HÜSEYİN SAĞLAM / DOĞRUHABER/ ANALİZ

Belediyenin, yani devletin imkânları kullanılarak beslenen terör güruhunun tüm saldırı ve meydan okumaları ortadayken Ankara’dan aldıkları “DOKUNULMAZLIK” zırhını üniversiteye taşıdıkları teröristlerle paylaşmayı marifet zanneden terör organizatörlerinin sergiledikleri tavırlar, hiç de iç açıcı bir manzara ortaya koymuyor.

Şiddet, kan, gözyaşı ve durumlarına göre kimisinin laiklik, kimisinin transparanlık, kimisinin ukalalıktan başka Kürt halkına verecek hiçbir şeyleri olmayanların “VEKİL” sıfatıyla satırlı, bıçaklı, sopalı şovlara katılarak bilinçaltlarında kalıcı izler bırakan terörist duygulara yenik düşmeleri anlaşılabilir bir yöne sahip olsa da yıkmayı düşündükleri duvarın enkazından sağ salim çıkacaklarına dair tek garantileri, herhalde Ankara’dan ödünç aldıkları “DOKUNULMAZLIK” zırhına olan inançları ve hükümetin kendilerine yaptığı “Adam” muamelesi olsa gerek.

Kürdistan’ın tarihi nice tecrübelere sahiplik yapmıştır. Hele son yapılan şovların yine bir arka plan tecrübesini hatırlattığını herhalde kendileri daha iyi bilmektedirler.

Yine Kürdistan sahası ve yine test edilmek istenen bazı hassasiyetler Müslüman Kürd halkının önüne zorunlu bir tercih olarak sunulmaya çalışılmaktadır. Eski zorunlu tercih, o dönem için Bekaa’da kamp kuran Ergenekon yöneticilerinin bizzat gözetim ve denetiminde yapılarak icra edildi. O dönem yine var olan “duvar” yıkıldı ve kimlerin ne oranda o duvarın altında kaldıkları test edilip onaylandı.

Şimdilerde yine iyi kötü bir duvar var ve duruma bakılırsa Erkenekon şeflerinden bayrağı devralan yaramaz veletleri, yeniden bu duvarı yıkma denemesine girişmiş görünmektedirler.

Müslüman Kürt halkı gereğinden çok fazla sabırlıdır. Gelen her bir iyi adıma, en az on adım atarak karşılık vermektedir. İyi niyeti asla karşılıksız bırakmama geleneğine sahiptir.

Şer ideologlarının attıkları kötü niyetli adımlara da asla prim vermeyecek durumdadır. Belki halkın selametini düşünerek şer provalarının sonuçlarını belli oranda sineye çekmeyi maslahattan saymaktadır. Ama kapısına dayanırsa, zilletten ne kadar beri olduğunu en iyi şekilde gösterecektir. Zilleti de izzeti de hakiki adreslerine postalamayı çok iyi bilmektedir.

Terör şeflerinin son günlerde dayattıklarına şayet sessiz kalınıyorsa, o da yine toplumsal maslahata binaendir.

Müslüman Kürd halkının kahraman delikanlıları, özellikle hükümetin başlattığı terör şeflerini işsiz bırakma, ya da diğer adıyla “Çözüm Süreci”nin kendileri üzerinden zarar görmemesi adına bugünlerde sahte kabadayıların naralarına sessiz kalmakta, belki de sineye çekmektedir.

Terör naraları atarak üniversitelere bindirilmiş terörist kıt’alar sevkeden terör baronları ve baroniçelerinin durumu ortadadır. Eğer bu yaptıkları ucuz kahramanlığa tahammül ediliyorsa, bu hükümetin önüne koyduğu ve çok kişinin ümit bağladığı sürecin zarar görmemesi adınadır. Bu durumda terör baronları ve baroniçelerinin ucuz kahramanlıklarının önüne geçmek birinci derecede hükümetin görevi olmaktadır.
Eğer teröristleri kampüslere taşıma ihalesini alan sözde vekil bozuntularının açıkça terör faaliyeti kapsamında olan eylemlerinin önüne geçilemezse; eğer terörle mücadele diye övünen hükümet bir taraftan barış derken diğer taraftan terör şebekelerinin tasallutuna sessiz kalacaksa Müslüman Kürt halkının vuracağı ihanet damgasından asla yakasını kurtaramayacaktır.

Terör ve ifsad şebekelerinin önü, hükümetin birinci dereceden görevi olarak yasal mecralarla alınmazsa azgınlığın zirvesine yürüyen bu şebekeleri kapılarının önünden defetmek Müslüman Kürt halkının öncelikli görevleri arasına girecektir.

Burada aslında en büyük görev hükümetindir. Silivri’de taşkınlık oluşturanlara karşı gösterdiği hassasiyeti Diyarbakır’da gösteremezse çığırından çıkacağa benzeyen vaziyete ortaklık etmiş olacaktır.

Üniversiteye dağ kadrosundan terörist taşınıyor, ama ne kolluk kuvvetleri ne de hükümetten çıt çıkmadığı gibi gözaltına alınanlar, yine teröristlerin eliyle yaralanan Müslüman gençler oluyor. Üniversite rektörlüğü bile sahnelenen dağ kanununa isyan ediyor, yine çıt çıkmıyor.

E tabi Ankara’dan aldıkları “DOKUNULMAZLIK” payeleriyle bundan cesaret alan terör baronları ve baroniçeleri üniversiteye sevkiyat üstüne sevkiyat yapıyor. Güya suça karışmamış teröristleri çaktırmadan makam araçlarıyla dağdan indirerek akşamları halkevlerinde propaganda yaptırılıyor, geceleri belediye misafirhanelerinde yatırılıyor, ardından da sabahın erken saatlerinde belediye otobüsleriyle kampüslere sevkiyat başlatılıyor.

Hükümet mi?.. Kolluk güçleri mi?.. Savcılıklar mı?... Aman haa! “Barış süreci” bozulmasın da!..

Vallah kimse kusura bakmasın. Yasal önlemler alınmayacaksa, terör baronları ve baroniçelerinin korsan faaliyetlerinin önü alınmayacaksa, kampüsler terör yuvasına çevrilecekse, milletin mukaddesatına küfredilecekse, hele hele “Kahrolsun Şeriat” naraları atılacaksa ve tüm bunlar sözde vekillerin kol kanat germesiyle yaşanacaksa barışın da çözümün de maslahatın da canı cehenneme!

Müslüman Kürt halkı inancını yaşayamayacaksa…

Bilmem nerenin Alevi görünümlü dinsizi gelip mahallemizde dini değerlerimize hakaret edecekse…

JİTEM kadrosundan “eş başkanlık” payesi alanlar sarhoşluk naraları atacaksa…

Ve bunlara karşı önlem alınmayacaksa…

Kimse kusura bakmasın. Müslüman Kürt halkı bu işte yoktur. Olamaz da.

Son sözlerimiz de “DOKUNULMAZLIK” zırhına güvenen terör baronları ve baroniçelerine olsun.

O zırha güvenerek şirretliğin dik alasına soyunmuş bulunmaktasınız. Biliyorum, Kürdistan’ın dört bir tarafında organize edilen Kutlu Doğum etkinlikleri ve bu etkinliklere yoğun katılım kimyanızı bariz bir şekilde bozmuştur. Bu durumu, son süreçte bölgeyi mesken tutan Batı menşeli ve ne idüğü belirsiz delegasyonlara izah etmekte hayli zorlanıyorsunuz. Bunun acısını yüreğinizin en derin köşesinde hissediyor, bunu da açık yüreklilikle tavırlarınıza yansıtıyorsunuz.

Dolayısıyla var olan duvarı yıkarak Müslüman Kürd halkını enkaza gömmek istiyorsunuz. Ama şunu bilin ki iş çığırından çıkarsa oluşacak enkazın altında kalacak olan sadece Müslüman Kürdler olmayacaktır. Çokça güvendiğiniz o zırhınız da sizleri enkazdan korumaya yetmeyecektir.

Çokça güvendiğiniz o zırh, belki Ankara’da altın ayarında kabul edilebilir. Ama Amed sokaklarında altın sandığınız o zırhın ancak teneke hükmünde olacağını, eskicilerin bile o zırha değer biçmekten kaçınacağını benden çok daha iyi bilirsiniz. Artık tercih sizin. İsterseniz o duvarı tez elden yıkın.

Hükümetin Pusulası İyice Şaştı

Hizb-ut Tahrir’i Bırak, Hizb-ul TERÖRİST’e Bak!

Sergiledikleri TERÖR organizasyonlarıyla provokasyonlara zemin kazandırma ümidi taşıyan PKK ve postalcısı BDP şeflerine meftun olmaya başlayan hükümet yetkilileri,  provokasyonlara karşı dilini yutarken, Hizb-ut Tahrir bahanesiyle dindar insanlara yeni bir operasyon dalgası baş gösterdi.

Bu kez yapılan Erzurum merkezli operasyonda 10 kişi, Hizb-ut Tahrir üyesi oldukları gerekçesiyle gözaltına alındı.

İslami kesimlere dönük operasyonlar yapılırken, belediyenin imkânlarını kullanarak Dicle Üniversite’ne yüzleri puşili terörist taşıyan ve kampüste kendince korumaya alan Ergenekoncu-Sabotajcılar kraliçesi Aysel Tuğluk ile diğer İmralı postacılarının tedhişi körükleyici tavırlarının hükümet tarafından tolere edilerek görmezden gelinmesinin İslami kesimlere göz açtırmama politikalarıyla beraber düşünüldüğünde, İmralı mutabakatının kapsama alanına giren derin meseleler hakkında ister istemez kuşkularımızı artırmaktadır. 

Dün dağ yoluna düşerek kucaklaşacak terörist arayan Aysel Tuğluk ve provokatör tayfasına karşı galeyana gelen hükümetin, dağda kucaklaştıkları teröristleri üniversite ortamına taşıyan aynı ekibi bu kez görmezden gelmesi, başka türlü nasıl izah edilebilir bilemem.

Taşları bağlayıp köpekleri salmak anlamına gelen bu nevzuhur politikanın daha nereye kadar uzanacağı, nelere mal olacağı ise şimdilik meçhul. Tüm politikasını sürecin olası provokasyonlarını bertaraf etmeye adamışken hükümetin, kaos ve provokasyonların asıl dinamizmini bünyesinde barındıran PKK/BDP içerisindeki etkin grubun icraatlarını görmezden gelmesi, herkesten önce ileride en çok hükümetin başını ağrıtacaktır.