Peygamber (SAV) Medine`ye gelmeden önce, Evs ve Hazreç kabileleri aralarında yaptıkları savaşlardan dolayı oldukça yıpranmış ve liderliği altında toplanmak üzere bir şahıs hakkında görüş birliğine varmışlardı. Bu liderin tacı dahi hazırlanmıştı. İbn İshak`ın bildirdiğine göre Hazrec Kabilesi`nin ileri gelenleri O`nun liderliğinde ittifak halindeydiler. İlk kez Evs ve Hazrec kabileleri, bir kimsenin liderliğinde birleşmişlerdi. Bu şahıs Hazrec Kabilesi`nin reisi, Abdullah İbn Übey İbn Selûl`dü.
İslam böyle bir atmosferde Medine’ye girdi. İki kabilenin ileri gelenlerinden bazıları Müslüman olmuştu. Hicretten önce İkinci Akabe Biatı esnasında Hz. Peygamber (SAV), Medine`ye gelmesi için davet edildiğinde Birinci Akabe Biatın’da da bulunmuş olan Hz. Abbas bin Ubade bin Nedle el-Ensari, Abdullah bin Übey`in de biat etmesi ve bu davete kendisinin de ortak olması gerektiğini savundu. Hz. Abbas bin Ubade hepsinin görüş birliği ile Medine`nin İslâm`ın merkezi haline gelmesi yani Medine’de Abdullah bin Übey’in katılımı ile ortak bir konsesyumun sağlanması gerektiğini savunarak bu daveti erteletmek istemişti. Ancak iki kabileden müteşekkil 75 kişilik heyet, bu maslahatı önemsemeyip akabinde gelebilecek her tehlikeyi göze alarak Hz. Peygamber`i (SAV) Medine`ye davet etmişlerdi.
Ve Allah Resulü Medine’ye geldi. Tahta oturmaya hazırlanan Abdullah bin Übeyy hicretin 9. yılında ölünceye kadar Allah Resulüne muhalefetten geri durmadı. Her fırsat bulduğunda Müslümanlar içerisinde kargaşa çıkarmaya, Müslümanların gücünü zayıflatmaya çalışıyor, hatta bazen o kadar ileri gidiyordu ki Resulullah’ın düşmanlarıyla bile yakın ilişkiye girebiliyordu. Hased başını döndürmüş, kin ve nefret kalbini bürümüştü. Her fırsatta bu kini kusmaktan geri durmuyordu. Müslümanlar arsında ihtilaf ve adavetin kaynağı Medine’de Abdullah bin Übey olmuştu.
Evet, bu olayı niye anlattın diye soracaksınız. Cevabım, tarih hep tekerrürden ibarettir. Bugün bulunduğumuz topraklarda yeni yeni “ Abdullah” ibn-i Selüller peyda olmuş. Bu yeni “ Abdullah” lar mirasını devr aldıkları Abdullahlardan zihinde, düşüncede, ideolojide farklı olsalar da ahlakta tıpa tıp aynıdırlar. İslam’ın bu topraklarda yeniden bayrağının yükselmesi karşısında aynı tavrı sergiliyorlar.
İşin doğrusu Diyarbakır Bağlar Belediyesinin “Kutlu Doğum” ile ilgili engelleme girişimini, Sayın Mehmed Göktaş Hoca’nın Dicle Üniversitesi’ndeki konferansının engellenmeye çalışılmasını hep bu minvalde okumak lazım. İslam’ın sesi yükseliyor bu topraklarda Elhamdülillah. Yeni “ Abdullah” ların ölünceye kadar muhalefetlerine hazır olmalı Müslümanlar, ne de olsa onlar için hazırlanan taçlar yeryüzünün gerçek varislerinin başına takılıyor. Tüm bu vaveylalarını normal karşılamak lazım. 35-40 yıl boyunca mücadele ettiler ve bugün elde var sıfır. Bir taht uğruna mücadelelerinden bile vazgeçtiler. Kendi zanlarınca bu topraklar altın tepsilerde onlara sunulacaktı. Ama hakkın gerçek öğrencileri toplumun var olduğu her alana el atınca siyasette, eğitimde, sivil toplumda bir alternatif olup günbegün gücüne güç katınca akılları başlarından gitti bu “Abdullah” ların. Meğer demokrasileri yalan, barış sözleri sadece kendileri içinmiş. E ne de olsa barış, tahammül, başka düşüncelere saygı, hoşgörü onların dininde değil sadece dilinde varmış. Tabi sadece dilde olan bir anda terk edilebiliyor, nede olsa dilin kemiği yok.
“Abdullah”lar olmaya devam edecek bunu herkes net bilsin. Asıl olan Medine’nin yeniden inşası için Muhammedilerin bu topraklara ayak basmasıdır. Allaha sonsuz hamdler olsun ki Muhammediler artık bu topraklarda ve mazlumların, mahrumların, ezilmişlerin sahipliği misyonuyla yollarda… Selam olsun bu Muhammed ordusuna. Selam olsun kervanın yiğit öncülerine. Selam olsun HAKKIN YILMAYAN NEFERLERİNE…
Zülfikar Fırat / doğruhaber