Ömer Muhtar, 1862 yılında Libya’nın Defne bölgesinin Batnan kasabasında doğdu. 1922’de İtalya’da iktidara gelen Faşistlerin Libya’yı sömürgeleştirme politikasına karşı 1923’de Berka’da yeni bir direniş hareketi başlatarak, direniş güçleriyle başarılı baskınlar gerçekleştirdi. Direnişini 1931’e değin sürdürdü. 11 Eylül 1931’de bir çarpışmada yaralanarak İtalyanlara esir düştü.
Direnişçi, mücahit lider ve Ömer Muhtar’dan hayatı karşılığında bütün direnişçi mücahitlerin teslim olmasını istediler. Bu istekleri reddedilince idama mahkûm edildi. Göstermelik olarak kurulan mahkemenin hükmüne şu meşhur cevabı verdi: "Hüküm ve karar yalnız Allah’ındır. Sizin bu sahte ve uydurma hükmünüzün hiçbir geçerliliği yoktur." Aynı gün çarşı ortasında halkın gözleri önünde 16 Eylül 1931’de idam edilerek şehit edildi.
Senusi Hareketi'nin, içindeki dinamizm sayesinde sömürgecilere karşı Afrika Müslümanlarının ruhunu ve nefesini sürekli diri ve zinde tuttu.
Mısır’ın İngiliz işgalinde olması, Osmanlı devletinin deniz gücünün neredeyse olmaması gibi olumsuz sebeplerden dolayı Libya’yı kolay bir lokma gibi gören İtalyanlar, 27 Eylül 1911’de Trablusgarb’a çıkartma yaptılar.
İtalyanlar 15 gün içerisinde Libya’nın tamamını ele geçirmeyi planlıyorlardı
15 gün içerisinde Libya'nın tamamını ele geçirmeyi planlayan ve hayal eden sömürgeci İtalya, 27 Eylül 1911'de Trablusgarb'a çıkarma yaptı. Ama 15 günde tamamlanması gereken işgal savaşına karşı "Bütün fertlerimiz şehit olana kadar direnişten vazgeçmeyeceğiz. Biz ölsek bile çocuklarımız; çocuklarımızın çocukları ve onların çocukları İtalyanlarla savaşacaktır." diyen Ömer Muhtar, direnişin uzun yıllar süreceğinin işaretlerini veriyordu. Gerçekten de öyle oldu, Ömer Muhtar önderliğindeki direniş 20 yıldan fazla sürdü.
Muhtar ve Libya halkı imkân eksikliğine rağmen büyük bir direniş sergileyerek efsaneleşti. İtalyan askerleri kıyıdaki sahil kentlerinin çevresinde sıkışıp kaldı. Savaş çıkmaza girdi. İtalyan askerlerine boyun eğmeyip, "Vallahi, ya zafer veya şahadete ermeden bu dağları terk etmeyeceğim ve İtalyanlara karşı devam eden bu savaşı asla durdurmayacağım." diyerek, izzetli direnişlerini sonuna kadar emperyalistlere karşı direndi.
Ömer Muhtar direnişin liderliğini üstlendikten sonra emrindekilerle 100-300 silahlı atlı ya da yaya olarak küçük gruplar halinde organize etti. Bu gruplar çok hızlı ve seri hareket kabiliyetleri ile İtalyan askeri kollarına, nakliyelerine, karakollara baskınlar yapıyor ve bir anda ortadan kayboluyorlardı. Muhtar emrindeki güçler ile İtalyan kuvvetleri arasında 1923’ten 1932’ye kadar her yıl en az, 50'den fazla muharebe, 200'den fazla küçük ölçekli çatışma cereyan ediyordu.
Savaş esnasında bile öğrenci yetiştiriyordu
Ömer Muhtar, bir taraftan işgalci İtalyanlar ile çarpışırken öte taraftan genç nesle İslami ilimler dersi veriyordu. Savaşın en kızıştığı günlerde bile köye döndüğünde gençleri etrafına toplayıp onların derslerini veriyor, ezberlerini dinliyordu.
İtalyanlar direnişi etkisiz hale getirmek için halkı sahil şehirlere yakın yerlerde kurdukları esir kamplarında toplamaya başladılar. Bir sürü insan yollarda hayatını kaybetmesi ve hayvanın telef olması emperyalist İtalyanların umurlarında değildi.
Sömürgeci İtalya 5 yıl içinde 5 vali Libya’ya gönderdi
Baskı ve sindirme gün geçtikçe artırdılar. Su kaynaklarını kuruttular, ormanlık alanları yaktılar, besi hayvanlarını telef ettiler. Faşist güçler, sadece 1923-1929 yılları arasında şehid edilen mücahit rakamı İtalyan verilerine göre; 4 bin 329, yine bu yıllarda, 142 bin 765 küçük ve büyükbaş hayvanı katlettiler.
Bütün önlemlere rağmen, Libya halkının direnişi kırılamıyordu. Roma hükümeti beş sene içinde Sireneyka’ya beş vali göndermek zorunda kaldı.
İtalyanlılar Eritre’de savaşçı getiriyor
İtalyanlar 1929’da sahildeki bütün şehirler ve Cebel-i Ahdar’ın kuzey tarafları sıkı kontrolü altına aldı. İtalyanlar bu tahkim edilmiş noktalar arasında hava filoları ile mekanize birlikleriyle ve özellikle sömürgeleri olan Eritre’den getirdikleri insanlardan oluşturdukları piyade askerleri ile sürekli devriye geziyorlardı. Artık direnişçilere karşı onların metoduyla çarpışarak katliamların dozajını artırdılar. Bu katliamdan sonra sağ kalan canlılarsa sürüler halinde zırhlı araçların önüne katılıp kuzeye doğru, İtalyanların sahil yakınlarında kurdukları sağlamlaştırılmış ve güvenli toplama kamplarına götürülüyorlardı.
Yapmacık affa kimse itibar etmedi
1929’da Valiliğe atanan "Berka Kasabı" lakaplı Badoglio genel af ilan etti ve teslim olmayıp direnişe devam edecekleri kötü bir şekilde bastıracağını bildirdi. Ama ne halka karşı savurduğu tehditler, ne de af safsatasının önemli bir etkisi halk ve direniş arasında görülmedi. Şubat-Mart 1929’da direnişin saldırıları daha da arttı. Ömer Muhtar İtalyanların yoğun bombardımanları altında büyük bir direniş sergiledi.
Taktik gereği Ömer Muhtar ve arkadaşları 13 Haziran’da Vali Yardımcısı Sciliani, 18 Haziranda Badoglio ve 28 Haziranda tekrar Sciliani ile Cebel’in değişik yerlerinde görüşmeler yaptılar. İki aylık süren mütarekeden sonra, Ömer Muhtar mütarekeyi bozdu.
Çatışmalar tekrar başladı. 8 Kasım 1929’da direnişçiler, Bingazi’deki İtalyan karargahına eylem düzenlediler. Buradaki İtalyan birliğini tamamen ortadan kaldırıp, karargahı havaya uçurdular. Bu ise sömürgeciler arasında büyük bir şaşkınlık doğurdu. Sonunda Mussolini duruma el attı ve harekatın başına, sömürgelerde özel olarak yetiştirilmiş,komutanların en tecrübeli ve en acımasız olan general Rodolfo Graziani, 10 Ocak 1930 tarihinde getirildi. Graziani insan hayatına değer vermeyen siyasetiyle Siri’deki İslami direnişin sona ermesinde et etkin rolü oynamıştır.
Diktatör Graziani; Senusi tekkelerini kapattı, şeyhlerini yurt dışına sürdü, malvarlıklarına el koydu. Halkın silahsızlandırmasına büyük ağırlık verdi, silah aramalarını arttırdı. Yapma seyyar mahkemeler kurdurup halkı yargıladı, çakma mahkemelerin çoğu idam ile neticelendi. Toplama kamplarını genişletti ve bütün bir ülkeyi abluka altına aldı. Bu kadar insanın dörtte birini bile doyuracak erzak yoktu. Esirler ve gasp edilen hayvanlar arasında ölüm oranı tüyler ürperticiydi. Mısır sınırında 300 kilometrelik bir alanı dikenli tel örgülerle sardı. İtalyan hükümetinin emrinde çalışan yerli memur ve askerleri hainlikle suçlayıp pasifize etti. Mısırla olan her türlü ticareti yasakladı, Cebel-i Ahdar halkının ekonomisini kontrol altına aldı.
Ömer Muhtar ve yanındaki bir kısım direnişçi mücahit, 11 Eylül 1931 tarihinde Sılanta mevkiinde bulunan sahabelerden Sidi Rafi hazretlerinin kabrini ziyaret etmeye karar verdikleri zaman İtalyanların tuttuğu bölgenin içersine girmişlerdi. İtalyan istihbaratı onun varlığını haber almıştı. Vadiyi her yönden saran kuvvetlerin oluşturduğu çemberi yarmanın imkânı yoktu. Direnişçiler, son nefeslerine kadar çarpıştılar. İtalyan askerleri tarafından kuşatılarak, beraberindeki direnişçilerle esir düşmüş ve direnişin akamete uğramasına neden olmuş. Artık yapacak bir şey kalmayınca, askerler üzerine çullandılar ve onu esir ettiler.
Graziani’nin Ömer Muhtar hakkındaki hatıraları
Graziani, hatıralarında Muhtar hakkında şunları demekten kendini alamaz. "Ömer Muhtar dini inançlarına, akidesine son derece bağlı bir kişiydi. Onun bu inancına saldırmaya kalkışan kim olursa olsun büyük bir heyecan ve azimle karşı koyardı. O vatanına saldıranlara karşı da korkusuzca ve cesaretlice savaşıyordu. Vatanına yapılacak herhangi bir saldırıyı karşılıksız bırakmayı kabullenecek bir kişiliğe sahip değildi."
"Ömer Muhtar, karşısındakine anında cevap verecek üstün bir zekaya sahipti. Aynı zamanda O, ileri seviyede İslami kültüre sahipti. Onun kesin tavırlı bir huyu vardı. O, İslama ait hiçbir şeyi ihmal etmeyecek ve dinini herhangi bir maddi menfaat karşılığında satmayacak üstün bir kişiliğe sahipti. Dünyevi hiçbir çıkar peşinde olmayan bir kişiydi. Üstelik hayli fakir bir adamdı. Din ve vatan sevgisinden başka hiçbir dünyevi şeye de malik değildi."
Ömer Muhtar 15 eylül 1931 günü İtalyan sıkıyönetim mahkemesi tarafından göstermelik ve yapmacık bir duruşmaya çıkarıldı. Graziani’nin daha önceden emrettiği gibi idam kararı veren mahkemenin yüzüne şöyle haykırdı Ömer Muhtar: "Hüküm ve karar yalnız Allah’ındır. Sizin bu sahte ve uydurma hükmünüzün hiçbir geçerliliği yoktur. İnna lillah ve inna ileyhi raciun (Şüphesiz biz Allah'tan geldik ve şüphesiz dönüşümüz O'nadır."
Toplama kamplarından getirilen binlerce Libyalının gözleri önünde gayet sakin ve korkusuzca idam sehpasına çıktı. Fecr suresinin son ayetlerinden "Ey huzura ermiş nefis! Razı edici ve razı edilmiş olarak Rabbine dön" ayetleri dilinde düşmüyordu.