Kılıçdaroğlu'nun memurlara tehdit anlamına gelen "18 Ekim'den sonra icabınıza bakarız" diyerek, parmak sallayarak memurları korkutmak üzerinde bir siyaset dili geliştirdiğini belirten Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bununla ilgili gerekli cevapları verdik. 18 Ekim sizin için neyin miladıdır. 28 Şubat gibi, 27 Nisan, 15 Temmuz gibi bir şeyi mi kastediyorsunuz? Böyle deyince yine geri adım attı. 'İşini yapanları kastetmiyorum' dedi. Hangi memurlar görevini yapmıyor, hangisi yapıyor bunun bilgisi elinizde var mıdır? Böyle bir bilgiye sahip olduysanız bu memurlar üzerinden bir fişleme anlamı taşır mı taşımaz mı? Varsa elinizde görevini kötüye kullanan, bunlarla ilgili bütün savcılıkların yolu açıktır. Türkiye'de 4 milyonu aşkın kamu görevlisi var. Bunların bir kısmı AK Parti iktidarları döneminde bir kısmı da daha öncesinde görev almıştır. Memurlarımızın tamamı Türkiye Cumhuriyeti'nin şerefli kamu görevlileridir. Dolayısıyla memurları tehdit üzerinden aynı siyaset tarzını devam ettirmenin yanlış olduğu kanaatindeyim."
Medya üzerinden ülkede kamu yararına, milletin çocuklarına eğitim alanında destek olmak için faaliyet gösteren birtakım vakıf ve derneklerin mesnetsiz bir karalama kampanyasına tabi tutulduğunu ifade eden Kurtulmuş, çocukların imkanlarının artırılması, ihtiyaçlarını karşılayacak zeminlerin hazırlanması için gönüllülük esasıyla mücadele eden sivil toplum kuruluşlarına, derneklere ve vakıflara haksız şekilde, delil olmadan saldırılarak karalanmasını sağlayarak, vatandaşların yardımlarını olumsuz etkileyecek bir algı operasyonunun eş zamanlı olarak yürütüldüğü kanaatinde olduklarını belirtti.
Bazı dernek ve vakıflar için başlatılan, aynı odaklardan düğmeye basıldığı anlaşılan haksız algı operasyonların yanlış olduğunu dile getiren Kurtulmuş, "Gönüllü olarak milletin çocuklarına yardım eden vakıflara bırakın işlerini yapsınlar. Yanlış yapan varsa onları bulup birtakım algılarla değil somut, hukuki gerekçelerle, kamuoyunu kirleterek mahkemelere müracaat ederek şikayet edebilirsiniz. Avrupalılar bizim milletimize 'vakıf millet' derler. Bu milletin asırlardır Anadolu topraklarında tutunmasının en önemli özelliği neredeyse her alanda vakıflar kurmuş olmasıdır. Aslında vakıf milleti olarak tanımlanan bir milletin vakıflar üzerinden duygularının zedelenmesini sağlamak kimseye yarar sağlamaz." şeklinde konuştu.
Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"Türkiye birtakım ambargolarla korkutulacak, birtakım siyasi mekanizmalarda oluşturulacak Türkiye karşıtı fikir ve eylemlerle köşeye sıkıştırılacak bir ülke değildir. Türkiye tam bağımsızlık istikametinde dünyanın bütün ülkeleriyle, Amerika'sıyla, Rusya'sıyla, Çin'iyle de, Avrupa Birliği'yle (AB) de bölgemizdeki, çevremizdeki komşu ülkelerde eşit ve egemen bir ülke olarak her konuyu müzakere etmeye hazırdır. Türkiye, asla ve asla kendisine talimat veren bir üslupla konuşulmasına ne müsaade eder ne de bundan sonra müsaade edecektir. Dolayısıyla herhangi bir dış gücün, ister büyükelçileri, ister dışarıdaki araştırma merkezleri, ister yayın organları üzerinden oluşturdukları algılarla Türkiye'yi hizaya sokma çabalarını tamamıyla reddediyor ve geri iade ediyoruz. Türkiye, AB ile bütün meselelerini masada dostça konuşur ama hiç kimsenin parmak sallayarak konuşmasına müsaade etmez. Eşit ve egemen ülkeler olarak her konuyu konuşuruz. Bu anlamda Türkiye'nin iç işlerini ilgilendiren bir konu. Yargıyı ilgilendiren bir konu ise dış siyasetçilerin görevi olmadığı gibi içeride siyaset yapanların da görevi değil. Biz ağzımızı açıp Türkiye'deki yargı konusunda bir şey söylemiyoruz. İşin daha vahim tarafı, büyükelçiler kendi temsil ettikleri ülkelerle görev yaptıkları ülkeler arasındaki köprüleri kurmak, ülkeler arasındaki ilişkileri sıcak hale getirmek ve ülkeler arasında varsa sorunlar ortadan kaldırması için mücadele etmekle yükümlü olan dış politika uzmanlarıdır. Ne yazık ki, Türkiye içinde görev yaptıkları ülkeye ültimatom manasını taşıyacak bir bildiri yayınlayacaksınız ve esas vazifeniz olan Türkiye ile ülkelerinizin arasını bozacak, böyle bir yanlışlığın içine düşeceksiniz."