DOĞRUHABER / Musa Azak

Türkiye’de son aylarda konuşulan önemli konuların başında gelen seçim barajı tartışmaları sürüyor. Muhalefet seçim barajı tartışmalarıyla ilgili görüşlerini dile getirirken MHP ve Ak Parti’nin % 5 seçim barajı konusunda anlaştıkları da iddialar arasında. HÜDA PAR da baraj konusunda herkesin mecliste temsil edilebileceği ve görüşlerini meclise taşıyabileceği adil bir sistem oluşturulması gerektiğini ifade ediyor. Türkiye’de, siyasi partiler ile seçim kanunlarının, halen adaletin sağlanmasının önünde engel olarak durmaya devam ettiğine değinilen açıklamada, şunlar kaydedildi: Temsilde Adalet' ilkesi, maalesef 'Yönetimde İstikrar' sağlanması adına kurban edilmiştir.

Son dönemlerde yüzde 10 olan seçim barajının yüzde 5’e çekilmesi, ittifaklar için yüzde 10 barajının korunması ve daraltılmış bölge seçim sistemine geçiş ile ilgili düzenlemelerde sona yaklaşıldığı belirtilmektedir. Yapılmaya çalışılan düzenleme de 'Temsilde Adalet' sağlanmaktan uzaktır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte yüzde 10 seçim barajı tamamen anlamsız kalmıştır. Uygulanmakta olan seçim barajından dolayı birçok parti meclise girememekte ve önemli bir halk kitlesi Meclis'te temsil edilme hakkından mahrum olmaktadır. Temsilde adalet ve çoğulculuğun sağlanabilmesi için seçim barajının tamamen kaldırılması gerekir.”

ASLOLAN; HER PARTİNİN ALDIĞI OYLARLA ORANTILI BİR TEMSİL GÜCÜNE KAVUŞTURULMASIDIR

Açıklamada, "Getirilmesi düşünülen karmaşık sistem ile var olan temsilde adalet sorunu daha da derinleşecektir. Aslolan; her partinin aldığı oylarla orantılı bir temsil gücüne kavuşturulmasıdır. Öte taraftan adil rekabet imkânlarının oluşturulması için seçime girme yeterliliğine sahip partilerin hazine yardımından faydalandırılması gerekir." ifadelerine yer verildi.

28 ŞUBAT DAVASI SANIKLARININ TUTUKLANMASI

Özel ve tüzel kişilerin 28 Şubat sürecinde uğradıkları mağduriyetlerin halen giderilmediğine işaret edilen açıklamada, darbenin sadece askeri boyutu değil medya, ekonomi ve siyasi boyutunun da açığa çıkarılarak siyaset ve toplum üzerinde baskı oluşturmaya çalışan unsurların da yargılanması gerektiği ifade edildi. 28 Şubat davasında müebbet hapis cezası alan 14 kişi için başlayan infaz süreciyle birlikte aralarında eski Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir ve eski 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan’ın da bulunduğu 13 kişinin cezaevine gönderildiği hatırlatılan açıklamada, Türkiye tarihinde kara bir leke olan 28 Şubat sürecinin uygulamalarının günümüzde tekrar sahnelenmesinin önüne geçmek için verilen hukuki mücadelenin kısmen de olsa neticeye ulaşmasının değerli olduğu ifade edildi.

"YENİ VE SİVİL BİR ANAYASA YAPILMASI, SİYASET KURUMUNUN ERTELENEMEZ BİR GÖREVİDİR"

Ancak özel ve tüzel kişilerin 28 Şubat sürecinde uğradıkları mağduriyetler halen giderilmediğine dikkat çekilen açıklamada, "İnancından, kılık kıyafetinden, İslami tesettürden dolayı mağdur edilenlerin, baskı görenlerin ve ayrımcılığa maruz kalanların mağduriyetleri devam etmektedir." denildi. Açıklamada, "28 Şubat sürecinin tamamen bitirilebilmesi için darbe ürünü olan 1982 Anayasa’sının yerine tamamen yeni ve sivil bir anayasa yapılması, siyaset kurumunun ertelenemez bir görevidir. Hükümet, kısmi ve geçici iyileştirmelerden ziyade kapsamlı ve kalıcı bir düzenleme ile yaşanan tüm mağduriyetleri bir an önce gidermelidir. Aynı zamanda çok yönlü darbenin sadece askeri boyutu değil medya, ekonomi ve siyasi boyutu da açığa çıkarılarak siyaset ve toplum üzerinde baskı oluşturmaya çalışan unsurlar da yargılanmalıdır. Siyaset kurumunu ve toplumu kendi ideolojilerine göre dizayn etmeye çalışan karanlık odakların yeni bir darbe girişimine asla müsaade edilmemelidir." ifadelerine yer verildi.

"ÇİFTÇİLERİN CİDDİ BİR DESTEĞE İHTİYAÇLARI VAR"

Bu sene kuraklığın birçok bölgeyi ciddi bir şekilde etkilediğine işaret edilen açıklamada, çiftçiler ve hayvancılık ile uğraşan üreticilerin büyük mağduriyetler yaşadığı belirtildi.

Verimdeki kaybın, bazı bölgelerde yüzde 50’nin üzerinde olduğu aktarılan açıklamada, "Yeni bir ekim sezonunun başında olduğumuz bugünlerde çiftçilerin ciddi bir desteğe ihtiyaçları vardır. Ekonomik kriz, kuraklık ve girdi maliyetlerindeki astronomik yükselişler, çiftçilerin baş edebileceklerinin çok üzerinde bir sorundur. Tarımsal girdi fiyat endeksi (Tarım-GFE), 2021 yılı haziran ayında bir önceki aya göre yüzde 2,76, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 12,21, bir önceki yılın aynı ayına göre ise yüzde 27,65 oranında arttı. Yıllık en fazla artış yüzde 52,86 ile gübre ve toprak geliştiriciler alt grubunda meydana geldi." denildi.

Açıklamada, "Bu maliyetlerle çiftçilerin ayakta durması mümkün değildir. Gübre fiyatlarındaki bu artış, doğrudan gıda maddelerinde fiyat artışı anlamına geldiği için daha ciddi krizlerin bizi beklediği anlaşılmaktadır. Bunun önüne geçebilmek için sektöre destek anlamında ciddi bir müdahaleye ihtiyaç vardır. Çiftçi ve üreticilerimiz, sektörlerini terk edip başka iş alanlarına yönelmeden hükümet, doğrudan destek veya maliyetlerin düşürülmesi şeklinde etkin müdahalelerde bulunmalı ve sektörü ayağa kaldırmalıdır. Bu sene gıda sektörü için kritik bir yıldır. Stratejik alanlar olan tarım ve hayvancılık sektörleri ile ilgili gerekli adımlar mutlaka şimdiden atılmalıdır." değerlendirmesinde bulunuldu.

CHP'Lİ MERSİN BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİNİN CİNSEL SAPKINLARA DESTEĞİ

HÜDA PAR açıklamasında Mersin Büyükşehir Belediyesinin cinsel sapkınlığa verdiği desteğe ilişkin şu tepkide bulunuldu:

Ülkemizde sapkınlığa destek veren yerel yönetimler ile siyasi partilerin olması, toplumu ifsad eden faaliyetlerin özgürlük ve yasal haklar kapsamında ele alınması, akla ziyan bir durumdur.  Mersin Büyükşehir Belediyesi tarafından şehrin giriş-çıkışlarına, mahalle ve otobüs duraklarına asılan afişler, CHP zihniyetinin cinsel sapıklığı meşrulaştırma kampanyasına verdiği desteği açıkça ortaya koymaktadır.

Batının sapkınlığı yayma lobilerinin Türkiye'deki şubelerinin icra ettiği bu faaliyetler, değerlerimizi hedef almakta, genç dimağları zehirlemekte, ahlaki değerlerimizde ağır tahribatlar oluşturarak geleceğimizi tehdit etmektedir.  Bu iğrençliklerin, temel kuruluş amaçları topluma hizmet götürmek olan belediyelerin eliyle yapılıyor olması kabul edilebilir bir durum değildir. Bu sapkınlıklara verilen desteklerin fikir özgürlüğü kapsamında ve Anayasanın 26. maddesi uyarınca yapıldığının iddia edilmesi, mevzuatta ciddi boşlukların olduğunu da ortaya koymaktadır. Toplumun inanç ve değerlerinin sınırlarını belirlediği genel ahlakın korunması için ivedilikle hukuki ve idari bütün tedbirler alınmalıdır.

LÜBNAN'DAKİ EKONOMİK KRİZ

Lübnan'daki ekonomik krize değinilen açıklamada, Lübnan’ın tarihinin en büyük ekonomik bunalımlarından birini yaşadığı; enerji ve yakıt krizi nedeniyle yüzlerce hastanın ölüm riskiyle karşı karşıya olduğu ifade edildi.

Açıklamada, "Siyasi sistemin etnik ve dini/mezhebi kimlikler üzerinden şekillendiği Lübnan’da siyaset kurumundaki tıkanıklık, ekonomik istikrarsızlığın ana sebebidir. Temel ihtiyaçların dahi karşılanamadığı ülkede siyasi aktörlerin çözüm üretmek yerine, yaşanan sorunlardan birbirlerini sorumlu tutmaları krizi daha da derinleştirecektir." denildi.

Daha önce iç savaş felaketi yaşayan Lübnan’ın, çok kimlikli hassas bir toplumsal dengeye sahip olmasının kriz sürecinde endişeleri arttırdığına dikkat çekilen açıklamada, "Yaşanan siyasi tıkanıklık, yolsuzluk ve derinleşen kriz yeni bir çatışma ihtimalini beraberinde getirmektedir. Mevcut kriz üzerinden ülkeyi istikrarsızlığa sürüklemek isteyen güçlere karşı siyasi otoritenin harekete geçmesi gerekir. Ülkedeki etkin siyasi ve toplumsal aktörler Lübnan halkının refahı için bir araya gelmeli, siyasi ve ekonomik reformu hedefleyen yeni bir süreç başlatılmalıdır. Öte taraftan enerji, akaryakıt ve ilaç krizinin çözümü için de bölge ülkeleriyle ivedilikle iş birliği yapılmalıdır." çağrılarında bulunuldu.

"UÇAKLARIN KANATLARINA TUTUNAN İNSANLARIN DÜŞME GÖRÜNTÜLERİ, AĞIR BİR UTANÇ TABLOSUDUR"

Afganistan’daki gelişmeler sonrası işgal güçlerinin apar topar ülke topraklarından kaçarken sergilemiş oldukları tavrın, barbar bir zihniyetin göstergesi olduğuna vurgu yapılan açıklamada, "Kendileriyle iş birliği yapan ajanları ile diğer kademelerdeki çalışanlarını havaalanında umutsuz bir şekilde terk etmeleri ve köpeklerine gösterdikleri ihtimamı dahi onlara göstermemeleri ibret vericidir. Yurt dışına çıkabilmek için havalanan uçakların kanatlarına tutunan insanların düşme görüntüleri, ağır bir utanç tablosudur." denildi.

"AFGANİSTAN'DA ADİL BİR YÖNETİM MÜSLÜMANLARIN BEKLENTİSİDİR"

"Bütün emperyalist işgalcilerin İslam topraklarından bu şekilde kaçmalarını temenni ediyoruz." denilen açıklamada, "Afganistan’da kontrolü ele geçiren Taliban’ın, ülkede barış ve istikrarı sağlaması, geniş katılımlı adil bir yönetim kurmak suretiyle bu sonucu taçlandırması, bütün Müslümanların beklentisidir. Türkiye, İran ve Pakistan gibi komşu ülkeler de barış ve istikrarın sağlanması ve ülkenin yeniden imar edilebilmesi için desteklerini esirgememelidirler ki Afganistan, emperyalist batı ülkelerine muhtaç olmasın." ifadeleri kullanıldı.