İptal kültürü, halk arasında bilinen adıyla linç kültürü, sosyal medyanın yoğun kullanılmasıyla birlikte artık sıkça duyduğumuz bir kavram. Aslında bu, sosyal medyanın acımasız bir yüzü…

Bir olayı veya kişiyi hedef gösteren paylaşımların çok geniş kitleler tarafından yapılması olarak adlandırılan linç, günümüzde o kadar popüler hale geldi ki “linç kültürü” diye bir kavram ortaya çıktı.

Dijital veriler paylaşan We Are Social’a göre, 2021 yılında internet kullanıcı sayısı 4,66 milyara ulaştı. Bu artış sanal ortamın ne kadar büyük bir etkileşim alanı yarattığını da gözler önüne seriyor.

Hemen herkesin başına gelebilecek bu toplumsal dışlamanın modern biçimine karşı tepkiler ise hızla büyüyor.

Peki, linç kültürünün altında yatan sebepler nedir? Kişiler bu siber zorbalıkla nasıl baş edebilir?

"Kişilere, olaylara, paylaşımlara bilinçli olarak zarar verme amaçlanıyor"

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve Gazetecilik Öğretim Üyesi Doç. Doç. Dr. Aylin Tutgun Ünal, iptal kültürüne karşı dijital medya okuryazarlığının öğretilmesinin çok önemli ve etkili olduğunu söylüyor.

“İptal kültürü, özellikle teknolojinin gelişmesi ve sosyal medyanın yoğun kullanılmasıyla birlikte daha popüler olduğu ve bir kültür haline geldiği için aslında linç kültürü dendi. Kişiye, olaylara, paylaşımlara bilinçli olarak zarar vermeyi amaç güden, geniş kitleler tarafından yapılan paylaşımların tamamına linç kültürü deniliyor.

Lincin altında kişiye zarar vermek var. Kişinin toplumsal kimliği, psikolojisi, yaşantısı, aile hayatı zarar görebilir. Kişiler, sosyal medyada aslında elde ettikleri özgürlükle birlikte günlük yaşamda söyleyemeyecekleri şeyleri, erişemeyecekleri insanlara söylemeye başladılar. Elde edemediklerinde üzüntü duymaları ve bu duygularını kontrol edememekten kaynaklanan duygularla da linç başlatılabiliyor.”

"Linç kültüründe sahte hesaplar da kullanılıyor"

İptal kültüründe sahte hesapların da devreye girdiğini ve bilinçli olarak manipüle haberin yayıldığına dikkati çeken Ünal, "Çarpıtma haberler iptal kültüründe en sinsi olanı" diyor.

“Bugün artık herkesin başına gelebilecek iptal kültürü dediğimiz şey tamamen kötü niyetli davranışlar ve paylaşımlar içerir. Ve bunun yapılması için özellikle sahte hesapların da devreye girmesi söz konusu. Sahte hesaplar devreye girdiği zaman bu bilinçli olarak manipüle edilen haberleri yayar.

Özellikle çarpıtma haberler linç/iptal kültürünün en sinsi olanıdır. Çünkü birisinde yalan haberi doğrudan veriyor, diğerinde çarpıtarak içine farklı duygular katarak yapıyor ve bu tamamen kişiyi toplumdan iptal etmeye dönük bir davranıştır. Kişileri intihara bile sürükleyebilecek bu tepkilerin altında, tüm yaşantısıyla birlikte onu sosyal yaşamdan kazımak, bulunduğu konumdan, söz sahibi olduğu alanlardan aşağı çekmek, onu sessizleştirmek, kişiyi mahcup hissettirmek gibi amaçlar yatıyor.”

"Linç kültürüne karşı dijital medya okuryazarlığı çok etkili"

Doç. Dr. Aylin Tutgun Ünal, iptal kültürüne karşı dijital medya okuryazarlığının öğretilmesinin çok önemli ve etkili olduğunu vurguluyor.

“Kişilerin sosyal medyayı bilinçli kullanması çok önemli. Bunu öğretmemiz gerekiyor. Her yaş grubuna dijital medya okuryazarlığı becerilerini anlatmamız lazım. Bu beceriler sayesinde kişiler yaptıklarının etkilerini en azından görebilirler. Bu beceriler sayesinde kişinin uğrayacağı zararlar empati yeteneğiyle anlatılabilir. Yaptıklarımızın etkilerini o anda düşünemiyor olabiliriz ama etkilerinin anlatılması yapan kişileri frenleyebilir. Lince uğrayan kişinin göreceği zararlar anlatıldığı takdirde empati yeteneğiyle aktarılması önleyici olacak çabalardan biri.

Özellikle yalan ve çarpıtma haber özelinde bir bilgiyi aldığınız zaman farklı kaynaklardan doğrulama yeteneği anlatılabilir. Eğer bir bilgiyi alıyorsak sahte mi gerçek hesaptan mı geldiğini muhakkak teyit etmeliyiz. Kim, ne amaçla ve başka nerede bu bilgi var bakılmalı.”

"Kişilerin, linç kültürünün gerçek değil sanal olduğunu anlaması gerek"

Sağlık Bilimleri Üniversitesi Psikiyatri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ramazan Konkan da iptal kültürüne maruz kalanların aslında sanal bir tepkiyle karşı karşıya olduğunu düşünmesi gerektiğinin altını çiziyor.

“Linç kültürü sosyal medyanın getirdiği olumsuz taraflardan biri. Burada kişi, ‘Ortada adalet yok, ben bunu sağlayacağım’ diyor ve sosyal medya üzerinden bu adaletin sağlanmasına yani karşıdakinin cezalandırılmasına katkıda bulunma duygusuyla harekete geçiyor. Tabii kendi tarafını da seçiyor, ‘Ben yanlış yapan kişinin tarafında değil, aslında güçlü ve haklı olan taraftanım’ gibi bir psikoloji yaşıyor. Bunun yanı sıra uyguladığı şiddeti de meşrulaştırıyor. Çünkü kendine göre hedefteki kişinin ‘cezalandırılmasına ve terbiye edilmesine’ katkı sağladığını düşünüyor.

Tanımadığı bir kişi olduğu için ona karşı bir sorumluluğunun olmadığını da düşünüyor. Tanımadığı bir kişiye istediğini söylemeyi kendinde hak görüyor ve sorumluluk hissetmiyor. ‘Güçlünün yanındayım’ psikolojisiyle bu linç kültürü destek buluyor. Bir de kendini bir grubun içine alıyor, ‘Güçlünün ve çoğunluğun yanındayım’ diye düşünüyor ve tüm bunlar linç kültürünü artırıcı etkiler.”

"Sosyal medyanın yapısını kabul edersek, daha az etkileniriz"

Bu lincin maruz kalan kişilerde büyük yıkım, kayıp ve depresyon yarattığını anlatan Konkan, linçle karşı karşıya olan kişilerin neler yapması gerektiğini de şu sözlerle aktardı:

"Bu tabii kişide çok büyük bir yıkım, kayıp ve depresyon oluşturuyor. Kişiler genelde çoğunluğun ve hakim gücün yanındadır. O gücün kendisine dönmesi kişide bir kayıp duygusu ve depresif sıkıntılar oluşturuyor. Bunun sonucunda buna maruz kalan kişi sosyal medyadan uzaklaşmak istiyor ancak bu da bir çözüm ve yapılabilir birey değil. Öncelikle kişi, maruz kaldığı bu linçin fotoğrafını çekmesi gerekir.

Maruz kalan kişi öncelikle yaşadığı durumun bir fotoğrafını çekmesi, yapısını tanımlaması gerekiyor. İnsanın kişiliği, kimliği, kişilik değeri birçok parçadan oluşuyor. Bence bunlar üzerinde yoğunlaşmak gerekiyor. Eğer kendisi gerçekten bir hata yaptığını düşünüyorsa da başka artılarını düşünmesi gerek. Ve sosyal medyadaki linci gerçek bir linç gibi algılamamaya çalışması lazım ki sosyal medyada kalmaya devam edebilsin.

Sonuçta bu tepkiler, sosyal medyanın yapısıyla alakalı. Herkesle açık bir etkileşimde bulunuyorsunuz. Ve herkes sizi ve yaptıklarınızı doğru değerlendirmeyecektir. Bunun yapısını böyle kabul eder anlarsak daha az etkileniriz."

Kaynak: TRT Haber