40'ıncı İl Müftüleri İstişare Toplantısı Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın başkanlığında Ankara'da başladı.
'Salgın Süreci, Toplumsal Değişim ve Diyanet Hizmetleri' gündemiyle Türkiye Diyanet Vakfı Konferans Salonu'nda gerçekleştirilen toplantının açış konuşmasını yapan Erbaş, toplantının Başkanlık hizmetlerinin değerlendirilmesi açısından büyük önem arz ettiğini söyledi.
Erbaş, toplantının hayırlara vesile olması temennisinde bulunarak, "Önemli bir süreçte, önemli bir toplantı yapıyoruz. Bu süreci değerlendireceğiz. İnsanlığın ve ülkemizin içinden geçtiği süreçler karşısında hizmetlerimizin mevcut durumunu ve geleceğini konuşacağız. Bu süreçte milletimize en iyi şekilde hizmet edebilmenin imkanlarını ve yollarını müzakere edeceğiz." dedi.
Salgın sürecinin başından itibaren büyük bir gayret ve özveri ile millete hizmet ettiklerini dile getiren Erbaş, "Bu süreçte eğitim ve irşat hizmetlerimizi dijital ortamlardan devam ettirdik, manevi açıdan milletimize desteğimizi kesintisiz sürdürmeye çalıştık. Başta müftülerimiz olmak üzere her kadro ve unvandaki hocalarımıza özverili çalışmalarından dolayı bir kez daha teşekkür ediyorum." diye konuştu.
Erbaş, insanlığın yeni bir dünyanın eşiğinde olduğuna işaret ederek, şöyle devam etti:
Modern dönemin, küreselleşme olgusunun, yaşadığımız çağın en önemli özelliği dünyayı hızlı değişimlere zorlamasıydı. Ancak yaşadığımız son iki yıla baktığımızda, bahsedilen hızın ve değişimin de ötesinde, insanlık olağanüstü bir dönüşüm sürecinden geçiyor. Bu süreci doğru okuyanlar, elbette geleceğin şekillenmesinde daha etkin olacaklardır. İçinde bulunduğumuz çağda insanların gündelik hayatları, büyük oranda teknolojinin getirdiği yenilikler ve imkânlar muvacehesinde şekillenmektedir. İlgi ve eğilimler, günbegün farklı alanlara yönelmekte; insanların din, toplum ve hayat algıları da pek çok açıdan etkilenmektedir.
"İnsani değerlerin ve vicdani erdemlerin muhafazası bir hayli zorlaşmaktadır"
Modern çağın "Anlam ve değerler" ile ilgili olarak en temel küresel sorununun bir "Ahlak ve medeniyet" krizi olduğunu ifade eden Erbaş, "İnsanî ve ahlakî erdemler ekseninde meydana gelen savrulmalarla birlikte maddiyat, menfaat ve bencillik gittikçe hayatı daha fazla kuşatmaktadır. İlgi ve algıların sıkça değiştiği günümüzde insani değerlerin ve vicdani erdemlerin muhafazası da bir hayli zorlaşmaktadır. Bugün insanlık, bir tarafta israf, bencillik ve rehavet; diğer yanda açlık, yoksulluk, sefalet ve sosyal yalnızlık gibi sosyal problemlerin kıskacında sıkışmış durumdadır." ifadelerini kullandı.
Erbaş, terör olayları, hastalıklar ve bütün dünyayı kuşatan adaletsizlikler sebebiyle insanların büyük çoğunluğunun çaresizlik ve umutsuzluk girdabında hayat mücadelesi verdiği değerlendirmesinde bulundu.
Erbaş, "Sosyal ilişkiler bakımından küresel ölçekte ve psikolojik boyutta ciddi kırılmaların zemini olan bu durum, maddi ve manevi bunalımların da temel etkenleri arasındadır. Böyle bir vasatta insanlığa umut olacak yegâne hayat nizamı, hiç şüphesiz İslam'dır. Başka bir kurtuluş reçetesi yoktur. Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyeceğiz. Bütün bu olumsuzlukların Kur'an'la, sünnetle, İslam'la üstesinden gelecek bir gücümüz var." şeklinde konuştu.
"Bütün İslam dünyası ve insanlık bizden hizmet bekliyor"
İslam dünyasının içinde bulunduğu durumla ilgili de değerlendirmelerde bulunan Erbaş, "Bakıyoruz siyasi, iktisadi, sosyal ve kültürel bakımdan ciddi sorunlarla kuşatıldığı da acı bir gerçeklikle karşılaşıyoruz. Özellikle son birkaç asırdır yaşanan harici ve dâhili etkiler yüzünden İslam dünyasına yılgınlık, umutsuzluk ve karamsarlık adeta egemenlik kurmuştur. Bu noktada ülkemizin, milletimizin ve Diyanet İşleri Başkanlığımızın ümmet ve insanlık adına yüklendiği sorumluluk, daha da önemli hâle gelmektedir. Biz sadece ülkemizin illerinden, ilçelerinden sorumlu değiliz. Bütün İslam dünyası ve insanlık bizden vazife bekliyor. Bu büyük sorumluluğun ifasında, elbette Diyanet İşleri Başkanlığı'nın mensuplarına çok büyük görevler düşmektedir. Çünkü İslam evrenseldir." değerlendirmesinde bulundu
"Vatanımızı hiçbir zaman yaşanmaz bulmamalıyız"
Erbaş, umudu yitirmeden ve azmi elden bırakmadan, sağlam bir inanç ve güçlü bir gayretle mücadele etmenin gerekliliğine vurgu yaparak, "Umutsuzluğun, karamsarlığın, kötümserliğin inancımızda yeri yoktur. Eğer bir umutsuzluk, karamsarlık ve kötümserlik varsa bunun iki temel sebebi vardır; tembellik, atalet, boş vermişlik kayıtsızlık, birincisi budur. Olup bitenler karşısında kayıtsız kalanlar, her şeyin kötü gittiği düşüncesinden kurtulamazlar. Çalışmayanlar, başkalarının gayretlerini de göremezler. İkincisi ise plansızlık ve bilgisizliktir. İçinden geçtiği süreçleri doğru okuyamamaktır. Sorunların üstesinden gelebilecek planlar, projeler yapamamaktır. İşte o zaman insan karamsarlığa düşer, kötümser olur ve umutsuzluğa düşer. Cemil Meriç, bu konu hakkında bakınız ne diyor, "Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını yaşanmaz kılanlardır." Vatanımızı hiçbir zaman yaşanmaz bulmamalıyız. Çünkü o bize ecdadımızın emaneti. 'Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda! Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda, etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.' mısralarını boşuna mı koydu Mehmet Akif Ersoy." ifadesini kullandı.
Erbaş, umutsuzluğun ilacının, inisiyatif almak, azmetmek ve daha çok çalışmak, daha güçlü ve uzun vadeli planlar yapmak olduğunu söyledi.
"Büyük bir azimle insanlığın felahı için mücadele etmeliyiz"
"Bugün ümmetin ve insanlığın maruz kaldığı sorunlar karşısında Müslümanların görevi, ağıt yakmak değildir. Dünyayı ifsat edenlerin tasvirleriyle nefes tüketmek değildir." diyen Erbaş, sözlerini şöyle sürdürdü:
Bilakis daha büyük bir azimle insanlığın felahı için mücadele etmektir. Daha güçlü bir kararlılıkla sorunların üstesinden gelmeye çalışmaktır. İslam'ın ilim ve hikmet, adalet ve merhamet, barış ve muhabbet iklimiyle insanlığı buluşturmak için canla-başla çalışmaktır. Ferasetle, basiretle, dirayetle hareket etmektir. Bizler, her zorluğun ardında kolaylıkların olduğuna iman etmiş insanlarız. İnanıyoruz ki zorluklar, ancak iman, sabır ve metanetle aşılır. Sıkıntıların üstesinden birlik beraberlik ve dayanışmayla gelinir. Önemli olan, daha güzel yarınlara dair umudumuzu, inancımızı kaybetmemektir. Elbette bu azim ve şuurun öncüsü de Diyanet İşleri Başkanlığımızın mensupları olmalıdır.
"Her hocamızın yanında gençleri, her hocamızı da gençlerimizin yanında görmek istiyorum"
Erbaş, yaptıkları hizmetler içerisinde gençlik ve aileye yönelik hizmetlere daha fazla önem verdiklerini dile getirerek, "Daha huzurlu bir hayat ve daha güzel bir dünyanın inşası için başlangıç noktamız, ailemiz ve nesillerimizdir. Bu sebeple, her hocamızın yanında gençlerimizi görmek istiyorum. Her hocamızı, gençlerimizin yanında görmek istiyorum. İstikbalimizi kendilerine emanet edeceğimiz en değerli varlıklarımız gençlerimiz, çocuklarımızdır." ifadelerini kullandı.
"Gençlerimizin hayat tasavvurlarını olumsuz etkileyen, maddi ve manevi gelişimlerine zarar veren akımlar, fikirler, yapılar ve alışkanlıklara karşı biz onların rehberi ve destekçisi olmaya mecburuz." diyen Erbaş, "Küresel boyutta İnsanlığın maruz kaldığı ahlaki çöküntü, fikrî yozlaşma ve dinî savrulmalar karşısında gençlerimizi inancın ve ibadetin iyileştirici, şifa verici, birleştirici ve bütünleştirici gücüyle buluşturmak zorundayız." şeklinde konuştu.
"Ülkemizin her bir genci bizim için aynı şekilde değerlidir"
Gençlerle ilgilenmenin, onların heyecanlarına ve ideallerine rehberlik etmenin özel bir gayret gerektirdiğinin altını çizen Erbaş, Peygamberi bir gayret, ciddi bir formasyon, etkili bir iletişim dili ve becerisi gerektirmekte olduğunu ifade etti.
Erbaş, "Bu noktada müftülerimizin illerindeki hocalarımıza birer rehber olduklarını hatırlatmak isterim. Biliyoruz ki gençler, hakikati anlamaya ve sahiplenmeye daha yatkın ve daha müsaittir. Ama bunun için bizim onlara hakikati doğru şekilde ulaştırmamız gerekir. Bu bağlamda en önemli yöntem ise örnekliktir. Onlara en güzel şekilde örnek olmaktır." değerlendirmesinde bulundu.
Aileye yönelik yürütülen çalışmaların önemine de değinen Erbaş, "Aile hizmetlerimizde bugünümüz ve istikbalimiz açısından hayati öneme sahiptir. Aile rahmetin, meveddetin, muhabbetin merkezidir. Aile güçlü olunca zorluklar daha kolay aşılacaktır. Bunun için aileye yönelik hizmetlerimiz her geçen gün artarak devam etmelidir." diye konuştu.
Erbaş, şiddetin hayatı her bakımdan olumsuz etkilediği bir çağda yaşanıldığına dikkat çekerek, "Bu yüzdendir ki, her platformda şiddetle mücadelenin önemi üzerinde duruyoruz. Hutbeler okutuyoruz. Neden şiddet var? Şiddet merhametin yokluğunda ortaya çıkıyor. Onun için biz, hayata merhameti egemen kılmalıyız. Gönüllerde, vicdanlarda merhameti kökleştirmeliyiz. Şüphesiz bu, eğitimle olacaktır. Merhamet eğitiminde ise aile, en temel mektep ve en güçlü merkezdir. Ailede merhamet hayat bulunca, hayata da merhamet egemen olacaktır." dedi.
"Camilerimizi birer yenilenme ve arınma merkezine dönüştürmeliyiz"
Salgın döneminde de irşat hizmetlerini devam ettirdiklerini ifade eden Erbaş, şöyle konuştu:
Dijital imkânları verimli ve kapsamlı bir şekilde kullanmaya gayret ettik. Ama şimdi daha azimle ve heyecanla işimize sarılmalıyız. Bu sürecin hizmetlerimize olumsuz etkisini telafi etmek için daha fazla gayret göstermeliyiz. Bu noktada ülkemizin her köşesine, her ferdine uzanan bir imkân olarak camilerimizin yeniden ihya edilmesinin yollarını ciddiyetle ele almalıyız. Bu hususta neler yapabiliriz bunun arayışı içerisinde olmalıyız. Yaşanan bu zorlu sürecin ardından ruhsal, duygusal ve toplumsal yaralarımızı sarmak için camilerimizi birer yenilenme ve arınma merkezine dönüştürmeliyiz.
Erbaş, Kur'an kurslarının Diyanet İşleri Başkanlığını toplumla buluşturan önemli alanlardan biri olduğunu belirterek, "Özellikle Hanım kardeşlerimizin, çocuklarımızın ve gençlerimizin Kur'an'la buluştuğu kurslarımızı daha da güçlendirmek ve etkin kılmak için seferber olmalıyız. Kur'an-ı Kerim'in tilavetiyle birlikte anlam derinliği, rehberliği ve hidayeti ile insanımızı buluşturmak için programlar yapmalı, projeler geliştirmeliyiz." şeklinde konuştu.
Başkanlığın hizmetlerinin toplumun her ferdine ulaştırılmasının önemine değinen Erbaş, "Hizmetlerimizden haberi olmayan hiç kimse kalmasın. Bakınız en açık örnek olarak paylaşayım; Diyanet televizyonumuz, radyolarımız, süreli yayınlarımız, diğer yayınlarımız… Eğer ilimizde bir tek vatandaşımızın bile bu hizmetlerden haberi yoksa vebalimiz büyüktür." ifadelerini kullandı.
"Masum bir insanın canına kastedilmesi, bütün insanlığın canına kastetmekle aynıdır"
"İnsanlığın maruz kaldığı zor süreçte bireysel ve toplumsal felaketler olarak şiddet, istismar ve cinayetlerin nedenleri üzerinde iyi düşünülmesi gerekir." diyen Erbaş, şunları söyledi:
Taciz, şiddet, ihmal ve istismar, kul hakkına girmek büyük bir suç ve insanlık dışı davranışlar olmanın yanında, toplumu çökerten korkunç bir yozlaşmanın da habercisidir. Elbette bu tür tezahürleri, münferit vaka olarak telakki etmek mümkün değildir. Hiç kimse bu alanda kendini sorumsuz görmemelidir. Sorunlara duyarlı olmak, insanlığa duyarlı olmak demektir. Masum bir insanın canına kastedilmesi, bütün insanlığın canına kastetmekle aynıdır. Hayat rehberi Kur'an-ı Kerim bunu bütün insanlığa söylüyor. Bireysel ve toplumsal psikolojiyi de alt üst eden böylesine menfur davranışların yaşanmaması için bizler gece-gündüz demeden çalışmak zorundayız. Bir başka açıdan, yaşadığımız toplumda bir insanın, içinden çıkamadığı sorunların girdabında intihara sürüklenmesi, bizler için iman, vicdan ve ahiretimiz adına çok büyük bir vebaldir.
"Diyanet İşleri Başkanlığı'nın gündelik tartışmaların içine çekilmesi, son derece yanlıştır"
İslam'ın ilkelerini anlatmanın Diyanet İşleri Başkanlığının yasal sorumluluğu olduğuna vurgu yapan Erbaş, "Bu alanda her türlü farklı görüş ve düşüncenin üzerinde kuşatıcı bir yaklaşımla çalışmak en temel hassasiyetimizdir. Bu bağlamda Diyanet İşleri Başkanlığı'nın gündelik tartışmaların içine çekilmesi, son derece yanlıştır, son derece üzücüdür. Din ve diyanet konularında yazan, konuşan ve paylaşım yapan herkesin bu konuda çok daha hassas olması gerekmektedir. Elbette bizler eleştiriyi daha iyi işler yapmak adına bir imkân olarak kabul ediyoruz. Ancak yalan yanlış bilgilerle bu güzide bir kurumu ve onun mensuplarını karalamak, itibar suikastı yapmak, bir eleştiri değildir. Bunu bir eleştiri olarak kabul etmek zor." değerlendirmesinde bulundu.
"Gençlerimiz; dinimizi, medeniyetimizi tanısın diye çalışıyoruz, rahatsız oluyorlar"
Erbaş, zaman zaman medyada, Diyanet İşleri Başkanlığının hizmetlerini anlamakta zorlananların olduğuna işaret ederek, şunları söyledi:
"Hatta çocuklarımızın ve gençlerimizin camilere gelmesini, etkinliklerimize katılmasını hazmedemeyen kimselerin varlığına da ne yazık ki şahit oluyoruz. Neden? İyilikten kime zarar gelir. Hayra çağırmaktan, kötülük yapma demekten kime zarar gelir. Evrensel değerleri öğretiyoruz gençlerimize, çocuklarımıza. İnsan neden rahatsız olur bundan? İzcilik etkinliğindeki gençlerimizle buluşuyoruz, rahatsız oluyorlar. Gençlerimiz istismarcı yapıların tuzaklarına düşmesin, dinimizi, medeniyetimizi tanısın diye çalışıyoruz, rahatsız oluyorlar. Hatta birlik, beraberlik ve kardeşlikten bahsediyoruz, yine rahatsız oluyorlar." (İLKHA)