Karaca, Meclis'te, İstanbul milletvekilleri İbrahim Özden Kaboğlu ve Cihangir İslam ile düzenlediği basın toplantısında, KHK'lerle yüz binlerce kişinin görevinden ihraç edildiğini ve 5 yılı aşkın süredir bu sürecin sonuçlanmadığını, sayısız hak ihlali olduğunu ileri sürdü. Bir çuval oluşturulduğunu, ne kadar muhalif varsa o çuvalın içine atılıp ağzının kapatıldığını iddia eden Karaca, çuvalın içindeki haksızlığa uğrayan, anayasal haklarını kullanan vatandaşların bu sorunlarına çözüm üretmek adına bir mücadele geliştirdiklerini söyledi.
Karaca, kamuoyunda "barış bildirisi" adı ile bilinen bir bildirinin kaleme alındığını anımsatarak bu bildiriye imza atan akademisyenlerin görevinden olduğunu ve haklarında davalar açıldığını öne sürdü. Süreç sonunda Anayasa Mahkemesinin bildiriyle ilgili hak ihlaline karar verdiğini anlatan Karaca, takipsizlik ya da beraat kararı almalarına rağmen, akademisyenlerin görevlerine iade edilmediklerini iddia etti. Karaca, OHAL Komisyonunca akademisyenlerin dönüşü için kurumlarına sorulduğunu ve taleplerin reddedildiğini öne sürerek Anayasa Mahkemesi kararının kurumların kararının altında kaldığını ileri sürdü.
Karaca, komisyonun elinde 6 bin civarında dosya beklediğini söyledi. Karaca, "Hukuksuz, kendisini yargının üstünde gören ve bir tek kişiye bağlı olarak addeden, kurum kanaatlerini yargı kararlarının ve Anayasa Mahkemesi kararının üzerinde gören OHAL Komisyonu derhal lağvedilmelidir." dedi.
CHP'de bu bildiriye imza attığı için ihraç edilen iki akademisyen milletvekili bulunduğunu bildiren Karaca, bu kişilerin İbrahim Özden Kaboğlu ve Cihangir İslam olduğunu söyledi.
İbrahim Özden Kaboğlu da görevlerinden ihraç edilen akademisyenlerin, haklarından, özgürlüklerinden de yoksun kılındığını ileri sürdü. Akademisyenlerin yargısal başvuru hakkından da yoksun kılındığını iddia eden Kaboğlu, adaletin engellendiğini savundu. Kaboğlu, mücadeleye devam edeceklerini söyledi.
Cihangir İslam ise komisyona müracaatının üzerinden 4 yıl 5 ay geçmesine rağmen dosyasının incelemesinin devam ettiğini dile getirerek bu sorunun Anayasa Mahkemesi ve AİHM'nin tutum değiştirmesiyle çözülebileceğini savundu.