Çocuk Ergen Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Neriman Kilit, çocukluktan ergenliğe geçiş süreci hakkında önemli bilgiler ve tavsiyeler paylaştı.

Ön ergenlikte sırdaşa ihtiyaç duyuyorlar

Ergenlik döneminin biyolojik, psikolojik, zihinsel ve sosyal açıdan bir gelişme ve olgunlaşmanın yer aldığı, çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemi olduğunu ifade eden Kilit, "Ergenliğe geçiş yani ‘buluğa erme’ döneminin kızlar için 11-13, erkekler için ise 13-15 yaşları arasında olduğu biliniyor. Ön ergenlik döneminde birey için kendi cinsinden yakın bir arkadaş-sırdaşa duyulan ihtiyacı büyük önem taşıyor. Bu dönemde birey kendi iç dünyasını paylaşabileceği, kendi cinsinden yakın arkadaşlar edinir. Böylece kişi, diğer insanlar tarafından nasıl görüldüğünü öğrenmek ister ve bu da gence olumsuz yönlerini görme ve değiştirme şansı sağlar. Ergen bu dönemde yakın arkadaşlıklar kurmayı beceremezse, yalnızlık duygusu içine düşer." dedi.

Aileler çocukların davranışlarını izlemek istiyor

Ergenlik öncesinde çocukların vakitlerini çoğunlukla aileleri ile harcadığını fakat ergenlik döneminde ev dışında ve arkadaşlarıyla harcama eğiliminde olduklarını belirten Kilit, "Bu nedenle aileler çocuklarının ne yaptığını, kimlerle vaktini geçirmek istediğini bilmek istiyor ve izleme davranışlarına başvuruyorlar. Ebeveyn izlemesi, anne-babaların çocuğun nerede olduğunu, aktivitelerini ve adaptasyonunu izleme çabası, çocuklarının ev dışı etkinlikleri hakkındaki bilgileri olarak tanımlanıyor. Buna göre, ergenlerin aktivitelerine yönelik üç tür izleme yolundan söz edilebilir. Birincisi ergen herhangi bir soru olmadan yaptıklarını ebeveyniyle paylaşabilir. İkincisi ebeveynler çocuklarına ya da çocuklarının arkadaşlarına bilgi almak için sorular sorabilir. Üçüncüsü ise ebeveynler kurallarını ve sınırlamalarını ergenle paylaşır ve ergenin izinli olarak etkinliklere katılımı sağlanabilir." ifadelerini kullandı.

Mahremiyet kişisel gelişim açısından önemli

Kilit, mahremiyetin kişisel gelişimin en önemli parçalarından biri olduğunu söyledi ve sözlerine şöyle devam etti:

Mahremiyet aynı zamanda otonominin ve kişiliğin anahtarı olan bir kavramdır. Ergenliği gizlilik sınırlarının değişim içinde olduğu bir dönem olarak tanımlayabiliriz. Gençler genellikle kendi özel alanlarına ilişkin sınırlarını ebeveynlerinin beklentilerinden daha geniş tutabiliyorlar. Yani ergenler kendileriyle ilgili bilgilerin ne kadarını ebeveynleriyle paylaşmaları gerektiği konusunda genellikle ebeveynlerinden farklı görüşte oluyorlar. Bu durum ise ergen ve ebeveynin özel alan ve gizlilikle ilgili beklentilerini yeniden düzenlemeleri gerektiği anlamına geliyor.

Ebeveynler çocuğun büyüdüğünü kabullenmeli

Yrd. Doç. Dr. Kilit, ailenin bu dönemde önyargılarından kurtulması ve çocuğunun büyüdüğünü de kabullenerek iletişim şeklini değiştirmesi gerektiğini söyledi ve sözlerine şöyle devam etti:

Ergenin karamsarlık, huzursuzluk ve iç sıkıntısı gibi hoşa gitmeyen duygulardan bunaldığını da göz önünde bulundurarak kendisine güven verip, bu duyguların geçici olduğunu anlatacak bir ebeveyne ihtiyacı olduğunu bilmesi çok önemli. Ebeveynler genci eleştirmeden, küçümsemeden ve yargılamadan dinlemeli, kendini anlatmasını sağlayarak ergeni rahatlatmalı, bütün arkadaşlarını direkt eleştirmeden tanımaya çalışmalı, kendi tecrübeleri doğrultusunda gördüğü sorunlarda emredici olmamalı, çocuğun arkadaşlarını ve yaşadığı olayları objektif bir şekilde değerlendirmesini sağlayacak şekilde onun düşüncesinin de ne kadar önemli olduğunun altını çizecek konuşmalar yapmalıdır.

İletişimde dikkat edilmesi gereken noktalar

Kilit, ebeveynin ergenle iletişime geçerken dikkat etmesi gereken teknikleri şöyle sıraladı;

Önemsememe: Kişinin söylediğini dinler gibi görünüp, dinlememesi.

Seçici dinleme: Söylenen bazı kısımlarını duyması, ilgi göstermemesi.

Dikkatli dinleme: Söylenen sözlere dikkat etmesi, hangi kelimelerin kullandığının farkına varması.

Empatik dinleme: Kişinin dinlediği kişiyi anlama amacıyla dinlemesidir.

Kilit, "Anne babaları tarafından kabul görmeden yetiştirilen çocuklar güvensizlik ve yalnızlık duygusu geliştirerek büyüyorlar. Çocuklar sevilmeye ve değer verilmeye ihtiyacı duyuyorlar. Çocuklardaki eleştirilmek ve reddedilmek korkusu alınganlık, umutsuzluk ve depresyona yol açıyor. Bu çocuklar ilerideki yaşamlarında kolayca incinen, depresyon yaşayan bireyler olarak hayatlarına devam ediyorlar. Çocuğun benlik saygısını; çocuğun anne-babası ile arasındaki ilişkiler, çocuğun içinde doğup büyüdüğü aile ortamı, anne ve babaların kendi aralarındaki ilişkiler, çocuğun ebeveynin beklentilerine uygun bir çocuk olup olmaması, çocuk sayısı, çocuğun cinsiyeti ve karakteristik özellikleri, ailenin sosyoekonomik durumu ve kültürel özellikler gibi pek çok etken belirliyor." değerlendirmesinde bulundu. (İLKHA)