Nizamettin Aşkın/İSTANBUL

Türkiye'de binlerce insanın mağduriyetine neden olan süresiz nafaka, birçok insanın evlilik sonrasında boşanması halinde yaşayabileceği sorunlar sebebiyle evlilikten uzaklaşmasına sebep olurken evlenip boşananların ise yeniden evlenmelerinin önünde büyük bir engel olarak duruyor. Dünya tarihinde ilk defa İslam dini kadının geçimini erkeğin üzerine yüklerken kadına verilmesi gereken haklar ve değer konusunda da çok önemli yeniliklere imza atmıştı. Aile kurumuna değer verdiği için helal olmasına rağmen boşanmaların artmaması adına bir takım sınırlandırmalar getiren İslam, kadının geçiminin sağlanması için süresiz olarak nafakasını temin etme sorumluluğunu yüklüyor. Bekârken tüm ihtiyaçlarının karşılanma yükümlülüğü babaya ait olan kadın, evlendikten sonra ise bu yükümlülük nikâh akdi ile kocasına geçer. Evlenirken mehir alan ve bunu dilediği gibi sarf etme olanağı olmasına rağmen tüm ihtiyaçları yine kocası tarafından karşılanması zorunluluğu olan kadının nafakası, boşanması halinde ise sadece iddet süresi olan 3 ay 10 gün olarak sınırlandırır. Bu süreçten sonra ise kadının ihtiyaçlarının karşılanması babası, annesi varsa büyük çocukları, bunlardan hiçbiri yoksa devlet tarafından karşılanması gerekir. Değişen şartlar ve mevcut aile ortamında ise sorumluluğun devlette olması daha doğrudur.

"BOŞANMA NAFAKASI SADECE İDDET SÜRESİ OLAN 3 AY 10 GÜN İLE SINIRLIDIR"

Kadının nafakası, boşanma sonrasında verilen nafaka ile ilgili İLKHA muhabirine konuşan araştırmacı yazar Cemal Çınar, "Kadının nafakası İslam'a göre süresizdir. Ancak boşanma nafakası sadece iddet süresi olan 3 ay 10 gün ile sınırlıdır. Kadın boşandıktan sonra da yeniden evlenene kadar nafakası, geçimi en yakın akrabaları olan babası ve varsa yetişkin çocuklarına aittir. Eğer baba ve çocukları yoksa nafakası devlet tarafından karşılanmalıdır." dedi.

"İSLAM KADININ GEÇİMİ VE ZARURİ İHTİYAÇLARINI ERKEKLERE YÜKLEMİŞTİR"

Çınar, "İslam'da nafaka nufuktan geliyor. Yani bir şeyin ortada olmadan, gizliden verilen meta veya gizliden elde edilen bir hak olarak bilinen bir kavramdır. İslam öncesinde kadına nafaka diye bir şey yoktu. Dünya'da ilk defa İslam hukukçuları kadın için nafaka verilmesine hükmetmişler. Biraz yanlış anlaşılabilir ama kadının nafakası her halükarda ömür boyudur. Nafakanın belli bir ömrü yoktur. Kadının nafakası kadının ömrü kadardır. Fakat boşanma nafakası, boşanma iddeti olan 3 ay 10 gündür. Kocanın ölmesi halinde ise bu süre 4 ay 10 gündür. Nafakanın içinde kadının yiyeceği, giyeceği, barınağı, güvenliği dâhildir. Eğer kadının küçük çocuğu kadının yanında kalmak şartıyla bırakmışsa, çocuğun nafakası da kocasına aittir. Peki, iddet süresi bitince kadın kendi çabasıyla tarlada, bağda, fabrikada çalışmak zorunda mı? Hayır! Kadının nafakası, geçimliği kadın öldüğünde mirasını alan onun birinci dereceden yakınları tarafından karşılanmalıdır. Kadın tekrar ikinci bir evlilik yaptığı anda nafaka yakınlarının üstünden kalkar, yeni evlendiği insanın üzerine yüklenir. Bunun için diyoruz ki kadının nafakası ömür boyudur. Ancak boşanma nafakası, evlilik nafakası, hayat nafakası ayrıdır. Herhangi bir sebepten dolayı kadın boşanırsa kocası iddet müddetince nafaka öder. Sonrasında ise birinci derece yakınları tarafından karşılanır." diye konuştu.

"KOCASININ KUSURU OLMAKSIZIN BOŞANMAK İSTEYEN KADIN NAFAKA ALAMAYACAĞI GİBİ TALAK HAKKI DA ÖDEMEK ZORUNDADIR"

Kocası kusurlu olmadığı halde boşanmak isteyen kadına nafaka verilmediği gibi talak hakkı bile istenebileceğini hatırlatan Çınar, "Boşanma esnasında kusur yüzde 100 kadına aitse, kadın durup dururken boşanmayı talep ediyorsa, şeri açıdan boşanma talebi gerektiren bir hal olmaksızın boşanmayı istiyorsa kadına nafaka verilmez. Hatta kadın talak ödemek zorundadır. Talak miktarı kadının evlilik esnasında nikâh kıyılırken aldığı mehir kadardır. Kadın, kocası kusursuz olduğu halde tek taraflı olarak boşanma talep ederse nafakası verilmez. İslam dininde eşitlik yok, adalet var. Eşit olursa çocuk buluğ çağına geldiği zaman onun nafakası kendi el emeğiyle kazandığı olur. İslam hukukunda kadına bir imtiyaz tanınıyor. Kadın evlendiği zaman nafakası anne baba üzerinden kalkar kocasının üzerine yüklenir. Boşanıp yeniden evlenirse ikinci kocasına, evlenmezse babasına kalır. Eğer anne baba nafaka veremezse veya hayatta değillerse nafakayı devlet ödemek zorundadır. Bir kadın ile koca anlaşamayıp boşanırlarsa kocası fakir de olsa nafaka vermek mecburiyetindedir. Bunun sebebi de gereksiz olarak karısını boşamasına engel olunmasıdır. Bir de İslam hukukuna göre kadın, nafaka temin etmek için kocasına ait olan gayrimenkullere el koyamaz. Onları nafaka yerine saydırıp satamaz. Kocasından habersiz bir şey yapamaz. Ancak devlet, kocasının malı olduğu halde nafaka ödemeyen kocaya belirlenen iddet süresinde nafaka ödetir. Bundan sonra kadının nafakası yine devlete ait olur. Her halükarda bir kadının nafakası İslam hukukunda ömür boyudur." şeklinde konuştu.

"İSLAM HUKUKUNUN DIŞINA ÇIKILDIĞINDA MUTLAKA SORUNLAR ORTAYA ÇIKAR"

Mevcut durumda nafaka ile ilgili uygulanan kanunların İslam hukukuna uygun olmadığını vurgulayan Çınar, konuşmasını şu şekilde sürdürdü: “Şu anda uygulanan uygulama İslam hukuku dışında uygulanan bir uygulamadır. Buna akıl biçmekte İslam hukukuna bir hakarettir. Bir insan düşünün ki, her ne olursa olsun boşanan kadına nafaka vermek zorunda kalıyor. Böyle bir şey olabilir mi? İslam hukukuna göre kadının malının dokunulmazlığı var. Ancak kadın kusurlu, erkek kusursuz olduğu halde boşanmayı talep eden kadın yürürlükte olan kanuna göre nafaka alıyor. Buna da eşitlik diyorlar ama bu çok anormal bir şeydir. Eğer eşitlik açısından meseleye bakılacaksa o zaman boşanmada kadın varlıklıysa kocaya nafaka ödemek zorundadır. Koca varlıklı ise kadına nafaka verir. Bu konuda İslam dininin tanıdığı hakkın dışına çıktığı zaman toplumda çok kötü olaylar yaşanıyor. Bu durum erkek tarafına ciddi manada olumsuz yansıyor. Dolayısıyla İslam hukukunun dışına çıkıldığında mutlaka sorunlar çıkıyor. Bu durum insan haklarına, insanın emeğine, insanlar arasındaki adalete aykırıdır. Her hâlükârda kusur ne kadar kadında olursa olsun nafakayı erkek verir denildiği zaman, kadına 'serbestsin, istediğin kadar evlenip boşanabilirsin, boşandığından da nafaka alabilirsin' denilmiş oluyor.”

"NAFAKANIN MİKTARI ÖRFE GÖREDİR, YAŞADIĞI BÖLGENİN ŞARTLARINA GÖRE DEĞİŞEBİLİR"

Çınar, "Bir insanın her yaptığı kusur onun için bir mükâfat olarak verilirse insanlar çok kötü şeyler yaparlar. Dolayısıyla başta bu kusur kimden yapıldığını, nafakanın müddeti çok önemli. Nafakanın miktarı örfe göredir. Şırnak'ta, Urfa'da Malatya'da, Antep'te, Sivas'ta, bir nafaka ile İstanbul'da, İzmir'de, Bursa'da, nafaka bir olmayabiliyor. Dolayısıyla nafakanın miktarı belirlenmemiştir. Miktar nedir? Bir iddet müddetince nafakası verilmesi gerektiği müddetçe kadının barınağı, güvenliği, yeme içme ve giyinmesi bir insanın normal geçinebileceği örfün o günkü şartlarda normal hayat standartlarına uygun bir şekilde yaşayacak miktardır. Nafaka konusu gerçekten de İslam hukukunun kadına verdiği çok güzel bir hak iken, bunu çiğneyip çok kötü batının dayatması ve İslam ahlakına, kültürüne ters düşen uygulamalardır. Bu, çok anormal olayların oluşmasına sebep oluyor. Bu bir hak değil, haksızın körüklenmesi, zulmün devam etmesine sebep oluyor." dedi. (İLKHA)

AİLE BAKANI TEPKİ ÇEKMİŞTİ!

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, geçtiğimiz hafta nafaka konusuyla ilgili yaptığı açıklamada, bununla ilgili verilmiş bir kararın ve yapılmış nihai bir değerlendirmenin olmadığını belirtmişti. Nafaka mağdurları tarafından tepki çeken bu açıklama Bakanlığın mevcut sıkıntılardan habersiz olduğunu ortaya koydu.

 Ankara

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, geçen hafta, Bakanlık gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulunmuş, soruları yanıtlamıştı. Bir gazetecinin boşanma sonrası nafaka ödemelerine yönelik Adalet Bakanlığı ile yürütülen çalışmada gelinen aşamayı sorması üzerine Yanık, çok uzun zamandır tartışmaları takip ettiklerini belirtmişti. Yanık, "Eğer ortada bir problem varsa bunun çözümünü sağlamamız gerekir fakat, Bakanlığın bilgisinin çok dışında birtakım yorumlar ve tahminler konuşuluyor. Bakanlıklar olarak her zaman çalışma alanlarımıza giren konularla alakalı her türlü çalışmayı yaparız. Bu ayrı bir şey ama nafaka konusuyla alakalı verilmiş bir karar ve yapılmış nihai bir değerlendirme yok." diye konuştu.

Bakanlık bünyesinde Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğünün bulunduğunu anımsatan Yanık, şöyle devam etti: "Ne ailenin ne kadınların edindikleri müktesep haklarını kaybedecekleri bir yeni düzenlemeye kapı aralamayız. Bunu bir defa peşinen ifade etmemiz lazım. Boşanma, boşanmaya bağlı sonrasındaki mali ve ekonomik haklarla ilgili süreç içerisinde her zaman yeni düzenlemeler olur. Hukuk dinamiktir, hukuku bir yere çakamazsınız. Burada asıl olan şey, bu yeni durumun hakkaniyeti, tarafların haklarını, hak temelli edinimlerini kaybetmemeleri ve dengeli bir durum olmasıdır. Bu konuyla alakalı verilmiş bir karar, çizilmiş çerçeve yok, onu özellikle ifade etmek isterim."

“AİLE BAKANI AİLENİN AYAKTA DURMASINA ZARAR VERMEKTEDİR”

Süresiz Nafaka Mağdurları Platformu ve Aile Mağdur Hakları Platformu Kurucu Başkanı İlhan Ergincan da Yanık’ın açıklamaları üzerine yaptığı değerlendirmede şunları söyledi: “Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı yaptığı açıklamalarla ailenin korunmasına ve ayakta durmasına zarar vermektedir. Süresiz nafaka, kadının kazanılmış hakkı değildir. 1988 öncesi 1 yıl olan nafaka 1988 yılından beridir süresiz nafaka ibaresi getirilerek (34) yıldır erkeğin kazanılmış hakkı gasp edilmektedir.”

“AİLE KURUMU TEK TARAFLI DEĞİLDİR”

Ergincan, “Bakanlığa geldiği günden beri nafaka konusunda açıklama yapmayan Bakan Yanık, süresiz nafaka konusu kamuoyunda sıkça dile gelmeye başlayınca Mor Çatı ve feminist derneklerin istediği gibi hareket ederek ‘nafaka konusu gündemde değil’ demeye başladı. Süresiz Nafaka mağduriyeti her geçen gün artıyor. Yaşanılan bu mağduriyetler mağdurlar üzerinde travmalara neden olurken bir de Aile Bakanımızın bu tür sözleri de mağdurları daha da yıpratmaktadır. Bulunduğunuz makam aile kurumu makamıdır. Aile kurumu tek taraflı değildir, erkek ve kadından oluşmaktadır. Bu meseleleri ele alırken tek taraflı cinsiyetçi yaklaşımla değil her iki tarafı da göz etmelisiniz” dedi.