararası mevzuatlara aykırı olduğunu hatırlatan Demir, “Çocuk haklarını koruma sözleşmesi Avrupa’da var. Mülteci ailelerin ve çocukların, dinine ve kültürüne uygun bir şekilde bakılması gerektiği, kısa sürede aile birleşmesinin sağlanması hususu kendi iç mevzuatlarında geçiyor. Ama ne yazık ki belki de bilinçli olarak çocukları kaybediyorlar.” İfadesini kullandı.

Kaybetmelerindeki sebeplere de değinen Demir, “Çocuklarda kültürel yozlaşmayı sağlamak, çocukların kendi dini ve kültürlerini unutmalarını sağlamak, çocukları organ mafyalarının eline göndermek ve aldığımız bazı duyumlara göre bazı kişilerce çocukların hormonlarının kullanılması iddiaları… Bu iddiaların da bu kayıplara paralel olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla da Avrupa’da bunlara özen gösterilmediği net.” Dedi.

“AVRUPA KENDİSİNDEN OLMAYAN HİÇ KİMSEYİ, KENDİ VATANDAŞI GİBİ KARŞILAMIYOR”

Bu hususta milletvekili Serap Yaşar’ın Avrupa Konseyi’ne sunmuş olduğu bir rapor olduğunu bildiren Demir, şöyle dedi: “Avrupa Konseyi ülkeleri bu raporu kabul ettiler. O raporun üzerinde tüm ülkelere belli sorumluluklar yüklendi. Biz, bu sorumlulukların takipçisiyiz. Bu sorumlulukların başında; çocukların kayıt altına alınmaları, doğru bir şekilde yönlendirilmeleri ve kendi iç mevzuatlarına göre çocukların ülkeye girişlerine, yerleştirilmelerine, aile birleşmelerine özen gösterilmesi gerektiği, çocukların aranmasıyla ilgili olarak kendi vatandaşlarına uygulamış oldukları politikaların uygulanmasıyla ilgili belli kurallar var. Bunlara göre Avrupa Konseyi’ne kendileri bildirimler yapacaklar. Umarız bu bildirimleri yaparken de bu tür kayıpların önüne geçilir.”

Avrupa’nın kendisinden olmayan hiç kimseyi, kendi vatandaşı gibi karşılamadığı gerçeğine dikkat çeken Demir, “Onların dinine ve kültürüne bakıyor. Kendisine ne kadar fayda sağlayacağına bakıyor. Yararlı değilse nasıl yararlanabileceğine bakıyor. Kendi iç hukuku dışında bir hukuk uyguluyor. Yazılı olmayan kurallar uygulanıyor. Bu da ne yazık ki bu tür problemlere sebebiyet veriyor.” Diye sözlerini tamamladı.