İşte Ali Karahasanoğlu`nun makalesi...
 
Sayın Adalet Bakanı; bu ülkede kanun kaç türlü uygulanır?
 
1 Mayıs’ta göstericiler polise direnir.. Hatta saldırır, sopalarla vururlar..
 
72 kişi gözaltına alınır.. Hepsi serbest kalır.

“Serbest kalmak” beraat değildir, biliyorum.

Ama soruşturmanın sonunu da göreceğiz, hemen hepsi ya beraat edecek, ya da küçük bir ceza sonunda erteleme.

Hasta yakınları doktoru mu dövmüş..

Onlar da serbest..

Onun için de, özel olarak kanun değiştirilmek isteniyor, “Doktora itiraz/müessir fiilde, kısa süreli de olsa, ertelemesiz hapis cezası verilecek..”

Ama bu tabloya bakıp kimse, “Bugün için memurlarla tartışma sebebi ile, kimse hapse girmiyor” demesin..

Onlarca militan polisle taşlı-sopalı kavgaya girişir, bir gün bile cezaevine girmeden serbest kalırlar da.. Kazaen siz, bir memurla tartışırsanız, sonunuzun ne olacağı belli olmaz.. Dolayısıyla siz siz olun, 1 Mayısçılara falan bakıp, “Bir şey olmaz” mantığı ile memurlarla tartışmaya sakın girmeyin.

O serbest kalanların hepsinde, mutlaka arka planda “egemenler” vardır..

Sendika ağaları vardır.. Medya patronlarının desteklediği militanlar vardır..

“Halkın içinden birisi, bir memurla tartışırsa, ne olur”u merak mı ediyorsunuz?

Anlatayım.. Bire bir canlı olaydan alınmıştır..

Farzedelim, bir trafik kuralı ihlalinde, mesaisini bitirmiş evine gitmekte olan bir polis sizi durdurup, “ehliyet-ruhsat” istedi..

“Ne oldu ki?” diye bir bakış attığınızda..

Arkasından, şaşkınlık içinde eliniz radyonun düğmesine değdiği için radyo açılırsa.. Polisten küfürü yerseniz..

Sakın “Gık” demeyin.. Üstüne bir de dayak yeseniz de, yine “Gık” demeyin..

Memur o.. Hem de polis.. Mesaisi bitse de.. O ilçede görevli olmasa da..

1 Mayıs göstericilerine güçleri yetmese de.. Kendi halinde bir vatandaş, buldular mı.. Meslek dayanışması ile, kök söktürürler..

Küfür ettiği için kusurlu olsa da, suçunu bastıracak olan polis ne yapacak?

Görevde olmadığına göre, yetkili polisi çağıracak..

Sonra?

Zabıt tutulacak!

Gerçeklere uygun olsa, zabıttan kim korkar?

Şikayetçi polis; neyi/nasıl anlatırsa öyle tutulur zabıt..

Sakın ha, “Artık her yerde Mobese kameraları var, olayları başından sonuna çeken bir kamera buluruz herhalde” diye düşünmeyin.. Havanızı alırsınız.

O noktada Mobese kamerası olmadığı için değil.. Mobese kayıtları, hiç edildiği için.

Siz savcıya dilekçeyi verirsiniz, “Ben darp edildim. Hakarete uğradım, bu sırada itişme kakışma oldu.. Polis benden şikayetçi..
Ama benim şikayetimi karakol almadı. Size şikayet ediyorum, Mobese kamera kayıtlarını getirilmesini istiyorum” dersiniz.

Sonrasında ne olur biliyor musunuz?

“Kamera kayıtları gelir, gerçekler ortaya çıkar” mı?

Öyle sanın.. İstediğiniz tarihin değil, bir başka tarihin kayıtları gelir. Sonrasında da savcı bey, “Bununla mı uğraşacağım yaaa!”
der, takipsizlikle kapatır şikayetinizi.

Size ne mi olur?

Tutuksuz yargılanırken, bir bakarsınız, 1.5 yıl hapis..

Canım büyütme, mutlaka hükmün açıklanmasının geri bırakılması, erteleme, indirim, paraya çevirme vesairesi vardır..

Siz öyle sanın... Bunların hiçbirisini uygulama gereği duymaz hakim bey.. (YARSAV’lı olduğundan mıdır, nedir?)

Çünkü takdir ondadır..

Takdir etti mi, siz tek kelime edemezsiniz.

“Ama hırsıza, soyguncuya, şuna buna ertelemenin envai çeşidi uygulanıyor ya” demeyin sakın..

Başınız bir daha derde girebilir..

Gittiğiniz avukat, “Hakimin takdir hakkı var ama, gerekçe göstermek zorunda. Bu karar bozulur” mu dedi..

O desin; Yargıtay “Onama”yı basıp, gönderince, iş biter.. “Onamada mutlaka bir gerekçe vardır” mı diyorsun..

O gerekçe, medyanın takip ettiği dosyalar için.. Sizin dosyanızı kim takip ediyor ki, bir de gerekçe yazsınlar?.

Ceza kesinleşti.. Şimdi yatacaksınız.

Aaa! İyisiniz yine.. Bakın TBMM kanun çıkarmış.. 18 aydan az cezalarda, denetimli serbestlik getirmiş.

Hay Allah razı olsun. Hayatında ilk defa karakol görmüş bir genç, kim vurduya gitmişti.. TBMM imdadına yetişti..

Savcı çağrı yapar yapmaz, hemen koşup gidiyorsunuz: “Denetimli serbestlikten yararlanmak istiyorum.”

Savcı bey diyor ki, “Onu cezaevinde dolduracaksınız. Girdiğin günün ertesi günü çıkarsın. ”

Giriyorsunuz cezaevine.. Kanunun “18 aydan az ceza alanların hemen bırakılacağı” kuralı, orda çekmecede duruyor..
Form dolduracaksın ya..

Bir gün. İki gün. Üç gün.. Bakalım daha kaç gün olacak, bekliyor delikanlımız..

Adalet Bakanı duyar mı bilmem,. “Uygulamayı zaten biliyoruz. Herkese aynı muamele var, sıkıntı yok” mu der, bilmem.. Ama bildiğim, bir cezaevinde yarım günde çıkılırken, diğerinde üç-dört gün, hatta haftayı bulan uygulama..

Bir küçük hikaye anlattım.. Adaletin; “şansı olanlar”a denk geldiği ülkeden..
Ali Karahasanoğlu / Yeni Akit