HÜR DAVA PARTİSİ Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Habertürk TV canlı yayınında Muharrem Sarıkaya’nın sorularını yanıtlayarak sosyal adalete vurgu yaptı. Yapıcıoğlu, “Gerçekten de vatandaş geçim derdinde. Geçinemiyor işsizlik insanların canını yakmış. Özellikle gıda enflasyonu insanları bir endişeye sevk etmiş. Adalete yönelik çok ciddi bir güvensizlik ve şikâyet var.” dedi.
Yapıcıoğlu, partimiz HÜDA PAR’ın siyasi yelpazedeki konumu ve özgül ağırlığı, laiklik konusu, seçimlerdeki tutum ve Cumhurbaşkanlığı adayı konusu, Kürt Meselesi, çözüm sürecinde yaşanan sorunlar, Anayasa’daki “Türk” tanımı, meşru parti söylemleri, ekonomik sorunlar, Başkanlık ve Parlamenter sistem, Afganistan meselesi ve Irak’taki seçimlere dair önemli değerlendirmelerde bulundu.
Muharrem Sarıkaya’nın sorduğu sorulara HÜDA PAR Genel Başkanı Yapıcıoğlu’nun verdiği cevaplar şöyle:
- Türkiye’nin her tarafında teşkilatı olan partisiniz. Ama bizler sizi özellikle Doğu ve Güneydoğu’daki yapılanmalarınızdan tanıyoruz. Siz siyasi yelpazedeki yerinizi nasıl tanımlarsınız. Bir bölge partisi misiniz yoksa Türkiye’de bölgeden etkinlik kurmaya çalışan bir yapı mısınız? Siz siyasi yelpazede bir yer tanımlarsanız kendinize o yer için ne dersiniz?
Çok kişi bizi bölge partisi olarak tanıyor. Çünkü basın bizi böyle gösteriyor. Bu programın tanıtımı ile ilgili olsun, sorulan sorularda olsun, Bölgede HDP seçmeni veya Kürt Meselesi ile ilgili hep soruldu. Davet edildiğimiz programlarda daha çok bu sorular merkeze konulduğu için sanki memleketin diğer meseleleriyle ilgili söylediğimiz sözler yokmuş gibi, sanki diğer taraflarda teşkilatlarımız yokmuş gibi bir algı oluştu. Bu algının oluşmasının en büyük nedeni belki basın karşısına çıktığımızda sürekli bu sorularla muhatap alınmamızdır.
Son üç ay içerisinde Eskişehir, İstanbul, Yalova, Kocaeli, Balıkesir ve Bursa’da basın açıklaması düzenledik. Toplantılarda gündeme getirdiğimiz konulara bakıldığında aslında sadece bir bölgeyi değil veya sadece belirli bir seçmeni ilgilendiren açıklamaları yapmadığımız da mutlaka görülecektir. O toplantıları nerede yaptığımızdan ziyade, o toplantılarda neler söylediğimiz önemli. Fakat daha çok basının ilgisini belli bazı hususlarla ilgili söylenen sözler çekince, böyle bir algı oluştu ister istemez. Basının bu konuda kabahatinin olduğunu düşünüyorum.
-Siz bir geleneğin devamısınız. Mustazaflar Cemiyeti ile başladı daha sonra kapatılmasıyla ilgili partileşme sürecine girildi. Bizler sizleri daha çok Diyarbakır ve çevresindeki o büyük mitinglerle tanıdık. O dev mitinglerde bir anda ‘kim bunlar’ sorusunu beraberinde getirdi. Sizin bugünkü kadronun ağırlığını da onlardan gelenler oluşturduğunu görüyoruz?
Mustazaflar Cemiyeti’nin düzenlemiş olduğu mitingler için ben de defaatle onlara şunu söyledim. Mevlid-i Nebi Etkinlikleri veya Peygambere Saygı Mitingleri sadece HÜDA PAR’la sınırlandırmak çok doğru değil. Peygamber hepimizin peygamberi ve İslam bizim tekelimizde değil. Biz Peygambere Saygı mitinglerine çok yoğun katkı verdik. Diğer partilerin tabanlarının da orada olduğunu söylemek zorundayım. Sadece HÜDA PAR’a oy verenler oradaydı veya Peygambere sadece biz sahip çıktık gibi, asla böyle bir beyan ağzımızdan çıkmaz. Daha önce seçime girdiğimiz ve en yüksek oy aldığımız yer Diyarbakır ama oran olarak belki Batman. Hatta Muş’un Korkut ilçesinde yerel seçimlerde neredeyse belediyeyi alıyorduk. Şuan da Batman’ın bir beldesinde belediyemiz var. Bunlar bilinmiyor. Ama HÜDA PAR başka şeylerle ortaya çıkıyor.
Biz başından beri söylüyoruz. Türkiye’nin ekonomik konusunu eleştiriyoruz. 2022’nin bütçesi Meclis’e sevk edildi. Bütçede çok ciddi rakamlar faize ayrılıyor. Millet diyor ki siz nasıl kaldıracaksınız. Borçlanmazsınız, faiz ödemek zorunda kalmazsınız. Belediyenin bir sürü borcu var. Gelen kaynak personel maaşının birkaç bin lira üzerinde sadece. Ama buna rağmen belediyemiz yönetimi devre aldığından bu yana hiç borç almadı. Böyle de bir yönetim anlayışımız var.
Biz dindar insanlar olarak dini hayatın merkezine almış, hayatını ona göre şekillendirmeye çalışan İslam’ın bir hayat nizami olduğuna inanan bir partiyiz. Sadece bir inanış sadece bir kültür veya sadece bir ibadet olarak değil. Hayat tarzı olduğuna inanan ve buna göre hayatını şekillendiren ve siyasetinde İslam’ın çizmiş olduğu meşru daire içerisinde yapmaya gayret sarf eden bir siyasi kadroyuz.
-İslami yönü ağır basan veya İslam’ı hayat tarzı olarak diğer partilerden ayıran ne? Mesela Saadet Partisi’nden Yeniden Refah Partisi’nden hatta AK Parti’nin bir kanadından ayıran yönünüz nedir sizin?
Sadece şu bahsettiğiniz hususlar değil memleketin birçok meseleleri ile ilgili olarak farklı bazı partilerle örtüştüğümüz ve benzeştiğimiz bazı noktalar olduğu gibi ayrıştığımız bazı noktalar vardır ki biz ayrı bir parti kurma ihtiyacı hissettik.
Mesela Kürt Meselesi ile ilgili bu saydığınız partilerin önemli bir kısmıyla ayrışıyoruz. AK Parti’nin ekonomik politikalarını biz külliyen yanlış buluyoruz. AK Parti’nin eğitim politikalarına çok ciddi eleştirilerimiz var. Birçok kişi şunları söylüyor. ‘Siz daha önceki seçimde AK Parti’ye destek verdiniz.’ 2018 seçimlerinde iki tane ittifak vardı. 2018 seçimlerinde herhangi bir ittifak da yer almayan üç tane partiden birisi HÜDA PAR’dır. Biz müstakil olarak 81 ilde adaylarımızı çıkararak seçimlere girdik. Şimdi nasıl oluyor biz Cumhur İttifakı içerisinde veya AK Parti ile işbirliği içerisinde olabiliriz ki? İttifak içerisinde o pusulada 8 parti yer alıyordu. Altısının cumhurbaşkanı adayı vardı, kendi partisinden. MHP’nin adayı yoktu, Cumhur İttifakının adayını destekleyeceğini söylemişti. Bir de bizim adayımız yoktu. Biz de mevcut adaylar arasında Sayın Cumhurbaşkanına destek vereceğimizi açıkladık. Bundan dolayı AK Parti veya Cumhur İttifakının bir bileşeni gibi görüldük.
- İslami yaklaşımınız Laiklikle çelişiyor mu?
Neden çelişsin ki? Laiklik nedir? Laikliğin tanımı nedir? Başka bir programda bir meslektaşınız sordu. Ben Laikliğin tanımının ne olduğunu sordum, dedi ki ‘herkesin kendi inancında özgür olmasıdır.’ Dedim eğer buysa ben şuradan ilan ediyorum. HÜDA PAR iktidarında tüm inançlar tüm inançlara mensup insanlar kendi inançlarını yaşamak ve kendi ibadetini yapmakta sonuna kadar özgür olacaklar. Bugün yeterince serbest olmadıklarını düşünüyorsunuz değil mi? Daha özgür olacaklar. Bence laiklik Türkiye’de tanımsız bir kavram. Eğer Türkiye’de yeniden laikliğe jakoben baskıcı yorumlar bir daha gelirse -hep beraber bu memlekette 28 Şubat sürecini yaşadık- o yorumu yapanlar tekrar iktidara gelirse o gün yaşananlar o sıkıntılar tekrar yaşanabilir. Çünkü Laikliğin belli bir tanımı yok. Herkesin kendi kafasına göre bir tanımı var. Bunun tanımsız olması herkese göre değişir olması ciddi bir sıkıntı.
- Peki, İslami yaşantınızla laiklik örtüşmüyor mu?
Örtüşmez elbette. Laiklik; ‘dini hayatın dışına itmek’ şeklinde yorumlanacaksa ve böyle tarif edilecekse, sadece İslam değil hiçbir din ‘laiklik’ ile anlaşamaz.
Biz, ‘Anayasanın ilk dört maddesi olmasın’ demiyoruz. Biz diyoruz ki, Anayasanın değişmez hiçbir maddesi olmasın. İkisi farklı şeylerdir. Eğer bir Anayasa yapılacaksa gelecek kuşakların iradesini bugün ipotek almaya kimin hakkı var? Neden birileri çıkıp diyecek ‘Ben bu Anayasayı değiştiririm ama ben şöyle yaptım bundan sonra zinhar bunlar değişemez.’ Biz bugün ‘bunları değiştirelim’ demiyoruz. Gelecek kuşakların bunları değiştirecek haklarını şimdiden ipotek altına alamayız diyoruz. İkisinin arasında çok ciddi bir nitelik farkı var.
- Bu seçimde HÜDA PAR’ın tutumu nasıl olacak?
Seçim eğer öne çekilirse biz tavrımızı açıklarız. Ama bu tavrımızı açıklamadan önce mutlaka kendi aramızda istişare mekanizmalarını çalıştırırız. Ben Partinin Genel Başkanıyım diye partinin herhangi bir politikada tek başıma karar alma hakkını kendimde görmem. Bu hep böyle olmuştur, bundan sonra da böyle olacaktır. Biz daha şimdiden seçimlere 1,5 yıldan fazla zaman kalmış olmasına rağmen biz bütün parti tabanlarımıza parti teşkilatlarımıza bir anket şeklinde gönderdik. Biz dedik ki önümüzdeki seçimlerde size göre HÜDA PAR nasıl bir tavır takınmalıdır. Seçimlere nasıl girelim. Biz bütün tabanımıza sorduk. Bunların bir kısmı döndü bir kısmı daha dönmedi. Hatta bu dönemde bu istişareyi daha geniş tutmayı düşünüyoruz. Her halükârda partiyi ilgilendiren bir mesele de mutlaka partinin içerisindeki istişare mekanizmaları çalışır ve ortak akılla karar vermeye çalışırız. Hatta bazen Parti dışında da bazı kesimlerle oturur konuşur tartışırız. Ona göre bir yön çizmeye çalışıyoruz, istişarenin bereketine inanıyoruz.
- Parti programına Kürt Sorununa en geniş şekilde yer ayıran bir partisiniz. Sizin kadar parti programında Kürt Sorununa bu kadar geniş yer ayıran parti yok. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Kürt Meselesi sadece Kürtleri ilgilendiren bir mesele mi? Kürt meselesi sadece bir bölgeyi ilgilendiren bir mesele mi? Ve Kürtler sadece bir bölgede mi yaşıyor? Bu meseleyi yaklaşımımız veya bu kadar yer ayrılmamızın sebebi sadece Kürt olmamız değil. Biz İslam’ı bir hayat nizamı olarak biliriz. Onu yaşamaya çalışıyoruz. Ve bizim dinimiz bize adaleti emrediyor. Bizim dinimiz bize kardeşliği emrediyor. Bizim dinimiz bize eşitliği emrediyor. Bizim inancımız haksızlıklara karşı çıkmayı bize bir yükümlülük olarak yüklüyor sırtımıza. Bundan dolayı benim etnik kimliğim ne olursa olsun hiç fark etmez, ben bir yerde bir yanlışlık görürsem parmağımla işaret ederim, parmak basarım. Ne yapılması gerektiğini de kendim göstermeye çalışırım. Sadece Kürt Meselesi değil memleketin iktisat politikasıyla ilgili, dış politikasıyla ilgili, eğitim politikasıyla ilgili, sosyal politikalar ile ilgili, temel hak ve hürriyetlerle ilgili başlıklarımız var. Mesela müstakil başlıklarımızdan bir tanesi, Yeni Anayasa ve Millet İradesi. Parti programında yeni bir Anayasa yapılması gerektiğini, Türkiye’nin cunta Anayasasından mutlak surette kurtulması gerektiğini söylüyoruz. Memleketin bütün meselelerine yönelik çözüm önerilerimiz var. 2012 yılında bu meselenin çok konuşulduğu bir dönemde karar alınmış bir parti programdan bahsediyoruz. Hala devam eden bir sorun. Mutlaka çözüm bekleyen bir sorun. Biz de bu soruna kayıtsız kalamazdık. Dolayısıyla biz meselenin çözümü ile ilgili kendi görüşlerimizi durduğumuz yerden bakış açımıza göre nasıl çözülmesi gerektiğine dair görüşlerimizi aktardık.
- Kürt Meselesi sizin açınızdan terörle iç içe geçmiş bir mesele mi, yoksa terör ayrı Kürt Meselesi ayrı bir mesele mi, nasıl bakmalıyız?
İkisinin birleriyle karıştırılması bize doğru gelmiyor. Evet, Kürt Meselesi deyince özellikle devlet aklının ortaya koyduğu tutum şudur. Kürt meselesi bir şiddet terör ve kısmen de ekonomik geri kalmışlık meselesidir. Bir de dış güçlerin kaşımak suretiyle Türkiye’yi karıştırmaya çalıştığı bir yumuşak karnıdır. Meselenin çok büyük boyutları vardır. Şiddet boyutu işin sadece bir boyutudur. Çözüm sürecinin tıkanmasını en büyük nedenlerinden bir tanesi de buydu. Çözüm sürecine yüklenen anlam itibari ile tıkanıklık yaşandı. Neydi o yüklenen anlam. Devlet organları çözümü bir şiddet sorununu veya silahların susmasını sağlanmasıyla geleceğini düşündü. Sadece buraya odaklandı. Dolayısıyla elinde silah tutan insanlarla ya da onların temsilcisi olduğunu düşündüğü kişilerle masaya oturdu ve bu mesele tartışıldı. Ama soruna yüklenen anlam yani sorundan ne kastediliyor veya çözüme yüklenen anlam ne demektir. Bu konuda o gün için meselenin muhatapları ortaklaşmadığı için her birisi anlam yüklediği için, dedik ki bu çıkmaz sokaktır bu meseleden bu süreçten çözüm falan çıkmaz dedik. Nihayetinde çıkmadı. Yani yanılmadığımızı gördük. Keşke o gün bizim söylediklerimiz dikkate alınsaydı, hem hükümet tarafından hem devlet tarafından hem de siyasi aktörler tarafından HÜDA PAR ne diyor diye dinleseydiler.
- Peki sizi o noktaya götüren neydi. Yani siz o çözümden sonuç çıkmaz denilen noktaya sizi ne taşımıştı o zaman?
Çözüm çıkmayacağı ayan beyan ortadaydı. Çözümden kasıt neydi? Hükümete göre silahların susmasıydı. Silahlar susarsa mesele çözülecekti. Peki, elinde silah tutanların çözüme yüklediği anlam neydi? Biz burada devlet olacağız. Bizim silahlı militanlarımız devlet kolluk kuvvetleri olacak. Hatta bunun propagandasını yaptılar. Vatandaşa dediler biz devletle anlaştık biz burada bir yönetim kuruyoruz, bu yönetimde kolluk gücü olacak siz o gün o yönetimin bayrağı altında yaşamak istiyorsanız şimdiden sıraya girmeniz gerekir diye gençleri bölük bölük dağa götürdüler. Onlara silahlı eğitim verdiler. Şimdi buradan çözüm çıkar mı? Yani bir taraf silahı bırakılacak diyor. Öbür tarafta şehirleri silahlarla, bombalarla doldurdu. Nasıl bir çözüm bekleniyordu. Bölge halkı görüyordu şehrin silah deposuna dönüştüğünü de bütün istihbarat teşkilatlarıyla kolluk güçleri ile bu devlet bunları görmüyor muydu? Ne demişti o dönemin Başbakan Yardımcılarından bir tanesi ellerine silahla karakollar önünden el sallayarak geçtiklerinde biz hani diyordu ki bunlar silahlı elemanlarını ülke dışına çıkaracaklar. Biz öyle zannettik. Biz müdahale etmedik diye televizyonlarda söyledi bunları Başbakan yardımcısı.
Böyle bir süreçten çözüm çıkar mı? Bize göre bu mesele bir hak hukuk meselesidir. Siyasi bir meseledir aynı zamanda. Ama temel haklar meselesi. Akil insanlar diye gruplar oluşturuldu, memleketin dört bir tarafını dolaştılar. Vatandaş ne istiyor, bu soruna bakışı nedir ve nasıl bir çözüm istiyor diye neredeyse herkes fikrini beyan etti. Ama bu giden akil insanlar bu çözüm sürecine hükümetin yüklediği anlamın ne olduğunu ve çözüm sürecinde ne olacağını kimseye söylemediler. Sadece vatandaşın beklentisini sordular bütün onlar toplandı her bir grubun bir sekretaryası vardı, bu sekreterler bunları rapor haline getirip hükümetin önüne koydu. Ne istiyor vatandaş? Hükümet tarafından bilindi. Ondan sonra ne oldu. O dönem AK Parti Kürt seçmenlerden en fazla oy alan partiydi. Ama buna rağmen eğer hükümet kendini masanın bir tarafına konumlandırıyorsa öbür tarafa da Kürt halkının temsilcisi diye illegal bazı yapıları oturtuyorsa ya da biz görüşmedik devlet görüştü işte diye illegal bir yapıyor Kürtlerin temsilcisi olarak karşınızda oturtuyorsanız temel yanlış burada başlar. Şu anda Cumhurbaşkanı sadece Türklerin Cumhurbaşkanı mı? Hadi diyelim ki siz kendinizi Kürtlerin Cumhurbaşkanı olarak görmediniz. Peki nasıl siz bir grubu bütün Kürtlerin temsilcisi olarak karşınızda oturtuyorsunuz. Eğer bir mesele hak hukuk meselesi ise vatandaşın bir hak talebi varsa ve siz bu hak talebini eğer doğru görüyorsanız o zaman niye şarta bağlıyorsunuz. Temel yanlışlara biz o zaman dikkat çektik. Adını çözüm süreci denilen bu çatışmasızlık süreci kan akmıyor olması nedeniyle değerlidir. Sükûnet ortamı korunmalıdır. Fakat bu yol yol değildir buradan çözüm çıkmaz. Gelin gerçekten meseleyi çözecekseniz o zaman başka seslere de kulak verin. Dinleyin bizi eğer söylediklerimiz hoşunuza gitmiyorsa buruşturun atın. Ama bir dinleyin.
- Parti Programınızda öncelikle bugüne kadar yapılan zulümlerden dolayı devlet adına özür dilenmeli ve mağdurlara tazminat ödenmeli. Türkiye Cumhuriyeti Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin Türk olduğu nitelemesinden vazgeçilerek Kürtlerin varlığı anayasal olarak tanınmalı, Türkler ve Kürtler ülkenin asli kurucu halkları olarak kabul edilmelidir. Kürtçe Türkçe ile beraber ikinci resmi dil olmalı ve eğitim dili olmalı diyorsunuz. Cumhurbaşkanı bunları nasıl kabul edebilir ki?
Sıra buralara gelmedi ki? Sayın Cumhurbaşkanı Kürt Meselesi yoktur diyor. Biz daha bu konuda anlaşamadık ki alt maddelere geçelim. 2015’ten sonra masa devrilip çözüm süreci akamete uğradıktan ve başarısızlıkla sonuçlandıktan sonra ileri yönde hangi adımlar atıldı? Biz peyderpey adımları atıyorduk ama onlar masayı devirdi bırakmadılar denildi. Biz o zaman da söyledik eğer siz bir partiyi, bir örgütü bütün Kürtlerin temsilcisi olarak karşınıza muhatap diye oturtursanız yanlış yaparsınız dedik. Şimdi aynı yanlış tersinden yapılıyor. Onlar masayı devirdi o zaman mesele de bitti. Bu doğru değil.
Kur’an-ı Kerim’in bize bildirdiğine göre gelen Peygamberlerin hepsi ama istisnasız bütün Peygamberler kavimlerinin diliyle konuşmuşlar. (İbrahim Suresi 4. ve 5. Ayetler) Şimdi İslami bakış açısına göre bilginin kaynağı birdir. Allah âlim-i mutlaktır, her şeyi bilen ve bütün bilgileri insanlara öğreten Allah’tır. Her bir peygamber kendi milletine, kavmine onun diliyle hitap etmiştir. İnsanlık asıl öğretmeni olan bütün peygamberlerden ana dillerinde eğitim aldı. Ana dilde eğitimin İslami bir hak olduğunu en güzel bir delildir bu bana göre. Anadilde eğitimin önü açılmadan bu mesele bitmiş denemez. Yeri geldiğinde zamanın Başbakanı Sayın Davutoğlu şöyle demişti: Kürtlerin en büyük devleti Türkiye Cumhuriyetidir. Niye? Çünkü en fazla Kürt nüfusu burada yaşıyor. Tamam, biz de diyoruz evet dedelerimiz bu devleti birlikte kurdu. Çanakkale’de yan yana savaşıp şehit düştüler. Birlikte bu devlet kurulmuşsa o zaman ‘bu devlet Türklerindir kardeşim, ya siz boyun eğeceksiniz ya da buradan gidin’ denirse ya da ‘dilinizden vazgeçin’ denilirse bu sağlıklı bir şey olur mu? Doğru bir şey olmaz.
- Afganistan’daki Taliban yönetimine nasıl baktınız?
Taliban yönetiminin henüz şu anda neler yapacağını kestirmiş değiliz. Amerika’nın Afganistan’daki işgalinin sona ermesi iyi olmuştur. Amerika Afganistan’da işgalci ve gayrimeşru olarak duruyordu. Herhangi bir meşruiyeti yoktu. Dolayısıyla onu oradan kim çıkarırsa çıkarsın eline sağlık. İyi ki Amerika oradan çıktı, inşallah diyoruz sadece oradan değil Amerika nereyi işgal etmişse inşallah tez evvelden oradan çıkmak zorunda kalır. Bizim en belirgin özelliklerimizden bir tanesi de biz antiemperyalistiz. Bütün emperyalizmin her çeşidine karşıyız. Amerika'nın Afganistan'dan çıkarılması iyi olmuştur. Amerika orada emperyal emellerle bulunuyordu haksız bir şekilde orayı işgal etmişti.
1979 yılından beri Afganistan acı yaşıyor, hatta daha eskiye de gidebiliriz. Bu halkın böyle bir özelliği var, bütün etnik gruplarıyla genel anlamda orada yaşayan halk tarih boyunca hiçbir zaman boyunduruğu kabul etmemiştir. Hiçbir zaman sömürge olmayı kabul etmemişler. O yüzden oraya imparatorluklar mezarlığı deniliyor. İngilizler orayı işgal ettiği için Hindistan üzerindeki hakimiyetini kaybetti. Sovyetler birliği dağıldı, Amerika da orada burnu sürterek çıkmak zorunda kaldı. Taliban’ın 1996 yıldan yönetimi ele geçirdikten sonra beş yılı Taliban yönetiminde tasvip edilmeyen uygulamalar oldu. Hatalar yapıldı, yanlışlar yapıldı. Şimdi bugün Amerika orayı terk etmesinden sonra Taliban kendisi bile o dönem yanlış yaptığını kabul ediyor. O dönemde de dünyanın farklı farklı bölgelerinde pek çok Müslüman pek çok İslam ülkesi pek çok siyasetçi Taliban’ın yaptığının yanlış olduğunu söyledi. Bugün kendileri de söylüyorlar. Biz de diyoruz ki, evet Taliban şu an orada Hükümeti’ni kurdu. Geçici bir hükümet de olsa orada bir hükümet kurdu. 1996-2001 yılları arası yapılan yanlışlardan inşallah ders alınmıştır. Tekrar aynı yanlışlara dönmez Afgan halkı yeterince acı çekti. İki yıldır doğru dürüst bir yönetim görmedi. Halk resmen açlık çekiyor perişan durumda. Trilyonlarca dolar servetleri var fakat bundan istifade edemiyorlar.
Türkiye’nin tarihi ve kültürel bağları vardır Afganistan’da. Afganistan’daki kardeşlerinizin ellerinden tutun, önceki hatalarına dönmemesi için elinizden ne geliyorsa yapın ve lütfen orası bir huzur yeri olsun.
- Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile ilişkileriniz nasıl. Taliban ile ikisini karşılaştırırsanız hangisini kendinize daha yakın görürsünüz?
Mesafe ve coğrafya olarak Kürdistan Bölgesi daha yakın. Düşünce olarak Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi bizim İslami bir çizgi anlamında gibi bir çizgi de değil. Taliban’ın ne yapacağını tam olarak bilmiyoruz. Irak Anayasasına göre orası Kürdistan Bölgesi ve oranın bir yönetimi var, bir parlamentosu var, bir başkanı var, başbakanı var ve bakanları var. Aynı zamanda Irak Anayasasına göre Merkezi Irak Meclisinde de temsilcileri var. Iraklılar bu anayasayı genel anlamda kabul ettiler ve şu an Irak bu anayasa ile yönetiliyor. Onların iç işlerine karışma hakkını biz kendimizde görmüyoruz.
- Suriye’nin kuzeyine bakışınız ne?
PYD orada kurulduğunda PYD haricinde 16 tane Kürt partisi vardı. Bunların pek çoğunu oradan silah zoruyla çıkardılar. Kimisi çıktı, kimisi Irak Kürdistan Bölgesi geçtikten sonra onların geri dönüşlerine izin vermediler. Bazılarının liderlerini öldürdüler. Şimdi bir Kürt yapılanması mı yoksa başka bir şey mi. Sonra Amerika’nın tavsiyesiyle isimlerini değiştirdiler. Demokratik Suriye Güçleri olduktan sonra toplantılarında Kürtçe konuşmayı bile yasakladılar.
- HDP’yi meşru bir parti olarak görüyor musunuz?
Elbette HDP mevcut kanunlara göre kurulmuş bir partidir. Eğer meşru değilse niçin hazine yardımı yapılıyor? Bu yeni bütçe de yüzde 33 oranında partilere yapılacak yardımın artırılmasına karar verildi. HDP meşru değilse o zaman hazineden yardım verenlerin hepsinin yargılanması lazım. Meşru olması için ne olması gerekiyor? Kuruluş belgeleri kabul edilmiş. Alındı belgesi verilmiş. Memleket genelinde örgütlenmiş, seçimlere de giriyor. Bir de hazineden yardım alıyor. Ne diyeceğiz şimdi.
- Bölgedeki en büyük rakibiniz AK Parti mi, HDP’mi?
Bölgede ikisi de rakiptir. Sadece bölge değil ama her farklı yerde rakipler farklı olabilir. Mesela belediye başkanlığında aldığımız yerde bize en yakın oy alan AK Parti’ydi. Daha önce 2014 seçimlerinde Muş’un Korkut ilçesinde biz belediye başkanlığını almaya yakın olduğumuz için orada da HDP AK Parti’nin adayını desteklemişti. İki rakip birden bir araya geldiler sırf seçimi biz almayalım diye.
- Cumhurbaşkanlığı seçiminde ne yapacaksınız aday çıkaracak mısınız?
Henüz o konuda kararımızı vermiş değiliz. Biz tabanımıza soruyoruz onlar nasıl bir karar verirse biz onların sesine kulak veriyoruz.
- HDP ile birlikte bir hareketiniz olur mu?
HDP ile şu ana kadar bizim bir diyaloğumuz yok. Geçmişte çatışmadık, siyasi parti çatışmaz. Ya da şöyle söyleyebiliriz. HDP silahlı kişileri üzerimize yönlendirmesi konusunda çaba sarf etti. Bunlara da saldırı diyelim. Bugün Bingöl’ün Karlıova ilçesinde bir kardeşimizin şehadetin yıldönümü.
- Anketlerde partinizin oy oranına ilişkin bir veriniz var mı?
Anketlerde binde sekiz gibi bir oran kamuoyu araştırması yazıyor, ama bazıları da hangi yüzle bilmiyorum sandıklar açıldığında yüzeri kızaracak mı bilmiyorum ama ısrarla bazı 0,2 partileri bile yazıyorlar HÜDA PAR’ı sıfır yazıyorlar. Göreceğiz bakalım.
- Saadet partisi kendisine şöyle bir tanım getiriyor. Oy oranımız çok gözükmez ama etki gücümüz çok daha yüksektir diyor. Siz de kendinizi öyle hissediyor musunuz? Özgül ağırlığınız nereden kaynaklanıyor?
Evet bizim özgül ağırlığımız yüksektir. Muhalefet anlayışımız, siyaset anlayışımız bence bu etkiyi yükselten bir şey. Çünkü biz kimden gelirse gelsin doğruyu sahipleniriz. Biz şuna inanıyoruz. Hikmet müminin yitik malıdır. Nerede bulursa onu almaya layıktır. Birisi doğru bir politika izlerse, birisi doğru bir söz söylerse biz ona sahip çıkarız. Birisi yanlış yaparsa kim olursa olsun o yanlışa da karşı çıkarız. Diğer partilerde parti liderleri yanlışta söylerse alkışlanır. Biz de öyle bir şey yoktur. Kardeşlerimize söylüyoruz ki lütfen yanlış yaptığımızda bizi uyarın. Yani ben genel başkanım diye yanlış da söylesem kardeşlerim beni alkışlayacak, benim peşimden gelecek, benim yanlışıma sahip çıkacaklar, böyle bir şey yoktur. Körü körüne itaat bizde yoktur. Bu nedenle biz sözümüzü ölçerek tartarak söyleriz. Bu nedenle biz kim söylerse söylesin birisi hakikati söylerse onun hakikat olduğunu söyleriz. Hakkını teslim ederiz.
Bundan dolayı bizim söylediğimiz sözler belki bizim dile getirdiğimiz pek çok şey başkaları tarafından sonraki dönemlerde dile getirildi, hatta kendileri temellük ettiler. Mesela bu son dönemde Sayın Cumhurbaşkanı, Birleşmiş Milletlerin yapısıyla ilgili söyledikleri. Bizim parti programınızda 2012 yılında yazılmış şeyler. Belki kelimeleri değişiyor sadece. Mesela biz diyoruz ki BM Güvenlik Konseyinde coğrafi olarak Afrika’nın ve Güney Amerika’nın hiçbir temsilcisi yok. Sayın Cumhurbaşkanı aynı şeyi söylüyor mu? Mesela biz diyoruz ki Müslümanların hiçbir temsilcisi yok orada. Sayın Cumhurbaşkanı aynı şeyi söylüyor mu? Bu sistem sürdürülebilir değildir. Daimî üyelik diye bir şey olmamalıdır. Eğer daimî diye bir şey olacaksa bunun adil bir şekilde dağıtılması gerekir. Kuzey Yarımküredekiler bütün Dünyaya hegemonik bir şekilde hükmediyorlar. Canlarının istediği bir şekilde kararlar alıyorlar. Bu sürdürülebilir bir sistem değildir.
Vergi de adalet yok, kâğıt üzerinde Türkiye’de çok kazanan çok, az kazanan az vergi veriyor, ama gerçekte durum böyle mi? Böyle değil. Niye değil? İşte bütçe rakamları açıklandı, genel anlamda yaklaşık olarak son zamanlarda sürekli dolaylı vergilerin bütün vergi içerisindeki payı yükseldi. Şu anda da vergilerin üçte ikisi dolaylı vergi. Kim veriyor bu vergileri. Gerçekten para sahipleri mi veriyor. Hayır tüketenler veriyor. O malları alanlar veriyor. Bu anlamda dilenciliği meslek haline getirip servet biriktirenlerden bahsetmiyorum. Sadece karnını doyurmak için dilenenler bile karnını doyurmak için aldığı gıda maddeleri için vergi veriyorlar.
- Zekeriya Bey önünüze bir perde gerilse ve konuşsanız herhalde bir sol parti lideri konuşuyor diye bakarlardı.
Sosyal Adalet daha çok bize yakışır. Bunu bizim dillendirmemiz gerekir ve sürekli dillendiriyoruz. Dün grup konuşmasında Sayın Bahçeli bu dolaylı vergilerin payının çok yüksek olduğundan şikâyet etti. Bunların düşürülmesi gerektiğini söyledi. Yani biz 10 yıldır söylüyoruz. Biz pek çok şeyi söylüyoruz, söyledikten sonra emin olun bizden yıllar sonra bazıları çıkıp söylüyor.
Bizden kopya çektiler anlamında söylemiyorum, fakat HÜDA PAR’ın özgül ağırlığı var. Çünkü HÜDA PAR güne göre, günü kurtarmak için konjonktürel konuşmuyor. Hak ve doğru bildiğini söylüyor. Ama bunu kırmadan dökmeden hakaret etmeden söylemeye çalışıyor. Bundan dolayı HÜDA PAR’ın siyaset arenasında oyu az olsa bile özgül ağırlığı fazladır.
Yaklaşık üç aydır birçok il gezdim ve şunları gördüm. Şunu görüyorum ki vatandaşın canı burnunda. Kendi gündemi dışında birileri bir şeyleri gündem etmeye çalıştığında onlar da kızıyor. Biz halkın gündemi ne ise onu konuşuyoruz. Bunları bütün partiler bilsinler. Onlara bir dost nasihati olarak söylüyorum. Lütfen halkın gündemine gelin, onu konuşun ve onun sorularını birlikte gelin el birliğiyle çözümü nasıl bulacağımızı tartışalım.
- Doğu ve Güneydoğu’da bir zamanlar Terör en önemli sorun olarak gözüküyordu. Bugün birinci öncelikli sorunu ne görüyorsunuz?
Şu an memleketin her tarafında birinci sorun ekonomik sıkıntılar. Ama her tarafta, net bir şekilde söyleyebilirim. Gerçekten de vatandaş geçim derdinde. Geçinemiyor işsizlik insanların canını yakmış. Özellikle gıda enflasyonu insanları bir endişeye sevk etmiş. Adalete yönelik çok ciddi bir güvensizlik ve şikâyet var.
Mesela hayvancılık yapan vatandaş diyor ki biz koyunlarımızı yaylada kırkıyoruz yününü orada bırakıp geliyoruz. Kestiğimiz hayvanın derisini çöpe atıyoruz. Çünkü bu deriyi ve yünü işleyecek tesis yok. Yününü, derisini satamıyor. Başka yere nakletmek istediğinde nakliyesini çıkaramıyor. Bir zamanlar kurban derileri üzerinden bu ülkede ne fırtınalar koparıldığını hepimiz biliriz. Ama şimdi çöpe atılıyor.
Aynı şekilde tarım üreticisi de bizar durumda. 160 dolara alınan gübre çiftçiye 500 doların üzerinde satılıyor. Fırsatçılık yapılıyor.
- Deva ve Gelecek Partisi’ne nasıl bakıyorsunuz? Onlarla ilişkileriniz nasıl?
Onlarla görüşüyoruz. Biz şu veya bu ittifakın içerisinde şu ve bu partinin başında diye bir ayrım yapmıyoruz. Konuşulabilecek veya ortaklaşa bazı meselelerle ilgili fikir alışverişinde bulunmanın fayda getireceği düşündüğümüz bütün partilerle görüşürüz ve görüşüyoruz.
- Doğu ve Güneydoğu bölgesine baktığınızda yükselen partiler açısından bir farklılık var mı yoksa eski sistem aynı şekilde devam ediyor mu?
Bu seçim önceki seçimlere göre farklı olacak gibi görünüyor. Fakat o kendi partilerine sırt dönmüş veya bir burukluk yaşayan, hayal kırıklığı yaşayan insanların tam olarak nereye gideceği konusunda bir öngörüde bulunmak zor. Bu nedenle zaten biz çalışmalarımıza hız verdik, ağırlık verdik. Memleketin her tarafında vatandaşla doğrudan temas kurmaya çalışıyoruz. Çünkü gerçekten ben bir kez daha sizlere teşekkür ediyorum, bizlere böyle bir fırsatı verdiğiniz için. Aslında çok yer bulamıyoruz. Özellikle çok seyredilen televizyon kanallarında sesimizi duyurmakta zorlanıyoruz. Kamuoyu araştırmaları şirketleri bizleri sıfır olarak gösterdiklerinde belki televizyon kanalları da adamların zaten var olan oyları da erimiş gitmiş diye düşünür olabilirler. Ama şunu söyleyebilirim bazı taşlar yerinden oynayacak gibi görünüyor. Bütün Türkiye’de ciddi bir rahatsızlık var. Çok farklı parti tabanlarıyla daha önce onlara oy vermiş insanlarla bir araya geldiğimizde bu şikayetleri dinliyoruz.
- Parlamenter sistem mi yoksa Başkanlık sistemini mi istiyorsunuz?
İkisi de Tabu değildir. İşte şu sistem olursa Türkiye uçar öbürü olursa Türkiye batar. Bunlar karikatürize laflar. Ne başkanlık sistemi Türkiye’yi batırır. Ne de parlamenter sistem Türkiye’yi batırır. Tersinden de söyleyelim hadi. Ne başkanlık sistemi Türkiye’yi uçurur ne de parlamenter sistem Türkiye’yi uçurur. Siz çok iyi bir sistemi getirip oturtursanız ama o sistemi kötü bir uygulayıcının eline verseniz kötü sonuçlar alırsınız. Çok kötü bir sistemi getirirseniz o çok kötü sistem iyi bir uygulayıcının elinde tahammül edilebilir sınırlar içerisinde kalabilir. Bu sistemin eksikleri yok mu var. Aksayan yönleri yok mu var. Ama bu aksayan yönleri gerçekten sistemin dizayndan mı kaynaklanıyor yoksa uygulamalardan mı kaynaklanıyor. İkisi de mükemmel değildir, ikisinin de açığı vardır, birinin diğerine göre fazlalığı ya da avantajlı olduğu tarafları vardır. Madem başkanlık sisteme yeni geçildi, aksayan yönleri nedir, bunlar düzeltilerek bu sistemle bir süre devam edilmeli, değilse değiştirilmeli.
Sağlık sistemi ile ilgili biz altı gün önce Türkiye’de sosyal medya üzerinden bir hashtag çalışması başlattık. #RandevuAlınamıyor diye. Türkiye’nin gündemine geldi. Gerçekten de çok ciddi bir problem var. Çiftçilerle ilgili çok ciddi sorunlar var. Biz başından beri söylüyoruz Çiftçilerle ilgili düzenlemeler yapıldı.
Sosyal adalet istiyoruz. Biz ekonomik politikaların da köklü değişiklik istiyoruz. Asgari ücretten verginin alınmaması gerektiğini söylüyoruz. Temel tüketim maddelerini tamamen vergiden arındırılması gerektiğini söylüyoruz. Ailenin mutlaka korunması gerektiğini söylüyoruz. Vergi adaletinin sağlaması gerektiğini söylüyoruz. Gençlik ve maneviyat konularında yapılan yanlışları şiddetle eleştiriyoruz. Dış politikayla ilgili yapılan yanlışları şiddetle eleştiriyoruz.
Sadece şu konularda eğer hükümet ve diğer siyasi çevreler bizi dinlemiş olsalardı, Çözüm Sürecinde, Suriye Meselesinde, FETÖ Meselesinde, Tarımda, Adaletle ilgili, Aileyle ilgili Gençlikle ilgili HÜDA PAR dinlenseydi bugün çok başka bir yerde olabilirdik.