90’lı yıllarda Pkk; mütedeyyin insanlara, evlerine ve işyerlerine saldırarak bir çok kişiyi katletti. Gazetemize o yıllarda yaşanan baskıları anlatan olayların canlı şahidi Mehmet Altun, “Biz camide Kur’an dersi vermeye başlayınca Pkk’lılar bizi ölümle tehdit etmeye başladılar.

Defalarca kapımıza gelip “Ya bu İslam davasından vazgeçip bize katılırsınız, ya buraları terk edersiniz, ya da sizi öldürürüz” diye tehdit ettiklerini söyledi

Bölgede 90’lı yıllarda Pkk, biz Müslüman’ız dediği için mütedeyyin insanlara saldırarak birçok kişiyi katletti. Pkk’nın o dönemde yaptığı baskıların canlı şahidi Mehmet Altun’la 90’lı yıllarda Pkk’nın Müslümanlara yaptıkları baskıları ve yaşanan olayları sorduk. Mehmet Altun o dönemle ilgili yaşanan olayları gazetemize anlattı.

O dönemlerle ilgili birçok şey yazıldı ve konuşuldu. Sözü fazla uzatmadan sizi o dönemde yaşanan olayların canlı şahidi Mehmet Altun`u yaşadıklarını anlattığı satırlarla sizi başbaşa bırakıyoruz:

İSLAMİ HAREKETLE TANIŞTIM

İsmim Mehmet Altun, 1954 Midyat doğumluyum. Geçimimizi Suriye-Türkiye sınırında getirdiğimiz malları satarak sağlıyorduk. Birçok maceramız oldu sınırdan gidip gelirken. Defalarca ölümle burun buruna geldik.  Kısacası bizim hayatımız cehalet, particilik, anlaşmazlık ve kaçakçılıkla geçiyordu.

1980’de Nusaybin ilçesine bağlı Girmeli beldesine ağabeyimin yanına yerleştim,  o yıllarda belde camisine imam olarak birisi atandı, bu imam geldikten sonra bize İslami Hareketi anlattı. Ben de İslami Hareketi iyice araştırdım. Sağlam bir inançla kanaat ettim, tatmin oldum ve ben de İslam davasını omuzladım. Anladım ki bu yol İslam’ın yoludur. Bu yol peygamberlerin yoludur.

PKK TEHDİT EDİNCE HALK KORKTU

Bölgede o zamanlar Pkk güçlüydü.  Pkk’lılar Nusaybin’e gelince polisler onlardan kaçarlardı ve karşılarına çıkmazlardı. Bunlar o zamanlar yaşanan gerçeklerdir. Beldede İslami Hareketi omuzlayan 9-10 kişiydik 2 yıl aradan sonra Cami imamının tayini çıktı. Sonra onu görevden de aldılar.

Ondan sonra 1990’lı yıllarda yaşanan olaylar başladı. Pkk, Müslüman insanlara baskı yapıp onları şehid etmeye başladı. 400`den  fazla hanesi olan beldede Pkk’nin baskı ve tehditlerinden korkan insanlar geri çekilince beldede tek başıma kaldım.  Beldenin hemen hemen tamamı PKK yandaşıydı. Ben tek başıma kalınca İslam davasına daha sıkı sarılmaya başladım.

Gece gündüz okudum, ilim konusunda kendimi geliştirdim. İbadetlerime ağırlık verdim. Sonra aile efradımla beraber camide Kur’an dersi vermeye başladık.  Biz camide Kur’an dersi vermeye başlayınca Pkk’lılar bizi ölümle tehdit etmeye başladılar.

Defalarca kapımıza gelip “Ya bu İslam davasından vazgeçip bize katılırsınız, ya buraları terk edersiniz, ya da sizi öldürürüz” diye tehditler etmeye başladılar. Camiye giden çocuklarımızı korkutarak, onları taşlıyor, camiye gitmelerini engelleyip kovuyorlardı. Camilerde çocuklara İslam anlatılır, onlara Kur’an dersi verilirdi. Camiye gelen gençler cami cemaatine hizmet eder, caminin temizliğini yaparlardı. Ayrıca cami cemaatinin ayakkabılarını düzeltip onlara güzel koku sürerlerdi.

PKK YANDAŞLARI CAMİYE SALDIRIYOR

Hiç unutmam, bir cuma günüydü, hastaneden bana telefon geldi. “Camide bir grup gence saldırmışlar, onları öldüresiye dövmüşler. Senin oğlun da onların içinde çabuk gel.”

Ben hemen apar topar hastaneye gittim. Hastaneye varınca bir de ne göreyim. Gençler kanlar içinde ve vücutları yara bere içindeydi, yürüyemeyenler dahi vardı. Cuma namazından sonra mürted örgüt yanlıları sopalarla camiye saldırmışlar, Kur’an dersi veren gençleri bayılıncaya kadar camide dövmüşlerdi. 

Bu yapılanlar bizi yıldırmadı. Biz onların yaptıkları bütün bu zulümlere sabrettik. Onların baskı ve tehditlerinden korkmadan İslam’ı anlatmaya devam ettik. Gittiğimiz her yerde İslam’ı anlatıyorduk.

PKK İSLAM’I ANLATMAMIZDAN RAHATSIZ OLDU

Pkk, bizim İslam davasını anlatmamızdan rahatsız olduğu için bize daha çok baskı yapıp tehditlerini arttırdı. Biz onların bu tehditlerinden korkmuyorduk. Bizim Allah’ımız vardı. O bize yeterdi. Allah şahittir.

Biz İslami davamızdan hiçbir zaman taviz vermedik, ne tağutlara ne de mürted örgüte.  Müslüman korkmamalı, Allah’a teslim olmalı, Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor; “Allah’ın izni olmadan hiçbir nefis için ölmek yoktur. O süresi belirtilmiş bir yazıdır. Kim dünyanın yararını sevabını isterse ona ondan veririz.  Kim de ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri pek yakında ödüllendireceğiz’. (3/145) 

AMBARGO DÖNEMİ BAŞLADI

Pkk militanları belde halkını bir araya toplayarak onlara; “Bu adama selam verene, selamını alana, bir damla su verene, hayvanını otlatmaya götürene,  dükkânından ona bir şey satana,  arabasına alıp şehre götürene, 1 milyon lira para cezası keseceğiz” diyerek halkı tehdit ettiler. Çocuklarım aç kaldı.

Tam bir hafta ocağımda yemek pişmedi.  Sadece bir ineğimiz vardı. Onu da Pkk götürmüştü. Çoban beldedeki sığır ve koyunları otlatmaya götürürken Pkk militanları benim ineğimi zorla alıp götürmüştü.  Bu yapılan zulümler karşısında, akrabalarım bir defa dahi olsun beni sormadılar.

Komşularım da hakeza bize bir damla su bile vermiyorlardı. Bizi öldürselerdi mezarımıza bile gelmezlerdi.  O kadar zalimdiler ki hem yüzlerce insanı öldürüyorlardı, hem de kimse karşılarında durmasın diye tehdit ediyorlardı. Artık gerisini siz düşünün.  Yalnızdık ama Rabbimiz vardı. Ona dayandık O’na sırtımızı verdik.  Sabrettik. 

AMBARGO İKİ YIL SÜRDÜ

Ambargo iki yıldan fazla sürdü. Ama bununla da yetinmediler. Bir gün mürted örgütün evimize saldıracağı içime doğdu. Akşamdı, Pkk militanları bizim damın üstünde telefon kablomuzu kesiyorlardı. Görmeyelim diye damın üstünden sürünerek gidiyorlardı.  Onları fark eder etmez imkanlar dahilinde karşı koydum.

Fakat çok kalabalıktılar, evi çembere almışlardı. Sonradan anlaşıldı ki 100’den fazla militan vardı. Hepsi de uzun namlulu ve ağır silahlarla kuşanmışlardı. Ben karşı koyduktan sonra onlar, dört taraftan evimize ateş etmeye başladılar. Evimizi kurşun yağmuruna tuttular. 

Ben de bir yandan onlara karşılık veriyordum bir yandan da var gücümle, sakın kaçmayın nereye giderseniz gidin peşinizdeyim diye bağırıyordum. Allah gaybi yardımını göndermişti. Fazla çatışamadan korkudan arkalarına bakmadan kaçmışlardı. Sonradan öğrendim ki, tam 10 km’ye yakın arkalarına bakmadan kaçmışlardı. Kaçarken de birbirlerine koş koş arkamızdan geliyor diye sesleniyorlardı. Tabii ki bunların hepsi Allah’ın yardımıydı. Kaçmışlardı çünkü Allah kalplerine korku salmıştı. 

EVİMDEKİ HER ŞEYİ YAKTILAR

Evin içinde insanlar hariç yanmayan hiçbir yer kalmadı. Evin içinde olan bütün eşyalar yandı. Allah’ın izniyle bize hiç bir şey olmadı.  Bu arada Nusaybin’den tanıdığım arkadaşlarım telefon açtılar. Ben de telefonu açık bıraktım. Çatışmayı onlara telefonla dinlettim. Onlar da orada bize dua ediyorlardı. 

Çok ağır silahlar kullanıyorlardı, ahd etmişlerdi bu akşam onları öldürmeden ayrılmayacağız diye. Ama Allah’ın hesabı başkaydı.  Böyle geçti  “Her darlıktan sonra bir ferahlık vardır.” Ayrıca belde karakolu yanı başımızdaydı.  Ama müdahale etmiyordu.  Çatışma bittikten 5-6 saat sonra geliyorlardı. 

ALLAH’A TESLİMİYET ZAFERLER KAZANDIRIR

Bir müddet saldırılar kesilmişti. O sakin geçen süreçte “Bahoz” kod adlı Pkk’nin bölge sorumlusu militanları bilgilendirmek için çağırmıştı. Gidenler arasında ‘Majdal Kızmaz’ adında bizim beldeden de biri vardı. Bahoz, Majdal’a, sizin bölgede tek bir adam bile yok mu demiş. O kadar kişiydiniz bir adamın hakkından bile gelemediniz. Giderken ona söyle o kadar cesaretli ki davasına o kadar sadık ki onu tebrik ettiğimi söyle. (Ama elime geçerse onu öldüreceğimi de söyle )  Bunlar hep Allah’ın yardımıydı. O bir kuluna yardım ederse kimse o kulun karşısında duramaz. Allah onlara yeter.  Allah’a teslim olan kul, İslam’a zaferler kazandırır. Bu uğurda giderse de kalırsa da yine kârdadır. 

Bu olaylardan kısa bir zaman sonra belde halkı çocuklarını Kur’an-ı Kerim öğrenmesi için camiye göndermeye başladı. Biz de camide çocuklara Kur’an dersi vermeye başladık. Kadınlar çocuklarına camiye gitmeleri ve namaz kılmaları hususunda tembih etmeye başlamışlardı. Ramazanda camide her akşam bir kişi mevlid verirdi. Ondan sonra bize çok yakın durdular. Bunlar Allah’ın vaadidir. Dinine yardım edene böyle yardımlar eder.

PKK ZULMÜ AZALINCA BU SEFER DEVLETİN ACIMASIZLIĞI DEVREYE GİRDİ

Müslüman olduğumuz için yalnız Pkk tek bize baskı yapmıyordu. Asker de bize baskı yapıyordu. Onlarca kez gözaltına alındım. Nusaybin taburunda 4 gün bizi tuvalette tuttular, dizlerimize kadar lağım içindeydik.  Devlet bize Pkk’den daha fazla zulüm yaptı. Pkk’ye hakkımızı aramak için karşılık verebiliyorduk.  1994 yılı Mart ayıydı. Sabah saat: 03.00’te birçok eve eş zamanlı operasyon düzenlendi ve yüzlerce dindar insan gözaltına alındı. Onlardan birisi de bendim. 20 gün işkencede kaldım,  kar üstünde bize işkence yapıyorlardı. 8 gün boyunca ne yemek verdiler,  ne de uyumamıza müsaade ettiler. Aralıksız işkence yapıyorlardı. 

İşkenceden dolayı çok bitkin düşmüştüm. O haldeyken beni savcının yanına götürdüler. Savcının bana ilk sorusu; “Kur’an’a bakıyorum bu Hizbullah ayetini bulamıyorum” oldu.

MUHBİRLİK TEKLİFLERİNİ KABUL ETMEYİNCE İŞKENCE YAPTILAR

O bitkin halimle savcıya; "Ne zaman bu ayeti görebileceksin biliyor musun?" dedim. Savcı, "Ne zaman" dedi. Ben de ona "Allah’ın huzuruna çıktığın zaman" dedim. Savcı kızdı, "yeter" dedi. Ben savcıya "ne suçla beni yakaladınız söyleyin, suçumu bileyim," dedim. Savcı beni hakime sevk etti.

Beni hâkimin odasına götürdüler. Hâkim bana suçlarımı saymaya başladı

1- Çok ibadet ediyorsun 2- Sık sık camiye gidiyorsun. 3- Taziyelere gidip İslam’ı anlatıyorsun. Ben de "Allah`a çok şükür, bu anlattığınız şeyler benim için büyük bir şereftir. Cami herkese açık, tabi ki ben de gideceğim" dedim. Bunun üzerine beni tekrar gözaltına gönderdiler. 8 gün yine işkencede 20 gün de nezarethanede kaldım. İşkencede bize defalarca muhbir olmamızı teklif ediyorlardı. İsteklerini kabul etmeyince dövüp işkence yapıyorlardı. Nihayetinde tutuklandık. Cezaevine konulduk. Tutuklamadan 3 ay sonra mahkemeye çıkarıldık.  Duruşmada hâkim hakkımda beraat kararı verdi. Diğer arkadaşlarım ise yargılanmaları uzun yıllar sürdü. Ve birçoğuna Müslüman oldukları için haksız yere müebbet hapis cezası verildi.

MÜRTEDLERİN AMACI; KÜRT HALKINI İSLAM’DAN UZAKLAŞTIRMAK

Bölge halkı Müslümandır dinine sadıktır. Bölgede başı açık olan bir kadın çok nadir görürdük. Ne zamanki kadınları kullandılar, o zaman ahlaksızlık başladı.  Kızları erkeklerle birlikte dağa çıkarırlardı. O dereceye getirdiler ki artık kadınların olmadığı bir toplumun içine gitmezler,  kadınların olmadığı düğüne gitmezler. Dergi ve gazetelerine bir bakın Allah`ın ismi geçmez.  Güya kadının özgürlüğü geçer “Biz kadınız kimsenin namusu değiliz, namusumuz, özgürlüğümüzdür.” diye… Sonuç olarak namus geçici olarak rafa kaldırılacak bir kavram değildir. O gitti mi, vatan, millet hissi,  güven ve şeref gider… 

Mevlana Hazretleri ne güzel söylemiş: “Irz ve namustan mahrum olanlar, millet ve vatan hissi taşımazlar, böylelerinden sakınmak gerekir.”  Bunların gittiği hiçbir yere de özgürlük gelmez! Bunların davası Kürtçülük meselesi değildir.  Bunların davası Kürt halkını İslam dininden uzaklaştırmaktır. Onların asıl amacı dinsizlik ve hayâsızlıktır. Kürtçülük adı altında bu halkı perişan ettiler.

BİZ SİZİ CENNETE DAVET EDİYORUZ

Gerçekten de ben bu insanlara bakınca onlara içim yanıyor.  Aynı Mekke dönemindeki sahabeler gibi, her nasıl ki sahabelere karşı çıkan, ya amcasıydı, ya da bir akrabasıydı. Bizim de onlardan hiçbir farkımız yok. Buradakiler de bizim insanlarımız, kardeşimiz, yeğenlerimizdir.  Biz çok söylüyoruz. Biz sizin babanızdan da daha çok seviyoruz sizi.  Siz bize düşman oluyorsunuz.  Biz sizin yönünüzü cennete çevirirken, siz ise yönünüzü cehenneme çeviriyorsunuz. Sizi yoktan var eden Allah’a olan sorumluluklarınızı bir nebze de olsa düşünün.

GENÇLİĞİN TEMELİ İSLAMİ  TERBİYE VE AHLAK OLMALI

Allah Resulü Efendimiz; "her biriniz çobansınız ve elinizin altındakilerden sorumlusunuz" Hadis-i Şerifi ışığında gençlere şu tavsiyelerim olacaktır.

Gençlerin kendi aralarında çalışmalar yapmaları gerekir. Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyuruyor: Herkes kendi evinin çobanıdır. Yani çalışmalarına evinden başlayacak. Kendi eşine, çocuklarına ve ailesine İslami terbiye ve ahlakı vermekle mükelleftir. Onları İslam’ın emrettiği ölçüde eğitmesi gerekmektedir. Gençlerin temeli budur. Gençlerin temelini sağlam atmak gerekir. Ben çocuklarımı İslami terbiyle büyüttüm. Çevrem bana çocuklarına zulmediyorsun, diyordu. Ben onlara; çocuklarımı kahvelere ve gayrı İslami yaşam süren insanların arasına yollamayarak onlara büyük bir hediye sunuyorum diyordum.  Sözde çocuklarımı benden çok düşünüp esir ediyorum diye şikâyette bulunuyorlardı. Aslında tam tersiydi. Onlar kendi nefislerinin esiriydi, benim çocuklarım ise İslam’ın birer ferdiydiler ve özgürdüler. Bizler kendi nefsimizi esir yaparken, onlar nefislerine esir oluyorlardı.

Allah’u Teâlâ diyor ki; “Kim Allah’tan korkar ve nefsini öldürürse yeri cennettir”.

YALANCILAR ALLAH’A DÖNECEK

Müslümanlar hakkında bilgi sahibi olmadan, onların aleyhinde haber yapanlar Allah’a geri dönmeyeceklerini mi zannediyorlar? Allah’u Teâlâ Resulullah (s.a.v)’a diyor ki; her nasıl ki Sana yalancı iftiracı diyorlarsa Senden önceki peygamberlere de söylüyorlardı. “ Hepsi bana gelecek.”

Kim bizim hakkımızda ne derse desin,  ne söylüyorsa söylesin. Eğer ki biz kendi davamızda kararlı olursak, Allah’ın emrine teslim olursak, emrini yerine getirirsek, emre itaatsizlik yapmazsak, bizim için bu yeterlidir. Peygamberimizin dönemindeki gibi iftira da atarlar yalan da söylerler, deli de derler, yoldan çıktığımızı da söylerler. Bin bir çeşit iftiralar da atarlar. Biz ne diyeceğiz! (Hasbunallah ve ni’mel vekil) “Allah bize kâfidir, o ne güzel vekîldir!” diyeceğiz.  Kim ne yaparsa yapsın, korkmuyoruz, korkmayacağız da. Biz Allah’ın taraftarıysak neden korkacağız ki, kalsak da ölsek de Allah’a varacağız.

Ruhullah Şayık / Doğruhaber