Türkiye'de nafakasını ödeyemediği için binlerce erkek cezaevinde yatarken süresiz nafaka ise “zulüm” olarak nitelendiriliyor. Süresiz nafaka uygulamasının binlerce kişiyi mağdur ediyor. Yasanın değişmesi için mağdurlar yetkililerden acilen bir çözüm beklerken Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun verdiği son karar büyük tepkilere neden oldu.
Söz konusu kararın, mevzuat ve uygulamanın aile kurumu üzerindeki tahribatını tekrar gözler önüne serdiğine dikkat çekilirken hukukçular Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun büyük adaletsizliklere neden olacağını belirtiyor.
Süresiz nafakanın zulme dönüştüğü bir dönemde böyle bir kararın verilmesinin yanlış olduğunu ifade eden Avukat Hüseyin Kurşun, söz konusu karardan vazgeçilmesi gerektiğini belirtti.
Kurşun, kamuoyunda boşanan erkeğin eski eşine ömür boyu yüksek miktarlarda nafaka ödemesini öngören kanunların düzeltilmesinin beklenildiği bir dönemde bu kararın verilmesinin yeni mağduriyetlere neden olacağına dikkat çekti.
Süresiz nafakanın birçok sorunu beraberinde getirdiğini, boşanmayı teşvik edip ailelerin dağılmasına sebep olmasıyla birlikte çok sayıda mağduriyet oluşturduğunu belirten Kurşun, yeni mağduriyetlerin oluşmaması için bu yanlıştan dönülmesi gerektiğini ifade etti.
“Bu karar nafaka davalarındaki uygulamaya aykırı bir karardır”
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun vermiş olduğu kararın yanlış bir karar olduğunu belirten Kurşun, “Bu karar bugüne kadar uygulanan nafaka davalarındaki uygulamaya aykırı bir karardır. Çünkü boşanma davalarında iki türlü nafaka var. Birincisi ‘tedbir nafaka’ dediğimiz nafakadır ve dava boyutu devam eden kararın kesinleşmesine kadar devam eden nafakadır. Bu durumda hakim nafaka yükümlüsü eşin kusur durumunu göz önünde bulundurmuyor. Yani kadının kusur durumuna bakmaksızın isterse zina yapmış olsun nafakaya hükmediyor. Ama bu durum kesin karar kesinleşinceye kadar devam ediyor. Boşanma kararı ile birlikte yoksulluk nafakasının devam edebilmesi için aslında kanun açık; kanunda boşanmakla yoksulluğa yani zor duruma düşecek kadına hakim uygun bir nafakaya hükmeder. Ama burada hüküm ederken erkeğin kusurlu olması gerekiyor. Dolayısıyla kusur şartını ortadan kaldırdığımızda ve bu karara göre kadın yüzde 100 kusurlu dahi olsa nafaka alabiliyor.” dedi.
“Erkeğin yoksulluğu hiç düşünülmüyor”
Aile hukukunda boşanmalardan sonra karar verilen nafaka davalarının toplumda sürekli tartışmalara neden olduğunu belirten Kurşun, “Yoksulluk kavramı üzerinde durmak lazım. Kim yoksul, kim yoksul değil bunu belirlemek lazım. 2021 yılı rakamlarına göre açlık sınırı 2900 lira ki bu rakam asgari ücretin üstünde kalıyor. Yoksulluk sınırı 10 bin 200 TL’dir. Türkiye'de aylık geliri 10 bin 200 TL olan ne kadar insan var? Türkiye'de insanların yüzde 98'i bu yoksulluk sınırının altındaki bir ücretin altında çalışıyor. Dolayısıyla insanlar zaten yoksul. Bu durumda kim yoksul oluyor ve yoksulluğu belirleyen neden ne? Bunun üzerinde durmak gerekiyor. Diğer taraftan yoksulluk nafakası ‘boşanma halinde yoksulluğa düşecek kusursuz veya daha az kusurlu kadın lehine’ hükmediliyor. Oysa Türkiye’de TÜİK verilerine göre açlık sınırı 2 bin 900 lira, yoksulluk sınırı ise 10 bin 200 lira. Bu rakama göre Türkiye nüfusunun belki de yüzde 95’i yoksulluk sınırının altında yani yoksul. Boşanan kadın lehine yoksulluk nafakasına hükmedilirken erkeğin yoksulluğu hiç düşünülmüyor. Çünkü dar gelirli bir erkek nafaka yükümlüsü haline gelince hem daha da yoksullaştırılıyor hem de ikinci kez evlenmesi ekonomik olarak engellenmiş oluyor.” ifadelerini kullandı.
“Yargıtay verdiği bu kararla devletin sosyal devlet vasfını erkeğe yüklemiş oluyor”
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun vermiş olduğu bu kararı acilen gözden geçirmesi gerektiğini belirten Kurşun, “Yargıtay vermiş olduğu bu kararla devletin sosyal devlet vasfını erkeğe yüklemiş oluyor. Kadına yönelik ‘pozitif ayrımcılık’ adı altında devlet, sosyal devlet vasfını erkeğe yüklüyor; ‘Bu kadına ben değil sen bakacaksın’ diyor. Oysa sosyal devlet ilkesinin temel düsturu vatandaşlarına insan haysiyetine yaraşır bir hayat düzeni sağlamak, onların maddi ve manevi gelişimlerine katkı da bulunmak, zayıf durumda olanlara destek olmaktır. Dolayısıyla burada devlet aslında bu vasfını boşanma aşamasında erkeğe yüklüyor. Dolayısıyla burada ciddi bir adaletsizlik var. Son yıllarda maalesef ülkemizde kadın hakları bir ideoloji haline geldi. Bırakın kadın erkek eşitliğine ‘pozitif ayrımcılık’ adı altında kadın tahakkümü, kadının erkeğe daha baskın ve eşitsiz hale geldiği bir durum ile karşı karşıyayız. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, verdiği bu kararla aslında bunu da tasdik etmiş oluyor. Sürekli kadın lehine kararlar veriliyor. Erkeğe göre kadın daha baskın, daha korunmaya ihtiyaç duyulan bir duruma getiriliyor. Dolasıyla verilen bu karar yanlış bir karardır. Umarım bu karardan dönülür.” şeklinde konuştu.
Nafaka yasasının özellikle de ailenin korunması ile ilgili bir takım hukuksuz ve çıkarlar dengesini altüst eden uygulamaların ve hükümlerin derhal kaldırılması gerektiğini belirten Kurşun, bir an önce mevcut nafaka yasasının derhal kaldırılması çağrısında bulundu.
“Bu yanlıştan artık bir an önce dönülmesi gerekiyor”
Süresiz nafakanın mağduriyetlere neden olduğunu belirten Kurşun, “Nafaka konusu da son yıllarda ciddi tartışma haline geldi. Çünkü ortada ciddi bir adaletsizlik var. Bir gün evli olan bir şahıs hatta bir araya bile gelmemiş olsalar, nikah akitlerini yaptıkları sırada karı koca ilişkisi başlamış kabul ediliyor ve bu durumda bayan evine gitmezse, dava açsa ömür boyu nafaka alabiliyor. Fakat bu ciddi anlamda bir haksızlıktır. Bu yanlıştan artık bir an önce dönülmesi gerekiyor.” diye konuştu.
“Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun son kararı hatalıdır”
Kadın için iki tür nafakanın olduğunu belirten Kurşun, “Birincisi dava sonuçlanıncaya kadar devam eden tedbir nafakasıdır. Bu nafakada kusur durumuna bakılmıyor. İkincisi boşanma kararıyla beraber hükmedilen yoksulluk nafakasıdır. Bu nafakaya kadının kusursuz veya kocasına göre daha az kusurlu olması halinde hükmediliyor. Şayet kadın daha fazla kusurlu ve tamamen kusurluysa hakim yoksulluk nafakasına hükmetmez. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun son kararı bu nedenle hatalıdır.” dedi. (İLKHA)