Kentteki bir restoranda ulusal ve yerel basın temsilcileri ile kahvaltıda buluşan Yapıcıoğlu, iç ve dış gündemi değerlendirerek gazetecilerin sorularını cevapladı.

Yapıcıoğlu, asgari ücret, tarım politikası, genç yaşta evlenenlerin mağduriyetleri, erken seçim ve ittifak konusu, İngiltere’nin HAMAS kararı, Suriye Görev Gücü sahasında dağıtılan din bilgisi kitapları ve kadına yönelik şiddet konusunda değerlendirmelerde bulundu.

 

Yapıcıoğlu, 2 Haziran 2021 tarihindeki 4’üncü Olağan Kongresi'nde göreve seçilmesinin ardından il ziyaretleri yaptığını anımsattı.

Bir dizi temaslarda bulunmak üzere dünden bu yana Gaziantep’te olduğunu anımsatan Yapıcıoğlu, “4 ayı aşkın bir süredir memleketi geziyoruz. Dün itibariyle Gaziantep ilimize geldik. Dün Nizip ilçemizde fıstık halinde komisyoncuları ziyaret ettik. Bir dizi ziyaretlerde bulunduk. Akşamleyin kanaat önderleri ve sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya geldik. Dün yine kendi teşkilatımız ve üniversite öğrencileriyle bir araya geldik, onların sorularını cevaplandırdık. İnşallah bu gezilerimiz devam edecek. Bugünde memleketin iç ve dış gündemini değerlendirmek üzere siz basın mensuplarıyla bir araya geldik. İnşallah gündemdeki konularla ilgili görüşlerimizi belirttikten sonra sorularınızı cevaplayacağız.” dedi.

“Ekonomi ile ilgili gündem diğer bütün gündemleri bastırmış durumda”

Son günlerde Türkiye’nin en önemli gündeminin ekonomi gelişmeler olduğunu belirten Yapıcıoğlu, “Malumunuz birkaç gündür memleketin neredeyse tek gündem maddesi var. Arada bazı başka gündem maddeleri var ama ekonomi ile ilgili gündem diğer bütün gündemleri bastırmış durumda. Biliyorsunuz dövizde çok hızlı bir yükseliş oldu. Zaten uzun süredir enflasyon tartışılıyordu ve son birkaç günlük süreçte yoğun bir şekilde faiz indirimi, Merkez Bankası’nın pozisyonları ve kararları ile ilgili döviz fiyatlarının yükselişi tartışılıyor. Evet, iktidarın ekonomi politikalarına zaman zaman bizde çok ciddi eleştiriler yönelttik. Dövizin bu kadar yükselmesi, dövizle alışveriş yapmasa bile özellikle dar gelirli vatandaşı çok ciddi bir şekilde etkiliyor. Neticede gıda herkesin ihtiyacı, başta gıda olmak üzere her şeyin fiyatı dövize paralel bir şekilde yükseliyor.” ifadelerini kullandı.

“Komünizmden sonra kapitalizm bir çöküş yaşıyor”

Özellikle gübre, ilaç, tohum ve mazot gibi tarımsal girdilerin dövize bağlı olarak çok ciddi bir şekilde fiyatlarının arttığına dikkat çeken Yapıcıoğlu, “Bu da doğrudan doğruya sofraya yansıyor. Fakat iktidarın ekonomi politikalarıyla ilgili eleştiri yönelten muhalefet partilerinin önemli bir kısmı faiz indirimi üzerinden bunu tartışıyor. Çare olarak da faizi yeniden yükseltmekten bahsediyor. Bizim kanaatimize göre komünizmden sonra kapitalizm bir çöküş yaşıyor. Kapitalist ekonomi sistemi çatırdıyor, bir çöküş yaşıyor. Zaten belli periyotlarla ortalama 10 yılık aralıklarla çok ciddi krizlere sürükleyen bu sistem artık iflas etme noktasına gelmiştir. Şu anda küresel çapta pandemiden sonra bir ekonomik kriz yaşanıyor. Türkiye’de yaşanan biraz daha şiddetli bir şekilde hissediliyor. Fakat bu aslında kapitalizmin iflasıdır. Bize göre Türkiye’nin iktisadi problemlerinin başsında kapitalist iktisat teorisinin, iktisat ilmi ya da ekonomi ilmi olarak kabul edilmesi ve bu şekilde iktisat fakültelerinde okutulması, dolayısıyla sistemin sorunlarının yine sistem içinde çözülmeye çalışılmasıdır. Bu ciddi bir sorundur, mutlak bir suretle bu bakış açısından kurtulması gerektiğini düşünüyoruz. Evet, bu sistem sorun üretiyor ve mutlaka bu sistemden bir şekilde çıkış olmalıdır. Faizli sistem yerine mutlaka alternatif modeller geliştirilmelidir. Merkez Bankası’nın piyasaya müdahalesi, piyasaya para arzı veya çekmesi hep faiz üzerinden oluyor. Ekonomi dünyasında faiz dışı bazı yöntemlerin kullanılması artık ciddi bir şekilde tartışılmalıdır. Fakat önce belki o at gözlüklerini çıkarması gerekir. İlla bu faiz ve sömürü sistemi devam edecek diye bir şartlandırmadan kurtulmak gerekir.” şeklinde konuştu.

“Küresel çapta doların hegemonyasından çıkmak gerekir”

Yapıcıoğlu, “Peki, bu sistemin çarkını kırmak mümkün mü elbette ki mümkün. Fakat sadece bir ülkenin tek başına yapabileceği bir çapta değildir. Küresel çapta doların hegemonyasından çıkmak gerekir ve kapitalizmin sömürü düzeninden çıkmak için mutlaka rezerv para olarak doların yerine başka bir alternatif geliştirebilir. Örneğin altın bunlardan bir tanesi olabilir. Bu küresel sistem devam ettiği müddetçe bu sıkıntıların benzerini daha çok yaşayacağız. Türkiye’nin ekonomisinin bu kadar kırılgan olmasının en önemli sebeplerinden bir tanesi bize göre, dış borcun yüksekliğidir. Dış borcu 500 milyar dolara yaklaşan bir memlekette doların TL karşısında yüzde 10’luk değer kazanması, TL cinsinden borç yükünü ciddi anlamda artırmaktadır. Bu borcun en önemli sebebi de açık finansman yönteminin kabul edilmesidir. Zaten kapitalizminde temellerinden bir tane budur. Açık finansman sadece devletin bütçesinden değil özel sektör ve hatta yerel yönetimler hep açık finansman üzere çalışır, sürekli gelirlerinden fazla harcamak suretiyle açık verirler ve bu borçlarla kapatırlar. Eğer siz ekonominizin bu kadar kırılgan olmasını istemiyorsanız, eğer siz kendi ülkenizde faizleri düşürürken, borçlarınızı ödemek için ihtiyaç duyduğunuz dövizi dışarıdan alırken, dünyanın ödediği faizin birkaç mislini ödemek zorunda kalıyorsanız o zaman siz bu borçlanma politikalarınızı yeniden gözden geçirmek zorundasınız.” diye konuştu.

“Hükümet bu süreci nasıl yöneteceği konusunda şeffaf bir şekilde halkı bilgilendirmelidir”

Hükümetin ekonomik krizle ilgili yeterince şeffaf davranıp, süreci nasıl yöneteceğini veya nasıl bir çıkış yolu aradığını halk ve ilgili çevrelerle paylaşmadığını belirten Yapıcıoğlu, şunları söyledi:

“Ekonominin yarısı eğer istatistikse diğer yarısı da psikolojidir. Şu anda vatandaşın psikolojisi bir taraftan zaten bu yaşananlardan dolayı bozulmuşken, bir de bu yangının üzerine körükle giden, benzin döken bazı kesimler vardır ve daha fazla bir panik havası oluşturmak için yoğun bir çaba içerisindedir. Bu panik havası ekonomiye daha ciddi zararlar verebilecektir. Hükümete çağırımız; bu süreci nasıl yöneteceği konusunda şeffaf bir şekilde çıkıp halkı bilgilendirmesidir.”

“Kamunun israfa son vermesi lazım”

Borçtan, açık finansmandan ve bütçe açıklarından kurtulmak için mutlaka bazı tedbirlerin alması gerektiğini belirten Yapıcıoğlu, “Bunların en başında da kamunun israfa son vermesi ve istihdam oluşturmayan yatırımları yeniden gözden geçirmesidir. Kaynaklar istihdamı artırıcı yatırımlara yönlendirilmelidir. İnşaata para gömülme stratejisinden vazgeçilmelidir. Öte taraftan döviz fiyatlarının aşırı yükselmesi ve bunun enflasyon olarak vatandaşa yansıması nedeniyle özellikle dar gelirli kesimler ciddi bir şekilde bu durumdan etkilenmiştir. Bunun için hükümetin mutlaka tedbirler alması gerekir.” çağrısında bulundu.

“Asgari ücretliden vergi alınmayacağını gelin anayasal hüküm haline getirelim”

Yapıcıoğlu, Asgari Ücret Yönetmeliğinin değiştirilmesi gerektiğini, bu yönetmeliğe göre asgari ücretin sadece işçinin ihtiyaçlarına göre belirlendiğini, yönetmeliğe işçinin bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerinin de eklenmesi gerektiğini belirterek, “Aralık ayının başında asgari ücret tespit komisyonu çalışmalarına başlayacaktır. Asgari ücretle ilgili mütemadiyen yapmış olduğumuz bir çağrı vardır. Bir kez daha bu çağrımızı yenilemiş olalım. Asgari ücret ile ilgili olarak öncelikle işin tanımından başlanmalıdır. Şu anda mevcut tanımda asgari ücret tanımının içinde işçinin ailesi yoktur. Bakmakla yükümlü olduğu kimseler yoktur. Asgari ücret sadece tek başına işçinin zorunlu ihtiyaçlarına yetecek ücret olarak tarif edilmektedir. Halbuki bütün nüfusun çocuk yaşta olanlarında çalışması imkan dahilinde olmadığına göre asgari ücretle çalışan kişinin ücreti hem kendisine hem de bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerine yetecek şeklinde tarif edilmesi, tanımın bu şekilde değiştirilmesi mutlaka yapılmalıdır. Asgari ücretle ilgili olarak bizim parti olarak yola çıktığımız 2012 yılından beri tekrarladığımız bir şey vardı; asgari ücretliden vergi alınmamalıdır. Zira dönem dönem açlık sınırının birazcık üzerine çıksa da genellikle asgari ücret bu civardadır. Yani açlık sınırının biraz üstünde veya bazen de bugün olduğu gibi açlık sınırının altına düşebilmektedir. Açlık sınırı 4 kişilik bir ailenin sadece sağlıklı beslenebilmek yani gıda için harcamak zorunda olduğu meblağı ifade eder. Yani o rakamın içerisinde giyim, barınma, ısınma, aydınlatma, eğitim, kültür ve sağlık harcamaları yoktur. Bütün bu harcamaları da siz ilave ettiğinizde açlık sınırının çok çok üzerinde bir meblağa ihtiyaç duyulduğu açıkça ortadadır.” dedi.

“Türkiye'de toplanan her 3 lira verginin 2 lirasını dolaylı vergiler”

Asgari ücretliden vergi alınmayacağının anayasal hüküm haline getirilmesi önerisinde bulunan Yapıcıoğlu, şöyle devam etti:

“Hal böyle iken evi kendisinin olsa, hiçbir fatura ödeme zorunda olmazsa ve sadece gıdaya harcasa ancak kendisine yetebilecek kadar bir gelire sahip olan insanlardan birde vergi alınması Türkiye'nin ayıbıdır, Türkiye bu ayıptan kurtulmalıdır. HÜDA PAR olarak bizim bir önerimiz daha vardır; asgari ücretten vergi alınmayacağına dair hüküm anayasal bir hüküm haline getirilmelidir ki hükümetler değiştiğinde yarın bir gün konjektör farklılaştığında başkaları yeniden asgari ücretten vergi almaya başlamasın. Eğer asgari ücretten vergi kesilmese bile zaten asgari ücretli epey bir vergi vermektedir. Çünkü Türkiye’de toplanan 3 lira verginin 2 lirası dolaylı vergiler. Yani harcama yaparken ödemiş olduğumuz vergilerdir.”

“Milyonlarca emekli asgari ücretin altında emekli aylığı almaktadırlar”

Sadece asgari ücrette iyileştirme yapmanın yetmeyeceğini ve emeklilerin maaşının da iyileştirme yapılması gerektiğini belirten Yapıcıoğlu, “Memleketten milyonlarca emekli şu anda asgari ücretin altında emekli aylığı almaktadırlar. Emekliler bu memlekete yıllarca 20-25-30-35 yıl emek verdikten yani emekli olduktan sonra emekliye ayrılmışlar. Yaşını başını almış insanların bu yaştan sonra gidip yeniden çalışmalarının kendilerinden istemeyeceğimize göre kendilerine ödenen emekli aylığının veya maaşının onlara insanca bir hayat sürdürebilmeye yetecek kadar olması gerektiği herhalde her türlü tartışmanın üzerindedir.” değerlendirmesinde bulundu.

“Kemer sıkma hep dar gelirlilerden istenmektedir”

Dar gelirli vatandaşlar için elektrik doğalgaz ve suyun ücretsiz olması gerektiğini belirten Yapıcıoğlu, “Dar gelirli vatandaşlar için yine parti programımızda yazdığımız ve 2012 yılından beri yeri geldiğinde dile getirdiğimiz bir diğer hususta dar gelirliye vatandaşa; fert başına belirlenecek sabit bir miktar elektrik, doğalgaz ve su ücretsiz olmalıdır. Dar gelirlilerden bunların ücreti alınmamalıdır. Yoksa bu hayat pahalılığı bu aşırı fiyat artışları sosyal patlamalara da yol açabilecek boyutlara ulaşabilecektir. Çünkü gerçekten 8-10 yılda bir yaşanan bu ekonomik krizler genellikle fakir fukaranın sırtına aşırı derecede yük bindirmekte, kemer sıkma hep onlardan istenmektedir.” dedi.

Yapıcıoğlu, hükümetin ekonomik krizle mücadele anlamında stokçuluk ve fırsatçılık yapanlara fırsat vermemesi ve bu konuda gereken her türlü tedbiri alması gerektiği çağrısında bulundu.

“Çiftçi hayatını devam ettirmeye, insanca yaşamaya yetecek bir gelir sahibi olmalıdır”

Çiftçiler ile ilgili ciddi destek paketlerinin açılması gerektiğini ifade eden Yapıcıoğlu, “Döviz fiyatındaki artış nedeniyle tarımsal girdi fiyatları çok ciddi oranda artmıştır. Mazot, gübre, ilaç tohum fiyatları enflasyonun çok çok üzerinde bir şekilde fiyatlar artmıştır. Çiftçi hiçbir şart altında üretim maliyetinin altında ya da üretim maliyetine eşit bir fiyatla ürününü satmak zorunda bırakılmamalıdır. Her halükarda çiftçi hayatını devam ettirmeye, insanca yaşamaya yetecek bir gelir sahibi olmalıdır. Bunun için eğer piyasadaki fiyatlar çiftçinin maliyetini karşılayabilecek kadar değilse mutlaka bu fiyatların üzerine gerekirse devlet doğrudan destek şeklinde çiftçiyi rahatlatacak adımlar atmalıdır.” önerisinde bulundu.

“Antep fıstığı için taban fiyat uygulanmalıdır”

Antep fıstığı için hasat döneminden önce taban fiyat belirlenmesi gerektiğini belirten Yapıcıoğlu, şöyle konuştu:

“Dün fıstık halinde esnafı dolaştık, dile getirilen hususlardan bir tanesi fıstık için çiftçi ürününü pazara götürmeden yani hasat yapmadan önce bir taban fiyatının belirlenmesi konusunda çiftçinin bir talebi vardır. Nasıl fındık için taban fiyatı belirleniyorsa fıstık içinde böyle bir taban fiyatı belirlenmelidir. Bu şekilde bir talep vardır. Bize göre de bu talep haklıdır. Çünkü çiftçi ürününü hasat ettikten sonra belki satabileceği fiyatının çok altında acilen paraya ihtiyacı olduğunda satmak zorunda kalmaktadır. 1-2 ay sonra bu fiyatlar daha yüksek bir yere tırmanabilmektedir. Bu arada ki fark aracıların cebine girmektedir. Bunun da çiftçinin cebine kalması için taban fiyat uygulaması bir çözüm yolu olabilir.”

“Genç evlilik mağdurlarının mağduriyeti devam ediyor”

Meclis’ten geçen 5’inci Yargı Paketi’ne de değinen Yapıcıoğlu, “5’inci Yargı Paketi’nde çocuk haczinin kaldırılmış olması gibi ileriye doğru atılmış bazı adımlar vardır. Bu işin Adalet Bakanlığı bünyesinde kurulacak yeni bir kuruma devredilmesi, icra dairelerinin bu işi yapmaması gibi olumlu yönde atılmış bazı adımlar vardır. Ancak kamuoyunda şöyle bir beklenti vardı; genç yaşta evlendiği için istismarcı sayılan binlerce kişi cezaevindedir. Birkaç gün önce bu ailelerden bir tanesi genel merkezimizde bizi ziyaret ettiler. Yine İstanbul İl Başkanlığımızda bizi ziyarete gelen bir aile vardı. Bizi ziyarete gelen ailenin bir ferdi istismarcı olarak cezaevine konulan kardeşimiz çok ilginç bir cümle kurdu. Gerçekten üzerinde ilgililerin mutlaka düşünmesi gerekir. Pandemi nedeniyle cezaevinde hükümlü olarak kalanların bazıları izinli olarak eve gönderiliyor. Bu kardeşimiz de hak etmediği cezayı çekmek üzere cezaevindeyken, Adalet Bakanlığı pandemi nedeniyle bunu eve göndermiş. ‘Ben devletin nazarında bir sapığım, Çocuk istismarcısı olarak ceza aldım ve devlet beni izne gönderdi’ dedi. Parmağıyla eşini işaret ederek, ‘şu kadında benim mağdurum güya ben onu mağdur etmişim ama beni izne gönderdi ben bu kadının evine gittim. Bu nasıl bir mantıktır, bu nasıl bir kanundur, bu nasıl bir uygulamadır?’ dedi. ‘Eğer ben sapıksam eşim de mağdursa ben neden onun evine gidiyorum?’ diye sordu. 3 tane de çocukları vardı, çocukları ile beraber gelmişlerdi. 5’inci Yargı Paketi’nde bu sorunun, bu kanayan yaranın da sarılması, sorunun düzeltilmesi beklenirken maalesef bu yargı paketinde de buna yer verilmedi. Buradan hem Adalet Bakanlığı’na hem de Sayın Cumhurbaşkanına seslenerek; bu sorun halen çözüm beklediğini kendilerine bir kez daha hatırlatmış olalım.” dedi.

“İngiltere’nin HAMAS hakkında aldığı kararı telin ediyoruz”

İngiltere’nin HAMAS’ı “terörist” ilan etmeye hazırlandığını ve bunun asla kabul edilemez olduğunun altını çizen Yapıcıoğlu, “İngiltere HAMAS’ı ‘terör örgütü’ olarak ilan etmeye hazırlanıyor. HAMAS Filistin'de seçimlere katılan halkın çoğunluğunun oyunu alarak hükümete gelen bir siyasi harekettir. Aynı zamanda Filistin topraklarını işgalden kurtulması için ciddi bir mücadele veren  bir siyasi  harekettir. HAMAS iktidara geldikten sonra çok ciddi ambargolarla filistin  halkı bir şekilde terbiye edilmeye çalışıldı ama buna rağmen halk desteğini HAMAS'ın arkasından çekmedi. Şimdi farklı farklı oyunlarla uluslararası veya hukuki bazı oyunlarla HAMAS’ı terör örgütü ilan edip bütün İslam ümmetinin hatta gayrimüslim topluluklardan özgürlükten yana insanlıktan yana tavır alanları HAMAS'a destek vermesinin önü kesilmek isteniyor. Biz bunu kabul etmediğimizi ve şiddetle telin ediyoruz.” diye konuştu.

“Bu çok ciddi bir provokasyondur”

TSK’nın denetimindeki Suriye Görev Gücü sahasında bir vakfın finansmanıyla bir yayınevi tarafından basılıp dağıtılan din bilgisi eğitim kitabında hayatına yer verilen Hazreti Muhammed’in ve ailesinin çizimlerle takım elbiseli ve yüz hatları tam verilerek büyük bir skandala imza atıldığını ifade eden Yapıcıoğlu, “Bu resimleri çizenler, ‘biz bunu kast etmedik’ diyebilirler. Fakat bu şekilde anlaşılmaya çok müsait bir tarzdır bu ve bu çok ciddi bir provokasyondur. Mutlak surette bu kitapların basımında, Suriye'ye gönderilmesinde, kitapların incelenmesinde, sorumlu olan herkes bunun hesabını vermelidir. Hükümete çağrıda bulunuyoruz; bu provokatif girişimde bulunan kişiler her kimse mevkileri makamları rütbeleri ne olursa olsun, gözlerinin yaşına bakılmadan kendileri ile ilgili acilen bir adım atılmalıdır, gerekli işlemler yapılmalı ve bunun hesabı onlara sorulmalıdır.” şeklinde konuştu.

“Evlilik yaşı aşağıya çekilebilmelidir”

Daha sonra gazetecilerin sorularını yanıtlayan Yapıcıoğlu, bir gazetecinin genç evlilik ile ilgili sorduğu soruyu şu şekilde cevaplandırdı:

“Her insanın hem biyolojik hem de psikolojik gelişimi farklı olabiliyor. Bazı insanlar 20 yaşında halen çocuk ruhlu olabiliyor ama bazıları 15 yaşında olgunlaşmış olabiliyor. Herkes için standart bir yaş belirmek bize göre doğru değildir. Ben hukukçuyum, hukuk fakültesinde öğrenci olduğumuz dönemlerde evlilik yaşı ailenin izniyle kız çocukları için 15, erkek çocukları için 17’ydi. Hakim kararıyla kız çocukları 14, erkek çocukları 15 yaşında evlenebiliyordu. Hakim bakıyordu eğer erkek ve kız evliliğin yükünü kaldırabilecek biyolojik ve psikolojik olgunluğa ulaştığı kanaatine varırsa evlenmelerine izin verebiliyordu. Bize göre bu kanun yeniden getirilebilir. Geç yaşta evlenme bizim toplumumuzun gerçeklerden bir tanesidir. Özellikle kırsal bölgede ergenlik çağından birkaç yıl sonra gençler evlendirilmektedir. Bizim memleketimizde şöyle bir yara var; toplumun gözünde meşru, ailelerin isteği ve onayı ile yapılmış, düğün dernek ile evlenmiş gençler istismarcı olarak kabul edilip cezaevine atılıyor. Fakat diğer taraftan toplumun gözü önünde gayrimeşru ve dinimizde de büyük günahlardan olan zina serbest, diğer her türlü ahlaksızlık serbest, hatta bu ahlaksızlıkları yaptıkları için onlara evini kiraya vermeyenlere de ‘ayrımcılık yapıyorsunuz’ diye ceza bile verilebiliyor. Bu soruna bir neşter atılması gerekir. HÜDA PAR olarak bizim böyle bir önerimiz vardır; evlilik yaşı aşağıya çekilebilmelidir, herkes o yaşta evlenebilir diye değil ama en azından biyolojik ve psikolojik olgunluğa erişmiş olanların daha erken yaşta evlenebilmelerinin önü açılmalıdır.” ifadelerinde bulundu.

“İttifakları konuşmak için erken olduğunu düşünüyoruz”

Bir gazetecinin erken seçim ile ilgili sorusunu da yanıtlayan Yapıcıoğlu, “Seçim sürecine girildiğinde daha doğrusu seçimler yaklaştığında ittifaklarla ilgili elbette bizim de bir kararımız olacaktır. Biz herhangi bir ittifak içerisinde yer alacak mıyız yoksa 2018 seçimlerinde olduğu gibi kendi başımıza mı seçime gireceğiz, o konuda bir karar oluşturacağız. Şu an kaç ittifakın oluşacağı, bu ittifakların kimlerden, hangi partilerden teşekkül edeceği konusunda bize göre bir netlik yok. Şu anda yerleri çok sağlam görünen partilerde seçim zamanı yaklaştığında yer değiştirebilirler. Bu nedenle biz ittifakları konuşmak için erken olduğunu düşünüyoruz.” şeklinde konuştu. (İLKHA)