DOĞRUHABER / Mehmet Erkan Yavuz
1 Kasım 1928 yılında harf devrimi ilan edilip Kur’an alfabesi olan Arapça kaldırılarak yerine Latin harfleri kabul edildi. 1353 sayılı Türk harflerinin kabul ve tatbiki hakkında kanun kabul edilerek, yüzyıllardır kullanılan Kur’an alfabesi kaldırılıp öğretimi yasaklandı.
Gazeteci-yazar, fikir adamı, sözlükçü, STK yöneticisi, Türkiye Yazarlar Birliğinin kurucusu ve Türkiye Yazarlar Vakfı Başkanı D. Mehmet Doğan ile tarihçi yazar Dr. Abdulkadir Turan, konuyla ilgili yaptıkları değerlendirmede, 1 Kasım 1928’de yasaklanan harfler, Arap menşeli olsa da İslam’la özdeşleştiğini belirterek, kurtuluş savaşından çıkan bir milletin bir gecede cahil bırakıldığına dikkat çekti.
“ONCA ACIYA YOL AÇAN LATİNLERİN, YUNANLILARIN UYGARLIK SİMGELERİNİ KUTSAMAK!“
1928 yılında Kur’an alfabesi olan Arapçayı kaldıranların halkın inancını doğrudan hedef aldığını belirten Dr. Abdulkadir Turan, “Harf değişimini getirenler, yasaklanan alfabeyi “Arap alfabesi” diyerek ötekileştirmiş; Eski Yunan/Latin alfabesini ise “Türk alfabesi” diye halka anlatmışlardır. Hakikat ise bambaşka!
1 Kasım 1928’de yasaklanan harfler, Arap menşeli olsa da İslam’la özdeşleşmiştir; Müslümanlar, o harfleri Kur’an harfleri, İslam harfleri olarak görmüşler ve öyle sahiplenmişlerdir. O harfleri yasaklayanlar, bir yandan cumhuriyetin halk yönetimi olduğunu öne sürmüşler, öte yandan halkın kararını önemseme bir yana inançlarına dahi saygı duymamışlardır. Halkın inandığını, bir kalemlik yasaklarla engelleyerek I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı yorgunu halkı tek kelimeyle hiçlemişlerdir. Öte yandan diyelim ki bu harfler “Araplık”la ilişkiliydi. Bu da yasağı getirenlere bir dayanak oluşturmazdı. Zira yüzyıllardır yönetimde hiçbir payı kalmayan Araplar istilacı değildi, Anadolu’ya kastedip de bir işgale kalkışmamışlar, Anadolu insanının toprak ve namusuna el uzatmamışlardı.
Yasağı getirenlerin ilk tutarsızlığı, kullanımdaki harfleri “Araplara ait” diye yasaklarken Eski Yunanlılara ait Latin Alfabesini getirmekle kalmayıp bir mukaddesat gibi sahip çıkmalarıydı. Harflerin menşei Yunanlılar, henüz birkaç yıl önce Anadolu’yu istila etmişler, Anadolu’nun toprağına, Anadolu insanının can ve namusuna kastetmişlerdi. Anadolu’da şehit kanları henüz kurumamış, mağdur kadınların figanı henüz kesilmemişti. Daha birkaç yıl önce Anadolu halkı ile omuz omuza Yunan’a karşı savaşan Arapları ötekileştirip kullanımdaki harfleri bile terk etmeyi onlarla ilişkilendirmek, buna karşı onca acıya yol açan Latinlerin, Yunanlıların uygarlık simgelerini kutsamak!
“MENŞEİ AÇIK OLAN ALFABE, NEYLE TÜRK ALFABESİ OLDU?”
Cumhuriyetle birlikte Türklük, bilimselliğin canına okuyan bir okumayla modernlik ile özdeşleştirilmiş, modernlik adına yapılan her şey Türklük adına yapılmış gösterilmiştir. Yüzyılların Latin alfabesine de bu kapsamda “Türk alfabesi” denmiştir. Latin alfabesi; eski Latin/Roma alfabesi ile Eski Yunan alfabesinin çağa uyarlanmış biçimiydi ve hem Batılılık hem Yunanlılıkla özdeşleşmişti.
Menşei açık olan o alfabe, neyle Türk alfabesi oldu ki? Acaba Türkler tarihleri boyunca bir kez olsun, Latin alfabesini kullanmışlar mıydı? Asla!
Buna rağmen sen gel de Türklerin bütün kültürlerinin yazıya geçme vesilesi olan Arap alfabesini, yabancı ilan et de Türklerin özenle uzak durdukları bir alfabeyi ise Türk alfabesi diye millileştir! Bu toplum, yüzyıllardır savaşa maruz kalmaktan yorgun düşmeseydi hiçbir güç, onu bu kadar gülünç duruma düşürmeye muktedir olamazdı. Nüfus olarak yaşlı ve yorgun bu halk ile resmen alay edilmiştir!” diye ifade etti.
“HARF İNKILABI İLE BİR MEDENİYETİN BÜTÜN YAZILI BELGELERİ OKUNMAZ HALE GETİRİLDİ”
Harf inkılabının bir sıfırlama inkılabı olduğunu belirten Doğan, “Türkiye’de millete gösterilen bir siyasetin birkaç yüzü olur. Birinci yüzü millete bir şey söylersin bu millete makul gelir. Doğrudan doğruya ‘hayır ben şunu yapacağım’ demezsin. Burada da öyle olmuştur. ‘Bizde okur yazarlık oranı düşük bunun sebebi Arap alfabesi biz kolay okuma yazma imkanı olan bir alfabeye geçeceğiz.’ Bu iyi kötü konuşulmuş ve düşünülmüş şeylerdir. Bu savunulmuştur ama asıl yapılmak istenen bu değildir. Asıl yapılmak istenen Türkiye’de bir medeniyet değiştirme projesi var. İslam medeniyetinin hala sürmekte olan Osmanlı medeniyeti batılı bir mütefekkir diyorlar ki ‘bu medeniyet kendiliğinden sona ermedi.’ Yani kendi ulaşabileceği noktaya ulaşmadan önü kesildi. Harf inkılabı ile bu devam etmekte olan bir medeniyetin bütün yazılı belgeleri okunmaz hale getirildi. Yani kütüphaneler müzeye dönüştürüldü ve eski harfli eserler okumak, yazmak bir tarafa eski harfle yazmak yasak okumak da yasaklandı. Dolayısıyla sizin birikiminiz, o zamana kadar olan kültürel birikiminiz, şiirini, edebiyatımız ne ise ortaya koyduğunuz fikriniz ne varsa onları sadece kütüphanelerde görebilirsiniz. Yani okunup istifade edilemeyen eserler haline getirildiler. Böylece o medeniyet ile alakanız, o medeniyetin eserleriyle alakanız kesilmiş oldu. Bu bir sıfırlama inkılabı aslında. Daha önceki kültürümüzü bir tarafa bırakıyorsunuz. Sıfırdan yeni bir kültür eski metinleri okuyamadığınız için hem Osmanlı harfleri sürseydi hem de Latin harfleri kullansaydı bu mümkün değildi. Buna hiç izin verilmemiştir. Birden geçilmiştir. Yani Latin harflerine geçilecek geç.” dedi.
“LATİN HARFLERİNİ KULLANAN ÜLKELER OKURYAZARLIĞI DAHA ÇOK YÜKSELTEMEMİŞLER”
“Her alfabe için kolaylık da var, zorluk da var.” diyen Doğan, “Yani dünyanın en zor öğrenilen alfabe Çinlilerin, Japonların, Korelilerin yani Uzak Doğu alfabeleri bunlar çünkü şekil alfabesi, resim alfabesi yani binlerce karakteri çocuklar öğrenmek zorunda kalıyorlar. En zor öğrenilen alfabe bu ama biliyoruz ki Japonların okuma oranları neredeyse yüzde yüzdür. Bu yıllardır öyle yani yeni değil. Hem Kuzey Kore hem Güney Koreliler öyle okuma oranları yüzde yüz. Çin de okuma oranı çok yüksek. Bize diyorlar ki ‘efendim Latin harflerine geçtiğimiz için okuma oranlarını yükselttik. Ben de onlara diyorum ki İran alfabesini değiştirmedi. Bunların da okuma oranı bizden farklı değil, yani yüzde 100'e yakındır. Suudi Arabistan, Ürdün, Maldivler öyle yani Arap alfabesi kullanan birçok ülke var ki onlarda da okuma oranı bizim gibidir. Buna mukabil Latin harfleri kullanan bazı Afrika ülkeleri Haiti, Benin, Sierra Leone, Gine, Mali, Nijer ve Burkina Faso. Burkina Faso okuryazarlık oranı yüzde 28. En yükseği de Togo 57. Yani okuryazarlık oranları 28-42 gibi gidiyor. Bunlar Latin harflerini kullanıyorlar. Latin harfleriyle okuryazarlığı daha çok yükseltememişler.” ifadelerini kullandı.
“ALFABE İLE OKURYAZARLIĞIN BAĞI BİZDE İDDİA EDİLDİĞİ GİBİ ÇOK YÜKSEK DEĞİL”
Esas meselenin hangi alfabe olursa olsun öğretecek kişilerin olması gerektiğini söyleyen Doğan, konuşmasının devamında şunları söyledi: “Yani sizin bir kadromuz olması lazım ki yaygın şekilde öğretim yapabilesiniz. Birincisi bu, ikincisi bunun yapılabileceği mekanların olması lazım. Yani okullar, sınıflar, derslikler bütün bunlar olduktan sonra yani yeterince öğretici kadro, yeterince okul ve öğretim malzemesi oldukça her alfabeyi öğretebilirsiniz. Bugün de çocuklara bakıyorum birinci sınıfa gidenler ancak 2-3 ayda okuma yazma öğrenebiliyor. Yani alfabe ile okuryazarlığın bağı biz de iddia edildiği gibi çok yüksek değil. Bunu yapabilecek teşkilatımız, mekânınız ve malzemeniz olması lazım. Yani istenildiği kadar bina yapıp açılamıyordu. İstendiği kadar hızla öğretici yetiştirilemiyordu. O yüzden 1929'dan 1938'e kadar okuryazarlık oranı ancak yüzde 20'ye yükseltildi. Mustafa Kemal Paşa meşhur Sarayburnu konuşması var. Orada diyor ki ‘Latin harflerini geçeceğiz. Bütün millet üç beş yıl içinde okuryazar olacak.’ Bu millete söylenen bir laf ama bunun uygulaması böyle olmadı. Hatta Türkiye 1960'lara kadar yüzde 50'leri bile bulamadı. Yüzde 40'lardaydı.”
“HERKES, İSTANBUL'DA ARAPÇA ALFABEYLE BASILAN BİR GAZETEYİ, DERGİYİ, KİTABI RAHATLIKLA OKUYORDU”
Doğan, “İslam dünyası dediğimiz yani İslam ülkelerinin doğudan batıya doğru orta kuşak diyebileceğimiz bir kuşak burası. Buna mümbit hilal diyorlar. Yani Verimli Hilal diyorlar. Hindistan'dan, Çin'den, Türkistan'dan, İran'dan, Türkiye’den Fas'a kadar gidiyor. Bunun 35. paralele kadar olan kısmı Arapçanın hâkim olduğu bölgedir. 35. paralelin Kerkük bölgesinden başlıyor. Halep ve onun kuzeyi ise Türkçe hakimdir. Eskiden bu iki dünyanın tek alfabesi vardı. Bu alfabe ciddi geçiş genlik sağlıyor. Bir kere bizim Türklerle münasebeti de kolaylık sağlıyordu. Osmanlı yazısının eski yazının şöyle bir özelliği var. Şekil alfabesi mesela ‘Çarşamba’ diyoruz ya biz, aslında bu ‘caharşebih’ diye yazılır. Farsça bir kelimedir. Düşünelim şimdi Erzurumlunun telaffuzu ile İzmirlinin telaffuzu şimdi bile farklı o zaman daha farklıydı. Ama yazılışı aynı ‘caharşebih’ yazılıyor ‘Çarşamba’ diye okunuyor. ‘Bazıhav’ yazılıyor ‘bedava’ okunuyor. İmla değişmediği için bütün Türkiler İstanbul'da basılan bir gazeteyi, dergiyi, kitabı rahatlıkla okuyordu. Belki telaffuzu farklı oluyor veya onların yazılı metinlerini biz rahatlıkla okuyorduk. Latin harfleriyle bu mümkün değil.” diye konuştu.
“LATİN ALFABESİNDE TÜM SESLERİN KARŞILIĞI YOK”
Latin alfabesinde tüm seslerin olmadığını belirten Doğan, “Latin harflerine geçen Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan gibi ülkelerde bir de farklı harfler koydular. Biz bazı harflerden vazgeçtik. Mesela genizden gelen bir ‘N’ harfinden vazgeçtik. Böyle birkaç sesimiz daha var. Onları biz alfabe bizden çıkartıp mesela ‘K’ harfi bir tane halbuki ‘kalın K’ var, ‘ince K’ var. Bunu bir türlü çözemedik. ‘K’dan sonra işaret koyarak bunu yapmaya çalıştık. Adam Baki diye okuyor. Halbuki bu ‘Baqi’ yani ‘kaf’ harfi ‘kef’ ile yazılsa ince okunacak. Bilmediği için böyle bir siyasi parti liderleri bile ‘beka’ diye incelterek okuyor. Böyle farklılıklar var. O yüzden Latin alfabesi bir kere Türkilerle bile ilişkilerimizi zorlaştırıyor. Aliya İzzetbegoviç'in de İslam deklarasyonunda böyle bir bölüm var. ‘Latin harfleriyle kolay okunduğu, yazıldığı iddiası saçma bir iddia. Asıl sebep bu değildir. Japonlar kendilerine dayatılan Latin harflerini kabul etmediler. Kendi alfabelerini kullandılar. Bugün Türkiye'den daha fazla okuryazarlık oranları var. Gelişmişlik seviyeleri de Türkiye'den daha fazla’ diyor.” şeklinde belirtti.
“ALFABE DEĞİŞİKLİĞİ İLE BİZDE BÜYÜK BİR KÜLTÜREL KOPUŞ OLDU”
Son olarak Doğan, “Müşterek zeminlerde, büyük zeminlerde birisi ortadan kaldırılmış oldu. Asıl amaç da buydu. Amaca ulaşıldı yani. Ama tabii bugün şunu görüyoruz. Artık Latin harfleriyle Türkiye'de birçok eser eski döneme ait eserleri de yayınlandı. Tabii neredeyse her yıl 50 bin 60 bin Latin harfleriyle yeni eser yayınlanıyor. Biz böyle çok zengin bir kütüphane de oluşturduk. Yani elbette ki eski harfli kütüphanemiz de zengindi ama şimdi 90 yıl içinde bu sefer de Latin harfleriyle bir literatür meydana getirdik. Dolayısıyla başlangıçta alfabe değişikliği bizde büyük bir kültürel kopuş oldu. Arkasından dil devrimi bu kopuşu daha da ciddi noktalara doğru taşıdı. Bugün dolayısıyla biz eski kültürümüzü anlama konusunda ciddi sıkıntı içindeyiz.” dedi.