GAZİANTEP - İslam`ın temel kavramlarından biri olan ve ortak değerlere sarılmak,hareket etmek anlamına gelen `Vahdet`i ne kadar gerçekleştirdiğimizi, ittifakı terk etmekten kaynaklanan acıları ve belaları, günümüzde Şii-Sünni söylemleriyle çıkarılmaya çalışılan mezhebi çekişmelerin tarihsel ve güncel nedenlerini Gaziantep Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Akpınar`a sorduk.
Hocam Vahdet Kavramını Bize Açar mısınız?
Vahdet temel İslami kavramlarımızdan bir tanesidir. Yüce Allah`ın birliğiyle alakalı bir kavram. Birlik beraberlik anlamlarına geliyor. Vahdeti Kur`an`ın temel ilkeleri etrafında bir araya gelmek olarak tanımlayabiliriz. Özellikle Kur`an-ı Kerim`in hedeflediği şey ümmetin vahdeti, İslam toplumunun bir ve beraber oluşudur.
Hocam bu ortak değerleri biraz daha açacak olursak tam olarak nelerdir bunlar?
Kur`an-ı Kerim`de Müminlere çağrıyla başlayan meşhur bir ayeti kerimede, "Ey müminler, ey iman edenler" dedikten sonra `Allah`ın ipine sımsıkı sarılın, ayrı gayrı olmayın, tefrikaya ayrılığa düşmeyin` diyor. Burada iki şey dikkatimizi çekiyor, Cenab-ı Allah bir olmamızı istiyor. Ve neyin etrafında bir olmamız gerektiğini bize bildiriyor, oda Allah`ın ipi, Allah`ın kitabı, dini olan İslam. İslam`ın, Kur`an`ın etrafında kenetlenin diyor. Birlik olun diyor. Dolayısıyla vahdetin çimentosu Kur`an`ın ilkeleridir. Dinin temel ilkeleridir.
Allah inancı, ahiret inancı, son peygambere iman, son kitaba iman etme gibi imanın temel esasları, kıblenin bir olması, birde diğer ilkeler. Haklarında açık şekilde Nass`lar bulunan Allah`ın emirleri ve yasakları. Yani bunlar ayet ve hadislerde açıkça belirtilen örneğin, alkol yasağı, kumar yasağı, kul hakkının gaspı gibi şeyler. Bunlardan her hangi bir şekilde taviz verme söz konusu değil. Bunlar temel ortak değerlerdir.
İslam coğrafyasına baktığımızda Müslümanlar olarak Vahdeti ne kadar gerçekleştiriyoruz?
Müslümanların bugün sergiledikleri tablo İslam`ın tanımladığı vahdet tablosu değildir. İslam âleminde bu içler acısı durum tamamen dış güçlerden kaynaklanıyor deyip bir kolaycılığa kaçmakta olmaz. Yani `Şu Amerika olmasa, Siyonistler olmasa yâda şeytan olmasa biz çok iyi olacağız.` Bunlar kolaya kaçmak, suça mazeret üretmektir. Tabii ki dış düşmanların etkisi var ama bizimde etkimiz var. gelinen noktada maalesef katkımız var. Peygamberimiz döneminde de dış düşmanlar vardı, ama Peygamber öyle bir çekirdek kadro, toplum inşa etti ki, dış düşmanları etkisiz kaldı. Bugünde Müslümanlar kendi içlerinde sağlam dururlarsa iç veya dış düşmanlar onlara çok fazla zarar veremez. Buradaki temel mesele İslam`ın bütüncül bir yaklaşımla doğu anlaşılmamasıdır.
Ayrılıklar İslam`ın anlaşılmamasından kaynaklanıyor
İslam`ı sadece bazı ibadetler olarak görürsek, dini sosyal hayattan koparırsak, dini sadece vicdanlara gömersek işte tablo bu olur. yani bugün Müslümanlar ana kaynak olan Kur`an ve Sünnet`ten uzaklaştıkları için, onları yaşamadıkları için bu duruma düştüler. Düşünebiliyor musunuz ilk emri oku olan bir dinin müntesipleri bugün dünyada en az okuyan toplumdur. Müslüman cehaletle savaşan insandır, fakat cehalet bugün İslam coğrafyasında diz boyu. Bunun sonucunda da bu acı faturayla karşı karşıya kalmışız.
İslam Coğrafyası`nda meydana gelen kavga ve çekişmeler `Siyasi İhtiras`lardan kaynaklanıyor
İslam tarihine baktığımızda meydana gelen kavga ve savaşlar siyasi ihtiraslardan kaynaklanmıştır. Örneğin İran şahları ile Osmanlı`nın birbiriyle savaşmaları siyasi ihtiraslardan kaynaklanmış. Mezhepler ise bu durumlarda kullanılmış. Bu çekişmelerine mezhep kılıfını giydirmişler. Elbette mezheplerde bazı farklılıklar var, bunlar kavga nedeni değildir.
Bugün Müslümanları yönetenler İslam`ı yaşamıyor
Genel olarak bugün Müslümanları yönetenler, çeki düzen verenler ne İslam`ı biliyorlar, neden İslam`ı yaşıyorlar. İslam bir bütün olarak tanınmaz ve yaşanmazsa, bu sonuçlarda kaçınılmaz oluyor.
İslam coğrafyasındaki hangi iç çekişmeyi, kavgayı, hangi iç savaş ve dış savaşı incelerseniz inceleyin, temelinde siyasi ihtiraslar vardır. Mezheplerde kamuflaj malzemesi olarak kullanılmıştır. Yani Şah ile Osmanlı sultanları arasındaki siyasi çekişmeler hep Şii-Sünni çekişmesi gibi lanse edildi.
Hocam mezhepçiliğin siyasi ihtiraslardan kaynaklandığını belirttiniz. Çağımızda yaşanan mezhepçilikte siyasi ihtiraslardan kaynaklanıyor olabilir mi?
Mezhepler olacak, olmalı da. İnsanların anlayış ve yorum farklılıkları olabilir ama bunlar tali meselelerdir. İşte genelde bu tali meseleler, yorum farklılıkları siyasi ihtiraslara malzeme yapılıyor. Müslüman biri itikatta Eş`ari ve Maturidi olabilir. Ya da amelde Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbeli olabilir. Ama bunlar ayrılık sebebi olmamalı. Şii-Sünni ayrımı genelde cehaletten kaynaklanıyor. Bu ayrıma gidenlerin dini bildikleri yok, yaşadıkları da yok.
Müslümanlar arasındaki Mezhepçiliği Batı da kullanmıyor mu?
Batı Müslümanları kolayca yutabilmek için bölüp parçalamak istiyor. Bizdeki mezhepleri kendi mezhepleri gibi görüyor, göstermeye çalışıyor. Batı`daki dini mezhep anlayışı, biz Müslümanların mezhep anlayışından çok farklı, önce bunu tespit etmemiz lazım. Batı`nın dini anlamda beslendiği kaynaklar çok farklı, örneğin Hıristiyanlarda kabul gören dört ayrı İncil`in içeriği farklı. Ortodoks, Katolik ve Protestan gibi mezheplerde aslında dinler gibi farklar var. Batıdaki mezhepler arasında çok ciddi savaşlar olmuştur.
İslam`daki mezhepler böyle değildir. İslam`daki mezheplerin kaynağı birdir. Kur`an`dır, Hz. Peygamber`in (sav) sünnetidir. İslam mezheplerindeki genel ilkeler birdir. İkincil konularda ise yorum farklılıkları vardır. Bunlarda ayrılık sebebi, kavga sebebi olamaz. Bizde ehlisünnet ile Şii kavgası da yoktur. Ama batı siyasi kavgaları Şii-Sünni kavgası olarak sürekli empoze ediyor. Müslümanlar bu oyunlara gelmemeli.
O zaman Mezhepçilik yapan Müslümanlarda da bir bilgisizlik söz konusu?
Elbette! Kendini Müslüman olarak gören biri başka bir isimle çağrılamaz. Peygamberimizin (sav) uyguladığı kuşatıcılığa ihtiyacımız var. Biz Müslüman kardeşlerimizi bağrımıza basmakla yükümlüyüz. Kur`an-ı Kerim İslam kardeşliğini tanımlarken, "Onlar birbirlerine karşı son derece şefkatli merhametli, birbirlerine karşı son derece alçak gönüllü tevazulu" diye tanımlıyor. Biz kavgacılığımızı İslam düşmanlarına karşı saklamakla yükümlüyüz.
İslam, Müslüman üst kimliği hepimizi kuşatmaya yeter.
İslam, Müslüman üst kimliği hepimizi kuşatmaya yeter.
Tabii İslam`ı kaynağından okur tanırsak, mezheplerin birbirini açıklayan, birbirini tamamlayan olarak görmüş olacağız. Bunların içindekilerde ayrılık sebebi olamaz. İslam, Müslüman üst kimliği hepimizi kuşatmaya yeter. Biri kendini Müslüman olarak tanımlıyorsa, biz onu kardeşim diye bağrımıza basmakla yükümlüyüz.
Temelde baktığımızda mezhepler esasında iç içedir. Örneğin Caferiyye Mezhebi`nin kurucusu olan imam Cafer, Hanefi mezhebinin kurucusu olan İmam`ı Azam`ın babalığıdır.
Son olarak neler söylemek istersiniz? `Müslüman`ım` diyenler nasıl bir duruş sergilemeli
Tefrikaya karşı toplum önderlerine büyük iş düşüyor. Kanaat önderi, Şeyh, mele, molla ve İlahiyat hocalarına büyük iş düşüyor. Kendi alanları içerisinde olanları doğru yönlendirmeleri gerekiyor. Bireyler ise başkasının kusuru yerine kendi kusurunu görmeli. Yani en kusurlu, en günahkar olarak kendini gördüğü zaman o zaman kardeşini bağrına basması kolay olacaktır. (Şefik Mert- İLKHA)
Prof. Dr. Ali Akpınar Kimdir?
Prof. Dr. Ali Akpınar, 1963 yılında Konya`da doğdu.İlk, orta ve lise öğrenimini Konya`da tamamladı.1984 de Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesini bitirdi. 1988 de S. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsünde Tefsir ana Bilim Dalında Yüksek Lisans, 1993 de Doktorasını tamamladı.Yüksek Lisansta Kur`ân`ın Tefsirine Olan İhtiyaç, Doktorada Said b. Cübeyr ve Tefsîr İlmindeki Yeri adlı tezleri hazırladı.
1983-1995 yıllarında Diyanet İşleri Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde çeşitli görevlerde çalıştı.1989-1993 yılları arasında Avusturya`da bulundu.1995 tarihinde İnönü Üniversitesi Darende İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölümü-Tefsîr Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi oldu.1996 da Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesine geçti. 11.07.97-09-05-2003 tarihleri arasında Dekan Yardımcısı, 14/02/2005 13/02/2008 tarihleri arasında Temel İslam Bilimleri Bölümü Başkanı olarak görev yaptı.
22. 11. 1999 da Doçent, 2005 de Profesör olan Akpınar, 2009 Nisan`ında Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesine geçti.2011 yılında ise Gaziantep Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanlığına atandı.
Kur`an`ın anlaşılması ve yorumu, halkımızın Kur`ân anlayışı, Kur`ân tercüme teknikleri, Kültür Dünyamızdaki Kur`ân motifleri gibi konular üzerinde çalışmalar yapan Prof. Dr. Akpınar`ın 60`ın üzerinde ulusal ve uluslar arası makalesi, 20 adet yayınlanmış kitabı bulunmaktadır.