İlahiyatçı yazar Ali Rıza Demircan, Mirat Haber'de yazdığı "ASIL PROBLEMİMİZ PROBLEMLERİ DOĞAL GÖREMEMEKTİR" yazısında hayata Müslüman bir çevreden bakarak karşımıza çıkan problemlerin doğal olduğunu bilmemiz gerektiğine değindi. Demircan Kur’an’dan ayetlere yer vererek kulluk bilincini arttırmamızın şart olduğuna vurgu yaptı. Demircan, hiçbir toplumun mutlu ve refah içinde yaşamadığını belirterek fabrikaların mutluluk ve vefa üretmediğini söyledi.
Müslüman olmak, hayata İslam Penceresinden bakmayı gerektirir. Mesela güveni ve tehlikeyi, kazancı ve kaybı, yüceliği ve aşağılığı İslami ölçülere göre anlayamazsanız tehlikeyi güven, kaybı kazanç aşağılığı yücelik olarak görebilirsiniz. Bu durumda Müslüman olmanın ayrıcalığı, faydaları ve huzurunu yaşayamazsınız. Doğal görmeniz gereken olayları da problem olarak görürsünüz Daha açık bir ifadeyle olması/oluşması doğal olan olayları problem olarak niteler, bunalıma düşersiniz.
Problemlerin Varlığı Doğaldır
Oysaki tabii olan, problem olarak nitelediğimiz olayların varlığıdır. Allah -kazançları ve yardımlarının artırsın- Hüseyin Dinçel beyefendi İslami ölçülere bağlılığı ile tanıdığımız mühendis-müteahhid bir kardeşimizdir. Onunla bir telefon görüşmemiz sırasında, problem olarak görülen olayların tarafımızdan doğal olarak görülmesi gereğini ifa sadedinde Kur’an’ımızın Beled sûresinin dördüncü ayetini okudum.
Bu ayette Rabbimiz, insanı yeryüzünde kulluk denemesine uğratmak için yarattığını beyan ederek şöyle buyurmaktadır:
“ And olsun biz insanı -denemeye uğratmak için- ihtiyaçlar-acılar ve zorluklar içinde yaşayacak ve mücadele edecek şekilde yarattık.”
Bu ayet ve benzerleri insan oğlu için meşakkatlerin doğal olduğunu, problem olarak görülecek kişisel ve toplumsal problemlerin hayatın bir parçası olarak doğal görülmesini açıklamaktadır.
Hüseyin Dinçel Kardeşimiz
Hüseyin Dinçel kardeşimiz de hiç de beklemediğim bir bilgelikle şöyle dediler:
Sosyal ve iktisadi krizlerden söz edip müşteki olan kardeşlerime ben de Bakara sûresinin 155. ayetini hatırlatarak soruyorum: Rabbimiz bizi denemeye uğratacağını şöylece bildirmiyor mu?
“Andolsun sizi biraz korku, biraz açlık ile ve mallardan, canlardan, ürünlerden eksiltmeyle deneyeceğiz. O hâlde, sabredenleri müjdele!” ( Bakara 2/155)
(İlâhî yasalara göre, insan bu dünya hayatında bazen korku, bazen açlık ve yoksullukla, kimi zaman da servetinden, sağlığından ve sahip olduğu diğer nimetlerden bir kısmını veya tamamını kaybederek imtihan edilecektir. Zorluk ve sıkıntılar karşısında sabırla direnerek imtihanı başarıyla tamamlayanlar, ebedî saadet ve kurtuluşu hak edeceklerdir.”
Bu Kur’ânî mesajlar çizgisinde bizim problem olarak görülebilecek olayları gecenin gündüzü takip etmesi, toprağın ürünlerini vermesi, doğumlar ve ölümlerin birbirini izlemesi gibi doğal olaylar olarak görmemiz gerekmez mi?
Problemsiz İnsan ve Toplum Var mıdır?
Yeryüzünde hangi insan ve hangi toplum problemsizdir. Bilimsel ve teknolojik gelişmeler mutluluk sağlayabildi mi? Hangi laboratuvar ve fabrikada sevgi ve vefa üretilebiliyor? Sosyal ve hukukî adalet taşıyabilen uçaklar yapılabildi mi? Hakikatleri yazacak altın uçlu kalemler keşfedilebildi mi?
Bilim ve teknolojide zirve olan örneğin Amerika’da yangınlar, seller hortumlar, cinayetler, zenci beyaz ayırımı engellenebiliyor mu? Milyonlar açlık sınırında değil mi?
İngiltere’de hırsızlıklar engellenebiliyor, kadınlar gece güvenle sokağa çıkabiliyor mu? Çocukları tarafından bile aranmadıklarından yalnızca yaşayıp maddi ve manevi yoksulluk içinde ölen insanlar için yalnızlık bakanlığı kurulmadı mı?
Fransa’da insanları huzursuz, toplumu tedirgin eden olaylar ve entrikalar duruluyor mu? Hani ülkede hastalık yok, nerede ölüm öldürülebilmiş?
Emperyalistlerin zalimleşen insanlığa saldığı Covid 19 belası ile mikrop ve korku salınmadık ülke mi kaldı? Üretilen bunca silahlar niye?
Problemler Doğaldır da…
Bizim vazifemiz problem olarak algılanabilecek işlerin faili veya aracısı olmamak tır. Olduysak tövbe etmektir. Bir diğer anlatımla gizlediysek açıklamaktır, zimmetimize hak geçirdiysek tazmin etmektir, zulmettiysek adalete yönelmektir, şerlere öncülük ettiysek hayırlara koşmaktır.
Toplumumuza egemen kılınan İslamsızlığa yani seküler eğitim, ekonomi ve hukuk düzenine alternatifler oluşturarak baş kaldırmaktır.
Hatalardan beri olmamız mümkün değildir. Olabilsek bile denemeye uğratılacağımız için krizlerle karşılaşabiliriz; doğal afetlere uğrayabiliriz. Eşimizden, çocuklarımızdan, ortaklarımızdan kaynaklı olumsuzluklara muhatap olabiliriz. Akla gelmedik olaylarla sarsılabiliriz.
Bilgi ve Bilinçle Hazırlanmak
Bütün bunların olabileceğini bilirsek irademizi kullanıma hazırlarız. Mücadeleye güç yetirebiliriz. Ümitsizliğe düşmeyiz. Üzüleceğimiz her olayı günahlarımıza kefaret ve Cennet’e yol olacağı inancıyla – Problemlerimizden büyük Allah var gam yok- der, Ona sığınırız. Kaldı ki Rabbimiz de başı boş bırakılmayacağımızı ve hayatın çemberinden geçirileceğimizi bildiriyor:
“İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?
Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.”
(Ankabut 2-3)
“ (Ey müminler! ) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Şiddet-yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber ve beraberindeki müminler: Allah'ın yardımı ne zaman! dediler. Bilesiniz ki Allah'ın yardımı yakındır.” (Bakara 214)
Yazımızı Peygamberimizin bir duasıyla özetleyelim:
Allahım! Bize problemleri/musibetleri olağan gösterecek derin bir iman ver.
Ve sözü Merhum İbrahim Hakkı hazretlerine bırakalım:
Nâçâr kalacak yerde
Nâgâh açar ol perde
Dermân eder ol derde
Mevlâ görelim n'eyler
N'eylerse güzel eyler
(Hiçbir durumda ümitsizliğe düşmeye gerek yoktur. Çünkü Allah, yardımını, hiç umulmadık anda, en zor zamanda, ansızın eriştirir.”