Evde köpek besleme konusuna girmeden önce bilmemiz gereken en önemli konu İslam'ın tüm mahlukata karşı ilk emri merhamet ve şefkattir. Onları gözetmek, korumak ve beslemek her Müslüman için önemli ve mükafatı olan bir vazifedir.

İSLAM'IN EVDE KÖPEK BESLEME İLE İLGİLİ HÜKMÜ KÖPEĞE KÖTÜ MUAMELEYİ GEREKTİRMEZ

İslâm’ın evde köpek beslenme konusunda ki hükmü ona karşı menfî bir tavır takınmayı da gerektirmez. Yâni köpeklerin beslenmemesi veya onlara kötü muâmele edilmesi söz konusu olamaz. Bilakis İslâm, merhameti bütün mahlûkâta şâmil bir sûrette telkin ettiği için, köpeklerin de hayatlarının korunmasını, diğer mahlûkât gibi onlara da şefkat ve merhametle muâmele edilmesini emretmiştir.

Nitekim bir hadîs-i şerîfte, susuzluktan ölmek üzere olan bir köpeğe su veren günahkâr bir kadının cennetlik olduğu müjdelenmektedir.

Târihimizde de mahlûkâta merhamet duygusunun müesseseleşerek çeşitli vakıflar kurulduğu ve bu vakıfların şefkat elinin, himâyeye muhtaç hayvânâta kadar uzandığı, mâlum ve meşhurdur.

Dolayısıyla mühim olan, köpek besleme husûsunda da İslâm’ın belirlemiş olduğu meşrûiyet sınırlarına riâyet etmektir.

KÖPEK GİREN EVE MELEK GİRMEZ Mİ?

Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyururlar:

“İçinde köpek ve canlı resmi bulunan eve melekler girmez!” (Buhârî, Bed’ü’l-Halk, 7)

Hz. Âişe (r.a) şöyle anlatır:

Cebrail (a.s), Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e belli bir saatte geleceğini vaad etmişti. Vakit gelmiş, fakat Cebrail (a.s) gelmemişti. Allah Rasûlü (s.a.v) elinde bulunan sopayı yere attılar ve:

“Allah da rasûlleri de vaadlerinden caymazlar!” buyurdular.

Sonra etrâfa bakınmaya başladılar. Bir de ne görsünler; sedirin altında bir köpek yavrusu! Bunun üzerine:

“−Ey Âişe! Bu yavru buraya ne zaman girdi?” diye seslendiler.

Ben de:

“−Allah’a yemin ederim ki bilmiyorum.” dedim.

Emir verdiler, köpek yavrusu evden çıkarıldı. Cebrail (a.s) da hemen geldi.

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v):

“–Bana söz verdin, ben de bekledim ama gelmedin.” dediler.

Cebrail (a.s):

“–Gelmemi, evinizdeki köpek engelledi. Biz melekler, içinde köpek ve sûret bulunan eve girmeyiz.” cevabını verdi. (Müslim, Libâs 81, 82. Ayrıca bkz. Buhârî, Bed’ü’l-halk 7, Libâs 94; İbn-i Mâce, Libâs 44)

YANLARINDA KÖPEK VE ÇAN BULUNAN BİR TOPLULUĞA MELEKLER ARKADAŞLIK ETMEZ

Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Yanlarında köpek ve çan bulunan bir topluluğa melekler arkadaşlık etmez."

Müslim, Libâs 103. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 46, Libâs 40; Tirmizî, Cihâd 25; Nesâî, Zînet 54

Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Çan, şeytan çalgılarındandır."

Ebû Dâvûd, Cihâd 46, Hâtem 6. Ayrıca bk. Müslim, Libâs 104

Bu iki hadisten birincisi, yolculuk esnasında yanında köpek ve çan bulundurmanın, rahmet meleklerinin o yolculara eşlik etmesine mani olduğunu bildirmektedir. İkincisi de çanın şeytan çalgılarından olduğunu bildirmek suretiyle bir anlamda birinci hadisteki hükmün gerekçesini açıklamaktadır.

Topluluk halinde yolculuğa çıkmış olan insanların yanlarında av ve bekçi köpeği dışında köpeklerin bulunması, rahmet meleklerinin kendileriyle arkadaşlık etmesine manidir. Nitekim içinde köpek ve sûret bulunan evlere rahmet meleklerinin girmediğine dair hadisleri görmüştük (bk 1688-1690 numaralı hadisler). Aynı durum, grup halinde yolculuk yapan cemaatlar için de geçerlidir. Bu durum, öncelikle çölde, sahrada kervanlarla yolculuk yapanlar veya sefere giden cemaatler için böyle olunca, günümüzde hiç bir ihtiyaç söz konusu olmamasına rağmen arabalarda süs köpeği taşıyarak yolculuğa çıkanlar için öncelikle geçerlidir. İmam Nevevî buradaki kerâhetin, haramdan çok helâle yakın bir kerâhet (tenzîhî) olduğunu bildirmektedir. Ancak günümüzdeki durum dikkate alınınca genel veya özel vasıtalarda köpek bulundurmanın kerâheti daha da ağır olsa gerektir.

Ceres ya da çan, hayvanların boğazına takılan büyük zildir. Deve, sığır gibi büyükbaş hayvanların boyunlarına takılanlara çan, kuzu ve oğlak gibi hayvanlara takılanlara da zil denilir. Çan, hayvan yürüdükçe ses çıkarır. Bu da sürekli gürültü demektir. Bu gürültüler o kafiledeki insanları, düşünmekten, Allah'ı zikretmekten alıkoyabilir. Bu sebeple rahmet melekleri herhangi ciddî bir ihtiyaç yokken çan sesleriyle yürüyen topluluğa yoldaşlık etmezler. Ancak hayvancılıkla meşgul olanlar sürünün sevk ve idaresinde yardımcı olması için bazı hayvanlarına çan takarlar. Gece karanlığında sürünün nereye gittiğini tesbit için bundan yararlanırlar. Çan sesi, aslında bir açıdan belki emniyet için gerekli ise de bir açıdan da sürünün veya kervanın yerini uzaktaki düşmanlara haber vereceğinden tehlikelidir de. Zaten kervanlar veya sürü sahipleri yasak veya tehlikeli bölgelerden geçerken hayvanların boynundaki çanlara ot tıkarlar. Böylece onların ses çıkarmasına mani olurlar.

İkinci hadisteki "şeytan çalgılarındandır" tesbiti, herhalde çanın, boynuna bağlı olduğu hayvanın hareketine göre sürekli ötmesi ve böylece insanları zikir-fikir gibi daha ciddî işlerden alıkoyması yönünden bir değerlendirme olsa gerektir. Bu hadis, günümüzdeki gürültüden yakınma olaylarını hatırlatmaktadır. Bir, iki çandan ne çıkar dememek gerekir. Bugün büyük şehirlerde gürültünün meydana getirdiği gerginlik ve sıkıntıya ülkeler çare aramakta, arabaların klakson sesine mani olmaya çalışmaktadırlar. Bütün bunlar birlikte düşünüldüğü zaman, çan sesine karşı hadisimizin uyarısının ne kadar güncel olduğu kabul edilecektir. Gürültüye hayır kampanyaları, bu hadislerden destek almak zorundadır.

Ayrıca sefer ve yolculuk halindeki toplulukların sessizce yol almaları emniyet açısından da önemlidir. Günümüzde sese duyarlı âletlerin geliştirilmiş olduğunu dikkate aldığımız zaman özellikle askerî harekâtlarda sessizliğin ne kadar önem arzettiği ortaya çıkar.

Hadislerdeki tesbit ve uyarıların her dönem için giderek artan bir ağırlık kazandığını söylemek mümkün gözükmektedir. Tabiatıyla çan kullanmanın kerâheti de tenzihî (helâle yakın bir kerâhet) dir. Bu sebeple bazı âlimler büyük çanların kullanımının mekruh olduğunu, küçüklerinin ise mekruh bile olmadığını söylemişlerdir.

EVDE KÖPEK BESLEMEK NEDEN DOĞRU DEĞİL?

Bu rivayetlerden evin içinde köpek beslemenin doğru olmadığı anlaşılıyor. Zira köpeğin nefesi ve salyası necistir. Nitekim köpeklerin salyalarından, tüylerinden ve hatta nefeslerinden çeşitli bulaşıcı hastalıkların husûle geldiği, artık günümüzde şüphe götürmez bir ilmî gerçektir. Üstelik bunlar, ilmin bugünkü ulaştığı noktada tespit edebildiği gerçeklerdir. İslâm’ın bu husustaki ölçülerinin henüz bilinmeyen kim bilir daha nice hikmetleri bulunmaktadır.

Hadis-i şerifte buyrulduğu gibi eve tesâdüfen girmiş olan bir köpek yavrusu sebebiyle Cebrail (a.s), Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in yanına gelmemiştir. Bir de hiçbir sebep yokken irâdî olarak içinde köpek beslenen evlerin hâlini düşünmek gerekir! Zira Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in, Hz. Âişe’ye:

“–Bu köpek yavrusu buraya ne zaman girdi?” diye sorması ve onun da:

“–Vallahi bilmiyorum.” diye yemin ederek cevap vermesi de gösteriyor ki, bir Müslümanın evinde bile bile köpek bulundurması söz konusu olamaz. Bu hâdise de, sebepsiz değil, mü’minler için bir hükmün zâhir olması hikmetine binâen vukû bulmuştur.

Ancak avcılık, çobanlık ve bağ-bahçe bekçiliği gibi vazifeler için -evin dışında olmak kaydıyla- köpek beslenmesine müsâade edilmiştir. Zira bu, bir ihtiyâcı karşılamaktadır.

Köpeğin eve alınmaması, ona karşı menfî (olumsuz) bir tavır takınmayı da gerektirmez. Yani köpeklerin aç bırakılması veya onlara kötü muamele edilmesi söz konusu olamaz. Bilakis İslâm, merhameti bütün mahlûkâta şâmil bir sûrette telkin ettiği için, köpeklerin de hayatlarının korunmasını, diğer mahlûkât gibi onlara da şefkat ve merhametle muamele edilmesini emretmiştir.

Nitekim bir hadis-i şerifte, susuzluktan ölmek üzere olan bir köpeğe su veren günahkâr bir kadının Cennetlik olduğu haber verilmiştir. (Buhârî, Enbiyâ 54; Müslim, Selâm 155.)

Târihimizde de mahlûkâta merhamet duygusunun müesseseleşerek çeşitli vakıflar kurulduğu ve bu vakıfların şefkat elinin, himâyeye muhtaç hayvânâta kadar uzandığı, mâlum ve meşhurdur.

Dolayısıyla mühim olan, köpek besleme hususunda da İslâm’ın belirlemiş olduğu meşrûiyet sınırlarına riâyet etmektir.

Kedi ise evcil bir hayvandır; onun evde bulunmasında mahzur yoktur. (Bkz. Osman Nûri Topbaş, Nebiler Silsilesi, İstanbul 1429, III, 78-81.)

EV ORTAMI KÖPEĞİN FITRATINA UYGUN MU?

Üstelik evde köpek beslenmesi, köpek için de bir himâye şekli değil, bilakis bir bakıma yaratılışına zıt şartlar altında yaşamak mecbûriyetinde bırakılmasıdır.

Çağların önünde giden İslâm’ın, köpek beslemeyi ancak evin dışında ve zarûretler dâhilinde tecvîz etmesine karşılık, bilhassa Batılıların bu tavırları ne korkunç bir dalâlet ve âile yıkımıdır. Maalesef son zamanlarda bizim toplumumuzda da müşâhede edilmekte olan evde köpek besleme âdeti, körü körüne batı taklitçiliğinin menfî tezâhürlerinden sâdece biridir.

İslâm’ın evde köpek beslenmemesi hususundaki yasağı, ona karşı menfî bir tavır takınmayı da gerektirmez. Yâni köpeklerin beslenmemesi veya onlara kötü muâmele edilmesi söz konusu olamaz. Bilakis İslâm, merhameti bütün mahlûkâta şâmil bir sûrette telkin ettiği için, köpeklerin de hayatlarının korunmasını, diğer mahlûkât gibi onlara da şefkat ve merhametle muâmele edilmesini emretmiştir.

Nitekim bir hadîs-i şerîfte, susuzluktan ölmek üzere olan bir köpeğe su veren günahkâr bir kadının cennetlik olduğu müjdelenmektedir.

Târihimizde de mahlûkâta merhamet duygusunun müesseseleşerek çeşitli vakıflar kurulduğu ve bu vakıfların şefkat elinin, himâyeye muhtaç hayvânâta kadar uzandığı, mâlum ve meşhurdur.

Dolayısıyla mühim olan, köpek besleme husûsunda da İslâm’ın belirlemiş olduğu meşrûiyet sınırlarına riâyet etmektir.

AV VEYA ÇOBAN KÖPEĞİ DIŞINDA HER KİM KÖPEK EDİNİRSE

İbni Ömer radıyallahu anhümâ, "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i şöyle buyururken dinledim" dedi:

"Av veya çoban köpeği dışında her kim köpek edinirse her gün o kimsenin ecir ve sevabından iki kırat eksilir."

Buhârî, Hars 3, Bedü'l-halk 17, Zebâih 6; Müslim, Müsâkât 50-54, 57, 61. Ayrıca bk. Tirmizî, Sayd 17; Nesâî, Sayd 12, 13, 14; İbni Mâce, Sayd 2

Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kim köpek edinirse, her gün o kimsenin amelinin sevabından bir kırat eksilir. Ancak ziraat veya koyun köpeği olursa o başka.."

Buhârî, Hars 3, Bedü'l-halk 17; Müslim, Müsâkât 59. Ayrıca bk. Tirmizî, Sayd 17; Nesâî, Sayd 13

Müslim'in bir rivayetine göre (Müsâkât 57); "Av, koyun ve ziraat köpeği hariç, kim köpek edinirse, gerçekten onun ecir ve sevabından her gün iki kırat eksilir" buyurdu.

Önceki bahiste herhangi ciddî bir ihtiyaç bulunmadığı halde evlerde köpek beslemenin ve bulundurmanın meleklerin o evlere girmesine engel teşkil ettiği bilvesile açıklanmıştı. Burada av, çoban ve ziraat köpeği dışında sırf eğlence ve süs olsun diye evde köpek bulundurmanın, yapılan iyiliklerin sevabından belli ölçüde mahrum kalmaya da vesile teşkil ettiğini öğrenmekteyiz.

Bu iki hadiste ve konuya ait diğer hadislerde geçen kırat kelimesi önem arzetmektedir. Bu kelime, yöreden yöreye değişebilen ve miktar bildiren bir kelimedir. Bu hadislerde, Allah katında mâlum bir miktarı ifade eder.

Yukarıdaki hadislerden birinde, köpek besleyenlerin sevaplarından "iki kırat", diğerinde "bir kırat" eksileceği beyân edilmektedir. Bu farklı durum değişik şekillerde yorumlanmıştır. Edinilen köpeğin öteki insanlara verdiği rahatsızlığa göre bir veya iki kırat sevap eksiltilir, diyenlerin yanında, kasaba ve şehirlerde yaşayan köpek sahiplerinden iki kırat, kır ve çöllerde yaşayanlardan da bir kırat eksiltilir diyenler de vardır. Sevap kaybının bir - iki kırat arasında değiştiği ya da bu kaybın alt - üst sınırını gösterdiği de düşünülebilir.

Bu eksiltmenin sebebi de farklı şekillerde izah edilmiştir. Köpeğin yoldan geçenleri korkutması, misafirlere havlaması, pis şeyleri yemesi, pis kokması, kendisinin ve salyasının necis olması, rahmet meleklerinin gelmesine mâni olması gibi sebepler bu sevap kaybı cezasının gerekçeleri olarak gösterilmiştir.

Meleklerin gelmeme sebebi ve sevap kaybı miktarı ne olursa olsun, ortada bir gerçek vardır. O da hiç gereği yokken köpek edinip evlerde köpek beslemeye kalkışan kimsenin, işlediği suça daha doğrusu çiğnediği yasağa karşılık her gün belli bir miktar sevap kaybına uğradığıdır. Artık zamanla bu kaybın ne kadar büyüyeceğini iyi hesap etmelidir.

Konuyla ilgili rivayetlerin bütünü bir arada değerlendirilince üç tür köpeğin bulundurulmasının mübah olduğu anlaşılmaktadır: Koyun (veya çoban) köpeği, ziraat köpeği ve av köpeği. Koyuncular, çiftçiler ve avcılar dışında kalan insanların köpek edinmeleri bu hadislerle nehyedilmiş olmaktadır.

Köpek parası ile ilgili durum, "Falcılara ve Kâhinlere İnanma Yasağı" konusunda 1677 numaralı hadisin açıklamasında geçtiğinden burada tekrara gerek görülmemiştir.

Hadislerden Neler Öğrendik?

Ebû Hüreyre (r.a) şöyle buyurmuştur: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdular:

“İçinizden birinin kabından köpek (ağzını sokup bir şey) içerse o kabı yedi kere yıkasın!” (Buhârî, Vudû’, 33)

Şerh:

Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz diğer hadislerinde şöyle buyurmuşlardır:

“Köpek birinizin kabından diliyle su içerse, onu döksün ve kabı yedi defa yıkasın!” (Müslim, Tahâre, 89)

“Köpek dilini sokarak bir şey yiyip içtiği zaman, sizden herhangi birinizin kabının temizliği, birincisi toprak ile olmak üzere, o kabı yedi defa yıkamasıdır.” (Müslim, Tahâre, 91)

Toprak temizleyicidir. Mikrop öldürücü ilâçların çoğu da toprak mikroplarından elde edilir. Öyle anlaşılıyor ki bu hadis-i şerif de Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz’in mûcizevî beyanlarından biridir.

Bu hadis-i şerifler, Şâfiîler’in delillerindendir. Hanefilere göre ise bu hüküm, üç defa yıkama emriyle neshedilmiş, kaldırılmıştır. İslam ve İhsan