DOĞRUHABER / Musa Azak

Katıldığı TV programında gündemi değerlendiren HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu Z kuşağı tanımlaması hakkında açıklamada bulundu.

Yapıcıoğlu şunları kaydetti: “Gençlerin X,Y,Z veya ABC olarak kategorize edilmesini doğru bulmuyoruz. Birileri harf ile ifade ederek şu kuşaktaki gençler şöyle düşünüyor, şuraya meyillidir diyerek gençleri nerede görmek istiyorsa orayı tarif ediyor.

O çekilen bir fotoğraf değil, belki kalemle çizilen bir resimdir... Kendi hayallerini çiziyorlar oraya. Her yaştaki gençlerin arasında çok farklı farklı düşünceleri olan meyilleri olan siyasi tercihleri olan insanlar vardır. Nasıl ki bizim yaşıtlarımızın hepsi bizim gibi düşünmüyorsa ya da nasıl ki hepimiz tek tarafa yönelmiyorsak gençler de böyledir. Dolayısı ile biz gençlerin bu şekilde kategorize edilmesinin bir proje olduğunu düşünüyoruz ve diyoruz ki gençleri bölmeyelim, kategorize etmeyelim Amma illa bir gençlikse biz diyoruz ki elif gibi dimdik bir gençlik olsun. Başı dik, kökü sağlam kendi kültür ve medeniyeti üzerinde yükselen, yüzü geleceğe bakan, başı dik, onurlu bir gençlik!”

“TÜRKİYE’DE KAPİTALİST BİR EKONOMİ MODELİ UYGULANIYOR”

Yapıcıoğlu, “Ekonomi ile ilgili ciddi şikâyetler var. Son dönemde ekonomi yönetiminin iyi işler çıkarmadığını söyledik, söylüyoruz. Küresel çapta ekonomi ile ilgili bir sıkıntı var. Türkiye’de kapitalist bir ekonomi modeli uygulanıyor. Bu kapitalist ekonomi modeli alternatifsiz bir model olarak sunuluyor. Kapitalizmin kendisi zaten sömürüdür. Türkiye’deki ekonomiyi okutan üniversitelerimizde ya da ekonomi dersi veren diğer bölümlerde kapitalist iktisat teorisi ‘ekonomi ilmi’ diye okutulur. Bizim okuduğumuz kitap ekonomi ilminin temelleriydi. Baştan sona kapitalist ekonomi teorisi empoze ediliyordu o dönemde. Evet, onu okuduk, sınavı geçmek için kapitalist teorinin ne olduğunu anlamaya çalıştık.

Bu ilim diye okutulunca insanlarda böyle bir bakış açısı gelişiyor. Bunun üretmiş olduğu sorunları aşmak için yine sistem içerisinde kalmak zorundasınız. Sağdan soldan birer at gözlüğü gibi bir gözlük takıyorlar. ‘İstikamet budur’ diyorlar. Başka bir modelin olmadığını söylüyorlar. İktidarlar değişiyor ama model değişmiyor. Her gelen iktidar bunu uyguluyor.” ifadelerini kullandı.

“KAMUDA, ÖZELDE VE ŞAHISLARIN HAYATINDA ÇOK KORKUNÇ BİR İSRAF VAR”

İsrafa dikkat çeken Yapıcıoğlu, “Yolsuzluk ve israf ayrı iki hastalık, çok korkunç bir israf var. Hem kamuda hem özelde hem de şahısların hayatında. Sadece İstanbul’da israf edilen ekmeklerin ve gıda maddelerinin Türkiye’deki bütün fakirlere dağıtılması durumunda ihtiyaç içerisinde hiç kimse kalmayacak. Sadece pirinç ile ilgili şunu söylesek tablonun herhalde ne kadar vahim olduğunu göreceğiz. Türkiye’de tüketilen pirincin yarısı, pilav olarak çöpe dökülüyor. Böyle bir tablomuz var maalesef. Bu da iktisadi bir hastalıktır. Eğer biz ürettiğimiz kadar tüketirsek ya da kazancımız kadar harcarsak belki bu kapitalist küresel sistem bizi bu kadar sömüremeyecek.

2021 yılı bütçe içerisinde 180 milyar civarında bir faiz ödemesi vardı. Önümüzdeki yıl bu daha da kazanacak. Ondan sonraki de 290 milyar TL faize para ayrılacak. Bu çok büyük rakamlar. Bir dönem Türkiye’nin bütçesinin tamamı bu kadar yoktu. Gelir artsa da mutlak surette giderler daha fazla artırılıyor. Sürekli bütçe açıklanıyor. Sürekli yeni borçlanmaya ihtiyaç duyuluyor.” şeklinde konuştu.

“KAPİTALİST SİSTEM PARA SATAR”

Kapitalizm sisteminin vatandaşı mağdur ettiğini ifade eden Yapıcıoğlu, “Yatırımlar üretimi teşvik etse de kapitalist sistemin en temel özelliklerinden bir tanesi de şudur. Kapitalist sistem para satar. Hâlbuki bizim inancımızda para alınıp satılabilecek bir meta değildir. Para bir mübadele aracıdır. Ama kapitalizmde paranın bizatihi kendisi alınıp satılan ve bunun üzerinden kar elde edilen bir metadır. Kapitalizmin de biriktirdiği paradır ve bu parayı satacak birilerini arar.

O yüzden dış ticaret açığı veren ülkeler değil, dış ticaret fazlası olanlar da borçludur. Bir şekilde borçlandırıyorlar herkesi. Çünkü adamların elinde para şişmiş. Bu parayı satacak bir müşteri arıyorlar. Genelde birkaç tane para babası var ve tefeci var. Bunlar bütün dünyayı sömürüyor. Bugün dünyanın en büyük ekonomisi Amerika ama Amerika’nın devleti de borçludur. Çin muazzam bir dış ticaret fazlası veriyor ama o da borçludur. Avrupa ülkeleri dünyanın en zengin ülkeleri dediğimiz ülkeler dahi borçludur. Sadece devletler değil yerel yönetimler genel anlamda borçludur.

Bizim bir tane belediyemiz var 2,5 yıldır hiç borç almadı. Borç alırsa faiz ödeyecek. O vebalin altına girmemek için geliri yetmediği halde borçlanmıyor. Yeni kaynaklar oluşturmaya çalışıyor, hizmetleri o şekilde yürütmeye çalışıyor. Öncekilerin yapamadığı hizmeti bizim belediyemiz üretebiliyor.” şeklinde konuştu.

VATANDAŞIN ASGARİ ÜCRET BEKLENTİSİ NE?

Meclisteki siyasilerin asgari ücret ile ilgili sözlerini yerine getirmesi çağrısını yineleyen Yapıcıoğlu şöyle konuştu; “Asgari Ücret Tespit Komisyonu her sene toplanıyor. Hem işçi tarafı hem işveren tarafı hem de devleti temsilen temsilciler oraya gidiyor. Bu meseleleri konuşuyorlar. Hatırlarsanız 2012 yılında bir Anayasa Uzlaşma Komisyonu kuruldu Meclis’te. O gün Meclis’te grubu bulunan partilerin her birisi 5’er üye verdi. 20 üyesi bulunan yeni bir Anayasa’ya ile ilgili olarak çalıştılar. 60 maddeye kadar mutabakat sağladılar.

O modellerden bir tanesi ‘asgari ücretten vergi alınmayacağına’ dair bir madde. Böyle bir mutabakat vardı ve bu mutabakatı biz zaman zaman hazırladık dedik ki, sizin millete vermiş olduğunuz bir sözdür. Bu sözü yerine getirin. Asgari ücretlinin bir cebine giren para var bir de onun işverene maliyeti var. Arada çok ciddi bir fark var. Bu farkın bir kısmı sigorta pirimi yani yüzde 14 işçi payı bir de işveren payı damga vergisi de var. Asgari ücretli bugünkü şartlarda açlık sınırının altında bir ücrette yani dört kişilik bir ailenin gıda harcamasını yetecek bir ücretteyken ve bunu harcarken zaten bol bol vergi veriyorken bir de onun maaşından 3 - 5 lira olsun sadece vergi almak aç adamdan para istemektir. Bunun da bütçeye getireceği çok fazla değil.

Yani o 4 milyardan vazgeçerse onun ekonomiye getireceği canlılıktan yine aslında o para içerde kalacağı için devletin çok fazla zararı olmaz. Esnafın önemli bir kısmı satışların ciddi oranda düştüğünü söylüyor. Neden? Çünkü vatandaş harcayacak para bulamıyor.  Yani cebindeki paranın alım gücü düştü. Vatandaş, bütçeyi denkleştirme politikası izliyor. Ya borçlanacak ya da bazı şeylerden kısınca onun yerine başka şeyler alacak.”

“ENERJİ FİYATLARI KÜRESEL ÇAPTA ARTIYOR”

“Enerji fiyatları küresel çapta artıyor.” diye konuşan Yapıcıoğlu, “Gıda ile ilgili de yine küresel çapta bir enflasyon var. Birileri bir şeyleri stokluyor. Kuraklık nedeniyle bazı ürünlerin üretiminde bir düşüş oldu, bunlar da etken. Fakat Türkiye’deki bu zamları açıklamaya yetiyor mu doğrusu ben bundan çok emin değilim. Türkiye’deki bu artışların sadece dolar fiyatının yükselmesiyle izah edilmesi mümkün mü? Ben ondan da çok emin değilim.

Tarımsal girdilerin fiyatları çok ciddi oranda artıyor. Çiftçi girdisi artı oranda ürünün fiyatını artıramıyor. Fiyatlar biraz yükselince dışarda eğer daha ucuzsa hükümet üreticiyi destekleyeceğine ithalat ile ilgili vergileri düşürüyor, sıfır gümrükle dışarıdan ihtiyaç maddelerini getiriyor. Neden? ‘Ben vatandaşıma ucuz gıda yedireceğim.’ Tamam, vatandaşın ucuz gıda yemesi devletin belki yapması gerekenlerden bir tanesidir -özellikle dar gelirli vatandaş bu konuda sıkıntı yaşamasın.- Gıda fiyatları aşırı bir şekilde yükselmesin. Bunlar sosyal patlamalara da sebebiyet verebilir. Bunun yolu ithalat kapılarını ağzına kadar açmak, gümrük vergilerini sıfırlamak değildir. Çiftçiyi ayakta tutmak için ne gerekiyorsa onu yapın diyoruz. Çiftçi hiçbir şart altında zarar etmemeli.” dedi.

“TEK PARTİ DÖNEMİNDE YAPILAN ZULÜMLERİYLE İLGİLİ Mİ HELALLEŞME İSTEYECEK?”

Gündemde olan “Helalleşme” mesajına ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Yapıcıoğlu şunları söyledi; “Niçin helalleşme? Hangi dönem için helalleşme? Kiminle helalleşme? Mesela bu helalleşmenin içerisinde Dersim, Zilan Katliamları var mı? Ondan dolayı mı helalleşmeye isteyecek. Tek parti döneminde yapılan zulümleriyle ilgili mi helalleşme isteyecek? Veya İstiklal Mahkemelerinin yaptıklarıyla ilgili bir helalleşme olacak mı?

Mesela İskilipli Atıf hocadan, Şeyh Sait ve ailesinden, Seyit Rıza ve sevenlerinden bir özür dilenecek mi? Bir helalleşme istenecekse veya bir resmi özür gelecekse bunu CHP adına CHP Genel başkanı yaparsa yeterli olur mu? CHP’nin yaptıklarını mı yoksa tek parti döneminde -CHP eşittir devlet- devletin yaptıklarından dolayı mı özür dilenecek? Bir helalleşme istenecek mi? Bütün bunların açığa çıkarılması lazım.

Evet, helalleşme güzel ama hangi konularda CHP’nin yanlış yaptığı kanaatlerine varmış Sayın Kılıçdaroğlu? Mesela Cumhuriyetin ilk yıllarında tek parti döneminde bazı vatandaşlarla ilgili onların dili ile ilgili onların kimliği ile ilgili ret, inkâr, asimilasyon politikalarıyla bir özür mü dilenecek? Bu sadece kuru kuru lafla olabilecek bir şey mi?

O hatalarını görmüşlerse bir daha o hatayı yapmayacaklarsa bu sevindirici bir şey. Kemal Kılıçdaroğlu ile bizim şahsi olarak herhangi bir problemimiz yok. Önce hangi konularla ilgili neden helallik dileyecek niçin helallik dileyecek onu bir açsın. Hangi icraatlarının yanlış olduğunu düşündü ve o kanaate vardı? Bunun bir açıklaması gerekiyor. O sözler gereğince açık değil.

O fiilleri bizzat yapan Kemal Bey değil ama o fiillerin sahibi olan partinin genel başkanı olarak o yanlışın farkına varması partinin yanlışlarını düzeltilmesi bu sevindirici bir şey. Sadece bir partinin değil siyaset kurumunun da ayrıca helalleşmesi gerekiyor. Yani insanlar sadece iktidardayken hata etmezler muhalefetteyken de bazen büyük hatalar yaparlar.”