HÜDA PAR Genel Sekreteri ve Parti Sözcüsü Şehzade Demir, partisinin iç ve dış gündemin öne çıkan konularına ilişkin değerlendirmelerini paylaştı.

Ankara Altındağ’da bir kişinin ölümüyle sonuçlanan olayların açık bir provokasyon olduğuna dikkat çeken Demir, mültecilere karşı ırkçı ve kışkırtıcı dil kullanan siyasi parti yetkilileri ile sokakları karıştırmaya çalışan odaklara karşı zamanında alınmayan tedbirlerin, olayların büyümesinin önemli sebeplerinden biri olduğunu ifade etti.

Zorunlu aşı iddialarına değinen Demir, var olan haklı endişeler nedeniyle aşı olmak istemeyen vatandaşların hayatını zorlaştırmak ve hak mahrumiyetlerine neden olacak yöntemlere başvurmanın doğru olmadığını belirtti.

Demir, yüksek enflasyon ve hayat pahalılığının ülkenin en önemli sorunu olmaya devam ettiği bu dönemde, memur ve emekli maaşlarının erimesine daha fazla müsaade edilmemesi, kamu çalışanlarının da enflasyon ve hayat pahalılığına daha fazla ezdirilmemesi gerektiğini kaydetti.

TYT ve AYT barajının on puan geri çekilmesi tercih yapmak isteyen birçok öğrenci için olumlu bir adım olduğunu ancak baraj puanın düşürülmesi kararının, sonuçlar açıklanmadan önce alınması gerektiğini ifade eden Demir, eğitimin insan fıtratına ve değerlere uyumlu hale getirilmesinin önemine işaret etti.

Demir, Türkiye’de Türkçenin ardından en yaygın konuşulan dil Kürtçe olmasına rağmen, öğretmen atamalarından kontenjan ayrılmamasının inkâr ve asimilasyon politikalarının etkisinin halen devam ettiğini gösterdiğini ifade etti.

Suudi'nin, Filistinli mahkumlara verdiği hapis cezalarına tepki gösteren Demir, bunun Siyonist cephe lehine başlatılan bir saldırı olduğunu, İslam dünyasının buna karşı sesini yükseltmesi gerektiğini vurguladı.

Demir, Taliban'ın Kabil'de kontrolü sağlamasının ardından verilen ilk mesajların geleceğe dair umutları arttırdığını, İslam’ın adaletini ve mutedil anlayışını esas alan çoğulcu bir yönetimin benimsenmesini temenni ettiklerini belirtti.

Altındağ'daki provokasyon

11 Ağustos günü Ankara’nın Altındağ ilçesinde Suriyeli mültecilerin ev ve işyerlerine yapılan saldırıların, on yıldan beri Suriyeli mültecilere kucak açan toplumun, dünyada benzerine az rastlanan insanlığına gölge düşürdüğünü belirten Demir, halkın bu manzaraları hak etmediğini söyledi.

Yapılanların Suriyelilerden ziyade ülkenin huzur ve barışına yönelik aleni bir kışkırtma olduğunu kaydeden Demir, "Kan, savaş ve kaostan nemalanan odakların pusuda bekledikleri bir kez daha ortaya çıkmıştır. Son bir-iki ayda açılan sahte sosyal medya hesaplarından yapılan provokatif paylaşımlar ile Suriyelilerin ev ve işyerlerine eş zamanlı ve organizeli yapılan saldırılar, her şeyin önceden planlandığını göstermektedir. Mültecilere karşı ırkçı ve kışkırtıcı dil kullanan siyasi parti yetkilileri ile sokakları karıştırmaya çalışan odaklara karşı zamanında alınmayan tedbirler, olayların büyümesinin önemli sebeplerinden biridir." dedi.

Demir, "On yıldan fazla bir suredir mültecilerle barış içinde yaşıyoruz. İstisnai küçük olaylar dışında mülteciler ile hep birlikte barış içinde yaşadık. Bu da sorunun mülteciler olmadığını göstermektedir. Dört milyona yakın Suriyelinin ülkemize sığınmak zorunda kalmasının, Türkiye’nin yanlış Suriye politikalarının bir sonucu olduğu da görülmelidir. Suriyeli mülteciler sorununun çözümü; Suriye’de bir an önce iç barışın tesis edilmesi ve geri dönüş şartlarının oluşturulmasındadır." ifadelerini kullandı

"Salgınla mücadele süreci daha şeffaf bir şekilde sürdürülmeli"

Sağlık Bakanı başta olmak üzere bazı yetkililerin aşı olmayanlara yaptırımlar uygulanacağına dair söylemlerinin, aşı olmak istemeyen vatandaşlarda haklı bir tepki ve endişeye neden olduğunu söyleyen Demir,  aşı konusunda tereddütlerin oluşmasında yetkililerin süreç boyunca yaptıkları çelişkili açıklamaların payının büyük olduğunu belirtti.

Demir, "Ayrıca aşının yan etkileri hakkında tatmin edici izahat yapılmaması ve keyfi yasaklamalar gibi pek çok sebep de vatandaşlarımızda güvensizlik oluşturmuştur. Var olan haklı endişeler nedeniyle aşı olmak istemeyen vatandaşların hayatını zorlaştırmak ve hak mahrumiyetlerine neden olacak yöntemlere başvurmak doğru değildir. Salgınla mücadele süreci daha şeffaf bir şekilde sürdürülmeli, vatandaşların endişelerini giderecek bilinçlendirme çalışmaları yapılmalıdır. Türkiye’de uygulanan aşıların yan etkileri, salgına karşı sağladıkları koruma oranı ile aşıların diğer komplikasyonları, doğru istatistikler üzerinden toplum ile paylaşılmalıdır." diye konuştu.

"Önümüzdeki dönem için tespit edilecek maaşlar, yeni dönemin gerçekleriyle uyumlu olmalı"

Hükümet ile memur temsilcileri arasında 2022-2023 yıllarını kapsayan maaş tespit görüşmelerinin devam ettiğini hatırlatan Demir, memur ve emeklilerin, son yıllardaki fiyat hareketlerinden en fazla olumsuz etkilenen kesimlerin başında geldiğini söyledi.

Gıda ürünlerindeki aşırı fiyat artışının hiç hız kesmediğini belirten Demir, "Yaşanan ekonomik kriz, arzda büyük sıkıntılara neden oldu. Sürece ekonomi yönetiminin yanlış politikaları da eklenince hayat pahalılığının önü alınamadı. Önümüzdeki dönem için tespit edilecek maaşların yeni dönemin gerçekleriyle uyumlu olması gerekir. Yüksek enflasyon ve hayat pahalılığının ülkenin en önemli sorunu olmaya devam ettiği bu dönemde, memur ve emekli maaşlarının erimesine daha fazla müsaade edilmemelidir. Memur ve memur emeklileri ile birlikte işçi statüsündeki kamu çalışanları da enflasyon ve hayat pahalılığına daha fazla ezdirilmemelidir." değerlendirmesinde bulundu.

"Yüz yüze eğitime mutlaka geçilmelidir"

Covid-19 salgını nedeniyle 15 Mart 2020 tarihinden itibaren okullarda yüz yüze eğitime ara verildiğini,  geçen 1,5 yıllık sürede, eğitimde ağır kayıplara neden olduğunu söyleyen Demir, "Öğrenci ve veliler ciddi sıkıntılar yaşadılar. Kayıp 1,5 yıldan sonra yüz yüze eğitime geçmeme gibi bir seçeneğimiz kalmamıştır. Çocuklarımızın geleceğinin heba olmaması için yüz yüze eğitime mutlaka geçilmelidir. Bunun için gerekli tedbirler alınmalı, okullar hazır hale getirilmelidir." dedi.

YKS'de barajların düşürülmesi

Demir, YKS'de barajların düşürülmesine ilişkin şunları söyledi:

Öte taraftan üç dönemlik uzaktan eğitim sonrasında yapılan 2020-2021 Yükseköğretim Kurumları Sınavında bir milyona yakın öğrenci 150 baraj puanını geçemedi. Zira işlenmeyen derslerden yapılan sınavdan büyük başarı da zaten beklenemezdi. Ancak YKS’de sorulan soruların önceki sınavlara göre daha zor olması, zihinlerde birçok soru işareti bırakmıştır. Bu nedenle TYT ve AYT barajının on puan geri çekilmesi tercih yapmak isteyen birçok öğrenci için olumlu bir adımdır. Ancak baraj puanın düşürülmesi kararı, sonuçlar açıklanmadan önce alınsaydı daha isabetli olurdu. Eğitimin üst yönetiminin el değiştirdiği yeni dönemde eğitim sistemindeki tüm çarpıklıkların masaya yatırılarak insan fıtratına ve değerlerimize uyumlu hale getirilmesi, kamuoyunda büyük bir beklentiye dönüşmüştür.

Kürtçe tez yasağının kaldırılması

Demir, Dicle Üniversitesi’nde 2012 yılında açılan Kürt Dili ve Edebiyatı programında yüksek lisans yapan öğrencilerin Kürtçe tez yazması 4 yıl önce yasaklandığını, öğrencilerin bu süre zarfında Kürtçe öğrenim gördükleri halde tezlerini ancak Türkçe yazabildiklerini hatırlattı.

HÜDA PAR olarak biz de defalarca bu yasağın kaldırılması gerektiğini ifade ettiklerini belirten Demir, "Tepkiler üzerine üniversite yönetimi yönetmelikte yaptığı bir değişiklik ile bu yasağı kaldırdı. Böylece Kurmancî ve Zazakî lehçelerinde tez yazımının önü açılmış oldu. Hiç olmaması gereken bu ucube yasağın kaldırılmış olması, önemli ve olumlu bir adım olmuştur." dedi.

"Kürtçeye kontenjan ayrılmaması inkâr ve asimilasyon politikalarının etkisinin halen devam ettiğini göstermektedir"

Diğer taraftan 2021 yılında ataması yapılan 20 bin sözleşmeli öğretmen içerisinde “Yaşayan Diller ve Lehçeler” bölümünde 2'si Kurmancî, 1'i Dimilkî (Zazakî) olmak üzere sadece 3 Kürtçe öğretmeninin yer almasını eleştiren Demir, "Kürtçe Dili ve Edebiyatı bölümlerinden yüzlerce öğrenci mezun olmasına rağmen son dört yılda sadece 7 öğretmen atanmıştır. Türkiye’de Türkçenin ardından en yaygın konuşulan dil Kürtçe olmasına rağmen, kontenjan ayrılmaması inkâr ve asimilasyon politikalarının etkisinin halen devam ettiğini göstermektedir. Bu politikalarla Türkçe dışındaki dillerin eğitim ve kamusal alanda var olma hakları da gasp edilmektedir. Bu durum, o dili konuşan vatandaşların kimliklerinin, kadim kültürlerinin ve kişiliklerinin de reddedilmesi anlamına gelmektedir. Türkiye’de hâlâ Türkçe dışındaki hiçbir dilin anadil olarak yasal statüsü yoktur. Türkçeden başka dillerin vatandaşlara anadilleri olarak öğretilmesinin önünde anayasal bir engel vardır. Anadillerin kullanımının önündeki bütün sınırlandırmalar bir an önce kaldırılmalıdır. Öte taraftan okullarda Kürtçe öğretmen ihtiyacının karşılanması için yeterli kadro açılmalı, atama bekleyen öğretmenler daha fazla mağdur edilmemelidir."

Suudi Arabistan’da Filistinlilere Verilen Hapis Cezaları!

Suudi Arabistan’da, aralarında Hamas yetkilisi Muhammed el-Hudari’nin de olduğu Filistinli ve Ürdünlü 69 kişinin hapis cezasına çarptırıldığını söyleyen Demir, İhvan-ı Müslimin’i ‘terör örgütü’ ilan eden Suudi'nin, HAMAS'a yönelik baskıyı da artırdığını ifade etti.

Bölgede İslami hareketlere yönelik cadı avı başlatan Suudi'nin, ABD ve siyonist rejimin çıkarları doğrultusunda hareket ettiğini söyleyen Demir, "Kendi topraklarında işgal rejiminin soykırımına maruz kalan Filistinliler İslam ülkeleri yöneticileri tarafından yalnız bırakılmakta hatta direnişleri sebebiyle cezalandırılmaktadır. Suudi Arabistan’ın İslami hareketlere karşı Siyonist cephe lehine başlattığı saldırı, Müslüman kamuoyu tarafından kabul edilmemelidir. Siyasi çıkar uğruna İslam düşmanları lehine hareket eden Suudi Arabistan yöneticilerine karşı İslam dünyası sesini yükseltmelidir. Başta Suudi Arabistan olmak üzere işgalciler lehine hareket eden, meşru direnişe cephe alan ve İslam dünyasındaki ihtilafları körükleyen iş birlikçi yönetimler protesto edilmelidir." şeklinde konuştu.

Afganistan'daki gelişmeler

Dün Taliban birliklerinin başkent Kabil’e girmesi ile Afganistan’da bütün vilayetlerin Taliban’ın kontrolüne girdiğini, ardından Devlet Başkanı Eşref Gani'nin ülkeyi terk ettiğini hatırlatan Demir, Taliban’ın yönetimi devraldığını belirtti.

Dış güçlerin ülkeden ayrılmış olmalarının sürecin en sevindirici yönü olduğunu vurgulayan Demir, "Şüphesiz yaşanan bu gelişmeler, Afganistan için çok önemli bir süreçtir. On yıllardan beri savaş ve yıkımı yaşayan Afgan halkının bugün en fazla ihtiyaç duyduğu şey; barış, huzur ve sükûnettir. Afgan halkının yaşadığı acılar artık bitmelidir. Yeni sürecin, acıların bitmesine vesile olmasını diliyoruz. Taliban yönetiminin; kimsenin cezalandırılmayacağı ve genel af ilan edileceği yönündeki ilk mesajları Afgan toplumunda ve dünyada olumlu karşılanmış, geleceğe dair umutları artırmıştır." dedi.

"Ülkeye huzur ve kardeşlik hâkim olmalıdır"

Demir, "Bundan sonraki süreçte Taliban yönetiminin kendi toplumunun menfaatini öncelemesini, İslam’ın adaletini ve mutedil anlayışını esas almasını ve hiç kimseyi dışlamadan, bütün tarafların temsil edilebileceği çoğulcu bir yönetimi benimsemesini temenni ediyoruz. Geçmişte yaşanan düşmanlıklar geride kalmalı, ülkeye huzur ve kardeşlik hâkim olmalıdır." diye konuştu. (İLKHA)