17 Şubat 1926'da İsviçre'nin bir kantonundan kopyala yapıştır yoluyla Türkiye'ye getirilen ve "Türk Medeni Kanunu" diye Müslüman halka dayatılan kanun, 75 yıl boyunca yürürlükte kaldı. 8 Aralık 2001 yılında yürürlükten kaldırılan Medeni Kanun, "zamanın şartlarına göre yenilendi" tezi bilimsel verilerle desteklenemedi.
Türkiye Aile Meclisi Genel Başkan Yardımcısı Hukukçu Mehmet Yaman, 1926 tarihli Medeni Kanun'un 8 Aralık 2001'de yürürlükten kaldırılarak yerine getirilen yeni Medeni Kanun'un 20'nci yıldönümü nedeniyle İLKHA'ya değerlendirmelerde bulundu.
"Bugün 8 Aralık 2021. Bundan 95 yıl evvel 8 Aralık 1926 yılında Medeni Kanun kabul edilmiş. Bundan 20 yıl evvel, 8 Aralık 2001 yılında da bu Medeni Kanun bir takım değişikliğe tabi tutulmuştur. Bugünkü Medeni Kanun ile ülkemizde uzunca bir müddettir tarihi birikim, inanç ve ahlaki değerlerimizle, kültürel varlıklarımıza aykırı bir biçimde Batının netameli yasalarını sosyal ve aile kurumlarımıza uyarlamaya çalışan önemli bazı değişiklikler yapıldı. Kanunlarla da adeta bizim tarihi birikimlerimiz, inanç ve ahlaki değerlerimiz ötelenerek bunun yerine Batı kültüründen esinlenerek meydana getirilen hukuk düzenlerinin yerleştirilmeye çalıştırıldığını görüyoruz." dedi.
"Cinsiyetini değiştirmek isteyen kimse mahkeme yoluyla cinsiyetini değiştirebilir"
8 Aralık 2001 yılında değiştirilen kanunun bazı maddelerine dikkat çekmek istediğini belirten Yaman, "Allah-u Teâlâ'nın yarattığı bitkiler, hayvanlar ve insanlarla alakalı erkek ve dişi unsurlarıyla yarattığı tüm canlılarda eğer istiyorlarsa cinsiyetini değiştirebilirler demek suretiyle bizim inanç sistemimize aykırı bir anlayışı, Medeni Kanun'umuzun 40. Maddesine yerleştirmişiz. Medeni Kanun'un 126. maddesine göre küçükler yasal temsilcileri izniyle evlenebilirler diyor ama buna rağmen bugün velisinin iznine dayalı olarak resmi kurumdan aldığı evlilik cüzdanı elinde olmasına rağmen gençler cezaevinde en az 10 yıl hapis cezası alarak yatıyorlar. Medeni Kanun'un 126. Maddesinde küçüklerin yasal temsilcilerinin izni ile evlenebilmelerine müsaade ettiği halde ceza kanunumuzda bu suç haline getirilmiş. Ceza Kanunu'nda ki bu suçun ortadan kaldırılmasını ve Medeni Kanun'un 126. Maddesine uygun hale getirilmesini teklif ediyoruz." ifadelerini kullandı.
"Ensest ilişkilerinin cezalandırılmasıyla alakalı ceza yasamızda yeterli bir madde yoktur"
Konuşmasının devamında Yaman, şunları aktardı:
129. Maddesinde evlenme engelleri sayılmış. Evlenme engelleri içerinde alt soy ve üst soy kişilerle evlilik yasaklanmış. Ama aile içerinde bu yakın akrabalar arasındaki ensest ilişkilerinin cezalandırılmasıyla alakalı ceza yasamızda yeterli bir madde yoktur. Ve ceza yasalarımızda eksik bulunan bu hususun da madde ilave edilmek suretiyle ensest ilişkilere cezalandırılma maddesinin getirilmesini istiyoruz.
"Medeni Kanununun 130. Maddesinde tek evlilik esası getirilmiş"
Yaman, "Medeni Kanununun 130. Maddesinde tek evlilik esası getirilmiş. Ancak uygulamada bayan ve erkeklerin karşılıklı iradeleri ile herhangi bir zorlama olmaksızın kendi iradeleri ile bir araya gelip evlilik hayatı yaşamaları ve ortak ev arkadaşlığı yapmaları serbest. Yani kişi evli ise ikinci bir kadınla ya da üçüncü bir kadınla tekrar evlilik hayatı kurup ayrı bir mekanda ortak ev arkadaşı olarak kalabiliyor. Ceza yasası buna müsait ve bu zina oluşturmuyor. Ancak bu birlikteliklerden oluşan çocuklar bu beraberlikten meydana gelen hukuk allak bullak edilmiş. Çocukların nesebi sahih olarak görülmüyor. Sahipsiz kalıyor ve bu birliktelikle ikinci evlilik ya da üçüncü evlilik dediğimiz bayanların ekonomik ve sosyal hakları garantiye alınmıyor. Bu konu ile de alakalı bir gelişimin Medeni Kanun'umuzda yapılması gerekli." şeklinde konuştu.
"Kusurlu her kimse maddi tazminatı ödeyen erkek tazminatı alan da kadın oluyor"
Nafaka ile ilgili de bilgi veren Yaman, "174. Maddesinde taraflar daha kusursuz ya da az kusurlu olmak kaydıyla maddi tazminat isteyebilir. Uygulamada taraflar yerine kadın alıyor. Maddi tazminatı ödeyen erkek tazminatı alan da kadın oluyor. Uygulamanın bu şekilde gelişmesini önleyecek tedbirlerin alınması gerekiyor. Medeni Kanun'umuzun 171. Maddesinin birinci fırkasında ayrılmakla yoksulluğa düşecek olan taraf kusuru daha ağır olmamak şartıyla karşı tarafın maddi gücüne süresiz olarak nafaka isteyebilir. Bu uygulama da erkek aleyhine geliştiriliyor. Kadın erkekten daha ağır kusurlu olmamak kaydıyla süresiz nafaka isteyebilir ama hakim süresiz nafaka kararı vermek zorunda değil ama süresiz istediği için hakim de süresiz olarak nafakaya karar veriyor. Yargıtay da bunu süresiz olarak kabul ediyor. Oysa bu, iki açıdan mevzuatımıza aykırıdır. Anayasamızın 17. Maddesi diyor ki; 'Herkes yaşama maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Asgari ücret ile çalışan bir erkeğe nafaka olarak verilen bazı kararlar var ki aldığı askeri ücretinin iki-üç katı nafaka ödemek ve bunu da ömür boyu ödemekle yükümlü tutuluyor." dedi.
"Anayasada nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz"
Nafakanın anayasanın 17. Maddesine aykırı olduğunu ve asgari ücretli birinin nafaka verme konusunda zorlanacağını, bu durumun maddi ve manevi hayatını etkileyeceğini söyleyen Yaman, "Bu anayasanın 17. Maddesine aykırı bir biçimde 175. Maddenin birinci fırkası yanlış olarak uygulanıyor. Bu maddenin ikinci fırkasında 'Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz' diyor. Yani bir erkek nafaka ödemeye mahkum edilirse 'Kusursuz dahi olsa nafaka öder' diyor. Oysa aynı maddenin birinci fırkasında kusuru daha ağır olmamak şartıyla nafaka isteyebilir diyordu. Yani 175. maddenin 1.fırkasıyla ikinci fırkası birbiri ile çelişik ve maalesef uygulamada erkeklerden ayrılma bahtsızlığı yaşayan kadınların ömür boyu erkeklerden nafaka almak gibi bir kanuni kazanımı oluşuyor ki bu da hem inanç sistemimize aykırı hem de anayasanın 17. Maddesine aykırı olmakta. Bunların değiştirilmesi gerekmektedir." ifadelerini kullandı.
Son olarak Yaman, "Bugün 8 Aralık itibariyle Türk Medeni Kanunu'nun değişikliğinin 20. yılında bu mevcut Medeni Kanun'da meydana gelen uygulamalardan ve tatbikatlardan kaynaklanan yanlışlıkları ve eksiklikleri sizin kanalınızla bir kere daha ortaya koyuyoruz. Özellikle inanç, ahlak ve fıtrat yasalarına uygun mevzuat değişiklerinin yukarıda söylediğimiz biçimde sağlanmasını teklif ediyoruz." diye konuştu. (İLKHA)