HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Covid-19 aşısı yaptırılan bebeklerin yanlışlıkla değil, düzenli gözlem ve takip altında denek olarak kullanıldığını belirterek yapılanların suç ve kabul edilemez olduğunu söyledi.
HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Ağrı'da düzenlediği basın toplantısıyla partisinin haftalık gündem değerlendirmesini kamuoyu ile paylaştı. Yapıcıoğlu; Kürt meselesi, bebeklere Covid-19 aşısı, adli emanetteki uyuşturucunun kaybolması, fahiş fiyat ve tarımsal girdi fiyatlarındaki artışlar, üniversite öğrencilerinin barınma sorunu, dış ülkelerin Suriye planları, Lahey Bölge Mahkemesi'nin ırkçı kararı konularını değerlendirdi.
Kürt meselesi
Seçime yakın her dönemde "Kürt Meselesi" ile ilgili tartışmaların, gündemin ilk sıralarına yerleştiğini belirten Yapıcıoğlu, Kürt kimliği ve dili ile ilgili anayasal bir güvence sağlanmadığı, Meclis kayıtlarında Kürtçe için "bilinmeyen bir dil" tanımlaması yapılmaya devam edildiği müddetçe Kürt Meselesinin olacağını söyledi. Meselenin inkâr edilmesinin, ülke nüfusunun dörtte birini oluşturan bir toplum ile kucaklaşmanın da reddedilmesi anlamına geldiğini ifade eden Yapıcıoğlu, "Konjonktürel ülke sorunlarının ötesinde, Kürt Meselesi; ülkenin acil çözüm bekleyen daimi meselelerinin en büyüğüdür." dedi. Yapıcıoğlu, "Maddi ve manevi anlamda memlekete çok ağır bedellere mal olduğu halde çözüm anlamında güçlü ve makul bir iradenin ortaya konmaması, çözümsüzlüğün aslında bir tercih olduğunu göstermektedir. Çözüm adına ortaya çıkanlar da bugüne kadar sadece çözümsüzlüğü dayattılar. Devletin bekası; birlik ve beraberliğin sağlanması ve adaletsizliklerin giderilmesiyle güvence altında olur. Adaletin tesisi; devletin bekası korkusundan da çözümsüzlükten nemalanan savaş baronlarından da meseleye sadece seçim dönemlerinde yönelen suistimalci politikacıların ikballerinden de çok daha büyük bir davadır. Meseleyi bir güvenlik sorunu ya da ekonomik ve sosyal geri kalmışlık olarak görmek yanlıştır. Siyaset üstü selim bir akla, doğru teşhise ve ivedi bir çözüm iradesine şiddetle ihtiyaç vardır." diye konuştu.
Erciş’te 4 ton uyuşturucunun adli emanetten tekrar piyasaya sürülmesi
Yapıcıoğlu, son günlerde bazı adli emanet birimlerinde yaşanan usulsüzlüklerin, bu birimlerin işleyiş ve denetimine yeni bir bakış açısı getirilmesi ihtiyacını doğurduğunu söyledi. Ele geçen uyuşturucu madde, silah ve çeşitli suç aletlerinin tutulduğu birimlerde var olan denetim boşlukları nedeniyle suistimallerin yaşandığını ifade eden Yapıcıoğlu, Özellikle imhaya sevk edilen uyuşturucu maddenin tekrar piyasaya sürüldüğüne ilişkin bilgilerin çok vahim olduğunu kaydetti. Yapıcıoğlu, "Erciş’te 4 ton uyuşturucunun adli emanetten tekrar piyasaya sürülmesi, bağımlılıkla mücadelede büyük bir zaaf oluşturmanın yanı sıra çocuklarımız için de büyük bir tehdittir. Bunun önüne geçebilmek için işleyiş ve denetimde acil önlem alınmalı, yakalanan uyuşturucu maddeler adli emanette uzun süre bekletilmeden, savcı ile hâkim nezaretinde ve basının önünde imha edilmelidir. Öte taraftan bu birimlerde görev yapan kamu görevlilerinin etkin bir denetim mekanizmasından geçirilmesi ve görevlilerin sıklıkla değiştirilmesi de önem arz etmektedir." değerlendirmesinde bulundu.
"fahiş fiyat" ve tarımsal girdi fiyatlarındaki artışlar
Temel tüketim ürünlerinde durmadan yükselen fiyatların, halkın belini bükmeye devam ettiğini söyleyen Yapıcıoğlu, "Bizzat Cumhurbaşkanı tarafından fahiş fiyat artışlarına müdahale edileceğinin ifade edilmesi, artık bıçağın kemiğe dayandığını gösteriyor. Zincir marketlerin fahiş fiyatlar noktasında denetimlere tabi tutulması önemlidir. Ancak fiyat artışlarının sebeplerinin çok daha geniş bir yelpazede sorgulanması gerekmektedir. Piyasaların dengesizleştiği ortamlarda fırsatçıların kol gezdiği muhakkaktır. Ancak tarım ve hayvancılık alanında maliyetlerin giderek artması, yüksek enflasyon, artan döviz kuru ve girdi maliyetlerini oluşturan kalemlerin çoğunun ithal olması, belli oranlarda fiyatlara yansımaktadır." dedi. Yapıcıoğlu, "Nitekim TÜİK’in Temmuz ayı tarımsal girdi fiyat endeksi verilerine göre bir önceki yılın aynı ayına göre yıllık girdi fiyatlarındaki artış yüzde 29,38 olarak gerçekleşti. En yüksek artış ise yüzde 62,43 ile gübre fiyatlarında görüldü. En çok kullanılan gübre çeşitlerinde bu artış yüzde 150’yi aşmıştır. Girdi fiyatları sürekli artarken tarımsal destek için ayrılan kaynakların da artırılması, teşvik sisteminin yeniden düzenlenerek kırsal nüfus açısından tarım ve hayvancılığın daha cazip hale getirilmesi gerekmektedir. Ayrıca ciddi bir tarım politikasının uygulanmaması, arz talep dengesizliğini doğurmuştur. Kimi ürünlerde arz sıkıntısı nedeniyle aşırı fiyat artışı gerçekleşirken kimi ürünler de talep sıkıntısı nedeniyle tarlada kalmaktadır. Öbür taraftan aracılar azaltılarak ürünlerin daha uygun fiyatlarla sofralara ulaştırılması konusunda adım atılmalı, Yeni 'Hal Yasa Tasarısı' bir an önce meclisten geçirilerek yapısal reformlar hızlandırılmalıdır." diye ekledi.
Bebeklere Covid-19 aşısının uygulanması
Devletin temel sorumluluklarından biri de vatandaşlarına güvenli sağlık hizmetleri sunmak olduğunu söyleyen Yapıcıoğlu, özellikle koruyucu ve önleyici tedbirlerin uygulamasında vatandaşların güvenini sağlamanın, en az tedavi süreci kadar önemli olduğunu vurguladı. Sağlık Bakanlığının aşıyı bir nevi zorunlu kılan uygulamalarının oluşturduğu güvensizliğin, henüz aşılamamışken bebeklerin aşı çalışmalarında denek olarak kullanıldığı skandalının ortaya çıktığını ifade eden Yapıcıoğlu, şöyle konuştu: Uzmanlar, aşıların barkod sistemi ile takip edildiğini ve yanlışlık yapılması ihtimalinin neredeyse sıfır olduğunu ifade ediyorlar. Öte taraftan; 'bebeklerde son derece iyi antikor gelişti. 6 aylık, hatta 1 aylık bebekte bile çok iyi şeyler oldu' gibi açıklamalar, bebeklerin yanlışlık sonucunda değil, düzenli gözlem ve takip altında denek olarak kullanıldıklarını göstermektedir. Yapılan bu uygulama kabul edilebilir bir durum değildir. TCK’nın 90. maddesine göre (İnsan Üzerinde Deney Suçu) suç işlenmiş, çocukların hayatları tehlikeye atılmıştır. Vatandaşlarımızın aşıya ve sağlık kurumlarına karşı güvenini sarsan bu tür uygulamalara karşı soruşturma açılmaması dikkat çekicidir. Bu konunun ivedilikle soruşturulması ve aşıyı zorunlu hale getirecek uygulamalardan vazgeçilmesi çağrımızı bir kez daha yineliyoruz.
"Üniversite öğrencilerinin barınma sorunu çözülmelidir"
Üniversitelerin, bu yıl kısıtlı da olsa yüz yüze eğitim ve öğretime başladıklarını hatırlatan Yapıcıoğlu, ancak bunun, sorunlarla dolu bir başlangıç olduğunu söyledi. Yapıcıoğlu, "Öğrencilerin önemli bir kısmı barınma yeri bulamadıkları için dışarıda kaldı. Yer bulamadığı için okuluna henüz gidemeyen öğrenci sayısı azımsanamayacak kadar çoktur. Son iki yılda üniversitelere yerleşen öğrencilerin birlikte yüz yüze eğitime başlamaları, sıkıntının önemli bir nedeni olmasına karşın YÖK ve bakanlık tarafından bu durum bilinmesine rağmen gerekli hazırlıkların yapılmaması, sorunun başlıca nedeni olmuştur. Bu ciddi bir eksikliktir. Bazı illerde valilik ve belediyelerin imkanları ile geçici çözümler bulunmuştur. Ancak bu çözümler yeterli değildir. Öte taraftan Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı yurtların aylık ücretleri öğrenci bursu ile neredeyse aynı seviyeye gelmiştir. Ciddi bir ekonomik sıkıntının yaşandığı günümüzde yurt fiyatlarının makul bir seviyeye çekilerek öğrenci burslarının da en azından barınma ihtiyacını karşılayacak makul bir rakama çıkarılması zorunluluk haline gelmiştir." diye konuştu.
"İslam ülkeleri emperyalistlerin Suriye üzerindeki planlarına karşı ivedilikle harekete geçmeli"
"Birleşmiş Milletler, Suriye iç savaşında ölümleri teyit edilenlerin sayısının 350 bin küsur olduğunu, ölen her 13 kişiden birinin (toplam 26 bin 727) kadın olduğunu, yine neredeyse ölen her 13 kişiden birinin (27 bin 126) de çocuk olduğunu açıkladı." bilgisine yer veren Yapıcıoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada yüz binlerce can kaybına sebep olan krizin çözülmesi için yaptığı çağrının önemli olduğunu ifade etti.
Yapıcıoğlu, "Ancak 10 yıldır devam eden savaşta Suriye topraklarını mücadele sahası olarak kullanan ve taraflara verdikleri destekle çatışmaları körükleyerek sivil yerleşim bölgelerini hedef alan emperyalist güçlerin krizin çözümünde aktör olması kabul edilemez." dedi.
ABD ile Suriye üzerinden on yıldan beri savaşan Rusya'nın, bu savaş hiç yaşanmamış gibi ABD ve siyonist işgal rejimini ‘gizli’ bir Suriye zirvesine davet ettiğini hatırlatan Yapıcıoğlu, "Bu davet; yüz binlerce sivilin kanı üzerinde yeni çıkar paylaşımının hedeflendiğini göstermenin yanı sıra, söz konusu Müslümanlar olunca küfrün tek millet olduğunu da çok açık bir şekilde ortaya koymuştur. İslam ülkeleri emperyalistlerin Suriye üzerindeki planlarına karşı ivedilikle harekete geçmeli, Suriye’de siyasi çözüm sürecinin başlatılması sağlanmalıdır. Ülkenin yeniden imarı ve mültecilerin güvenli bir şekilde dönebilmeleri için adım atılmalıdır." değerlendirmesinde bulundu.
"Lahey Mahkemesinin insanlık ve adalet gibi bir derdinin olmadığı net bir şekilde ortaya çıkmış oldu"
Avrupa’da etnik kökene dayalı ayrımcılık ve ırkçılığın, çok tehlikeli bir boyuta ulaştığını vurgulayan Yapıcıoğlu, ırkçı söylemleriyle gündeme gelen siyasetçilerin ardından adalet dağıtması gereken mahkemelerin de etnik ayrımcılığı ve düşmanlığı körükleyen kararlar almaya başladığını belirtti.
Yapıcıoğlu, "Avrupa’da insan hakları ihlalleri ile ilgili davalara bakan Lahey Bölge Mahkemesi geçen hafta skandal bir karara imza attı. Mahkeme, havalimanları ve sınırlarda yapılan kontrollerde ırka dayalı kriterlerin kullanılmasının 'ırk ayrımcılığı' teşkil ettiğine ilişkin açılan davada, bunun ırk ayrımcılığı olmadığına hükmetti. Mahkemenin kararında, 'Etnik köken, sınır aramalarında kriter olabilir. Hiçbir suç şüphesi olmasa da kontrol yapılabilir' ifadeleri yer aldı." diye konuştu.
Bu kararın, temel insan haklarına aykırı olduğuna dikkat çeken Yapıcıoğlu, "İnsanlara ‘sen beyazsın, sen Hollandalısın. Bu nedenle suç işlemezsin’ diyerek kayırmak; öte taraftan ‘sen siyahsın, Hollandalılara benzemiyorsun, suç işleme potansiyelin var’ diyerek kontrol ve aramalara tabi tutmak tamamen etnik bir ayrımcılıktır. Bu etnik ayırımcılığın durdurulması için mahkemeye başvuran Hollanda vatandaşı ve Eindhoven Meclis Üyesi Mpanzu Bamenga, sırf Hollandalılara benzemediği gerekçesiyle sürekli havalimanlarında kontrol edildiğini, bunun ırk ayrımcılık suçunu teşkil ettiğini belirterek mahkemeye dava açmıştı. İnsanlığa adalet dağıtma iddiasında olan Lahey Mahkemesinin insanlık ve adalet gibi bir derdinin olmadığı net bir şekilde ortaya çıkmış oldu. Bu yanlıştan dönülmelidir. Dünya; etnik ayrımcılığı çağrıştıran, kin ve düşmanlığa kapı aralayan bütün uygulamalara karşı durmalıdır." şeklinde konuştu.