Coronavirus (Covid-19) salgını gölgesinde başlayan 2021-2022 eğitim-öğretim sezonunda uygulanan zorunlu PCR testi ile ilgili açıklamalarda bulunan Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan, zorunlu PCR testinin hukuki olmadığını söyledi.  

Tüm dünyaya yayılan Covid-19 salgın hastalığı etkisini göstermeye devam ederken alınan tedbirler kapsamında 2021-2022 eğitim-öğretim yılı 6 Eylül’de başladı. Salgın nedeniyle 2019-2020 eğitim-öğretim yılının ikinci döneminin başında eğitime ara verilmiş ve öğrenciler için uzaktan eğitim sistemi hayata geçirilmişti.

2019-2020 eğitim-öğretim sezonunun 2’nci dönemi ve 2020-2021 eğitim sezonu salgının gölgesinde geçtiğini belirten Geylan, İlke Haber Ajansına (İLKHA) yaptığı değerlendirmede, yeni eğitim-öğretim yılının öğrenci, eğitim çalışanlar ve Türkiye için sağlıklı, başarılı ve huzurlu geçmesini temennisinde bulundu.

“Uzaktan eğitim çok ciddi öğrenim kayıplarına neden oldu”

Bir buçuk yılın uzun bir süresinde yüz yüze eğitime ara vermek durumunda kalındığını söyleyen Geylan, “Uzaktan eğitim faaliyetini harekete geçirdik. 20 Şubat 2020 tarihinden itibaren ülkemizde çoğunlukla uzaktan eğitim faaliyeti sürdürüldü. Ancak, uzaktan eğitim asla yüz yüze eğitimin kesintisinin ortaya çıkardığı boşluğu doldurmak anlamında yeterli olmadı. Çünkü bu ülkede hem uzaktan eğitim kültürünün olmaması hem de ekonomik ve teknolojik birtakım imkansızlıklardan dolayı öğrencilerimiz uzaktan eğitime iştirak edemediler. Bu da çok ciddi öğrenim kayıplarına neden oldu. Dolayısıyla yüz yüze eğitimin bütün kademeleri ile birlikte başlamasına bir öğretmen ve bir eğitimci olarak mutluluk duyuyorum. Fakat, endişeliyiz çünkü günlük vaka sayıları 20 binlerde ve 250-300 arası vefat haberi her akşam haber bültenlerine yansıyor. Temennimiz vaka sayılarının kontrol edilebilir ve tolere edilebilir düzeyde kalmasıdır. Bu şekilde inşallah eğitim ve öğretim yılının sonuna kadar eğitim ve öğretimi sürdürebiliriz. Tabii ki bu kontrol edilebilir düzeyin üstüne çıktığında devletimiz birtakım tedbirleri tekrar hayata geçirecektir. Tabii ki bunu arzu etmiyoruz fakat önce sağlık diyoruz, çocuklarımız ve vatandaşlarımızın sağlığı diyoruz ama inşallah buna gerek kalmaz.” dedi.

“Aşı zorunluğu veya PCR zorunluğu hukuken çok mümkün değil”

Temennilerinin eğitim-öğrenimin yıl sonuna kadar kesintisiz devam etmesi olduğunu dile getiren Geylan, şunları aktardı:

“Şu an Covid-19 musibetine karşı koruyucu silah tabir-i caiz yerindeyse aşı olarak sunuluyor. Fakat biz tıp insanı değiliz, biz tıp insanlarının bilim insanlarının ve devletimizin resmî kurumlarının beyanları üzerine kanaat ediniyoruz. Sağlık Bakanımızın önceki günkü ifadesine göre öğretmenlerimizde aşılama oranı yüzde 88’lere ulaşmış durumda. On gün önce bizim sendikamınız yapmış olduğu bir anket vardı, burada aşıyı sorguladığımız zaman anketimize katılan eğitimcilerin de yüzde 77.6’sının en az tek doz aşı olduğu beyanı ortaya çıkmıştı. Aslında bunlar yüksek rakamlar ancak tabii bir aşı zorunluğu veya bir PCR zorunluğu hukuken çok mümkün değil. Hukuk normları içerisinde herhangi bir kişiyi teşvik edebilirsiniz, yönlendirebilirsiniz ancak aşı noktasında zorunlu tutmak mümkün değil. Biz baştan beri sendikamız olarak öğretmenlerimizin, eğitim çalışanlarının aşılanacak öncelikli gruplar arasına alınmasında taleplerde bulunduk. Bunun tabii ki bir gönüllülük esasına göre yürütülmesi esas olandır. Şu anda aşı olmayan eğitim çalışanlarının haftada iki kez zorunlu PCR testine tutulması gündeme getirildi ama ben bunun pratikte çok uygulanabilir olduğunu düşünmüyorum. Hukuki de değil zaten.  Dolayısıyla ben bunun zınnen öğretmenlerimizi ve eğitim çalışanlarımızı aşıya teşvik olduğunu düşünüyorum onun dışında bunun pratikte uygulanabilir olduğunu düşünmüyorum.”

“Eğitim çalışanı eğer PCR testi yapmazsa ne yapacaksınız okula mı sokmayacaksınız”

Geylan, “Eğitim çalışanını PCR testine zorunlu tuttunuz diyelim eğer PCR testi yapmazsa ne yapacaksınız okula mı sokmayacaksınız, işinden mi edeceksiniz böyle bir şey mümkün mü? Mümkün değil. Dolayısıyla bu noktada eğer aşıyla alakalı öğretmenler özelinde veya genel kamuoyunda birtakım endişeler varsa tıp insanları, bilim insanları ve devletimizin resmî kurumları bu endişeleri gidermeye yönelik gayret ortaya koymalıdır. Dolayısıyla bunu yapmadan siz insanları zorunlu olan bir kulvara sokmaya çalışıyorsanız tabii ki öncelikle toplumda tepki oluşturur ve hukuk sorunları doğurur. Öngörülmeyen şöyle bir durum var; PCR ile ilgili gündem oluştuğu zaman biz sendika olarak ilgili kurumlara ve muhataplarımıza şunu ifade ettik, öğrenci ile ilişkili olan sadece öğretmenin siz Covid-19 durumunu takip ediyorsunuz fakat bu amaca hizmet eden bir şey değildir çünkü öğrencimizin ilişkili olduğu diğer unsurları ne yapacağız. Zorunlu PCR testi ile öğrencimizin anne ve babasını takip ediyor muyuz, etmiyoruz. Öğrencimizin parkta oynadığı arkadaşını veya arkadaşının ailesini PCR testi ile takip ediyor muyuz, etmiyoruz. Bindiği toplu taşıma aracının şoförünün, muavininin veya yanında oturduğu kişinin Covid-19 durumunu PCR testi ile kontrol ediyor muyuz, etmiyoruz. Akşam evine oturmaya gelen komşusunun veya akrabasının durumunu kontrol ediyor muyuz, etmiyoruz.  Bu kadar etmiyoruzun arasından siz sadece öğretmeni zorunlu PCR testine tabi tutarsanız bu amaca hizmet eden bir durum olmaz, anlamsız bir şey olur. Eğer öğrencinin ilişkili olduğu bütün unsurları teste tabi edersek öğretmeni de dahil edebiliriz ama bu mümkün değil bundan dolayı da ben pratikte mümkün olduğunu düşünmüyorum.” ifadelerini kullandı.

Son olarak Geylan, “Evet teşvik edelim, şeffaf bir şekilde bilgilendirelim ancak bir zorunluluk hukuken de zaten arazil bir durumdur bu noktada da kamu idaresinin yeni bir düzenleme yapacağını düşünüyorum.” dedi. (İLKHA)