HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Milat Gazetesinden Özlem Doğan’a verdiği söyleşide çarpıcı açıklamalarda bulundu

İşte o söyleşinin tamamı:

 “İnsanlığı kendilerine köle yapmak istiyorlar”

HDP eliyle başta Kürt halkı olmak üzere Türkiye’yi Marksist, Leninist ve Ateist bir ideolojiye teslim etmek isteyen PKK’nın söylem ve eylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Küresel çapta kendi ilahlıklarını pekiştirmek ve ilan etmek isteyen çağdaş firavunlar bütün insanlığı kendilerine köle yapmak için farklı enstrümanlar, farklı yollar ve farklı araçlar kullanıyorlar. Bu araçlarla bütün insanlığı kendilerine köle yapmak istiyorlar. Bunu belki şu an topla tüfekle yapmaktan vazgeçtiler; kültürel emperyalizmle, insanları kendi kültürlerinden, kendi manevi değerlerinden, koparıp kültürel emperyalizm yoluyla insanları tek tipleştirmeye çalışıyorlar.

Peki, bu sekülerleştirme planı ne zaman başladı?

Türkiye’deki batılılaşma serüvenini 1839 Tanzimat Fermanına kadar götürebiliriz. O dönemde Osmanlı’da Batılılaşma başladı. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte bu süreç biraz daha hızlandı ama ondan önce İttihat ve Terakki uygulamalarıyla çok ciddi bir şekilde ivme kazanmıştı. Cumhuriyet döneminde belki bu durum tamamlandı. Fakat Türkiye’nin batısında, Anadolu’nun batısında etkili olan yol ve yöntemler, doğuda çok fazla etkili olamadı. Oradaki insanlar, kendi inançlarından, kültürlerinden, yaşantılarından uzaklaştırılamadı, bütün zorlamalara rağmen. Onların içinden de bir İttihat ve Terakki çıkmalıydı ve çıktı. Yani bazı Kürtlerin eliyle, Kürtleri sekülerleştirme, tamamen dünyevileştirme ve kendi kültürlerinden, inançlarından koparma projesi olarak faaliyete geçti.

“CHP ile yakınlıkları hem ideolojik hem akrabalık”

‘Kürt insanının içinden bir İttihat ve Terakki çıkması gerekiyordu, çıkarttılar’ dediniz. CHP de HDP’yle bu anlamda iş birliği yapıyor, aynı yolda yürüyorlar. Yani geçmişle bugünün birleşmesi gibi bir durum söz konusu diyebilir miyiz?

Kürt meselesi olarak isimlendirdiğimiz sorunların olması, batılılaşma serüveniyle başladı. İttihat ve Terakki ile büyüyen Kürt sorunu, cumhuriyet dönemiyle daha da büyüdü. Belki en büyük katliamlar cumhuriyetin o ilk yıllarında tek parti döneminde, yapıldı. Fakat buna rağmen bugün ‘ben Kürt halkının haklarını savunuyorum’ diyen insanların CHP’ye daha yakın durmasını bence en iyi ifade edecek şey ideolojik yakınlık ve akrabalıktır. CHP İttihat ve Terakki’nin kalıntıları üzerinde ya da uzantısı şeklinde meydana çıktı. Kürtlerin ittihat ve terakkisinin üzerinde de diğer parti çıktı. Aynı gelenekten gelen, hatta birisinin diğerini yüz yıl geriden takip eden bir kopyası gibi hareket etmesini kendi köklerine ya da kendi ilham aldığı kaynağa yakın durmasını garipsememek gerekiyor.

Bahsi geçen ittifakın çocuklar arasında bile ayrım yaptıklarını görüyoruz. Yasin Börü kardeşimiz şehit edildi ama Berkin Elvan’a sahip çıkanlar Yasin Börü’yü görmezden geldiler. Nedeni nedir?

Tarihin farklı dönemlerinde insanlar arasında çekişmeler olmuştur. İnsanlar birbirini öldürmüş, cinayetler işlenmiştir. Fakat zannetmiyorum ki tarihin hiçbir döneminde bir insan sadece inancından dolayı hem tabancayla hem bıçakla hem yüksekten atmayla hem üzerinden arabayla geçmeyle hem yerdeyken taş ve sopalarla vurmak suretiyle hem de bedeninin üzerine benzin döküp ateşe vermek suretiyle katledilmiş olsun. Bunlar tek bir kişi üzerinde; Yasin Börü üzerinde uygulandı.

Bu vahşet neyin kini?

Radyolardan ‘sadece Diyarbakır’da DEAŞ’ın dört yüz tane derneği var’ şeklinde tezviratlar yaptılar. Kendi kitlelerini nerede sakallı, örtülü, İslami kimliğini açığa vuran insan gördülerse ‘bu DEAŞ unsurudur’ deyip saldıracak pozisyona getirdiler. Bu kadar yoğun bir ajitasyondan sonra kitleleri sokağa çağırdılar. ‘Kobani’ye DEAŞ saldırıyor. Oradaki Kürtler katledilecek. Biz oraya gidemiyoruz. Öyleyse bulunduğumuz yerde nerede bir DEAŞ unsuru varsa biz orada saldıracağız. Her yer Kobani’ dediler. DEAŞ’ın tekfir ettiği insanları hedefe koydular ve maalesef bu vahşet manzaraları ortaya çıktı.

“Amaçları için her şeyi mübah görüyorlar”

Müslümanları DEAŞ’la ilişkilendirirken dini eğitim veren tüm kurumları da istismarla özdeşleştirdiler. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Sekülerleştirme programının önünde neyi ve kimi engel olarak görüyorlarsa onu ortadan kaldırmak için farklı araçlar kullanıyorlar. Bazen o insanları itibarsızlaştırmak, bazen o kurumları itibarsızlaştırmak ya da tamamen devreden çıkarmak, eğer olmuyorsa imha etmek, yok etmek, öldürmek. Bütün bunlar onlar için amaca götüren yolda mübah olarak gördükleri yöntemlerdir.

HDP ve CHP’nin bilhassa kadınlarla ilgili çalışmalarını nasıl yorumluyorsunuz?

Kadına yönelik şiddeti kılıf olarak hazırlayıp, İstanbul Sözleşmesi gibi toplumun ahlakını çökertme ve sapkınlıkları yaygınlaştırma aracı olan sözleşmeleri kadına yönelik şiddeti durdurma adına sahiplenebiliyorlar. Kadına yönelik şiddeti durduracağız diye yola çıkan insanlar, kadına yönelik şiddetin yüzde sekseninin altında yatan sebep olan alkolü hiç görmezler. Şiddet uygulayan insanlar alkollü iken kadına şiddet uyguladığı halde, alkol aleyhinde tek bir cümle sarfetmezler. Onların derdi kadın değil. İdeolojilerini topluma dayatmak için istiyorlar ki her yerde acılar yaşansın. Eğer o acılar, o ölümler onların ideolojisine hizmet ediyorsa hiçbir problem yoktur. Onların sayısının artmasını isterler.

“Sadece doğuda değil, tüm ülkedeyiz”

Hem doğuda hem de tüm ülkede HÜDA PAR’ın çalışmaları nasıl gidiyor?

Memleketin her tarafında çalışıyoruz. Memleketin her tarafı bizim. Tüm insanımıza hitap edip, sıkıntılarını dinliyoruz. Taleplerine, düşüncelerine, eleştirilerine kulak verip ona göre ‘bu millete nasıl hizmet ederiz’in hesabını yapmaya çalışıyoruz. Rabbimizden temennimiz odur ki bizi haktan, hakikatten, doğru yoldan ayırmasın. 

Kimilerinin Z kuşağı dediği gençlere yönelik çalışmalarınız, projeleriniz var mı?

Türkiye’de güzel bazı hizmetler oldu. Mesela camilerde yaz Kuran kursları açıldı, hocalar din dersleri vermeye başladı. Parti programımızda var, talebimizdi; okullarda siyer ve Kuran-ı Kerim dersi, temel dini bilgiler dersi seçmeli de olsa verildi. Biz bu derslerin zorunlu olması gerektiğini çünkü sadece maddi eğitimin yetersiz olduğunu düşünüyoruz. Gençlerimizin yüzü geleceğe baksın, kendi örfünden kültüründen kopmasın. Çünkü ağaç kökleri üzerinde yükselir. Bu şekilde elif gibi dimdik, maneviyatı güçlü, inancı güçlü, iradesi güçlü, bedenen sıhhatli, sapıkların tuzaklarına düşmemiş, uyuşturucuya müptela olmamış, kafası, bedeni, kalbi, inancı sağlam olan bir gençlik yetiştirmek için herkes elinden gelen gayreti ortaya koymalı.

“Gençlerin haya perdesini yırtmaya çalışıyorlar”

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’nin tüm bölgelerinde faaliyet gösteren küresel sapkınlık LGBT de gençlerimizi tehdit ediyor. Bu sapkın örgütün ana amacı nedir?

Gençlere kurmuş oldukları tuzakların başında haz merkezli, tamamen materyalist bir şekilde olaylara yaklaşan ve hayat bu dünyadan ibaretmiş gibi algılatıp onları kendi tuzaklarına düşürmek geliyor. Bu ahlaksızlık da onlardan bir tanesi. Alkol müptelası bir gün ondan vazgeçip dönüş yapabilir ama hayâ perdesi yırtılmış olan bir insan nasıl düzelecek? İşte ısrarla gençlerin hayâ perdesini yırtmaya çalışıyorlar.

Konuştuğumuz konular çerçevesinde değerlendirirsek sıklıkla dile getirilen yeni Anayasa çalışmaları konusunda neler yapılabilir?

Yeni bir Anayasa yapılabilir bu mümkün, fakat bugünkü mevcut şartlarda siyasi partilerin takındığı tavırlar nedeniyle bir anlamda imkânsız hale geliyor. 1982 yılında dipçik zoruyla bu millete kabul ettirilen bir cunta anayasası var. Yaklaşık kırk yıldır Türkiye bu anayasayla idare ediliyor. Meclisteki partilere, meclis dışı muhalefete, kime sorarsanız sorun, bu bir cunta anayasasıdır, bunun değişmesi gerekiyor diyor. ‘E hadi gelin, bunu değiştirelim’ dediğinizde de farklı bir gerekçeyle masadan kaçıyorlar. Herkesin kendine göre bir kırmızıçizgisi olabilir. Bu tabiidir. Biz masanın etrafında oturduktan sonra kırmızıçizgilerimizi dile getirelim ve o çizgilerle çizilen sınırların orta noktası nedir, nerede buluşabiliriz onu konuşalım.