Diyarbakır'ın merkez Bağlar ilçesinde ayakkabı dükkânı işleten ve o dönemlerde ihtiyaç sahibi ailelerin umut kapısı olan Şehid Cemal Süslü, çevresinde yaptığı İslami çalışmalardan rahatsızlık duyan karanlık güçler tarafından 15 Kasım 1993 günü işyerinde uğradığı silahlı saldırı sonucu şehid edildi.
Şehadetinin üzerinden 28 yıl geçmesine rağmen güzel ahlakını, yardım severliğini, İslami hassasiyetlerini aktaran dava arkadaşları o günlerde yaşanan süreci aktardı.
Mahmut Çevik
Şehid Cemal'le ilkokul dönemlerinden tanışıp şehadet anına kadar dostlukları devam eden arkadaşlarından Mahmut Çevik, en güzel vakitlerin şehidin İslami davayla tanışması sonrası geçirdiği zamanlar olduğunu belirterek "Şehid, Kulp ilçesine kayıtlı olup Badika Aşiretine mensuptu. Babası Şeyh İbrahim'dir, baba tarafından şeyh silsilesi vardı. Kulp taraflarında ailesi tanınan kimselerdi. Diyarbakır'ın merkez Bağlar ilçesi Sakarya caddesinde oturuyordu, komşuyduk. O dönemlerde hastalananlar şehid Cemal'in babasının yanına geliyor, şeyh olduğu için hayır ve şifa duasını almak istiyorlardı. Babası; uzun fistan giyer, sarık takardı." ifadelerini kullandı.
"İhtiyaç sahipleri ona 'Fakirlerin Babası' diyordu"
Ticarete atılan Şehid Cemal'in ayakkabı dükkânı işlettiğini söyleyen Çevik, "Evden her çıktığımda muhakkak ona uğrar, sohbet ederdik. Hatipliği olmadığından bazen 'falan yerdeki birini ziyaret edelim ve ona İslam davasını anlat' derdi. İlgilendiği kimselere dini iyi bir şekilde anlatacak arkadaşlarıyla ziyarette bulunur, davayı ulaştırmaya çalışırdı. Arkadaşlığı çok güzeldi. Hiçbir zaman arkadaşlarıyla tartışıp kalp kırdığını görmedim. İnsanların çoğu o zamanlarda gelip şehidden borç isterdi. O da hiç kimseye 'yok' demez, kimi zamanlarda borca ayakkabı alıp ödeyemeyenlerin borçlarını silerdi." dedi.
Çevik, "İslami davayı benimsemeden önce de ailelerimiz ondan alışveriş yapardı. Onun dürüst, ahlak, hayalı ve merhametli oluşu insanları kendine çekiyordu. Çok fedakâr biriydi. 'Fakirlerin Babası' diye bir lakabı vardı. O kadar gizliden sadaka ve hayır işlemişti ki, onunla yıllarca arkadaşlık yapmamıza rağmen bunlardan haberimiz olmamıştı. Şehid olduktan sonra bir iki bayan gelmiş, 'bizim babamız öldü, her ay evimize un getirirdi' demişler ve şehidin bunu kimseye söylememeleri konusunda kendilerini tembihlediğini dile getirmişlerdi." şeklinde konuştu.
"Başka bir şehidin mezarını hazırlarken Cemal'in şehadet haberini aldık"
Şehid Cemal'in ilmi ve hitabeti pek olmamasına rağmen çevresini fedakârlık, haya ve samimiyetiyle etkilediğini dile getiren Çevik, Şehid'in ailesinin İslami bir şuur ve bilinç olmadığı için yeni çıkan İslami harekete korku ve tedirginlikle yaklaştığını belirterek ailenin şehidle aynı fikir ve düşünce de olmadığını söyledi.
Şehadet günü yaşanan hadiseleri aktaran Çevik, "Şehid edildiği gün onun yanına uğramış, konuşup sohbet etmiştik. Yanından ayrılacağım zaman 'biraz daha otur.' diyor, sanki gitmemi istemiyordu. 'Halletmem gereken bir işim var, gitmem gerekiyor.' dedim. Vedalaşmak için elimi tutmuş bırakmıyordu. Elimi onun ellerinden sıyırarak ayırdım. Bir şehid haberi almış, mezar kazıyorduk. O esnada bir haber daha geldi 'Şehid Cemal içinde bir mezar kazın.' denildi. Bazı günler bu şekilde birkaç şehid haberi geliyordu." diye belirtti.
Çevik, "Katliamı PKK ile diğer grupların beraber yaptığını duyduk. Şehid dükkânın işlerini yaparken işyerini basıyorlar. Şehid Cemal dükkânda sandalyede otururken katiller aniden içeri giriyor ve ateş ediyorlar. Şehid kendini müdafaa etmeye çalışsa da merminin kalbine isabet etmesi sonucu yere düşüyor ve şehid oluyor." dedi.
Yavuz Tekçi
"Kendisine çeken yönü onun sevecen, güzel ahlak, insanlara değer verişiydi"
Şehidin aile yakını ve aynı zamanda o dönemlerde kiracısı olan Yavuz Tekçi ise "Diyarbakır'a yerleştiğim zamanlarda Cemal Süslü ile tanıştım. Kendisi yengemin kardeşi ve ev sahibimdi. Çok güzel arkadaşlık ve dostluk sürecimiz olmuştu. Silvan'dan Diyarbakır'a yerleştikten sonra ilk tanıştığım insanlardan biriydi. Beni kendisine çeken onun sevecen, güzel ahlak, insanlara değer verişiydi. İnsanlar arasında ayırımcılık yapmazdı. Herkese Allah'ın yarattığı bir kul diyerek bakardı. Ahlakı gerçekten İslam'ı yaşayan insanların ahlakıydı. Çok muteber, herkes tarafından güvenilir ve emin bir insandı. Herkes tarafından sevilir, farklı düşünce ve yaşam tarzında olan insanlar dahi ona güvenirdi. Şehidin Kur'an ahlakıyla ahlaklandığına bizzat 1990 ve 1993 yıllarında şahit oldum." şeklinde konuştu.
Zamanla arkadaşlık bağlarının daha da kuvvetlendiğine vurgu yapan Tekçi, "Her gün kendisini ziyaret edip görmek bana bir görev gibi geliyordu. Onu görmediğimde bir şeyimi kaybetmiş gibi hissediyordum. Bizlerle sohbetler ederdi, onun bu sohbetlerinden haz alıyorduk ve samimiyetinden etkileniyorduk. Yapmayı unuttuğumuz şeyleri bize hatırlatıyor, verilen sözü yerine getirmenin önemine değiniyordu." ifadelerini kullandı.
"7'den 70'e kendisini tanıyan herkes tarafından sevilirdi"
Şehidin güzel ahlakından bahseden Tekçi, "Herkese karşı çok mert ve samimiydi ama kalplerinde hastalık bulunan, hakikati görmeyen ve imanı az insanların hedefi oldu maalesef. Anne ve babasına karşı gayet hürmetkardı. Anne yaşlı, babası da hem yaşlı hem de yatalaktı. Esnaf olmasına rağmen onları ihmal etmezdi. Ailesine karşı sorumluluklarının bilincindeydi. Ailesi ve 7'den 70'e kendisini tanıyan herkes tarafından sevilirdi." diye belirtti.
Tekçi, "Çalıştığımız halde çoğu zaman paraya ihtiyacımız olur, utana sıkıla onun yanına yardım istemeye giderdik. Bu tür durumlarda 'Utanmayın, sıkılmayın. İhtiyaçlardan dolayı evinizde huzursuzluk varsa bu paranın benim cebimde veya kasamda kalması kadar anlamsız bir şey olamaz ve ben rahat edemem' derdi. Sadece maddi anlamda değil, her konuda; hasta ise hasta ziyareti, yakacağı olmayana çoğu zaman geceleyin odun ve kömür sırtlanarak götürürdü. 'Şeyhim yorulmaz mısın?' dediğimde, 'Ben ne yaptım ki yorulayım.' derdi. Yaşıt olmamıza rağmen bize örnek oluyor, onu asırları yaşamış bir insan olarak görüyorduk." dedi.
"Şehid, 'Kimse yok mu beni Allah rızasını gözettiğim için öldürsün' diyerek her daim şehadeti arzulardı"
Şehidin şehadet arzusuna vurgu yapan Tekçi, "Dostuna dosttu, Allah'a isyan edeni ve sevmeyeni de kendine düşman görür ve ona buğz ederdi. Müslümanların fedakarlıklarıyla övünür, hepimizin böyle olmamız gerektiğini söylerdi. Kendisi, 'Ne yaparsak Allah için yapalım, insanlar desinler diye değil.' derdi. Şehadet arzusunun bütün kardeşlerde olması bir yana onda ki şehadet isteğinin daha fazla olduğunu gördüm. 'Kimse yok mu gelip beni Allah rızasını gözettiğim için öldürsün?' diyerek her zaman şehadeti arzulardı." şeklinde konuştu.
1993 yılının 15 Kasım günü yaşanan acı hadiseyi aktaran Tekçi, "Çalıştığım işe yerine saat 04.00'de gitmem gerekiyordu, saat 3.00'te onun yanındayken ona dedim ki, 'şeyhim müsaaden varsa eve uğrayıp oradan işe gideceğim' dedim ve evime gittim. Evden çıkmaya hazırlanırken yengem Cemal'in iş yerinde vurulduğu haberini bana ulaştırdı. Koşarak Cemal'in dükkanına vardığımda onu hastaneye götürmüşlerdi, yetişememiştim. Ayaklarım tutmuyordu, o anın verdiği acı ve sıkıntı içerisindeyken emniyet birimleri bana 'sen kimsin' diye sordular. Bende akrabam ve ev sahibim olduğunu söylediğimde 'Başınız sağ olsun, falan hastaneye gidin, oraya kaldırıldı' dediler." diye anlattı.
"Aradan uzun zaman geçmesine rağmen katillerin yakalandığına dair bir haber duymadım"
Çevreden edindiği bilgiler doğrultusunda cinayet anını detaylandıran Tekçi, "Sonradan duyduğumuza göre, müşteri kılığında birinin kendisinden bir çift ayakkabı istediğini ve o da yerden ayakkabı kutularını almak üzere eğilirken o sırada kendisine sıktığını ve Şehid Cemal döndükten sonra da birkaç el de önünden ateş ettikten sonra kaçtığını öğrendik. Yakalanıp yakalanmadığını bilmiyorum, aradan uzun zaman geçmesine rağmen bu konuda bir şey duymadım." şeklinde konuştu.
Şehidin yıkanması sürecinde gassal ile aralarında geçen diyaloğu aktaran Tekçi, şunları söyledi:
"Kaldırıldığı devlet hastanesine gittiğimizde şehidi yıkayan gassal benim hac arkadaşımdı. Bana, 'ne işin var burada?' diye sordu. Ona durumu izah edince, 'Bu nasıl biriydi?' diye sorup 'Kendisini yıkarken hangi yöne çevirmek istersem o yöne doğru hareket ediyor, sanki bana yardım ediyordu. Biri onu kaldırıp yön veriyor gibiydi. Görevimi yaparken hiçbir zorluk çekmedim ve böyle bir ölüyle ilk defa karşılaşıyorum' dedi. Ona Allah için yaşayan bir kişi olduğunu ve haksız yere vurulduğunu söyledim. Şehidin bu halinden çok etkilendiğini söyledi." (İLKHA)