Son zamanlarda Cuma namazına gelen bazı kişiler hutbe sırasında sürekli cep telefonuyla meşgul oluyor. Bunun hükmü nedir? 

Hoca hutbe okurken kimse ile konuşulmaz, hiç dünya kelâmı söylenmez, hattâ yakındaki birine "sus, konuşma" tarzında elle işarette bile bulunulmaz. Namazda imiş gibi susularak hatib efendi dinlenir. Resûlüllah Efendimiz (asm) bu hususta şöyle buyurmuştur:"İmam hutbe okurken, sen (yanıbaşında konuşan) arkadaşına: 'Sus!..' desen boş laf etmiş olursun." (Buhârî, Cuma 36; Müslim, Cuma 11)Dinlerken yüzü hatib efendiye çevirerek dinlemeli, başı sağa sola çevirip etrafına bakınıp durmamalıdır.

Hutbeyi okuyan kimse duaları açık veya gizli okuyabilir. Ancak açıktan dua ettiği zaman cemaat amin diyecekse bunu gizli yapar. Böylece cemaatin amin demesine engel olmuş olur. Çünkü, hutbe okunurken insanların konuşmaları, tesbih çekmeleri, aksırıp "elhamdulillah" diyene "yerhamükallah" demeleri, selam almaları ise mekruhtur.

Hutbe okunurken Peygamber Efendimize (asm) salavat getirmek ve yapılan duaya amin demek de mekruhtur. Eğer salavat getirmek ve amin demek gerekiyorsa bu kalben okunur. Dil ile telaffuz edilmez.

Böyle mübarek kelamları söylemek dahi hutbe sırasında mekruh hale geliyorsa, cep telefonunda oyun oynamak, hele hele haber okumanın hükmü ne olacağı bellidir. 

Cuma günü hutbe okunurken yanındakine 'sus' bile desen... Cuma namazının geçerli olmasının şartlarından biri de, cumanın farz olan namazından önce hutbe okumaktır. Şöyle ki: Vaktin girmesinden sonra mevcut cemaatın huzurunda bir hutbe okunması gerekir. Bunun içindir ki, hutbe okunurken cemaat bulunmayıp da sonradan namazda bulunacak olsalar, namazları caiz olmaz.

Cemaatin hutbeyi işitmesi şart değildir. Sadece hazır bulunmaları yeterlidir. Hutbe esnasında bir mükellef erkeğin, misafir olsa dahi, bulunması yeterli görülmektedir.

Cuma hutbesinin rüknü, İmamı Azam'a göre, Allah'ı zikirden ibarettir. Onun için hutbe niyeti ile yalnız: "Elhamdü lillah" yahut "Sübhanallah" yahut "La ilahe illalah" denilecek olsa, yeterli olur. İki İmama (İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e) göre, hutbe denilecek derecede uzunca bir zikirden ibarettir. Bunun en az olan derecesi, Tahiyyat mikdarı hamd ve salavat ile Müslümanlara duadır.

Hutbenin vacibleri, hatibin taharet üzere bulunması, avret sayılan yerlerin örtülü olması ve hutbeyi ayakta okumasıdır.

Hutbenin sünnetleri de, hutbeyi iki kısma ayırmak ve bunlar arasında bir tesbih veya üç ayet okunacak kadar bir zaman oturmaktır. Bu bakımdan buna iki hutbe denir. Bu iki hutbeden her biri hamdi, kelime-i şehadeti, salât ve selâmı kapsamalı. Birinci hutbe, bir ayetin okunması ile insanlara öğüt vermeyi, ikinci hutbe de Müslümanlara duayı kapsamalıdır.

Ayrıca imamın sesi, ikinci hutbede birinci hutbedekinden daha hafif olmalıdır. İşte bunlar hutbenin sünnetlerindendir.

Her iki hutbeyi uzatmamak da sünnettir. Hatta hutbeyi "Hücurat" süresi ile "Büruc" süresine kadar olan sürelerin herhangi birinden uzunca okumak, özellikle kış mevsiminde, mekruhtur. Cemaatı bıktırmak uygun değildir. Cemaatın acele görülecek işleri olabilir. Onları camide fazla tutmak, cuma namazlarına devamlarına engel olacağından yersiz bir iş olur. Hatib olan şahıs bunları düşünmelidir. Sözlerinin sonu, önceki sözleri unutturacak ve kıymetten düşürecek şekilde hutbesi uzun olmamalıdır. Hutbenin kısa ve cemaata faydalı bir tarzda hazırlanması, hatibin ehliyet ve faziletine delildir. Bu konudaki bir hadisi şerifin anlamı şöyledir:

"Namazının uzun, hutbesinin kısa olması bir kimsenin anlayışlı bir din alimi olduğunun alametidir. Artık namazı (cemaata ağır gelmeyecek şekilde) uzatınız, hutbeyi de kısa okuyunuz. Gerçekten bazı sözler, sihir gibi kalbleri etkiler." (Müslim, Cuma 47)

İşte böylece hutbeler, belâgat ve mana bakımından ruhları kazanacak bir halde bulunmalıdır.

Ashabı kiramdan (Câbir bin Semüre'den) rivayet edildiğine göre, Peygamber Efendimizin (asm) namazı da, hutbesi de orta bir halde idi. Çok kısa ve çok uzun olmaktan beri idi. (bk. Nesâî, Cuma 31)

Hatib, ezan okunup tamamlanıncaya kadar minberde oturur. Sonra ayağa kalkar. Sonra gizlice "Euzü" çekerek aşikâra hamd ve senada bulunur. Hutbesini cemaata karşı söyler. Hutbe bitince ikamet yapılır. Bunlar da hutbenin sünnetlerindendir. Hatibin hutbe sünnetlerini gözetmemesi veya dünyalık konuşmalarda bulunması mekruhtur.

Hutbeyi okuyan kimse duaları açık veya gizli okuyabilir. Ancak açıktan dua ettiği zaman cemaat amin diyecekse bunu gizli yapar. Böylece cemaatin amin demesine engel olmuş olur. Çünkü, hutbe okunurken insanların konuşmaları, tesbih çekmeleri, aksırıp "elhamdulillah" diyene "yerhamükallah" demeleri, selam almaları ise mekruhtur.

Hutbe okunurken Peygamber Efendimize (asm) salavat getirmek ve yapılan duaya amin demek de mekruhtur.

Eğer salavat getirmek ve amin demek gerekiyorsa, bu kalben okunur; dil ile teleffuz edilmez.

Hutbede duada bulunmak sünnettir. Ancak bu dua esnasında cemaatin susması daha uygun olur.

Hutbe Esnasında Susmak

Ebû Hureyre, Peygamberimizin (asm) şöyle dediğini haber vermiştir:

"İmam hutbe okurken, sen (yanıbaşında konuşan) arkadaşına: "Sus!" desen boş laf etmiş olursun." (Buhârî, Cuma 36, Müslim, Cuma 11)

Ebû Hureyre Allah’ın Elçisi’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

“Kim güzelce abdest alır, cumaya gider, dinler ve susarsa, o cumadan bir önceki cumaya kadar olan günahları bağışlanır ve buna üç gün de ilave edilir. Kim bir taşa dokunursa boş iş yapmış olur." (Ebû Davûd, Cuma 1050)

Hz. Ali (ra)'ın Kufe 'de minberden şöyle hitap ettiği rivayet edilir:

"Cuma günü olduğunda şeytanlar bayraklarıyla birlikte çarşı pazarı dolaşır, insanları cumaya gitmekten alıkoyacak bir kısım bahaneler ortaya çıkarır. Melekler de erken çıkar, mescidin kapısında oturur, imam minbere çıkıncaya kadar birinci saatte ve ikinci saatte gelenleri kaydederler. Kişi imamı görüp işiteceği bir yere oturur, sesini çıkarmaz ve lağivde bulunmazsa iki sevap kazanır. İmamı görüp işiteceği bir yere yerleşir de lağiv yapar, susmazsa bir günah kazanır. Cuma günü arkadaşına "sus" diyen lağivde bulunmuş olur. Lağivde bulunanın bu cumadan alacağı kalmaz."

Hz. Ali (ra) sözünü şöyle bitirdi:

"Allah’ın Elçisi’nin böyle söylediğini işitmiştim." (Ebû Davûd, Cuma 1051)

Camiye giden kimse, eğer hutbeye başlanmamışsa, başkalarını rahatsız etmemek şartı ile hatibe yakın yere kadar gidebilir, değilse bulabildiği yerde oturur. Fakat yer bulamaz ve ilerdeki saflarda boşluk bulunursa, zaruret gereği bu boş yerlerden birine gidebilir.

Hatib minbere çıkınca, cemaatın dinleyip susması, selamlaşmaması, nafile namaz kılmaması gereklidir. Öyle ki, hutbede Peygamber Efendimizin (asm) mübarek isimleri anılınca, dinlemekle yetinmeleri daha faziletlidir. İmam Ebû Yusuf'dan bir rivayete göre, bu durumda gizlice salat ve selam getirilir.

Buna göre:

Cuma günü hatibin dikkatle dinlenmesini, "hatip minbere çıktığı andan namaz bitinceye kadar" bir bütün olarak değerlendiren Hanefiler, namazda haram olan her şeyin hutbede de haram olduğunu esas alarak; cemaatin konuşmayıp susması, selam alıp vermemesi, nafile namaz kılmaması gerektiğini, ancak hutbede dua edilirse veya Hz. Peygamber (asm)'in ismi zikredilirse gizlice salâtü selam okunabileceğini ve hatibin duasına yine gizlice kendi işitebileceği bir sesle 'âmîn' denebileceğini söylemektedirler. (Alâuddin İbn Abidin, el-Hediyyetü’l-Alâiyye, 155-156).

Bu nedenle yapılan duaya kendi işitebileceği tarzda "amin" demekte sakınca yoktur. (Sorularla İslamiyet)