Selman Talayhan / İstanbul
Son dönemlerde yapılan araştırmalar toplumda dindarlık anlayışının değiştiğini gözler önüne seriyor. Belli aralıklarla yapılan araştırmalar, kendisini “Dindar” olarak tanımlayanların sayısının her geçen gün arttığını ancak İslam fıkhını bilenlerin sayısının ve günlük ibadetlerini yapanların sayısının her geçen gün azaldığını gösteriyor. Tüm bunların sebeplerini konuştuğumuz Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof Dr. Faruk Beşer, “Şu an sokağa çıksanız fıkhın anlamını dahi bilmeyenlerin sayısı çoğunlukta olur. Bunun en büyük nedeni fıkhın resmiyette uygulanmamasıdır” dedi.
İşte Faruk Beşer Hoca ile gerçekleştirdiğimiz söyleşi!
FIKIH, HAL VE HAREKETLERİN MEŞRULAŞMASIDIR
Hocam, öncelikle fıkıh nedir sorusu ile başlarsak neler söylersiniz?
Fıkıh dediğimiz, toplumda bireyin bütün hal ve hareketini, bütün fiillerini meşrulaştırması demektir. Diğer bir deyişle fıkıh, bireyin her hareketinden haberdar olması demektir. Buna Efal-i Mükellefin diyoruz. Mükellef olan insanların bütün fiillerini farz, müstehap, sünnet şeklinde meşru zemine oturtmasıdır. İslam toplumunun zeminini, dokusunu oluşturan şey fıkıhtır. Hatta İslam toplumunun düşünce yapısını oluşturan ve İslam toplumunun kültürünü oluşturan da fıkıhtır. Çünkü her şeyi fıkıh açısından yorumlamak ve anlamak zorundasınız. Yani İslam fıkhına uygun olarak yaptığımız her şey toplumda bir yaşama biçimi olur ve o yaşama biçimi fıkıh süzgecinden geçer.
FIKHIN BİREYE YANSIYAN KISMI İLMİHALDİR
Hocam, bireyin bilmesi gereken asgari fıkıh bilgisi ne seviyede olmalıdır?
Birey, fıkhı bir bilim olarak bilmeyebilir. Ancak bireyin bilmesi gereken şey ilmihaldir. Yani fıkhın bireye yansıyan kısmıdır. İlmihal, halin ilmi demektir. Herkes kendi halinin bilgisini bilmek zorundadır. Bu, en cahilinden en âlimine kadar herkesi ilgilendiren bir durumdur. İlmihal bir bakıma hem ahlaki hem hukuki bir düzenlemedir. İnsanlar ona uymak zorundadır. Uymadıkları takdirde ya ahlaki müeyyide ya da hukuki müeyyide ile karşılaşırlar. Bireyler bunları bilmek zorundadır.
FIKIH HAYATIN BÜTÜNÜDÜR
Hocam, günümüz insanını göz önünde bulunduracak olursak bireylerdeki fıkıh bilgisi sizce yeterli midir, değilse sebepleri nelerdir?
Tabi ki de yeterli değildir. Fıkıh sadece bir İslam hukuku değildir. Fıkıh hayatın bütünüdür. İslam toplumunun ahlakıyla, hukukuyla, hal ve hareketiyle, kültürüyle her şeyi fıkha girer. Eğer bir İslam toplumunda olmuş olsanız farkında olmadan dahi birçok şeyi bilmiş olursunuz. Fakat bizim öyle bir şansımız yok. Yani şu an mevcut pozitif hukuk adına bir şeyler bildiğinizin farkında değilsiniz. Örneğin şunu yapsan suçtur, bunu yaparsan bu olur şeklinde yüzlerce madde sıralayabilirsiniz. Bunun sebebi şu an bir hukuk mekanizması uygulanıyor. Bu durumda fıkhın öyle bir şansı yok. Çünkü fıkıh, toplumda uygulanmıyor. Sadece kulaktan duyma bilgilerle şu helal bu haram diye sınırlı bilgi var. Şu an sokağa çıksanız fıkhın anlamını dahi bilmeyenlerin sayısı çoğunlukta olur. Tekrar söylüyorum bunun en büyük nedeni fıkhın resmiyette uygulanmamasından kaynaklanıyor.
Peki, hocam bu bilgi eksikliğinin doğurduğu olumsuz sonuçlar neler olabilir?
En basitinden söyleyeyim, insanların çoğunun haramdan helalden haberi yok. Şöyle örneklendirirsem; üniversite okuduğum yıllarda arkadaşlarla konuşurken konu zinaya geldi. Biz zinanın haram olduğundan bahsederken bizimle beraber kalan bizimle namaz kılan bir arkadaş şaşırarak “Bu haram mı?” dedi. Biz de kesinlikle haram olduğunu ve hatta en büyük günahlardan olduğunu anlattık. Arkadaşımız şaşkın,şaşkın “Yapma ya!” dedi. Bu belki çok uç bir örnek oldu ama Müslüman olan namaz kılan adam daha zinanın haram olup olmadığını bilmiyor. İslam’ın esas alındığı bir toplumda olmadığımız için haramlar artık insanlara sıradan bir şey olarak görünüyor. Başka bir örnek vereyim. Bugün insanlar faize alıştılar. Alıştıkları için de insanlara çok normal geliyor ve “Bu devirde de faiz haram olur mu?” diyorlar. Toplum İslam’a göre şekillenmediği için siz kendinizi İslam’a göre şekillendirseniz bile toplumla çelişen biri olursunuz.
İLAHİYAT TOPLUMUN DIŞINDA KALDI
Diyanet İşleri Başkanlığı’nı halka fıkıh öğretme konusunda yeterli görüyor musunuz?
Sizin şu an söylediğiniz şey Diyanetin asli görevine aykırı. Çünkü Diyanet böyle şeyler yapmak için kurulmadı. Diyanet, sadece ahlaki konularda toplumu bilgilendirmek için kurulmuş bir kurumdur, dolayısıyla Diyanete ‘siz gelin topluma fıkıh öğretin’ diyemezsiniz. Ama bilgilendirme yapabilir, bu bilgilendirmeyi de şu an orada bulunan kadro ellerinden geldiğince yapmaya çalışıyor kanaatindeyim.
Hocam, İlahiyat fakültelerinde verilen fıkıh eğitiminin yeterli olduğunu düşünüyor musunuz?
Bence yeterli değil. Hukuk fakültesinde okuyan öğrenci, ilahiyat öğrencisinden daha şanslıdır, çünkü hukuk okuyan öğrenci sadece hukukla ilgili dersler görür ya da iktisatta okuyan adam sadece ekonomi ile ilgili dersler görür. Fakat ilahiyatta salt bir ilahiyat okutulmuyor. Bölümle alakası olmayan bir sürü ders var. Öğrenciler geçmek için hepsinden biraz öğrenmeye çalışırken iyi bir şekilde öğrenmesi gerekenleri öğrenemiyor. Bir de ilahiyatın bir başka şansızlığı da ilahiyat öğrencileri bölümü başarılı bir şekilde bitirse bile diğer bölümlerin öğrencileri gibi hemen topluma mal olamıyorlar, bunun nedeni toplumun İslami olmamasıdır. Dolayısı ile ilahiyat, toplumdan dışarı kalmış bir kurum olarak görülüyor.
MEDRESELERİ İHYA EDECEK OLAN YİNE MÜSLÜMANLARDIR
Hocam, son olarak şunu sormak istiyorum: Asra yön vermeleri açısından medreselerin önemi nedir ve medreseler yeniden ihya edilebilir mi?
İslami ilimler -fıkıh, tefsir gibi ilimler- başından beri resmi çalışmalarla değil sivil çalışmalarla bugünlere geldi. Resmiyet işe müdahale ettiği zaman hep kendi borusunun çalınmasını istedi. Bu, ta Emeviler’den beri böyle olmuştur. Dolayısıyla bu işi resmiyete bırakmamak lazım, resmiyet eğer Müslümanım diyorsa bu işin sivil olmasını kabul edecek ve inisiyatiflere yol verecek. Onların önünü açacak ki bu iş yürüsün. Yoksa bu işi “Resmi makamlarla, devlet kurumlarıyla yapalım” derseniz bunun rengi değişir. Yani ilim patronaj kabul etmez orada, hür bir şekilde verilmelidir. Ama Müslümanlar öyle ya da böyle bir yerlerde münferit çabalar olarak oturup ders halkaları kurmalıdır ki bunlar da var.Yani bu ders halkalarının kaliteyi artırıp sürekli devam etmesi lazım. Ben öyle inanıyorum ki medreseler için olması gereken taban da budur. Bu ders halkaları belli bir seviyeye geldiği zaman insanlar, “Arkadaşlar şunu böyle büyük bir kurum haline getirelim” diyeceklerdir. İşte o zaman medreseler kendi kendine kurulmuş olur. Aksi takdirde bunu resmi yollarla kurmaya kalkarsak öyle bir resmiyeti ufukta göremiyorum. Diyelim ki bir şeriat devleti kuruldu, o zaman da şeriat devletinin başında olanlara iktidar tatlı olduğu için “Şeriatta benim uygun gördüğüm fıkhi kuralları uygulayın” diyecek. Tarih boyunca bu böyle olmuştur.
PROF. DR. FARUK BEŞER KİMDİR?
1952’de Trabzon’ da dünyaya gelen Prof. Dr. Faruk Beşer, daha sonra ailesi ile beraber İzmit’e yerleşti. İzmit’te İmam Hatip’e başladı ama eğitimini Yozgat’ta tamamladı. Bir yıl İstanbul Pendik’te imamlık yaptıktan sonra Erzurum Atatürk Üniversitesi İslami ilimler fakültesine yerleşti ve doktorasını da burada tamamladı. Mastır yapmak üzere Mekke’ye gitti ve bazı sebeplerden dolayı eğitimini tamamlayamadan geri döndü. Ardından Hak Yol Vakfı Hadis Ensitütüsü kurucu müdürü olarak yaklaşık 8 yıl çalıştı. Sırasıyla Malezya, Amerika, Dubai’de hocalık yaptı. Şu anda ise Marmara Üniversitesi’nde görev yapan Beşer hoca bugüne kadar yaklaşık 600 televizyon programı yaptı ve 20’ye yakın kitabı yayımlandı.