Okullarda seçmeli olarak tercih edilebilen "Temel Dini Bilgiler" derslerinin seçilmesi için 3 Ocak tarihinde başlayan süreç 21 Ocak'ta sona erecek. Çocukların manevi değerleri öğrenmesi için öğrenciler "Din, Ahlak ve Değerler" başlığı altında yer alan Kur'an-ı Kerim, Peygamberimizin Hayatı gibi 3 dersi seçebiliyor.
Seçmeli olarak tercih edilen "Temel Dini Bilgiler" dersleri ile ilgili İLKHA muhabirine konuşan ÖNDER Eğitimden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Yapıcı, söz konusu derslerin ihmal edilmemesi gerektiğini, bu derslerin kişilik oluşumunda çocuklara ciddi katkılar sunduğunu, İslam dininin de fenni ve dini ilimleri ayırt etmediğini, çocukların tam bir gelişim sağlaması için hem fenni hem de dini ilimlerin öğrenilmesinin çok önemli olduğunu ifade etti.
"Okul, ailede alınan temel eğitimi tamamlayan bir süreçtir"
Yapıcı, "Eğitim dediğimiz süreç aslında insanda bir nevi maddi manevi şekil verme, onu eğitme, sahip olduğu becerileri, yetenekleri, kabiliyetleri, ihtiyaçlarını karşılama, geliştirme sürecidir. İnsan, bedeniyle, ruhuyla, aklıyla bir bütündür. İnsanın eğitimi de bütün bu yönlerine hitap eden bir içeriğe sahip olmalı. Nasıl akademik eğitim veriyorsak, spor, sanat, kültür eğitimi veriyorsak, insanın kalbini ve ruhunu da şekillendirecek, ona gıda olacak, şahsiyetini, kişiliğini, gelişmesini oluşturacak ilimleri de vermek bir zarurettir. Bu anlamda din ve ahlak değerlerle ilgili öğrenciye, çocuğa küçük yaşlardan başlayarak eğitim vermek gerekir. Bu eğitimi vermekten bahsederken aslında aileye bu sorumluluğu vermemiz gerekir. Çocukların ilk eğitim yeri ve öğretmeni ailesidir. Eğer bu çocuk o ortamda, o iklimde bu eğitimi alırsa, o zaman daha doğru bir temel atılmış olur. Okul bunu tamamlayan bir süreçtir. Okulda verilecek olan din ve ahlak değerleri eğitimi, çocuğun sosyalleşmesini, tarihi, kültürel bir değer bir kimlik sahibi olmasını sağlayacak hem de ona bizim inancımıza göre dünya ve ahirette onu huzura ve mutluluğa ulaştıracak bir bakış açısı kazandıracak. Bu açıdan çocuklara din ve ahlak değerlerinin verilmesi çok önemli bir ihtiyaçtır." dedi.
"4-6 yaş din ve ahlak değerler eğitimi önemli bir boşluğu dolduruyor"
Çocukların şahsiyet ve kimliklerinin oluşmasının erken yaşlardan itibaren oturduğunu, bunun için öncelikle okul öncesi eğitime dikkat edilmesi gerektiğini söyleyen Yapıcı, "Bugün biliyoruz ki çocuğun şahsiyeti, kişiliğinin oluşması erken yaşlardan itibaren başlıyor. Okul öncesi eğitim dünyada çok öneme alınıyor dikkat çekiyor. Bu çerçevede çocuklara ne kadar erken yaşlarda din, ahlak, değer eğitimi olursa o oranda güçlü, kalıcı izler bırakır. Ülkemizde son yıllarda gittikçe yaygınlaşan 4-6 yaş din, ahlak değerler eğitimi önemli bir boşluğu dolduruyor. Bugün gelişmiş diye baktığımız batı ülkelerinde aynı durum söz konusu. Ülkemizde bu temel ihtiyacı kısır ideolojik tartışmalara kurban etmemiz doğru değil. Çocuklarımıza erken yaşlardan başlayarak doğru, sahih onların pedagojik gelişimine uygun bir şekilde din, ahlak değer eğitimini vermemiz gerekiyor. Bu yüzden 4-6 yaş değerler eğitimi çalışmaları aslında geç kalmış bir boşluğu doldurmaya yönelik bir çalışma anlamında değerlidir." diye konuştu.
"Dini eğitimin alınmasından daha doğal bir şey olamaz"
Yapıcı, "Din dediğimiz olgu zaten bir toplumda insanın ilişkilerini davranışlarını kişiliğini şekillendiren, ona yön veren, sorumluluklarımı hatırlatan kendisiyle, çevresiyle diğer varlıklarla barışık yaşamasını sağlayan bir motivasyon unsurudur. Dolayısıyla bu motivasyon kaynağını bir çocuğa kazandıramazsak, bir yerler eksik kalır. Biz Müslüman bir ülkede yaşıyoruz. Bizim nüfusumuzun büyük bir çoğunluğu Müslüman. Tarihimiz, geleneğimiz, kültürümüz, İslami birikimle zenginleşmiş bir muhtevaya sahip. Bu çerçevede bizim toplumumuzda çocuklarımıza 4-6 yaştan başlayarak ilkokul, ortaokul, lise hatta üniversiteye kadar tarihi, kültürel, İslami kimliğimizi öğretmekten daha tabi bir şey olamaz. Bu bizim tarihi kimlik açısından bir zorunluluktur. Ama bu insanlara zorla din eğitimi verelim anlamına gelmiyor. Din eğitimi bir haktır. Bu hakkı isteyen öğrenci isteyen veli istediği gibi kullanabilmelidir." şeklinde konuştu.
"Dini eğitim hakkı siyasi tartışmalara kurban edilmemeli, tercih sürecinde temel dini bilgiler seçilmeli"
Gerek tevhidi tedrisat kanunu gerekse anayasanın 24'üncü maddesinde dini eğitimin bir hak olduğunu, bunun kişinin, ailenin tercihine bırakıldığını hatırlatan Yapıcı, "Çocuğun velisi böyle bir talepte bulunduğu zaman kamunun görevi, devletin görevi vatandaşın bu hakkını, talebini yerine getirmektir. Bu anlamda uzun yıllar süren çalışmalar gayretler sonucunda 2012 yılında Türkiye'de ortaokul, liselerde seçmeli din dersleri uygulamaya konuldu. Her yıl bu talep vatandaştan alınır. Bugünlerde o süreci yaşıyoruz. Velilerimiz çocuklarına seçmeli din dersi dediğimiz din kültürü ve ahlak bilgisi dışında kuranı kerim peygamberimizin hayatı ve temel dini bilgiler derslerini seçebilirler. Çocuklarının bu dersleri almalarını sağlayabilirler. Bu dersleri almaları, çocuğun aklı, kalbi, ruhu gibi önemli bir ihtiyaç alanını doldurmaya yönelik eğitimde bir başlıktır. Vatandaşlarımızın, velilerimizin kazanılmış bu hakkını iyi kullanmalarını bu konuda bilinçli olmalarını ve bu hakkın ihlal edilmesini veya bir takım sürtüşmelere, tartışmalara kurban gitmesine izin vermemeleri gerekir." dedi.
"Çocuklarımız için fırsat olan süreci iyi değerlendirmeliyiz"
Yapıcı, "Seçmeli dersleri tercih etme süresi 21 Ocak tarihine kadar devam ediyor. Vatandaşlarımız bu konuda duyarlı olmalı, çocuklarımıza baskı yapmadan, zorlamadan bu eğitimin gerekliliğine ikna ederek, sevdirerek, motive ederek çocuklarımızın bu dersleri almasını sağlayabiliriz. Bu bir haktır, sorumluluktur. Milli manevi değerlerimizin kalıcılığı güçlendirilmesi anlamında bir katkıdır. Bu tercih sürecini ihmal etmek doğru değil. Vatandaşlarımız, milletimiz, halkımız bu tercihte bulunacak okullara başvurarak çocuğu için gerek Kur'an-ı Kerim gerek peygamberimizin hayatı gerek temel dini bilgilerin derslerini tercih etmelidir. Okullarımız zaten vatandaşlarımızın bu taleplerine duyarsız kalamazlar onlar zaten bu talepleri almakla yükümlüler. Kur an-ı Kerim dersinde çocukları hem Kur'an-ı Kerim dersini tanıyacak, bu dersin içinde anlatılan kıssaları öğrenecek, Kur'an'ın içeriğinden haberdar olacaklar. Peygamber efendimiz ile ilgili derste sadece peygamberimizin hayatını, yaşayışını tarihi olarak değil kişiliğini, özelliklerini, peygamberliği, bir eğitimci ve devlet başkanı oluşunu da öğrenecek. Modern ahlak abidesi yönünü, ekonomik hayata bakışı, çevreye gösterdiği önemi güzel örnekler çerçevesinde öğrenmiş olacak. Bu, çocuklarımız için birer fırsattır. Bu yüzden velilerimizin bu fırsatı kaçırmaması gerektiğini hatırlatmak istiyorum." diye konuştu.
"İmam hatip okullarını eğitim sistemimizin bir zenginliği olarak görmeliyiz"
İmam hatiplerle ilgili tartışmaların ideolojik ve suni tartışmalar olduğunu belirten Yapıcı, imam hatip okullarında alınan eğitim ve elde edilen başarılarla ilgili de şunları söyledi:
"İmam hatip dediğimiz okul modeli bizim tarihi, kültürel geçmişimizden mirasımızdan zenginliğimizden harmanlamış bir model eğitim kurumlarıdır. Her ne kadar modern desek de bizim geleneğimizde İslam anlayışımızda ve İslam ilimlerin anlayışında matematik neyse bir kelam dersi odur. Fen, fizik neyse akaid dersi odur. Hadis neyse bir biyoloji dersi odur. Çünkü bir tanesi ilahi kelamı bize anlatırken, Allah'ın ayetlerini öğretirken diğeri ise Allah'ın yaratmış olduğu kâinattaki diğer varlıklardaki diğer ayetleri bize gösteren bir yaklaşımdır. Baktığımızda bizim tarihimizde matematikle Kur'an ayrılmamış, fen ile siyer ayrılmamış. Her ikisi de takdire şayan, dikkate alınması gereken, bununla uğraşıldığı zaman insanları terbiye eden, Allah'ı daha iyi tanıtan birer ilimdir. Bu sebepten imam hatip okulları bu bütünlüğü sağlayan modern eğitim kurumlarıdır. Bir alternatif, bir çeşitliliktir. Bugün ülkemizde meslek liselerimiz, Anadolu liselerimiz, imam hatip liselerimiz var. Hiç kimse şu okula gitsin diye bir baskı zorlayama tabi tutamaz. Dolasıyla isteyen öğrenci bu okullarda talep ettiği yere gidebilir. İnsanları bu taleplerinden dolayı yargılamak, onlara engel çıkarmak, onları itham etmek, onları çatıştırmak doğru değildir. Bundan biz kaybederiz. Bu sebeple imam hatip okulları, eğitim sistemimizin bir zenginliği olarak görmek gerekiyor. Bu okullar da ülkemizin, değerlerimizin, milletimizin geliştirdiği kurumlardır. Bu kurumların da eksiklikleri olabilir. Eğitim dinamik bir süreç ve zamanla güncellenir. Ancak kalkıp da bir eğitim kurumunu çağdışı olarak göstermek, onu yargılamak maksatlı bir davranıştır. Bu tür maksatlı işlerle uğraşmak yerine eğitimimizin içeriğini, imam hatip okullarımızı, diğer okullarımızı nasıl geliştiririz, bu okullarda okuyan çocukları bu milletle, tarihimizle, kültürümüzle barışık bir nesil nasıl getiririz, onları nasıl yetiştiririz diye düşünmek, bu hedefe odaklanmak gerekir. ÖNDER olarak bu anlayışa sahibiz. Biz bir İmam Hatip derneğiyiz ama Türkiye'yi imam hatiplerden ibaret görmüyoruz. Değer verdiğimiz onlarca okullumuz var. Bu okullardaki gençlerimiz bizim için kıymetlidir, değerlidir. Ancak mezunlar derneği olduğumuz için imam hatiplere odaklı çalışıyoruz. Bu bizim anlayışımızı eksik kılmaz, tam aksine bu alandaki çalışmaları desteklemek için bize bir sorumluluk yüklüyor." (İLKHA)