DOĞRUHABER

HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, gündemdeki soruları cevapladı. Yapıcıoğlu, dolar ve euro’daki artış, EYT ve KHK mağdurları, mülteciler konusu, HÜDA PAR’ın sapkın grup (LGBT)’ye bakışı, gençlik söylemleri, sosyal medya yasası, ittifaklar konusu ile toplumun alım gücünün düşme sebeplerine dair değerlendirmelerde bulundu.

O İNSANLAR BURAYA TURİST OLARAK GELMEDİLER”

“Suriyeliler buraya neden geldi? Kısaca değinmek lazım.” Diye konuşan Yapıcıoğlu, “O insanlar buraya turist olarak gelmediler. 2011 yılının Mart ayından beri Suriye’de devam eden bir iç savaş var. Öyle bir savaş ki sadece iç savaş değil, birde vekalet savaşı var. Amerika, Rusya, İran, Türkiye’nin desteklediği gruplar orada. İran’ın desteklediği bir rejim var. Farklı farklı birbirleriyle çatışan gruplar var. Bazısı Amerika’yı arkasına almış, bazısı Arap ülkelerini almış, bazısı farklı farklı ülkeleri almış. Kimin kiminle savaştığı belli değil. Belli bir düşman orayı işgal etmiş olsa o insanlar kendi topraklarını, evlerini, barklarını, namuslarını, değerlerini, kutsallarını korumak için kıyasıya savaşacaklardı. Fakat şimdi kiminle savaşacağını tam olarak kestiremiyor insanlar. Savaşların en kötüsü iç savaştır. Böyle bir ortam var Suriye’de. O insanlar kaçmış gelmiş. ‘biz onları geri göndereceğiz?’ Nereye göndereceksiniz? Öyle bir ortama. Biz bunu insani bulmuyoruz.” Şeklinde konuştu.

“BİRİNCİ ÖNCELİKLİ HEDEFİMİZİ ADALETİN YENİDEN TESİSİ OLARAK AÇIKLADIK”

HÜDA PAR’ın misyonuna ilişkin konuşan Yapıcıoğlu, “HÜDA PAR İslam’ı hayatın merkezine alan, hayatını buna göre tanzim etmeye çalışan, buna siyasi hayatı da dahil, toplumun değerlerini toplumda da yaşanılır kılmak için yola çıkan bir siyasi kadronun adıdır. Bunun için öncelikli hedefimiz Allah’ın rızasını elde etmek ve hayatını -siyasi hayatta dahil- buna göre tanzim etmek. Biz istiyoruz ki; siyaseti, devleti yeniden tanımlayalım. Üstad Bediuzzaman Said Nursi’yi ithamda bulunurken ‘siz dini siyasete alet ediyorsunuz’ o da, ‘hayır eğer biz yapabilirsek vazifemiz, siyaseti dine dost ve alet emektir. Ya da bir gün siyaset konuşmak mecburiyetinde kalırsak vazifemiz siyaseti dine alet ve dost yapmaktır.’ Biz de inşallah bunu yapmaya çalışıyoruz. Birinci öncelikli hedefimizi adaletin yeniden tesisi olarak açıkladık. Çünkü biz biliyoruz ki adalet Allah’ın kesin bir emridir. Bunun hiçbir istisnası yoktur. Her yaratılana her Müslümana emirdir.” İfadelerini kullandı.

DOLAR VE EURO’DA AŞIRI BİR ARTIŞ VAR. HÜDA PAR’IN BİR EKONOMİ MODELİ VAR MI?

Döviz kurlarındaki dalgalanmalara ilişkin değerlendirmelerde bulunan Yapıcıoğlu, “Türkiye’deki iktisadi problemlerin başında şu gelir; iktisat fakültelerinde kapitalist iktisat teorisi, alternatifsiz bir şekilde ‘iktisat bilimi’ olarak okutulur. Aslında bu bir teoridir. Ve öyle bir sömürü sistemi kurulmuş ki insanlara da çaresizlik öğretiliyor. Kâğıt para belki bu sistemin sömürü araçlarından bir tanesidir. Aslında kendisinin gerçek anlamda değeri yok, sadece itibari bir değeri var. Yani nominal değeri olan bir şey. Kâğıt üzerine farklı farklı rakamlar yazıp diyorlar ki ‘bu, şu değerdedir.’ Ve o değerlerle oynamak suretiyle dünyanın bütün servetlerini, insanların alın terini ve çiftçinin yetiştirdiği ürünleri alıp götürüyorlar, değersiz bir kâğıt karşılığında. Sistemlerini böyle kurmuşlar. Biz bu çarkı kırmadan, bu sistemi bozmadan buradan çıkmak zor. Bu çağda iktisadi sorunların bu kadar arttığı bir dönemde İslam İktisatçılarına çok büyük bir görev düşüyor. Bir model, bir alternatif konulursa o zaman insanlar fevç fevç, belki ülkeler de İslam’a dahil olacaklar. Gerçekten dünya mazlumları, İslam adaletinin gelmesini bekliyor. Gözleri uzun süredir yollardadır. İnşallah gelmesi çok gecikmez.” dedi.

PRİM ÖDEME GÜN SAYISINI TAMAMLAMIŞSA BU İŞTEN EMEKLİLİĞİ SAĞLANABİLMELİDİR.

EYT’lilere ilişkin konuşan Yapıcıoğlu şunalrı dile getirdi; “Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) ile ilgili bir mağduriyet söz konusudur. Özel sektör çoğu defa ‘Sen çalışmak için yaşlısın’ diyor. Devlet de, ‘Sen emekli olmak için gençsin’ diyor. EYT mağduru iki arada bir derede kalıyor. Bu soruna bir çözüm bulmak gerekir. Diyoruz ki bir formül bulunabilir. Ve kademeli bir şekilde eğer prim ödeme gün sayısını tamamlamışsa bu işten emekliliği sağlanabilmelidir. Evet, insanların erken yaşta emekli olması Sosyal Güvenlik Sistemine çok ciddi bir yük bindiriyor kabul, ama bu da sosyal bir yaradır. Neticede bir vatandaş bir gelire muhtaçsa hiç prim ödememiş olsa bile devlet onu aç bırakamaz. Bir şekilde onun ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır. İnsanın, bir KHK ile veya kanun ile ya da idari bir tasarruf ile mağdur edilmiş olmasının herhangi bir farkı yok. Eğer bir kişi gerçekten herhangi bir mağduriyet yaşamışsa, mutlaka bunun düzeltilmesi lazım. Sistem, toplumun değerleriyle barışmalı. Sistem toplumun inancıyla, değerleriyle barışmadığı veya kendini ona uygun, uyumlu hale getirmediği müddetçe çeşit çeşit haksızlıklar, mağduriyetler yaşanacaktır. Bir kişinin suçluluğu hükmen sabit olursa eyvallah. Ama beraatı zimmet asıldır. O masumiyet karinesini çiğnememek lazım. Hiç kimseyi mağdur etmemek lazım. Adalet her şartta uygulanmalıdır.”

LGBT, ÇİRKİN BİR HAYASIZLIKTIR

Sapkın gruplara ilişkin değerlendirmelerde bulunan Yapıcıoğlu, “Bu bir hastalık değildir. Bu çirkin bir hayasızlıktır. Kur’an Kerim’in tabiriyle, ‘çirkin bir hayasızlıktır.’ Bu sapıklıktır. Bunun lamı/cimi yok. ‘Hastalıktır’ derseniz -sanki insanların elinde olmayan psikolojik bir rahatsızlıkmış gibi- bir anlamda onu masumlaştırmış, o sapıkları şirin göstermiş olursunuz. Böyle bir pozisyona düşme tehlikesi vardır. Herhangi bir hastalık değildir. Bu normal bir şey değildir; anormaldir, sapıklıktır. Ve mutlaka bunun cezalandırılması lazımdır. Fuhşun her türlüsü Türkiye’de serbest olduğu gibi bu sapıklıklar da serbesttir maalesef. Çare bunları kökten yasaklamaktır. Bu işleri yapanları da şiddetle cezalandırmaktır.” dedi.

GENÇLİĞE NASIL BAKIYORSUNUZ? ONLAR İÇİN BİR ÇÖZÜM ÖNERİNİZ VAR MI?

Yapıcıoğlu, “(x,y,z kuşağı) bu bir projedir. Bu projeye karşı dikkatli olmak gerekir. Hiçbir kuşaktaki insanlar tamamen birbirlerine benzemezler. Şimdi sizin yaşıtlarınız olan insanlar hepsi aynı mı düşünüyor. Benim yaşımdaki insanlar hepsi aynı mı düşünüyor. Mümkün değil. Eşyanın tabiatına aykırı. Bırakın kuşakları aynı ailede yaşayan insanlar, ikiz kardeşlerin bile birisi farklı, diğeri farklı düşünebiliyor. Yani bu kadar net. Her insan biriciktir. Her insanın beyin kıvrımları, nöronları tıpkı parmak izi gibi farklı farklıdır. Ve her insanın düşünce şekli kendine hastır, kendine özgüdür. Dolayısıyla ‘şu yaştaki insanlar şöyle düşünüyor?’ demek mümkün değil. Hangi gençler, köydekiler mi, şehirdekiler mi, okumuş olanlar mı okumamış olanlar mı? Çalışanlar mı, çalışmayanlar mı? İnananlar mı, inanmayanlar mı? Şu veya bu mezheptekiler mi? Şu veya bu bölgede yaşayanlar mı? Hangisi? Genel anlamda sanki dünyada aynı yaş grubundaki insanlar bir tarafa yönelmişler, aynı düşünüyorlar, aynı şeylerden zevk alıyorlar, aynı şeylerden hoşlanıyorlar veya aynı şeylere karşı geliyorlarmış. Öyle bir şey yok. Nasıl bir gençlik? Manevi değerlerine bağlı, maddi ve manevi eğitimini tamamlamış, kökü sağlam, yüzü geleceğe bakan, onurlu, haysiyetli, dosdoğru bir gençlik diyoruz. O gençliği yetiştirmek için herkes elinden geleni yapmalıdır.” dedi.

HÜDA PAR BİR İTTİFAKTA BULUNACAK MI?

“HÜDA PAR’ın herhangi bir partiye veya herhangi bir ittifaka verilmiş bir sözü yok.” İfadelerini kullanan Yapıcıoğlu, “HÜDA PAR’ın herhangi bir ittifakta yer alması veya almaması için şuan için bir şey söylemek erkendir. HÜDA PAR ‘kesin olarak hiçbir ittifakta yer almayacağım’ demiyor. İttifakta yer alması mümkündür. Ama dediğim gibi bunları bugünden konuşmak erken, netleşmiş bir şey yok. O yüzden şimdiden bu konulara girmek doğru değil.” Şeklinde konuştu.

TÜRKİYE KENDİ KENDİNE YETER BİR ÜLKE OLMAK ZORUNDADIR

Yapıcıoğlu son olarak şunları dile getirdi; “Bizim önerimizden bir tanesi şudur. Zorunlu ihtiyaç maddeleri -en azından dar gelirliler için- vergiden arındırılmalıdır. Bunun formülleri bulunabilir. ‘Sizin gıda maddeleri için ödediğiniz vergileri biz size iade edeceğiz’ denebilir. Veya farklı bir yöntem de geliştirilebilir. Elbette bunlar mümkündür. Fakat şu unutulmamalı. Özellikle gıda maddeleri konusunda Türkiye kendi kendine yeter bir ülke olmak zorundadır. Gıda çok stratejik bir sektördür. Eğer siz kendi gıdanızı yetiştiremezseniz, siz gıda maddesi konusunda dışa bağımlı olursanız, dövizle ilgili böyle çalkantılı dönemlerde fiyatlar çok oynak olur, yükselir, yukarı doğru gider ama döviz fiyatları aşağı indiğinde o fiyatlar orada kalır. Ve bu ayrıca şu tehlikeyi de beraberinde getirir. Yarın bir gün küresel bazda patronluk iddiasında bulunanlar sizi açlıkla terbiye etmek isteyebilirler. O yüzden çiftçi hazine gibi görülmeli, mutlak surette korunmalı. Bizim çiftçimizin zarar etmesine götürecek hiçbir uygulamaya gidilmemeli, gerekirse onun ürettiği ürün her hal ve şart altında maliyetinin üzerine bir kar konularak çiftçinin elinden alınmalı. Piyasaya dağıtılırken sübvansiyonlarla fiyatları tekrar aşağı düşürülebilir. Yani devlet bunların fiyatlarını kısmen kendi karşılayarak indirebilir.”