PKK/KCK Başkanı Murat Karayılan, Kandil’de düzenlediği basın toplantısının ardından bir grup gazeteciyle sohbet etti. Hem basın toplantısında hem de gazetecilerle yapılan sohbet hayli uzun... Tek tek irdelemeye gerek yok, zaten bir çok yerde yazılıp, çizildi.
Ancak öne çıkan bir kaç husus var ki, değinmeden geçmek olmaz…
Dicle Üniversitesinde yaşanan çatışmalarla ilgili olarak kimseyi karşılarına almak istemediklerini vurgulayan Karayılan, Hizbullah hakkında şunları söylüyor;
"Siyasi bir oluşum olarak onlara karşı değiliz. Üniversitedeki çatışma bize tertipli bir çatışma gibi geldi. Çatışma sonrası yaptıkları açıklamalar ve kullandıkları dil geçmişte yapılanları hatırlattı. Geçmişte yaşananlarla ilgili yüzeysel bir eleştiri verdiler. Onları sürece katmak istiyoruz ama özeleştiri vermeleri gerekir. Söz ettikleri gibi bir helalleşme olmadı. Şimdiye kadar onlarla resmi bir temasa girmedik. Yani Hizbullah ile üst düzeyde bir helalleşme olmadı. Dicle Üniversitesi`ndeki çatışma çok düşündürücüdür."
Özeleştiri konusu sıklıkla işlendiği için tekrar bu konuda yorum yapmak gereksiz. Ancak “Çatışma sonrası yaptıkları açıklamalar ve kullandıkları dil geçmişte yapılanları hatırlattı.” cümlesi düşündürücü. Dicle Üniversitesindeki olayların ardından yapılan açıklamalar ilk günden itibaren ortada. Kimin hangi dili kullandığı belli. BDP, DTK, ESP, YDH, KCK ve bilumum bileşenlerin üslubu da ortada. Eee tabii bu fütursuzca yapılan açıklamalara elbette ki cevap verme hakkı olmalıydı karşı tarafın…
PKK cenahı şunu demeye getiriyor; “Biz asarız, keseriz, söveriz, döveriz ama size düşen eyvallah demek olmalı. Biz her üslubu kullanabiliriz ama bizim dışımızdakiler asla.” Bu durumda rahmetli Erbakan’ın şu sözünü söylemek yerinde olur galiba; “Hadi ordan!!!”
Kısa zaman önce, Osman Baydemir “ağız yırtma operasyonuna” maruz kalacaktı da özeleştiri ile paçayı kurtarmıştı, bugünlerde ise Şerafettin Halis kafaya şarjör boşaltılması tehlikesi ile karşı karşıya… Hikmet Fidan’ın ise cenazesini kaldıracak kimse yoktu, belediyeden cenaze arabası bile temin edilememişti… İşte PKK’nin kendisine hizmet edenlere karşı takındığı tavır, varın gerisini siz düşünün…
Buyrun “taze” bir PKK/BDP cenahı üslubuna… Sözüm ona PKK/BDP cenahının kontenjanından AKP’nin akil insanlar komisyonu üyeliğine seçilmiş olan Tutuklu Hükümlü Aileleri Hukuk Dayanışma Dernekleri Federasyonu (TUHAD-FED) Başkanı Zübeyde Teker’in Dicle’de yaşananlar ile ilgili bêakil açıklaması; “Dicle Üniversitesi`nde yaşananlar bir provokasyon. Ama bu Kürt gençlerinin provokasyonu değildir. Hizbullah ile derin devlet içerisinde olan güçlerin ortak çalışması olarak değerlendiriyorum. Hizbullah bu noktada Kürt halkına karşı çok ciddi suçlar işlemiştir ve Kürt halkının affedebileceği bir noktada değildir. Önce hakikaten bu sürece doğru özeleştiri ile yaklaşsın, Kürt halkından bir helallik istesin. Ondan sonra sürece dahil olur olmaz, o ileriki tartışma.”
Hizbullah gençleri diye nitelenenler kimlerin gençleri? Onlar da Kürd değil mi, uzaydan mı gelmişler? Demek ki PKK taraftarı olmayanlar Kürd değil. Meğerse Kürd olmanın ölçüsü PKK’li olmakmış. Hizbullah’ın Kürd halkına karşı işlediği suçlar ne, bir açıklayıverse de öğrensek. Suç PKK’nin saldırılarına karşılık vermek ise, çatışmayı dayatan ve büyük acılar yaşanmasına sebep olan PKK’nin en büyük suçlu olması gerekir…
Neyse, biz Karayılan diyorduk…
“Bakın Roboski`deki olay da çok şüpheli. Olay; Heron’un biri görüntü almış, onu merkeze göndermiş, merkez de yanlış yorumlayıp vurmuş şeklinde değildir. 1 saat 48 dakika boyunca suikast tarzında saldırı yapılmış. Bu suikast her yerde olmaz. Bir gruba hava saldırısı geldiğinde herkes vurulmaz. Roboski öyle değil, ilginç bir tarz. İşte bu tarz ABD`yi işaret ediyor. Predatör tespit ettiği koordinatı merkeze veriyor. Merkez uçağın bilgisayarına kaydediyor. Bilgisayar da havada, o da havada. ABD`nin parmağı vardır. (…)Orada ABD ilişkisi ortaya çıkacak. (…)Bu istihbaratı MİT`in vereceğini de hiç zannetmiyorum. MİT bu işleri o kadar bilir.”
Haydaa… Madem bu Roboski’de askerin veya MİT’in suçu yok bunca yaygara niye koparıldı? Halen dahi neden Roboski mezalimi işleniyor ve hükümet olayın vuku bulma anında dahli olmadığı halde topa tutuluyor. Takındığı tutum yüzünden Erdoğan’a bu kadar yüklenmekle haksızlık mı ettik, ne!
MİT ile bu aralar işler yolunda demek, aklamaya çalışıyorlar. MİT suçsuzmuş!!! Ziyarete giden ve linç edilmekten zor kurtulan kaymakamın günahı neydi? Bari önceden söyleseydiler de Roboski katliamı hakkında Genelkurmay yerine Amerika’ya “yuuuh” çekilirdi. Roboski ile ilgili en az iki yazı yazan biri olarak demek oluyor ki askerin, MİT’in ve onları koruyan pozisyonda olan Erdoğan’ın hakkını yemişiz. Onlardan özür dileyerek “kahrolsun Amerika” diyoruz!!!
Türkiye ile savaşırken “Hizbullah’ı devlet kurmuş”, Türkiye ve ABD ile işler yolunda gittiğinde “Hizbullah’ı İran kurmuş.”… Roboski’de önce devleti sorumlu tut, sonra aralar düzelince ABD’yi işaret et. Nerden baksan tutarsızlık…
Wax Kürdo wax…
“Süreci kim sabote eder tek tek isim ya da ülke sayamam. Ama mesela Avrupa`nın tutumundan kuşkuluyum. Paris olayı nedir mesela? Orada şehit düşen Sakine Cansız arkadaş bizim ilk kadın kurucu üyemizdir,hem de içimizde gerçekten en çok barış eğilimi taşıyan arkadaştı. Ve buraya gelmek üzereydi. Bürokratik bazı işleri halletmek üzere Paris`e gitmişti. Öcalan da Sakine`nin ölmeden önce Kandil`e gelmek üzere olduğunu biliyordu. MİT heyeti ona söylemişti.(...) Bakın Avrupa`nın taktiği Kürt sorununun çözülmemesine uğraşmaktır. Paris Katliamı`nın çözülmemesi bunun göstergesi. Olayın arkasında Türkiye olsaydı, hemen ortaya çıkarırlardı bunu biliyoruz.”
Eee, AB suçlu ise, Ömer Güney’in suçu ne? Hani bilmem kaç kere Ankara’ya gitmişti? Yok bilmem kimlerle görüşmüştü? Hangi derneklere üye idi? Türkiye’ye olan bu güvenin hikmeti ne ola ki. MİT, Sakine’nin gidişinden haberdar ise neden taa başından devlet suçlandı? Ya da tersten okunursa bu olay MİT-Öcalan-PKK organizasyonu muydu?
MİT’in postacılığında BPD Kadın Meclisine mesaj yollayan Öcalan ise (28-04-2013) “Sakine’nin hesabını sormalı, açığa çıkarmalısınız.” diyor. Hangisi doğruyu söylüyor? Hesabı AB’den mi soracağız? Öyleyse bir “kahrolsun” da AB’ye…
“Irak’ta bağımsız bir Kürt devletine engel olmayız ama desteklemeyiz de. Biz Kürt ulus-devletine karşıyız. Biz Kürtlerin parçası oldukları devletlerde eşit halk olarak kalmasını istiyoruz. Yani demokratik federalizmden yanayız. Türkiye’de, İran’da, Suriye’de Kürtler inkar edilemez, eşit halk olarak o bütünlükte kalmalılar. Kürt ulus-devleti bizim ideolojimize aykırı. (…)Biz Ortadoğu`da bütün halkların birlikte eşit bir şekilde, demokratik bir ortamda kardeşçe yaşamalarından yanayız. Bu da demokratik konfedaralizm ve federasyon ile olur. Ulus devletlerde diktatör olur."
Düne kadar Müslümanları suçlayanlar neredesiniz, koşuuun… Bağımsızlık dışında her seçenek ihanettir diyenler, koşuuun… Müslüman Kürdü “bağımsızlık karşıtı” diye suçlayanlar, şimdi PKK bunları söyleyince neden lal oldunuz? Belki “takkiye yapıyordur”. OIabilir, ya onlarda takiyye yapıyorduysa.
Sorun bakalım onlara; “Değer miydi Türk-Kürd kardeşliği için ya da Türkiye vatandaşlığı için 50 bin insanın ölmesine… Değer miydi bir Misak-ı Milli için bunca acılar yaşanmasına…” diye.
Daha önce bağımsızlığa itiraz edip, federasyon, konfederasyon ya da özerklik diyenlerin suçu neydi ki işbirlikçilik ile suçlandılar, hain damgası yediler, öldürüldüler? Tek suçları PKK’den daha ileri görüşlü oldukları için bağımsızlığın zor ihtimal olduğunu düşünüp; diğer seçenekleri takip etmek miydi?
Ya korucuların günahı neydi? Onlar da maaş karşılığı devlet ile anlaşıp görevlerini icra ediyordular. PKK’nin şu an yapmaya çalıştığı gönüllü koruculuk gibi. Bakın Radikal’de “değiştirme” için Marx’ı anımsamayı tavsiye eden Aysel Tuğluk ne diyor; “En az önümüzdeki çeyrek asır boyunca Kürtlerin var olduğu her yerde PKK da çeşitli biçimlerde olacak. Suriye’de bir süre daha silahlı; İran’da yakın gelecekte tekrar silahlı; Avrupa’da kurumsal vs. Bunu herkes bilmek durumunda.”
Demek ki neymiş, PKK silah bırakmıyor,Türkiye ve Amerika’nın yedek gücü oluyor. Yani sadece eksen değiştiriyor. Silah, sadece Türkiye’de mi kötü? Demek ki sadece Türkiye’de silah bırakmak demokrasinin gereği.
Bir de biat kültürü meselesi var... “Bizim önderlik etrafındaki birleşmemizi bir müritlik mantığında yorumlayanlar çok yanılır. Böyle olmaya uzun uzun konuşup tartışıp bilim süzgecinden geçirerek karar verdik. Disiplinle biat kültürünü karıştırmamak gerekir.”
Önderlik ne diyorsa bir hikmeti var ya da Amara’da Öcalan’ın doğduğu evin toprağını yemek veya yanında götürmek müritlik mantığına uyar mı, uymaz mı sormak gerek…
İslam’da biat ise lider veya halife hak üzerine olduğu zaman için geçerlidir. Tıpkı Hz. Ömer’e “eğer sen yanlış yaparsan önce uyarırız, yanlışta ısrar edersen bu kılıç ile seni düzeltiriz” diyen sahabeler örneğinde olduğu gibi…
Herşey bir yana hala PKK’nin peşinden gidene yazık…
Yazık oluyor size, yanlış yerdesiniz…
Mehmet Çelik / Hürseda Haber