Bir okuma ve yazma, kitap ve kalem medeniyeti olan aziz İslam medeniyeti(Bknz İkra süresi) müntesiplerine, bu alanlara giren çalışmalara önem vermesini salık verir. Bu minvalde alanların boş bırakılmasını içtihadî ruha, fikre de aykırı bulur. Bu alanlarda yapılmamış her çalışma, bırakılmış her boşluk, İslam müntesiplerinin -tabi imkânı olanların- kendi medeniyetleriyle girdiği bir tenakuzdur/çatışmadır.
Hal böyle olmasına rağmen teknoloji çağında Müslümanlar ya da İslam ümmeti, dahili olarak ihtilaf/tefrika, harici olarak ta sömürge nedeniyle ortaya ne yazık ki teknolojik bir paradigma koyamadı.
Bundan dolayıdır ki görsel ve işitsel olarak basın ve yayının öneminin zirvede olduğu bir dönemde bu araçları ellerinde bulunduran Batı ve Batıcılar İslam aleyhinde bin bir türlü karalama kampanyası yürüttüler. Bu araçlar vesilesiyle dünya kamuoyunun zihninde İslam ve Müslüman tasviri çok yanlış tasvir edildi.
Küresel çapta İslam ve ümmetin aleyhine yürütülen bu karalama kampanyaları, Batı hayranları tarafından bölgesel ölçekte de gerçekleştirildi. Ellerinde medya ve iletişim araçlarının olmaması İslami cemaatlerin kendilerini yeterince ifade edememesine, dertlerini anlatamamalarına ve dolayısıyla yanlış bir şekilde tanınmalarına yol açtı.
Şimdi ise bazı İslam ülkelerinin teknoloji alanında ilerleme kaydetmesi bu yanlış tasavvurun yavaş yavaş izale edilmesini sağlıyor. Her ne kadar küresel medya kartelleri aynı saldırgan tutum içerisinde kindarca karalama kampanyaları yürütse de bu artık eskisi gibi başarılı olamıyor. Bununla birlikte Türkiye’nin Doğu ve Batı’sında bulunan Müslümanlar arasında da kardeşlik namına güzel gelişmelerin/adımların olduğu/atıldığı gözlenebiliyor. Kendilerini zamanında yeterince ifade edemeyen ve medya terörüne maruz kalmış Müslümanlar, basın ve yaygın alanında kat ettikleri mesafe vesilesiyle artık kendilerini ifade edebiliyor ve dertlerini anlatabiliyorlar.
Gerçek şu ki aynı zamanda bir kardeşlik dini olan aziz İslam’ın müntesiplerinin kardeşlik çatısı altında birleşmesine vesile olan bu gelişmeler, oldukça önemlidir.
Şunu da belirtelim ki televizyon, internet ve radyo gibi görsel ve işitsel yayın araçları Müslümanın düşünce dünyasında derin izler bırakıyor. Televizyonda izlenecek kanallar, internette girilecek siteler, radyodan dinlenebilecek program ve kanallar titizlikle seçilmediği, tevhidi süzgeçten geçirilmediği takdirde düşüncemizin dumura uğraması ve tahrif edilmesiyle karşı karşıya kalabiliriz. Öyle ki günlük yaşantımızda Allah, insan, toplum, kâinat ve özellikle kendi nefsimizle olan ilişkilerimizde bunun izini açık bir şekilde görebiliriz. Tabi eğer kendimizi sorguluyor ve devamlı iç hesaplaşma durumu yaşıyorsak bunu görebiliriz, aksi takdirde değiştiğimizin farkına bile varmaz ve “ben eskiden beridir böyleydim” deriz. Bu, çok tehlikeli bir durumdur. Uhrevi saadetin yok olması söz konusudur.
Televizyon, radyo ve internetin bizleri sohbetlerimizden, derslerimizden alıkoymasına izin vermeyerek bu bağlamda güncel olaylara İslami bir perspektiften bakabilmemizi sağlayacak ve değerlendirmelerimizi sahih kalıplara oturtacak kitap, dergi ve gazeteye ağırlık vermeli ve üzerlerinde ciddi bir şekilde yoğunlaşabilmeliyiz.
Kitap, ihtiva ettiği konuların tafsilatlı olarak ele alınmasından dolayı ciddiyet ister ve zaten kitap, ciddiyet üzere kaleme alınmıştır. Ancak her kitabı okumaya gerek olmadığı gibi çok kitap okumaya da gerek yoktur. “İyi kitapları çok okumak yeterlidir.”
Kimi kitaplar sadece dünyevi menfaat elde etme amaçlı kaleme alınmıştır ama iyi kitaplar hareket önderlerinin, âlimlerin kalemlerinden, mürekkeplerinden satırlara akmıştır. İnsana ‘çer çöp’ hediye(!) etmekten başka bir işe yaramayan kitapları okumak kişinin zihnini çöp tenekesine çevirir. İkinci olarak dergi, dert sahibi olanların yoğunlaştığı alandır. Ne var ki kimisinin derdi batıl iken, kimisinin derdi hakkın ikamesidir. Bununla ilgili olarak söylenen “derdi olanın dergisi olur” sözü yerindedir. Belirtmek gerekir ki dergiyi dergi yapan albenisi değil yazar kadrosudur. Hayatını İslam’a vakfetmiş insanların tek dosya konusu veya farklı konularda dile getirdiği düşünceler, Müslümanın düşüncesinin kaliteli olarak şekillenmesinde büyük rol oynar. Bazen binlerce sayfadan oluşan kitabın yapamadığını, derginin tek bir makalesi başarır. Çünkü makale, yazarın okuduğunun hülasasıdır. Yıllara serpilmiş mücadele tecrübesinin nazariyesidir ki bu müsait olanlar açısından pratikte çok şey ifade eder.
Aynı zamanda dergi Cemil Meriç’in dediği gibi “Hür tefekkürün kalesidir.” Kapısı mütefekkirlere her zaman açıktır.
Gazete ise hareketin said-idir. Bazı uzmanlar-sosyal medyadan dolayı-gazetenin her gün çıkmasını doğru bulmaz ve sorumsuzluk olarak değerlendirirler. İnsanların gazetelere pek önem vermediğini dile getirirler.
Esasında bu durum gazetelerin kendi temellerine dinamit koymalarından başka bir şey değildir. Zira bugün yapılan anketlerde halkın %90’ının gazetelere güvenemediği sonucu çıkıyorsa bunun nedeni yıllarca gazetelerin dezenformasyonlarla ve asparagas(düzmece ve yalan) haberlerle halkı kandırmasından dolayıdır. Kendi kazdıkları kuyuya kendileri düşmüşlerdir. Bununla birlikte Allah’ın(CC) kendilerine temyiz gücü bahşettiği mücadele önderlerini harekete sevk eden şey, yine gazete olmuştur.
Mesela Şeyh Said(Allah ondan razı olsun) Allah’ın(CC) helallerinin haram, haramlarının helal kılındığını, ayrımcılığın baş gösterdiğini, İslam’a ve değerlerine alenen hakaret edildiğini gazetelerden okuduktan sonra kıyam etmiş ve ardında onurlu bir miras bırakmıştır. Yine onun çağdaşı ve İslami hareket metodunun davete yönelik kısmını yaşadığı asırda en güzel şekilde yerine getiren, temsil eden Şeyh Said’in tamamlayıcısı Bediüzzaman Said Nursi’yi harekete sevk eden şey, gazetede Kur’an aleyhine söylenmiş bir sözü okumasıdır. Böylece o, davetçilere Risale-i Nur’u hediye bırakmıştır.
Yine günümüzde Kutlu Doğum etkinlikleri için bir araya gelmede, konferans tertiplerinde ve harekete dönük faaliyetlerde gazete belirleyici konumdadır. Güncel olaylara ‘İslami bakışı’ İslami gazete hediye eder. Sonuç olarak haram li ğayrihi(zatından dolayı değil de ihtiva ettiği kötülükten dolayı haram) olmuş yayınlardan uzak durmak, her yönüyle İslami alanları takip etmek zorundayız. Müslümanca bakmak, Müslümanca değerlendirmek, Müslümanca yaşamak buna bağlıdır.
Hüseyin GÜNDÜZ
Kandıra 2 Nolu
F Tipi Kapalı Cezaevi