Otomotiv sektörü hiç şüphesiz her dönem dünya ekonomisinde taşıyıcı kolonlardan biri oldu. Milyarlarca dolarlık büyüklüğü, sağladığı istihdam ve doğrudan tüketiciye ulaşan yapısıyla hem üreten, hem tüketenler için zaman içinde daha da önemli oldu.

Özellikle yeni teknolojilerin otomotiv dünyasıyla çok hızlı ve neredeyse kusursuz bir şekilde entegre edilebilmesi, sektörü bilim ve teknoloji potasının içine taşıdı. Haliyle marka değeri yüksek otomobil fuarları otomotivin çok daha ötesinde anlamlar ifade etmeye başladı.

Tarihi Frankfurt Otomobil Fuarı'nın yerini alan Münih Otomobil Fuarı (IAA Mobility 2021), sektör için çok önemli organizasyonlardan biri... Fuara bakarak sadece markaların yeni modellerini değil sektörün nereye doğru gittiğini de görmüş olduk.

Tek gerçek ‘elektrikli’

Gazeteci Emre Özpeynirci, Münih’teki fuarı yerinde takip eden az sayıdaki Türk basın mensubundan biri… Biz de kendisine fuarda gördüğü otomobillerden ziyade daha bütüne yönelik fotoğrafı, otomobil sektörünün direksiyonu kırdığı yeni yolu sorduk.

“Geçmişte fuarlarda geleceğe ışık tutan modeller görüyorduk. İki yıl aradan sonra gerçekleşen ilk fiziksel otomobil fuarında sergilenen tüm modeller o geleceğin geldiğini bize açıkça gösterdi” cümlesiyle başlıyor Özpeynirci anlatmaya.

Bahsettiği bu gerçeklik aslına bakarsanız ‘geleceğin otomobillerinin’ sergilendiği fuarlarda artık yarının değil bugünün işlerinin sergilendiği konusu. Özpeynirci’ye göre fuar hemen hepimize elektrikli otomobillerin yarının değil bugünün tek gerçeği olduğunu göstermesi bakımından önemli.

Geri dönüşümlü malzemeler yeni dönemin habercisi

Fuardaki ilginç bir gözleminde de bahsediyor Emre Özpeynirci. Birkaç markanın içten yanmalı modelinin dışında neredeyse tüm modellerin elektrikli olduğuna işaret ediyor.

İklim değişikliğiyle mücadele konusunda otomotiv endüstrisinin öncü ve rol model olduğuna işaret eden Özpeynirci, üretilen araçların sadece yolda giderken değil üretim aşamasında da sıfır emisyona sahip olmasının hedeflendiği bilgisini paylaşıyor.

Münih’teki fuarda çok sayıda marka üretimde bundan böyle yüzde 100 geri dönüşümlü malzemelerin kullanacağını açıklamasını yapmış. Sektörde kritik bir değişimin habercisi olan bu bilgi aslında gelecek yıllarda bizi nasıl bir üretim profilinin beklediğini gösteriyor. Özpeynirci bu durumu “Otomotivde sürdürülebilir bir döneme girdik” cümlesiyle özetliyor.

 

Türkiye şirketleri de Münih'teydi

Emre Özpeynirci’nin anlattıkları aklımızda iki farklı konuyu daha belirgin hale getiriyor. Elektrikli mevzusunun bu denli önemsendiği bir dönemde Türkiye’nin TOGG hamlesi bunlardan ilki…

2022 yılı sonunda üretimi başlayacak TOGG’u gözlerinin aradığını söylüyor Özpeynirci ve Temsa ve Otokar gibi Türk firmaları elektrikli otobüslerini sergilediği bilgisini veriyor.

 

Türkiye otomotiv sanayii üretim alışkanlıklarını değiştirmeli

Merak ettiğimiz bir diğer konu bu yeni yaklaşımın Türkiye’deki üretimi nasıl etkileyeceği... Eğer dünya tamamen elektrikli otomobillere doğru gidiyorsa, örneğin Bursa’daki fabrikaların bu durumu nasıl sırtlayacağı konusu da önem kazanıyor…

“Önümüzdeki 3-4 yıl içinde tamamen elektrikli model üretimine dönmek zorundalar, aksi takdirde ihracat şansları kalmayacak” diyerek konuya doğrudan bir giriş yapıyor Emre Özpeynirci.

Türkiye’nin otomotiv ihracatının yüzde 80’inin Avrupa’ya yapıldığı bilgisini paylaşıp, şöyle devam ediyor:

“Avrupa’nın bu konudaki tutumu belli. Düşen emisyon oranlarına bağlı elektrikli araçtan başka şansımız yok. Türkiye’de fabrikalar da bunun bilinciyle hareket ediyor. Ford Otosan, 2022 yılından itibaren üretiminin büyük kısmını elektrikliye çeviriyor.

Oyak Renault hibritin ağırlığını artırdığı Bursa fabrikasında 2025 yılına kadar tamamen elektrikliye dönmeye hazırlanıyor. Toyota, Tofaş, Hyundai de bu doğrultuda üretim yapmalı, aksi halde iç pazar için üretimin yeterli olmayacağını biliyorlar.

Hem Avrupa’nın tamamen elektrikli araçlara dönmesi hem de Türkiye’nin ihracatını devam ettirmek için buna zorunlu olması iç pazarda da alışkanlıklarımızı değiştirecek. Sonuçta arz neyse talep o yönde olacağından, Türkiye’de de önümüzdeki 4-5 yıl içinde elektrikli araçların payının hızla artacağı çok açık.”

 

Çin otomotivde dünyaya hükmedebilir

Emre Özpeynirci ile sohbetimizde genel bir çerçeve üzerinden hareket edip, bunun ülkemize yansımalarını konuşmakta kararlıydık. Ancak fuar alanından gelen bazı fotoğrafları görünce bir konuyu daha netleştirmeden sohbetimizi tamamlamak istemedik.

Münih Otomobil Fuarı’nda Çin’in araçları çok konuşuldu. Son derece yenilikçi, güçlü ve meydan okuyan halleri vardı. Çin’in geçmiş yıllarda Avrupa’da çok kötü bir otomotiv deneyimi olmuş, markası çok kısa sürede kıtadan adeta silinmişti.

Pekin’in yeni hamlesini nasıl bulduğu sorusunu yöneltiyoruz Özpeynirci’ye. Sonuçta batarya üretiminin yüzde 60’ından fazlasını elinde tutan bir ülkeden bahsediyoruz… Çin’in artık elektrikli araçta dünyanın üretim üssü olduğu gerçeğinin altını çiziyor…

Dünyanın en büyük otomotiv markalarının ayakta kalabilmek için Çin’de Çinli firmalarla ortak üretim yaptığına değinen Özpeynirci, sözlerini şöyle tamamlıyor:

“Bunu maliyetleri düşürmek ve en büyük pazar olan Çin’de yer alabilmek için yapıyorlar. Çinli firmalar son 10 yılda hızla büyürken, birçok uluslararası markayı da bünyelerine katarak önemli bir tecrübe kazandı. Kişisel görüşüm bundan sonra otomotivde dünyaya hükmedecek pozisyona geldiler.

Kuşkusuz Çin öncelikli olarak 1,5 milyar nüfuslu kendi pazarını doyurmayı hedeflerken, diğer yandan yavaş yavaş dünyaya da açılmaya başladı. Bunun yolunu da Avrupa’da görüyorlar. 2022 yılından itibaren en az 10 Çinli marka, üretim ve maliyet avantajını kullanarak Avrupa’da rekabeti tamamen değiştirecek.”